trabzonspor 3 büyüklere aynı sezon içerisinde hiç yenilmeyen takımdır.ayrıca trabzonspor aynı sezon içerisinde 3 büyüklerden en fazla puan alan 2.takımdır. konu ile ilgili haber için bkz: http://www.macanilari.com...etir.php?fid=196119623206 2.yorum
trabzonsporun 2008-09 sezonu kadar derbylerde en başarılı olduğu sezon bu sezondur.trabzonspor;fenerbahçe,galatasaray ve beşiktaş ile yaptığı 6 maçta 2 beraberlik ve 4 galibiyet almış:
g / 07.09.1975 / galatasaray 1-2 trabzonspor b / 08.11.1975 / fenerbahçe 0-0 trabzonspor g / 11.01.1976 / beşiktaş 0-1 trabzonspor g / 15.02.1976 / trabzonspor 1-0 galatasaray g / 04.04.1976 / trabzonspor 1-0 fenerbahçe b / 30.05.1976 / trabzonspor 1-1 beşiktaş
siyah-beyazlılar, 1975-76 sezonunda ligi 11. sırada tamamlarken, 25 gol atıp, kalesinde 32 gol gördü. böylece eksi 7 gol averajıyla "3 büyükler" arasında ligi eksi averajla tamamlayan tek takım oldu.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1976, türk futbolunda bir dönüm noktasıydı. ilk kez bir anadolu takımı, istanbul'un saltanatını yıkıyor, şampiyonluğu üç büyükler'den alıyordu. trabzonspor'du bu... kendi köşesinde, dar olanaklar içinde çalışan ve kendi yetiştirdiği gençlerle başarıya ulaşmanın sırrına eren trabzonspor, futbolumuzda "en büyük" olarak alkışlanıyordu. trabzonspor, ahmet suat özyazıcı gibi mütevazı bir türk hoca ile karadenizli spor adamlarının eseri olarak parlıyordu.
trabzonspor'la, birinci lig'e çıkışında tanışmıştık. necmi tanyolaç'la birlikte trabzon'a gittiğimizde, kendilerini "lig'e hoşgeldiniz" diye kutlarken, sahalarını, çalışma koşullarını, görünce şaşırmış, kalmıştık. yokluk içinde böylesine varlık yaratılması, bir mucizeydi. olanaksızlıklar içinde bir takım doğmuş, büyümüştü. ve şimdi de en büyük şampiyonluğu istanbul'un üç dex takımından alıp gidiyordu.
trabzonspor'un başarı sırrı açıktı: kendi tarlasında yetişen ürünle başarılı oluyordu. kendi toprağında filizlenen gençler, türk futbbol piyasasının yıldızıydı şimdi... aynı zamanda türk milli takımı'nın çekirdeğini oluşturuyorlardı. trabzonspor'u ellerimiz kızarıncaya kadar alkışlamalıydık. böyle bir başarıyı ilk elde eden takımdı. trabzonsporluların bu başarısını maç spikerliğine veda günümde de alkışlayacaktım. spiker olarak anlattığım son gol, trabzonsporluların golü olacaktı. anlattığım son maçın galibi de trabzonspor'du.
1976'da lig'de fırtına estiren trabzonspor, türkiye kupası'nda da mücadeleyi sonuna kadar götürdü. çift kupa alması işten bile değildi. kupa finalinde de maçı, ancak penaltı atışları sonunda kaybetti, böylece türkiye kupası' nı galatasaray aldı. fakat, trabzonspor başarısını devam ettiriyor, aynı yılın hem başbakanlık, hem cumhurbaşkanlığı kupalarını alıyordu. başbakanlık kupası'nda fenerbahçe'yi penaltılarla elemiş, cumhurbaşkanlığı kupası'nda da galatasaray'ı 2-1 yenmişti. hani bir de türkiye kupası maçında hüseyin penaltı kaçırmasa, trabzonspor mevsimi tam dört kupayla kapatacaktı. ancak, hüseyin, o hatasını telafi etmiş, cumhurbaşkanlığı kupası'nda galatasaray'ı 2-1 yendikleri maçta, 2 golün de kahramanı olmuştu.
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
çarşıbaşılı hüseyin hüseyin tok
1974-75 sezonu... trabzonspor'un başında salih erdem, hoca suat özyazıcı ve suat çaylı var idarecilerden. bu üçlü öze dönüş politikası gibi laflar ediyorlar sezon başında. o zamanların trabzon valisi necmettin karaduman giriyor devreye ve orduspor, beşiktaş ve ankaragücü'nün talip olduğu hüseyin'i katıyor kadroya. ardından sebatspor'dan kadir, şenol güneş, necati, rizespor'dan faruk özak, ali kemal, alı yavuz yolspor'dan turgay, necati geliyor... takımda bir öze donuş var gerçekten. bir tek ali yavuz trabzonlu değil bu isimlerden ama o da hepsi kadar trabzonlu oluyor zamanla. takım 1. lig'e taşmıyor ilk yılın şampiyonluğuyla.
sokak futbolu öldü
1974-75... ilk sezonda türkiye 1. ligi'nin bu yeni takımı sekizinci bitiriyor maratonu. 1975-76 sezonunda ise şenol, kadir, necati, takoz cemil, turgay, bekir, ali yavuz, necmi, çaycı ahmet, serdar bali, m.cemil gibi isimlerle dişli bir takım olmuştu trabzonspor ve mücadeleci, hırslı, topa basan, rakibine soluk aldırmayan, bir o kadar da iyi top tekniğine sahip bir ekipti.
