turu geçmek için 5 atmamız gereken ama 5 yediğimiz maç. şu anki telsim tribününde (eski okul tarafı) tribününde tam kale arkasından maçı seyrediyordum. ilk golü 22. dakikada tayfur havuççu kendi kalesine nerede ise burnumun dibinden golü atmıştı. bu aşamadan sonra 6 gol atmamız gerektiğinden maç o anda bitmiştir. diğer goller horlaville christophe(23'), micoud johan (51'), bülent uygun (60'), horlaville christophe (63'), vieira patrick (79')
1994-95 futbol sezonu holger osieck idaresindeki fenerbahçe açısından fevkalade iyi başlamıştı. uzun yıllar süren sessizlik döneminin bitmesi bekleniyordu. ligde sırasıyla zeytinburnu, ankaragücü, denizlispor ve kocaelispor engelleri kayıpsız geçilmiş, uefa kupası ön elemesinde ise azerbaycan temsilcisi turan iki müsabakada da mağlup ederek 1. tura çıkılmış ve rakip fransa’nın cannes takımı olmuştu. medya fener’i yere göğe koyamıyor, “bu fener’i kimse durduramaz” başlıkları manşetleri süslüyordu. fenerbahçe’li halaoğluna turun hiç de kolay olmadığını söylediğim zaman aldığım cevabı hiçbir zaman unutamam;
-cannes mı? o da kimmiş? ben hiç adını duymadım onun. (ona göre güçlü olmanın kriteri daha evvel rakibin ismini duyup duymadığıydı.)
-ama fransız takımı!
-hiç fark etmez. o bizim için üzümlü kek...
hadi, keki anlamıştım da üzümlüsü nasıl oluyordu bir türlü aklım ermemişti.
fransa’daki ilk maçı 4-0 kaybeden fenerbahçe yurda dönmüş ve arada bir de vanspor mağlubiyeti almıştı ama medyanın gazı bitecek gibi değildi. onlar dört attıysa biz beş atacaktık. hatta unutamadığım sahnelerden birisi de bilet kuyruğunda bekleyen bir taraftara “maç ne olur?” diye sorulduğunda verdiği kısa ve net cevaptı; 7-1 alırız. muhabir golleri sorsa eminim onları da söyleyecekti.
maç tam bir fiyasko olmuştu.
işin asıl ilginç yanı ise ben de dahil pek çok kişinin bu iki maç sonunda cannes’ı kolay kolay yenilmeyecek bir takım olarak kabul etmemizdi. (yani sorun asla fener’de değildi. cannes’a kim olsa yenilirdi. ) uefa kupasını alır diye beklediğimiz cannes 2. turda bir polonya takımıyla eşleşti ve iki maçını da kaybederek elendi. bir de cannes'da kozniku diye bir hırvat forvet vardı. silindi gitti çocuk. halbuki çok iyi yerlere gelir diye bekleniyordu.
maçı radyodan dinliyorum. show radyo olma olasılğı yüksek ilker yasin maçı anlatıyor. maç 3-0 fener gol atıyor. maç 3-1 oluyor. dakikalar 60 civarı. ilker yasin coşuyor "hadi aslanlarım, hadi yiğitlerim bastırın bu turu alalım." tabi fenerin yaklaşık turu geçebimesi için 7 gol atması lazım. ilker yasin hiç bunu hesaplamadan konuşmaya devam ediyor. "türübünler yıkılyor. hadi kanaryalar.." heralde talihsiz gecede en renkli anı buydu..
ilk maçı deplasmanda 4-0 kaybettikten sonra bir de vanspor'a 1-0 yenilince o sezona çok iyi bir giriş yapmamıza ve tsyd kupasını da almamıza rağmen moraller çok bozulmuştu. ancak 3-0'lık adana demirspor galibiyeti ile birçok kişi, sezona aslında fırtına gibi başlayan fenerbahçe'nin, cannes'a 5 gol atıp tur atlayacağına inanmaya başlamıştı. maçta tiribünlerin tamamen dolması ve atmosfer, bu inancı gösteriyordu. biz de karşı komşu arkadaşımla gitmiştik maça.
maç öncesi ercan saatçi stada bir ses düzeni kurmuş ve ebabil bir kuştur şarkısının sözlerini kendisinin "sarı lacivert rengimiz fenerbahçe herşeyimiz, hiç bir şeye değişmeyiz çünkü fenerbahçeliyiz" şekilnde düzenlediği halini ilk o zaman bu ses düzeninden duymuştuk. o zamanlar ses düzeni uygulaması daha yoktu statlarda.
