ingiltere'den çuval dolusu gol yediğimiz günler. ve ne yazık ki aynı bugünkü gibi gol atamadığımız günler. izmir'de avrupa şampiyonası elemelerinde ağırlıyoruz ada temsilcisini. mustafa denizli'nin cin taktiğiyle sol açık iskender günen, sağa geçip kenny sansom'ı süründürüyor, savaş demiral, şutlarıyla kaleci woods'un kalesini dövüyor. ve kalede fatih. dönemin samsunspor kalecisi harikalar yaratıyor. hele hele bitime kısa süre kala gelişen ingiltere atağında hateley'in köşeye giden kafasına yaptığı plonjon var ya! ingiltere önünde yenilmediğimiz iki maçtan ilkinde fatih'in katkısını unutmak mümkün değil.
kimi zaman sürpriz bekledik, çarpıldık. bazen şekerli kuralan acıyla sonlandırdık, bazen de zoru başardık. son 20 yılda milli takımımız avrupa şampiyonası ve dünya kupası elemeleri'nde hangi rakiplerle eşleşti, ne umdu ne buldu...
1988 avrupa şampiyonası elemeleri ingiltere, yugoslavya, k.irlanda
şerefli mağlubiyetler döneminin yeni yeni atlatılmaya başlandığı günler. coşkun özarı artık sigarasını tersten yakmaz, kura çekimleri öncesi gazetelere "gözüm latinlerde" şeklinde demeçler bile verir. zira avrupa'nın o dönem de gözde ekipleri ispanya ve portekiz'le eşleşip, onları yenmek ve avrupa'nın gözüne girmek ister. ama futbolcuları maçtan maça görme gibi bir sıkıntısı vardır özarı'nın. lig fikstürünün milli takıma göre tanzim edilmesini ister ama bir türlü sesini duyan olmaz. "formda bir erdal, kuvvetli bir selçuk, zonguldaklı cemal ve sanyerli rıdvan ümitlerimi yeşertiyor" sözleriyle o da herkesin ümitlerini yeşertir.
frankfurt'ta 15 temmuz 1986 günü yapılan kura çekimine gidilir. torbalardan çıkan takımlar ise kimseyi heyecanlandırmaz. "eski dostlarla eşleştik" sütunları kaplar. eski dostun en acımasızı 14 kasım 1984'te 8 gol yenilen ingiltere olur. lider tamamlayacak takımın almanya'daki şampiyonaya katılacağı grupta hiç mi hiç şansı yoktur türkiye'nin. yugoslavya temsilcisi bojeviç, ingiltere'den croker ve kuzey irlanda federasyon başkanı covan sözbirliği etmişçesine "sakın sürpriz yapmayın" der, iddiası olmayan türkiye'nin alabileceği bir puanın bile dengeyi bozabileceğine dikkat çekerler. rakiplerin isimlerini duyar duymaz özan'nın gardı düşer. "çok zor gruba düştük" diyerek umutlan söndürür. o dönemin yugoları'ndan stankoviç, çelebiç, pesiç ve kovaçeviç "şansınız yok arkadaş" sözleriyle dertlere dert ekler.
ilk maç yugoslavya ile yapılır. split'teki sonuç hüsrandır: 4-0. coşkun özarı ile ayrılık noktasına gelinir. kuzey irlanda ile yapılan maçta da "babamız için oynayacağız" diyen futbolcular özarı'yı beraberlikle uğurlar.
özarı'nın yerine gelen mustafa denizli'nin ilk sınavı da ingiltere ile olur. takımında uzun süre oynayamayan savaş demiral'ı ilk 11'de, sol ayaklı iskender'i de sağda oynatır. formül tutar ve ingiltere'den izmir'de 0-0'lık sonuçla bir puan alınır. sonrası ise yine facia... ingiltere'den bu kez wembley'de yenilen 8 gol, k. irlanda ve yugoslavya yenilgileri... iki beraberlikle ve iki puanla sona kalan ay-yıldızlı ekip olur.