hep koşardık diyor hüseyin tok: "uzunkum'da 7 km. git, 7 km. gel. ama bizim diğer takımlara göre en büyük avantajımız kendimize çok iyi bakmamızdı. trabzonluyduk birbirimizi çok seviyorduk. şenol güneş'le aynı gün evlendik ve aynı gün aynı yere balayına gittik. dostluğumuz turgay'la, necati'yle, ali kemal'le de aynı günkü tazelikte durur. o zamanlar daha iyi çalıştırılabilseydik, vizyonumuz daha geniş olsaydı, ufkumuz geniş olsaydı bizim takım daha büyük başarıların altına imza atardı. çok iyi bir takımdık çüktü. bugün de ahmet suat hocayla görüşürüz. o da daha iyi işler yapabileceğimizi kabul ediyor. kendisi de bunu açıkça söyledi, 'benim de vizyonum o kadardı, ben bu işi önümdeki kimselerden görmedim ki. her şey benim bildiğim kadarıyla ve o günkü olanaklarla yürüyordu' dedi. ama o takımın mevkilerinde en iyi adamlar vardı. dörtlü savunma ve tandemi en iyi yapan takımdı trabzonspor... o takımda kendiliğinden iyi bir top tekniği var. trabzon'un sokakları dar. dar alanda çabuk dönmek hareket etmek ve pratik zekalı olmak zorundasın. kıvraklık, zekâ, çabukluk kazanıyor insan... o zamanlar güzel futbolcuların çıkması ondan gaynaklanıyordu. sokak futbolu öldü..."
hüseyin tok çok iyi bir yere dokundu aslında: "sokak futbolu öldü!" belki son trabzonspor kalkışmasının en çok dikkate alması gereken şey bu olsa gerek. artık hamamönü'ndeki çamur sahada, çarşıbaşı'nm kumluğunda, çömlekci'nin ara sokaklarında yetişmiyor çocuklar. belki bizi bu kurtarabilir. yeniden sokaklara çocukluğumuz geçtiği o masal ülkesine dönebilir miyiz acaba?
tablalı güllizarım, sen söyle, ben yazarum iki kaşın arası olsun benim mezarum
işte o takım
o ekibi tanımak için hüseyin'e bağlanalım yine: "şenol güneş o günden iş ciddiyeti ve kavrayışı içinde idi. sanki bugünlere hazırlıyordu kendisini. o zamanlarda da korkunç prensipli ve sosyal bir insandı. ilginçtir hiçbir idmanda kaleye geçmez çift kalelerde de santrfor oynardı. onun kadar istikrarlı bir kaleci gelmedi daha türkiye'ye. turgay sokta'lıydı. garibandı. içine kapanıktı ama mangal gibi bir yürekle oynardı. modern bek anlayışını en iyi şekilde sahaya dökerdi. hiç düşmezdi oyundan. kadir ise içimizdeki en şık arkadaşımızdı. hava toplarında çok iyiydi. bir ara alkol düşkünlüğü yüzünden zor duramlar yaşadı ama şimdi aslanlar gibi sebatspor'un başında ve çok iyi gidiyor. necati hayatımda gördüğüm en mütevazı, gösterişsiz ama en yararlı futbolcudur. ali yavuz çok çalışkan ve kuvvetli bir futbolcuydu. bekir'de onun gibiydi. bir maçta marke ettiği engin'in yerdeyken gırtlağına sarılmıştı, işine çok konsantre olurdu. ali kemal ise çok hızlı, seri bir futbolcuydu. biraz golden uzak olurdu ama ona indirdiğim kafa toplarıyla iyi goller atmıştır. ileride birlikte oynadığım necmi perekli de trabzonspor'un çıkardığı iki gol kralından bindir ve yerli olanıdır." - 1977-78 17 gol, 1995-96 şota 28 gol.
"bu takıma sonraları serdar bali, çaycı ahmet, cosmos engin, m.cemil gibi isimler de katıldı. yıllarca yabancı oyuncu olmadı trabzonspor'da. bordo-mavililer hep bir kemençe havası tutturdular bu ekiple... trabzonspor'un 1976-77 sezonu şampiyon kulüpler kupası maçındaki rakibi -ve sadece keegan'ın ederi bizim hamsilerin toplam ederinden fazla- olan liverpool'un sağ beki karşısında ali kemal'in nasıl horon yaptığı dün gibi gözlerimin önünde... o maçta kaptan cemil çakmıştı penaltıyı ve ingiliz devini gömmüştük avni aker'e: 1-0... gerçi ingiltere'de 3-0 yenilmiştik ama olsun. olacak o kadar..."
ilk basımı 1997 yılında olan bülent gürkan ve m. sait orhan'ın "trabzonspor efsanesi" kitabından;
izmir'de türkiye ligi şampiyonluğunu kazanan, istanbul aktarmasında türkiye kupası'nı finalde kılpayı galatasaray'a kaptıran bordo-mavililer, trabzon dönüşünde muhteşem bir törenle karşılanıyor. 30 mayıs 1976 günü, ligde son kez avni aker'de seyircisinin huzuruna çıkan trabzonspor onbiri artık şampiyon markadır. tribünler, koskoca üçbüyükler efsanesini tınmayıp şampiyonluğu anadolu'ya trabzon'a taşıyan evlatlarını alkışlıyorlar. en güzel sevgi sözcüklerini gönderiyorlar.