maça fenerbahçe, bu atmosferin etkisi ile çok hızlı başlamış, tam önümüzde soldan ceza sahasına girilerek sıfıra yakın yapılan yakın mesafe ortayı kaleci tokatlamış ve defans boşta kalan topu son anda uzaklaştırmıştı. ardından nielsen'in üstten dışarı giden bir şutunu hatırlıyorum. ancak bu ilk dakikalardaki etkinlik uzun sürmemiş, as cannes, tehlikeli bir şekilde gelmeye başlamıştı. sonunda, soldan yapılan bir ortayı tayfur havutçu, bir forvet gibi kendi kalesine gönderdi yere yatıp uzaklaştırmak isterken.
bu gol seyirciyi şok etse de destek bitmedi. ancak çok geçmeden gelen 2. golle artık umtların tamamen tükenmesi ile protestolar başladı. yönetim, osieck aleyhine tezahüratlar oldu. ilk yarı 2-0 bittiğinde daha fazla gol olmaz diye düşünüyordum ama micoud'un iki direğe de çarparak giren şutu ile maç 3-0'a geliverdi. 60. dakikada bülent, soldan gelen bir ortada golü atsa da artık seyirci çok kızgındı ve bu gol, yuh sesleri ile karşılanmıştı. daha sonra, dağınık fenerbahçe defansını bir anda geçen horlaville, kaleci engin'i de geçip sıfır çizgisinden kale önüne kadar gelip durmuş ve ardından rahatça topu boş kaleye yuvarlamıştı. kahrolmamak elde değildi. ardından oyuna sonradan giren, adını daha ilk kez duyduğumuz patrick viera, kafayla 5. golü atmıştı. herkes bu takımda kozniqu, horlaville gibi oyuncuların ileride çok öne çıkacağını sanarken, asıl öne çıkan oyuncu patrick viera oldu.
aslında iyi bir kadroya sahip olmasına rağmen ve keyif veren bir futbol oynarken, cannes karşısında alınan bu 4'er farklı iki mağlubiyet, fenerbahçe'nin 1994-95 sezonunu gerçekten olumsuz etkilemiş, oyuncular taraftar baskısını sonradan üzerlerinde çok hissetmiş, sonunda devre arasında osieck'in görevine son verilmiştir.
fransa' da 4 gol yiyen fenerbahçe, o yıllarda galatasaray' dan da esinlenerek tüm taraftarları tribüne çağırdı. çare yok 5 atılacaktı cannes' a. hakikaten de doldurdu taraftar tribünleri. ancak rüya erken bitti ve cannes o maç 5 gol attı. hatta aynı hafta sonu fenerbahçe van' ı da yenemeyince gazetelerden birisinin manşeti tarihe geçti. "fenerbahçe cannes revan"
ilk basımı 2002 olan islam çupi'nin "futbolun ölümü" kitabından;
kupalar, acemler
avrupa kupalan'nın ilkeleri veya rövanşları sahalarımıza düştüğünde, herkes doğumdan aldığı nüfus kâğıtlarını yutar, acem kesilir gayet olarak, acele... düşünce, bir kırmızı kart yer doğru dışarı... mantık bir degaja maruz kalır, kendini autta bulur...
"konuşan türkiye"yi küp gibi sağır diller olanca bülbüllüğü içinde ister ama, konuşanlar da gerçeği değil yalanı, sahiciyi değil mübalağacıyı ağzının damağının tadı yapar. hele futbol denen, yuvarlanması çok sübjektif olan bir olayda gazetelerin spor sayfalarının üstüne düşen milliyetçilik ile tv camlarına inen şovenist postal sesleri, klasman basamaklarına çıkarıldığında, dünya ülkeleri arasında birinciliği hep şamarlıyoruz, galiba...
"60 milyonun yüreği tek bir takım için atıyor." "vur vur inlesin, avrupa dinlesin." "ne büyük bir gece türkiye için yarabbi..." "11 türk, 11 milyar dünyalıya bedel..."
futbolumuzun üstüne, gerek gazetelerin spor sayfalarında büyümüş hatun küpesi gibi asılan bu manşetler, tv camlarında ağızlar en uç noktaya kadar açılarak irad edilen hamasi nutuklar, bu oyunun 80 yıllık, 50 yıllık yazgısının küflerini bir parça olsun üfürebildi mi?.. fenerbahçe ilk maçta, hiçbir futbol marifetine türk kramponu süremeden, orada 4-0 kaybetti. bu genel seviye düşüklüğüne hiçbir makul metre konmadan, burada fenerbahçe'nin 5-0 galibiyeti nasıl istenebilir? bu iş, düşlenebilir, ancak... senaryoyu tersten yazmak, bize bir ibret şamarı kırmızılığı verir mi?..