1973'te ortaköy'de başladığı futbolculuk yaşamında sırasıyla bandırma, gaziantep ve zonguldakspor formaları giyer. bandırmaspor'da oynadığı dönemlerde genç milli takıma çağrılan tek ikinci lig futbolcusu olur. futbolculuk kariyerinde 38 kez milli forma başarısını gösterir. zonguldak sonrası ise beşiktaş'a transferi gerçekleşir ve 4 sezon siyah-beyazlı formayı taşır. istanbul'un bir başka büyüğü galatasaray'da da yine 4 sezon geçirir ali çoban. 1985 yılında kocaelispor'da daha sonra sarıyer'de ve de son durak karşıyaka'da oynar. son durak karşıyaka'dır, zira bir eskişehir-karşıyaka maçında saffet sancaklı ile çarpışır ve dizinden sakatlanır. o dönem alman doktor wohlfarth'a giden ilk oyunculardandır. derwall'in yardımıyla wohlfahrt'a tedavi olur ama tedavi aşamasını ve futbolculuk yaşamını yarım bırakır.
karşıyaka'da bulunduğu dönemlerde antrenörlük kurslarına gider ve kadri aytaç'la birlikte çalıştırdığı karşıyaka'nın ligde kalmasına yardımcı olur.
ardından rıdvan dilmen ve rıza çalımbay'la birlikte başlayan iş hayatı futboldan alıkoyar ali çoban'ı.
acısıyla tatlısıyla geçirdiği futbol yaşamında unutamadığı günler de vardır ali çoban'ın. romanya ile yapılan milli maçta lacatus'un muhteşem ortasında topun ayağına çarpmasıyla topu ağlarda görür. yıkılır. ancak 1987'deki o meşhur 0-0'lık ingiltere maçındaki başarılı performansını unutamaz.
beşiktaş'ta oynadığı dönemlerde galatasaray'a bir gol atar ali çoban. sarı kırmızılı takıma geldiğinde yöneticiler o attığı golü telafi etmesini isterler. onun attığı golle galatasaray, fenerbahçe'yi 1 -0 yener ve ali çoban sözünü tutmuş olur.
ali çoban dört yıldır danone milli takımı'nın başında. geleceğin yıldızlarını keşfetmekle, onlara yön vermekle meşgul... 2006-07 sezonu başından bu yana da pendikspor'da oktay çevik'in yardımcılığını yapıyor. en büyük sıkıntılarından birisi arkadaşlarının cep telefonlarında listenin en başında olması... kendisiyle sohbet ettiğimiz bir saat içinde üç kez arkadaşı metin tekin tarafından arandı.
fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
bir kurtarışa abd'de yemek!
0-0'lık ingiltere maçının son dakikalarında hataley'in kala şutunu bloke ederek takımımızın mağlup olmasını engellemiştim. bu hareketim 1987 yılında düzenlenen "dünyanın en iyi kurtarışları" listesine yedinci olarak girmişti. o maçın üzerinden koca bir 16 yıl geçmiş ve ben bobby robson'la randevu almaksızın ingiltere'de röportaj yapmak istemiştim. ertesi gün newcastle ile kritik bîr maça çıkacak olan robson, haliyle teklifimi kabul etmemişti. fakat kulağına o kurtarışı yapan kaleci olduğumu fısıldadıkları an fikir değiştirmiş ve hemen yanıma gelerek sohbete başlamıştı.
ne zaman o kurtarışı hatırlasam içim bir hoş olur gerçekten. 2002 yılında washington'da bir restorandayım. yemeğimi bitirip masadan yeni kalkmıştım ki, arkamdan biri türkçe olarak sesleniyor, "abi o topu nasıl kurtarmıştın?" diye. dönüp bakıyorum ve türkiye'den olduğunu zannettiğim bir çift taltif edici siyah gözle karşılaşıyorum. lev yaşin ya da iribar değilim ki birbirinden güzel onlarca kurtarışım olsun! anladım ki, o da son dakika kurtarışından bahsediyor. ben, "teşekkür ederim, hayatta yaptığım en güzel kurtarış oydu" derken o masasından kalkıp koluma giriyor ve "bir yemeğimi yemeden gidemezsin" diye başlıyor ısrar etmeye. ben, "ama daha yeni yedim" demeye kalmadan o yine başlıyor, "nasıl oldu da o topu kurtardın?" diye tutturmaya. sonunda dayanamayıp masasına oturuyorum ve muhabbeti derinleştiriyoruz. washington'da rastladığım bu türk hayatında sadece bir kez maça gitmiş ve ben o kurtarışı onun izlemek için gittiği o ilk ve son maçta yapmışım meğer.