müthiş koleksiyoncu
rakip beşiktaş. büyük bir kriz yaşayan istanbul'un siyah-beyazlıları ne acıdır ki, bu maçta kümede kalmak için puan çıkarmaya oynuyor. sonuçta trabzon'daki bu mutlu günde onlar da 0-0 biten maçla 1 puanı alıp, üzülmüyorlar. 1975-76 türkiye futbol ligi'nde 30. hafta maçları ile birlikte, filmin en uç karesinde son yazarken, bu sözcük trabzonspor için "mutlu son" olarak tahvil ediliyor. çünkü trabzonspor şampiyon...
türk futbol tarihi'nde anadolu ihtilali'ni gerçekleştirerek şampiyonluk tahtına oturan bordo-mavililer, kupa avına son vermedi. hemen lig bitiminin ardından ankara'da normal sonucu hüseyin tok'un trabzonspor hesabına kazandırdığı gollerle 2-2 biten maçta, fenerbahçe'ye penaltılarla 8-7 üstünlük kurarak başbakanlık kupası'nı kazandı.
sezon başında bazıları yaklaşan fırtınayı sezmişlerdi ama hiç kimse böylesine büyük bir kasırganın kopacağını farkında değildi. korkulu bir rüyaydı, taş gibi takımdı trabzonspor... o kadardı işte, şampiyon olamazdı! oldular. 1975-76 sezonunda türk futboluna bir ilki yaşattılar
- hilal gülyurt
semiha yankı'nın "seninle bir dakika umutlandırıyor beni..." diye başlayan şarkısı türkiye'nin diline dolanıp, eurovision'da sonuncu olduğu yıldı 1975. kıbrıs barış harekâtı sonrasında ambargo altında geçen, insanların yağ bulamadığı, bakkalların yağ stoku yaptığı, selüloz sıkıntısından gazete sayfalarının eksildiği, banker kastelli reklamlarının döndüğü, her gün sokaklarda öğrencilerin öldüğü, işçilerin grev yeleklerini giyip iş yerlerinin önünde halay çektiği yıldı...
zor yıllardı... öğrenci olmak da, işçi olmak da, futbolsever olmak da zordu... dört milyonluk istanbul'da şehirdeki en büyük stat inönü stadı'ydı. büyük maçlarda stada girerken yaralananların haberleri artık sıradandı. maçları radyodan naklen dinlemek büyük şanstı. kulüpler, gelirleri düşmesin diye maçların televizyondan naklen yayınlanmasına yanaşmıyor, sadece avrupa kupaları ve dış ülkelerle yapılan maçlar naklen izlenebiliyor, lig maçlarının naklen yayınlanması için statların yüzde 80 doluluk oranına ulaşması gerekiyordu.
o yıllarda, 30 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde bir saha; altı zımpara gibi sert zemin... kenarda lahmacuncular, simitçiler toplanmış, sahayı çevreleyen duvarın üzerindeyse yüzlerce çocuk. sahada top koşturan ali kemaller, şenollar, hüseyinler, kadirler... kulüp lokalinin önündeki küçük sahada maça hazırlanıyorlar. trabzonspor antrenman yapıyor.
trabzonspor 1967 yılında kurulmuş, 1974'te 1. lig'e yükselmiş, 1975'te türkiye kupası finali oynamayı başarmıştı. ancak daha kazanılacak çok başarı vardı. 1975-1976 sezonunun başında transfere fenerbahçe 7, galatasaray 6, beşiktaş 5, orduspor ve balıkesirspor 3, trabzonspor ise sadece 1 milyon 500 bin lira ayırdı. trabzonspor'un ilk hedefi elindeki kadroyu korumak oldu. kadronun özelliği büyük bir çoğunluğunun trabzonlu olmasıydı. takımın başında da yine bir trabzonlu, şükrü ersoy bulunuyordu. şükrü hoca gazetecilere "şampiyon olacağız demiyoruz ama ligi dördüncü ya da beşinci sırada bitirmek azmindeyiz" açıklaması yapıyordu. ancak evdeki hesap çarşıya uymayacaktı!
sezon öncesinde federasyon başkanı hasan polat, gelen daveti kabul ederek sovyetler birliği'nde düzenlenen turnuvaya trabzonspor'u gönderdi. polat, bir önceki sezon parlayan trabzonspor'u daha da gelişmesi için seçmişti. sezon öncesi istanbul'daki türkiye spor yazarları kupası için de çağırıldılar ve bir ilke daha imza attılar. istanbul kulüpleri güreş tabiriyle el ense çekip rakiplerini tartmak istiyordu. kupayı fenerbahçe kaldırdı, üçüncü olan trabzonspor, galatasaray'ı 2-1 yenerek üç büyüklere ilk gözdağını vermeye başlamıştı.
bu başarının arkası fenerbahçeli ziya'nın jübilesinde geldi. inönü stadı'nda yapılan maçı trabzonspor ali kemal ve hüseyin'in golleriyle kazandı. oysa fenerbahçe'nin başında didi vardı, milyonluk transferler yapılmıştı, başkan emin cankurtaran "elimizde çok klas oyuncular var" diyerek övünüyordu. bu maçtan sonra turgay seren haberinde "fenerbahçe, pele'yi transfer etse yine nafile. trabzonspor taş gibi takım" diye yazdı.