cannes maçı 4-0 kaybetse idi, bırakın gazetelerin spor sayfaları ile tv camlarının ayağa kalkma seferberliğini, acaba rövanşta stadın kapılarını açsanız "bitmiş oyun için" kaç bedavacı fransız avlayabilirdiniz, içeriye?..
galatasaray barcelona'ya deplasmanda 2-1 yenildiği maçtan sonra, istanbul'un bazı semtlerinde uyumayan bayraklar, sabaha kadar yatmayan klaksonlar, sarı-kırmızı markalı idi.
puanı alınmamış, uefa'nın ecu'sunun tek kuruşu tahsil edilmemiş bir maçın içinden sağlıklı mantık, hangi sevinci tutup çıkarır da, ortalıkta dolaştırır acaba?..
bursaspor'a yenilen beşiktaş'ı, daha terleri kurumadan nabız ve yürek atışları normale dönmeden hemen helsinki destanı için, bu moral ve telkin seanslarına sokmak, hangi tutarlılığın filmi olabilir?
tek gol avantajı ile bükreş'e uğurladığımız trabzonspor'a bir sakarya meydan savaşı bölüğü süsü vermek, hangi tarih takvimi zorunluluğudur ki...
oysa türk takımları için, bu geceden başlayıp perşembeye kadar sürecek akşamlar, elektrik ışıkları altında futbol oynanacak saatlerdir.
fenerbahçe, trabzonspor, galatasaray ve beşiktaş'ın hafta boyu karanlıklarında yapacakları şey, ne üçüncü dünya savaşının galiplik kavgasıdır ne de fezadaki yıldızlar avıdır... oynayacakları şey futboldur, futbol olacaktır.
dünyanın her ülkesinde, kanununu "ben üç neticeliyim" diye bir poli yuvarlanışla çimene koyan bu oyunun, hangi sonucuna rastlanırsa rastlansın, akıbet ne ülkeler ne de takımlar için bu yuvarlaktaki "son"dur. bir fransız, bir japon, bir ingiliz ve hollandalı vatandaşlığını yaşamının her dakikasını ciddiye alır da, futbol sonuçlarını çok çok önemseyen bir saat takmaz koluna...
türkiye'de vatandaş asgari ücret rezaletini merak etmiyorsa, türkiye'de her vatandaş fert başına düşen milli gelir adaletsizliğine bir şikâyet getirmiyorsa, türkiye'de vatandaş hastane sayısı ve hasta, okul sayısı ile talebe arasındaki oran perişanlığı karşısında hiç kılını kıpırdatmıyorsa, gazetelerin spor sayfaları ile tv camlarının evrensel konjonktürde futbola bir acem cilası sürmesi, bizi sağlıklı aydınlıklara değil, götürse götürse tahran garına ulaştırır. türkiye'de bir 50 yıldır, bir 80 yıldır futbolun bir kurum olması, bir endüstri birimine dönüşmesi için, ne bir kürek harç attık ne de bir çivi çaktık.
bitsin artık bu basın adına mürekkeplenen, bu tv adına her gün memurlaştırılan acemistan groteskleri...
ülkelerin ve insanların sağlıklı büyümeleri için, ana babadan başlayıp toplum refahına uzanan çok tutarlı kalorilere ihtiyacı var.
biz, türkiye'de futbol kalabalığını, acem paro mamaları ile besleyip prematüre bir ordu (!) yaptık sonunda, çok şükür...
"yakın tarihimiden en unutulmaz 20 kendi kalesine gol"
#12 tayfur havutçu 27 eylül 1994 fenerbahçe-cannes
uefa kupası ilk turunda saffet susiç yönetimindeki fransa'nın cannes takımıyla eşleşiyor fenerbahçe. fransa'da ilk yarıyı golsüz kapatan ama ardından 4 gol yiyen sarı-lacivertliler her şeye rağmen rövanştan ümitli. tribünler dolu. televizyon başları dolu. erken gelecek bir golün turu getirebileceğini düşünüyor herkes. gol, bir fenerbahçeli'den geliyor ama kendi kalesine! 21. dakika oynanırken pozisyonu uzaklaştırmaya çalışan tayfur, ters vuruşla maçın kaderini tayin ediyor. fenerbahçe 5-1 kaybediyor ve eleniyor.