yemek muhabbetini memleketten 8.000 km uzakta yaşanan bir haürayla bitirmek yakışık olmaz. o kurtarışın vesile olduğu kazanımlann yerli versiyonlan da var: beşiktaş'la yapacağı maçı izlemek üzere bir gün antep'e gitmiştim. oraya kadar gitmişken, şu meşhur ali nazik kebabı ile havuç dilimini yemeden dönmeyelim diye ünlü bir lokantadan içeri dalıverdim. maç için orada bulunan misafirlerden dolayı içerisi hınca hınç doluydu. zorlukla bir yer bulup oturdum ve biraz bekledikten sonra siparişi verdim. masama yapılan servise gösterilen ihtimam şaşırtıcıydı gerçekten... "acaba neden?" diye içimden sorduğum soruyu "futbolu çok seviyor olmalılar" diye yine kendi kendime cevapladım. fakat o gün o mekânda rahmetli vedat okyar'dan sanlı kaptana kadar çok daha tanınmış yığınla ünlü dururken neden hâlâ garsonlar bana tuhaf bir şekilde teveccüh göstermeye devam ediyordu, anlayabilmiş değildim.
hesabı ödedikten sonra dışarı çıkıp beş-on adım atmıştım ki, bir el arkamdan uzanıp omzuma dokundu. dönüp baktığımda masama servis yapan genç garsonun lokantayı işaret ederek eliyle camlı bölmeyi gösterdiğini gördüm. demek mutfak dışarıdan da görülüyormuş. "abi!" dedi genç garson, "orada size el sallayan adam benim babam olur, buranında baş ustasıdır. diyor ki, 'söyle ona ingiltere maçında o topu nasıl kurtardı?'" güldüm ve genç garsona, "inan olsun, ben de anlayabilmiş değilim o topu nasıl kurtardığımı" diye cevap verdim. bunu derken bir yandan da ustaya el sallıyordum, güzel pozisyonları unutmayan bütün seyircilere müteşekkir bir ifadeyle...
turkey: fatih uraz, ismail demiriz, semíh yuvakuran, ali çoban, erhan önal (c), rıza çalımbay, ugur tütüneker, erdal keser, hasan vezir (dk. 88 feyyaz uçar), savas demiral, iskender gönen (dk. 80 ilyas tüfekci)
yedekler: senol günes, cem pamiroglu, erdi demir
teknik direktör: mustafa denizli (tur)
england: chris woods, viv anderson, kenny sansom, glenn hoddle, tony adams, gary mabbutt, bryan robson (c), steve hodge (dk. 76 mark hateley), clive allen (dk. 76 john barnes), gary lineker, chris waddle
yedekler: dave watson, david seaman, trevor steven
teknik direktör: bobby robson (eng)
sarı kartlar: dk. 78 ali çoban (turkey) dk. 83 mark hateley (england)
izmir atatürk stadı'nda oynanan bu maç akşamüstü oynanmıştı ve ailecek izlemiştik. o zaman 5.sınıftaydım.
maçta milli takımımız, güçlü ingiltere ile genelde başabaş bir mücadele sergilemişti. ingiltere galibiyete yakın taraf olsa da milli takımımız dakikalar geçtikçe direnç kazanmıştı hatırladığıma göre. bu maçta ingiltere'de shilton yoktu kalede, chris woods vardı. ikinci yarıda, o zaman halen samsunspor'da oynayan savaş demiral'ın uzaktan iki şutunu hatırlıyorum, ikisi de sert ve isabetliydi ve sanırım woods birini iki hamlede tutabilmişti. ingiltere'nin allen ile bulduğu bir gol sanırım ofsayt gerekçesi ile geçersiz sayılmıştı. 0-0 biten maç sonrası futbolumuz genelde ümit verici olunca ertesi gün milliyet gazetesinin "hoşgeldin futbol" manşeti attığını da unutmam.