ligin ilk haftasında galatasaray ve trabzonspor karşılaşması trabzonspor'un 2-1'lik üstünlüğüyle sonuçlandı. maçı izleyen ingiliz antrenör don howe "trabzonspor, ingiltere liglerinde mücadele edecek güçte" yorumunu yaparken, şansal büyüka gazetesi milliyet'te "üç büyükler para, anadolu kulüpleri ise gol dağıtıyor. trabzonspor gol şanslarını fındık gibi yemese maç farka giderdi. istanbul beyefendilerini zor günler bekliyor" yazıyordu.
istanbul beyefendilerinin başka bir sıkıntısı da yabancı kulüplerle oynadıkları maçlardı. şampiyon kulüpler kupası'nda benfıca, fenerbahçe'yi 7-0, kupa galipleri kupası'nda fioren-tina, inönü'de beşiktaş'ı 3-0, uefa kupası'nda rapid, galatasaray'ı 1-0 yenerek moralleri bozmuştu.
fenerbahçe'de işler karışınca didi istifa etti. fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü abdullah gegiç oldu. abdullah hoca tehlikenin henüz farkında değildi: "trabzonspor korkulu bir rüya olabilir. fakat iddiasını kaçıncı haftaya kadar devam ettirir bilinmez. üç tane sakat verirlerse iddialarından çok geride kalırlar."
trabzonspor'dan o sezon şenol, kadir, necati, ali kemal, hüseyin ve k. turgay milli takıma çağırıldı. ilk defa üç büyükler dışında bir takım altı futbolcusunu birden milli takıma gönderiyordu. fenerbahçe'nin galatasaray'dan olaylı bir şekilde transfer ettiği engin verel mankenlerle olan yakın ilişkilerinden dolayı ceza alıp maçlarda oynatılmadı. trabzon'un fırtına kemal'iyse yere göğe sığdırılmıyordu.
ligin 7. haftasında altay, trabzonspor'u 2-1 mağlup edince liderlik koltuğuna fenerbahçe oturdu. cihat arman bu sevinçle "fenerbahçe'nin maddi gücü, mevcut elemanları ve tarihi nedeniyle şampiyon olması normal görünüyor. trabzonspor böyle bir güce sahip değil" diye yazdı. bu heyecan fazla sürmeyecekti. bir sonraki hafta trabzonspor, fenerbahçe karşısında üstün bir oyun sergiledi ancak maç 0-0 sonuçlandı. sezonun ilk yarısı tamamlandığında ise fenerbahçe 21 puanla birinci, trabzonspor 20 puanla ikinci, altay 19 puanla üçüncü, beşiktaş ise 11 puanla sondan ikinci sıradaydı.
trabzonspor sezon başında, bursa'da yaptığı kampın, rusya turnesinin ve spor yazarları kupası'nın sayesinde çok iyi bir ilk yarı geçirmişti. birçok takım daha kendisini toparlayamadan karadenizliler sistemlerini oturtmuş; 4.3.3, 4-2-4 ve 4-4-2'ye hemen dönebilen bir takım olmuştu. toplu defans ve toplu hücum yaparak rakiplerine fırsat vermediler. ilk yarıda kendi sahalarında maç verseler de, deplasmandan lan çıkarttılar. böylece hedellerinden şaşmadılar. trabzonspor sezonun ikinci yarısında üç büyük kulüple evinde oynama avantajına sahipti. başka bir şansı da taraftarları sayesinde deplasmanlarda evinde gibi oynamasıydı. belli olmuştu, trabzonspor en kötü sonuçla lig dördüncüsü olacaktı. devre arasında şükrü ersoy'un yerine gelen yeni teknik direktör trabzonlu ahmet suat özyazıcı takımına güveniyordu.
ikinci yarının başında trabzonspor galatasaray'ı misafir etti ve hüseyin'in attığı golle rakibini evine eli boş gönderdi. maçta. hüseyin'in attığı galibiyeti getiren gol kadar kaleci şenol'un kurtarışları da günlerce konuşuldu. bu galibiyetle karadenizliler niyetlerinin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha ortaya koymuşlardı.
ikinci yarı fenerbahçe ve bordo mavililerin zirve mücadelesiyle sürüyordu. bu düğümü çözecek olan maçsa trabzonspor'un fenerbahçe ile evinde yapacağı karşılaşmaydı. maçın oynanacağı gün bütün karadeniz, trabzon'a akın etti. kalacak yer bulamayan taraftarlar geceyi sokaklarda geçirdi.
trabzonsporlu futbolcular yeni bir taktik deniyorlardı. maç öncesi yöresel kıyafetleriyle, ali kemal'in çaldığı kemençeyle horon teptiler. ali kemal arkadaşlarını şu sözlerle ateşliyordu: "arkadaşlar size bir tavsiyem var. tribünlerden kemence sesleri yükselirken bu kıyafetlerle horon teptiğinizi düşünün. böyle olunca daha çok hareketlenecek ve hırslanacaksınız. üstelik çok kıvrak olacaksınız. bu da fenerbahçe'yi yenmemize yetecektir."
ali kemal'in taktiği işe yaradı. fenerbahçe rakibinin hırsı ve kıvraklığı karşısında sahada yok oldu. trabzonspor, fenerbahçe'yi hüseyin'in attığı golle 1-0 yendi. 23. hafta sonunda trabzonspor liderliğe sıkı sıkıya tutundu. o zamanların hüseyin'i, şimdilerin taner gülleri vakasıydı adeta. üç büyüklere attığı muhteşem goller dillere destandı.
yurdun her köşesinden karadeniz fırtınasına destek geliyordu artık. düzenlenen trabzonspor gecesinde emel sayın ve filiz akın ellerinde futbolcuların posterleriyle podyumda yürüdüler. arkalarına bu güzellerin desteklerini de alan trabzonspor'un liderliği kimseye vermeye niyeti yoktu. ligin 27. haftasında galatasaray, fenerbahçe'yi 1-0 yenince mısır ekmeğine tereyağı sürülmüş gibi sevindi trabzonspor. fenerbahçe'yle arasındaki puan farkı üçe çıkmıştı.
ligde fırtınalar koparan takım türkiye kupası'nda da rakiplerini tek tek eledi. bu durum bir önceki sezon olsa belki insanları şaşırtırdı ancak lige ilk çıktığı yıl da türkiye kupası'nda final oynayan trabzonspor artık şaşırtmıyordu. finalin ilk maçında trabzonspor galatasaray'ı 1-0 mağlup etti. bu arada 28. haftası oynanan ligde fenerbahçe'yle arasına dört puanlık bir koruma kalkanı kurmayı başarmıştı.
izmir alsancak stadı, 29. hafta türk futbolunda hafızalardan silinmeyecek bir güne evsahipliği yaptı. göztepe ile berabere kalan trabzonspor izmir'de ilk şampiyonluk turunu attı. bir ilk gerçekleşmiş, rüya gerçek olmuştu. bu rüyayı daha önce göztepe, altay ve eskişehir görmüş, ancak son anda uyanmışlardı.
şimdi trabzonspor'u var güçleriyle alkışlıyorlardı. 1970'ler zor yıllardı. galatasaray ve fenerbahçe gibi yılların şampiyon ekiplerini kısıtlı imkânlarla alt etmek de zordu...
o sezon türkiye'de zoru başaran sadece trabzonspor değildi. trabzonspor'un izmir'de şampiyonluk turu attığı gün istanbul'da ikinci depremi samsunspor yarattı. istanbul'da oynanan maçta beykoz'u 3-0 yenerek ikinci ligin şampiyonu oldu, istanbul sokaklarında şampiyonluk turu attı. samsunspor da kadrosunun çoğunu samsunlu futbolculardan kurmuştu. samsunlu olmayanlar da zaten karadenizliydi. koca karadeniz o gün kabarmış, bütün türkiye'nin üstüne sularını serpmişti. aynı hafta galatasaray, giresunspor'a istanbul'da 3-0 yenilerek bu bereketten payına düşeni aldı.
karadeniz fırtınası o yıl sadece türkiye'yi değil dünyayı da vurdu. milli boksörümüz cemal kamacı 63,5 kiloda avrupa profesyonel boks şampiyonu oldu. trabzon'un maçka ilçesinde dünyaya gelmişti cemal kamacı. karadeniz beslemişti onu da.
1975-76 sezonunda trabzonspor şampiyonluğu kazanırken, gol kralı fenerbahçe'nin efsane futbolcularından cemil turan oldu. "olsun" dedi. trabzonlular, "yabancıya gitmedin, o da bizim". evet, cemil de trabzonlu bir ailenin çocuğuydu.
trabzon efsanesi dünya basınında da geniş yankı buluyordu. dünyanın en ünlü futbol dergilerinden france football "trabzonspor uzun yıllar türk futbolunda zirveyi işgal etmiş üç büyüklerin saltanatını yıkmış ve şampiyon olmuştur. türkiye'yi temsil edecek trabzonspor, avrupa çapında futbolcularını kaybetmezse şampiyon kulüpler kupası'nda da süpriz yapabilir" diyerek haberi tüm dünyaya duyuruyordu. bbc televizyonu da habere geniş yer ayırdı: "trabzonspor'un başarısını türk futbolcunda bir devrim olarak niteliyoruz. sezon başında ligi başta götüren fenerbahçe şampiyonluğu taşra takımına hediye etti."
lig şampiyonluğunun kutlamaları devam ederken trabzonspor, türkiye kupası'nı kazanmak için çalışmalarına ara vermeden başladı. galatasaray'la inönü stadı'nda oynanacak final maçının rövanşı için otobüs, kamyon ve minibüslere doluşan binlerce karadenizli istanbul sokaklarına yayılmış, bordo-mavili flamalar ve bayraklarla takımlarını destekliyorlardı. 90 dakika 1-0 galatasaray'ın galibiyetiyle sonuçlanınca maç uzatmalara gitti. başa baş mücadelenin sonucu yine bozulamamışü, heyecan doruktaydı. galatasaray penaltılarla trabzonspor'u 5-4 yenerek türkiye kupası'nın sahibi oldu. galatasaray sadece kupayı almakla kalmamış, koca bir şehrin gururunu kurtarmıştı...
lig, trabzon'da oynanacak beşiktaş maçı ile son bulacak, trabzonspor kupasına kavuşacaktı. trabzon şampiyonluğu kutlarken, beşiktaş ise dibe vuruşunun şaşkınlığını yaşıyordu. maç 1-1 berabere bitti. kümede kalabildiğine sevinen bir beşiktaş, şampiyonluk kupasını kaldıran trabzonspor, yeniden yazılan bir tarih..
şampiyonluğun mimarlarından ali kemal denizci ilk şampiyonluğu ve o günün trabzonspor'unu şöyle anlatıyor: "o dönemde şampiyonluğu göğüslememizi sağlayan yegâne güç bütün futbolcuların takım arkadaşlığından önce dost olmasıydı. çoğumuz karadenizli, hepimiz anadoluluyduk. mahalle arkadaşıydık, aynı sıraları paylaşmışûk. idmanlarımızı sahilde, sokak aralarında koşarak yapardık. yedek bir ayakkabımız bile yoktu. ayakkabısı olmadığından maça çıkamayan arkadaşım bile oldu. zor şartlarda şampiyon olduk. yaşadığımız mutluluk tarif edilemez."
ilk şampiyonluğu yaşayan denizci, şimdilerde 25 yıl aradan sonra bu onura ulaşmak isteyen kulübe de bakmaktan geri kalmıyor. "trabzon'un şartlarına uygun futbolcular alınması gerekiyor" diyor denizci ve ekliyor: "starlara aldanmamak gerek. bu sezon trabzonspor iyi bir iskelet kurdu. mağlubiyetler olsa da taraftarına heyecan yaşatmayı biliyor. ancak önemli bir faktör de rakip takımların kötü gidişi oldu. trabzonspor şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri. ben de heyecanla bekliyorum."
o yıl semiha yankı yarışmıştı türkiye adına eurovision'da, bu yıl belçika'dan gelen "göbek sanatçısı" hadise. o yıl abd, vietnam'dan yeni çıkmıştı, bu yıl ırak'tan hâlâ çıkamadı. o yıl ülkede yağ bile bulunamıyordu, bu yıl ekmek bile ithal ediliyor. o yıl bir ilki başarmış ve şampiyon olmuştu trabzonspor; bu yıl yine olmak için çalışıyor. bunu başarmak için o yıldan değişmeyen bir şeyi çekip almak durumdalar. bir arkadaşlık vardı o yılın trabzonspor'unda, daha da öte bir kardeşlik. tek bir kişi gibiydiler belki de, tek bir zihin ve tek bir beden... aynı ülküyü düşünüyorlar, aynı duyguyu hissediyorlardı. bu ruhla şampiyon olmuşlardı. şampiyonluk yolunda birçok şey değişse, milyon dolarlık top cambazları boy gösterse de bu asla değişmeyecek bir ayrıntı işte. unutulmayacak ve sonsuza kadar ders alınacak bir ayrıntı.
sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
1974-1975 sezonunu dokuzuncu sırada tamamlayan trabzonspor, bir sonraki sezon lig şampiyonu olarak türkiye futbol tarihinde "devrim" olarak nitelendirilen bir başarıya imza attı. bordo - mavililerin bu başarısı ile ilk defa bir anadolu lakımı birinci lig şampiyonu olmuş ve futbolumuzdaki istanbul lekeli kırılmıştı. önceki senelerde göztepe, altay ve eskışehirspor da şampiyonluk yarışına katılmış, ancak son anda kaçırmışlardı. trabzonspor'un istanbul hegamonyasına son vermesi, bordo-mavilileri sadece trabzon veya karadeniz'in değil; bir anda bütün anadolu'nun temsilcisi yapacaktı. milliyetin "şampiyonluk trabzon'a ve anadolu'ya kutlu olsun" manşeti bunu doğrulamaktaydı, trabzonspor bundan sonraki süreçte diğer anadolu kulüplerinin örnek aldığı bir model kulüp olacaka. adanaspor başkanı yalçın sürmeli trabzonspor'un verdiği cesaretle bir sonraki sezonda adananın da şampiyonluğa oynayacağını açıklamıştı.
1920'lerin başından itibaren trabzon futboluna biçilen "önderlik" vasfı, kendini trabzonspor ile gerçekleştirebilmiş; futbolda "anadolu lhtilali"ni gerçekleştiren trabzon, böylece daha geniş bir coğrafyanın temsilciliğini üstlenebilmişti. bu başarı, "makus tarihi"ne rağmen "iddia"sını hiçbir zaman kaybetmemiş bir şehir için büyük bir öneme sahipti. ingiliz bbc kanalı, sezon başında ligi lider götüren fenerbahçe'nin futbol tarihinde ilk defa şampiyonluğu bir "taşra takımı"na hediye etmesinin ülkede büyük şaşkınlık yarattığından söz ediyor, trabzonspor'un bu başansım "türk futbolunda bir reform" sözleriyle niteliyordu. gerçekten de trabzonspor'un gerçekleştirdiği "anadolu thtilali"nin yankısı büyük oldu. istanbul basını trabzonspor'un şampiyonluğunu "tesadüfi" olarak değerlendirenler ve bunun bir "başarı öyküsü" olduğunu kabul edenler olarak ikiye bölünmüş durumdaydı. spor otoriteleri arasında, sınırlı imkânlara sahip bir anadolu takımının istanbul'un büyüklerini geride bırakarak şampiyonluk ipini göğüslemesinden endişe duyanlar vardı. bu kesim, istanbul'da oynanan trabzonspor maçlarını istanbul takımları için adeta deplasmana çeviren ezici çoğunluktaki bordo-mavili taraftarların varlığından da rahatsızdı. aynı yıl trabzonspor ve galatasaray arasında oynanan türkiye kupası finalini istanbul temsilcisinin kazanması, san kırmızılıların "bir şehrin gururunu kurtarması" olarak yorumlanmıştı. dönemin önde gelen spor adamlarından şükrü gülesin'in maçın ardından yaptığı yorum, futbol alemindeki değişim kadar göç ile tersyüz olan toplumsal dengelerden duyulan tedirginliği de yansıtmaktaydı: "kimlerin nereleri nerelerine gelmedi ki? ama gördük. istanbul'un son kalesi direndi. kraliyet tacını ve asasını teslim etmedi. tek tesellimiz istanbul futbol dukalığının güç bela olsa da yarısını kurtarabilmemiz. eğer bunu da yapamasay-dık bir ikamet ve nüfus cüzdanı sureti alıp trabzon'a yerleşecektik. zaten çoktandır yer değiştirmiştik ve tüm karadenizliler istanbul'a doluşmuştu."
trabzonspor türkiye kupası finalinde galatasaray'a yenilmiş olsa da. cumhurbaşkanlığı kupasını san-kırmızılı rakibinden almayı başardı. başbakanlık kupası finalinde ise bir başka istanbul takımını, fenerbahçe yi yenecek ve bu kupayı da müzesine götürmeyi başaracaktı. ahmet suat özyazıcının "alacağımız kupa kalmadığı için üzgünüz" açıklaması aslında "istanbul futbol dukalığı"na ve dolayısıyla takımın başarısını kabul etmek istemeyenlere bir meydan okumaydı. trabzonsporlu yöneticiler basanlarının "mucize" olmadığım kentin amatör futbol geçmişine yaslanarak ispatlamaya çahşmaktaydı. ahmet suat'a göre kentin köklü futbol mirası dikkate alındığında bordo-mavililerin bugünkü başarısı bir "devrim" değil; "evrim" sayılmalıydı. trabzonspor camiası "tarihi bir refleks" ile amatör maziyi vurgularken. istanbul basım "başarının sırn"nı "pire için yorgan yakacak kadar ateşli trabzonspor taraftarına ve kadrodaki trabzon doğumlu futbolcuların varlığına bağlamıştı. trabzonspor camiasında dışarıdan transfer edilen futbolculara ilişkin önyargılar 1972 yılında "öze dönüş" olarak adlandırılan bir transfer politikasının ortaya çıkmasıyla sonuçlanmış ve kulüp özkaynaklarına yönelerek, trabzon'da yetişmiş futbolcuların ağırlıkta olduğu bir kadro oluşturmaya başlamıştı. trabzonlu futbolcu ve taraftar, kulüp ve kent arasındaki güçlü organik ilişki başarıyı getiren bir formül olarak göze çarpmaktaktaydı.
sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
futbola başladığımız yıllarda karadeniz'de taze balık çok meşhurdu. fakir aileler olduğumuz için, balık da ucuz olduğu için herkes balık ya da hamsi yiyordu. tercih o yönde. bugün zenginlerin yemeği deniz ürünleri, balık... o gün fakirin yemeğiydi. çünkü kullanılmayan, yenilmeyen taze balıklar, gübre olarak bahçelere atılıyordu. o zamanlar da balık yenirken de limon kullanılıyordu zaman zaman. limonu yarım kesip sıkıp, sokağa atılıyordu. sokaklar temizdi ama limon kabukları da sorun olmuyordu, çöpçü de pek yok sayılırdı o zamanlar... çünkü herkes kendi kapısının önünü temizliyordu. biz o kabukları alıp, evin kapısına geçip, birbirimize şut çekiyorduk. beş tane atış yapıyorduk. ondan sonra yer değiştiriyorduk. kim daha fazla gol atıyorsa ona göre yarışma yapıyorduk. daha sonra yamalı toplar, daha sonra futbol topları...
sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
biz ilk o dönemlerde aynı binada oturuyorduk. benim alt katta ahmet suat oturuyordu, üstte şenol, onun üstte ali kemal, yan tarafında bekir, benim yanımda cemil. aynı blokta hemen hemen hep beraberdik. zaten onun dışında kahveye gidiyorduk. aynı yere gidiyorduk. taraftarlarla beraber oturup sohbet ediyorduk. inanın biz mağlup olduğumuz zaman gidip de çok rahat bir şekilde kahvede oturamıyorduk. bize tepki olacak anlamında söylemiyorum. sanki böyle üzülecekler. o anlamda şeyimiz oluyordu. o dönemleri insan bazen düşündüğü zaman duygulanıyor. bu kadar başarıyı yapabilecek takım sayısı bana göre çok az, yoktur. bir trabzonspor.
trabzonspor: şenol güneş, ahmet ceyhan, cemil usta, necati özçağlayan, şener çınar, turgay semercioğlu, ali yavuz, necmi perekli, ali kemal denizci, engin çınar (dk. 76 tuncay mesçi), hüseyin tok
teknik direktör: ahmet suat özyazıcı
beşiktaş: mete bozkurt, lütfü ısıgöllü, ahmet börtücene, niko kovi, zekeriya alp, hayri kol, suat taştan, kahraman kartaloğlu, akhan karakurt (dk. 76 melih atacan), adem kurukaya, tezcan ozan
teknik direktör: gündüz tekin onay
goller: (0-1) tezcan ozan dk. 47 (1-1) hüseyin tok dk. 67
sarı kartlar: hüseyin tok dk. 65 (trabzonspor) hayri kol dk. 70 (beşiktaş)
1960’larda bilgisayarla tanışan türkiye’nin bu alandaki en önemli isimlerinden biri olan babam prof. oğuz manas’ın önemli bir anısını paylaşmış. ben de medya takip’de tesadüfen yakaladım. (haber için tıklayınız)
olay kısaca şöyle: bir gün, trt’den hüsnü kaftan geldi. “hocam, şu bilgisayarı halka tanıtalım” dedi. 1976 yılında henüz türkiye’de kimse doğru düzgün bilgisayarı bilmiyordu. yani kullanılmıyor değildi, kullananlar vardı. ancak halka intikal etmiş bir kullanım yoktu. bu tanıtım için de en güzel şey futboldu. bu nedenle benden 1976 yılının şampiyonluk tahminini yapmamı rica etti. kendisine böyle bir çalışma için istatistik bilgilerine ihtiyacım olacağını söyledim. hüsnü kaftan, trt’nin elinde bu bilgilerin olmadığını ancak yeni asır gazetesi yazarlarından aydın sevgel’in çok uzun bir süredir maçlarla ilgili özel kayıtlar tuttuğunu ve bu kayıtlar içinde istediğim bilginin bulunabileceğini ifade etti. sonra da aydın sevgel tüm bilgilerini kayıt ettiği defterleri bize teslim etti.
hangi bilgilerdi bunlar?
1959’dan beri oynanmış her maç için takım kadroları, maçın sonucu, atılmışsa gol veya gollerin kimin tarafından ve ne şekilde atıldığı (direkt olarak, penaltıdan, kendi kalesine vb.), o andaki antrenör, maçın yapıldığı günün hava koşulları, maçın yapıldığı saha, maçın hakemi, takımın o andaki başkanı gibi bilgilerdi. bu proje için proje yöneticisi olarak prof. dr. halil şengonca’yı görevlendirdim. bunun için üç ekip kuruldu.
ekiplerin görevleri neydi?
birinci ekip programı hazırlayacaktı, ikincisi aydın sevgel’in defterlerindeki bilgilerin programa uygun olarak veri kayıt formlarına işlenmesini ve üçüncüsü formlardaki verilerin kartların üzerine delinmesini sağlayacaktı. işte o zaman güçlüğümüz ne biliyor musunuz? doğru düzgün terminal yoktu. kart delgi işini, kart delgi makineleriyle yapıyorduk ve yüzlerce veri kartlara delinip bilgisayara yükleniyordu. takımları da dört gruba ayırdık. birinci grup beşiktaş, fenerbahçe ve galatasaray’dı. ikinci grubu anadolu takımları arasından önceki yıllarda olduğu kadar bu yıl da ilk gruptaki üç takımı zorlayanlar oluşturuyordu. üçüncü grupta önceden bu üç grubu zorlayan ancak bu yıl çok formda olmayanlar bulunuyordu. dördüncüsündeyse ligden düşecek olanlar vardı. takımları gruplara ayırmamızın en önemli nedeniyse tekerrür adedini artırmaktı. aşağı yukarı 3 ay boyunca maç sonuçlarını tahmin ettik. tabii her hafta hesaplama yapılırken bir hafta önce elde edilen sonuç, diğerlerine eklendi ve yılsonunda puan durumu hesaplanmış oldu. 1976-1977 lig maçlarının birinci devre sonuna kadarki sonuçları da işlendikten sonra program çalıştırıldı.
sonuçta hangi takım şampiyon çıktı?
trabzon şampiyon, fenerbahçe ikinci çıktı. trt’den hüsnü kaftan, “trabzon şampiyon olamaz” diye itiraz etti. “fenerbahçe’nin 5 puan önde olduğunu, trabzon’un daha o yıl 1. lige çıktığını ve şimdiye kadar bir anadolu takımının şampiyon olmadığını” söyledi. “biz bunu ilan edersek rezil oluruz” dedi. düşecek takımlar arasında da balıkesirspor’u ilan etmemiz de balıkesirlileri ayağa kaldırdı.
trabzonspor futbolla dolu bir gün yaşadı. trabzonspor, ligteki son maçını beşiktaş ile oynadı ve 1-1 berabere kaldı. trabzonspor alsancakta ilan ettiği şampiyonluğunu bir kez de beşiktaşla oynadığı maçtan sonra sahasında şeref turu atarak kutladı. tüm futbolcular dakikalarca taraftarın omuzlarında kaldı. maç öncesi türkiyenin dörtbir yanından tebrik mesajları atıldı. sahaya giren binlerce taraftar futbolcuların formalarını ve ayakkaplarını alabilmek için kıyasıya bir mücadeleye girişti.
trabzonspor beşiktaş maçından önce "bomba gibi goller titret zemini, arşı; avrupadan duyulsun trabzonspor marşı" yazılı dev bir uçurtma şehir stadında (şimdiki adı hüseyin avni aker) havalara yükseldi.
futbol federasyonu başkanı hasan polat şampiyonlık kupasını vermek için sahaya zorla indi. polat şampiyonluk kupasını trabzonsporun kaptana cemil ustaya verdi. trabzonspor seyircisi ortaya güzel bir futbol koyan beşiktaşı maç boyunca alkışladı.
trabzonspor şampiyonluk kupasını muhteşem bir törenle aldı. maç öncesi "şampiyonu kutlarız" yazılı pankart taşıyan şehir bandosunun gösterisi alkışlarla karşılandı.
7 yıllık trabzonspor 70 yıllık beşiktaşın kurtuluşuna alkış tuttu.
bir de beşiktaşın durumu vardı tabi. trabzonspordan aldığı 1 puan ile beşiktaş kümede kalmayı başardı. puan durumu alttadır.