avrupa kupalarında bir sezonda aynı şehirden birden fazla kupa şampiyonu çıkartan tek şehir milanodur.
1993-94 de inter salzburgu yenerek uefa kupasını alırken, kentin diğer takımı ac milan da barcelonayı 4-0 yenerek şampiyonlar ligini kazanmıştır.
aynı sene aynı şehirden birden fazla takımı finale çıkan ama 2 kupayı birden alamayanlar ise;
madrid 1961-62 de şampiyon kulüplerde benfica 5-3 real madrid(real madrid kaybetti) kupa galiplrinde atletico madrid-fiorentina 1-1 ve 3-0 ile atletico madrid kupayı aldı.
1985-86 da kupa galiplerinde dinamo kiev 3-0 atletico madrid(atletico kupayı kaybetti) uefa kupasında real madrid-fc köln 5-1 ve 0-2 ile ral madrid kupayı aldı.
glasgow (1966/67) şampiyon kulüplerde celtic 2-1 inter(celtic kupayı aldı) kupa galiplerinde bayern münich 1-0 glasgow rangers(rangers kupayı kaybetti)
liverpool (1984/85) şampiyon kulüplerde juventus 1-0 liverpool(heyseldeki olaylı maçta liverpool kupayı kaybetti) kupa galiplerinde everton 3-1 rapid wien (everton kupayı aldı)
yarı final maçları oynanmadan anket yapmışlardı.oranları hatırlamıyorum ama ezici bir çoğunluk milan-barça finali bekliyordu yine büyük çoğunluk milan'ın şampiyon olacağına inanıyordu.maçı dayımlarda kalabalık bir ortamda izlemiştim.orada da herkes milan'a kesin favori gözüyle bakıyordu.okulda, sokakta, mahallede de herkes milan diyordu.milan zorlanmadan aldı bu maçı.milan renklerine rağmen, barça ise cruijfflu o ofansif hollanda futboluna rağmen bugüne kadar hiç sempatik gelmediler bana.
hemen karşı kıyıda atina'da oynanmıştı ama bizim sporsever,futbolsever türk medyasından sadece ömer üründül yerinde izlemişti.geri kalasn kısmı belki tvden bile izlememiştir.bu da medya eleştirisi olsun..
dejan savicevic barcelona'nın sol bekini yaptığı baskı sonucu topu alır ve ceza alanının sağ kanattaki çizgsini üzerinden inanılmaz bir aşırtma vuruşla topu filelere gönderir... gerçekten çok enteresan bir gol...
bu maçı aslında hollandalı hakem john blankenstein atanmıştı ama kendisi eşcinsel olduğunu daha önceden açıklamış bir hakemdi ve milan klübü başkanı berlusconi sayesinde maçın hakemi değişti.
konu ile ilgili www.goal.com sitesinden 14.mayıs.2009 tarihli ali murat hamarat imzalı (yorum) düdük cinsel tercih dinlemez başlıklı yazıdam alıntıdır
türkiye’de eşcinsel olduğu için maç yönetemeyen bir hakemin dramı bugünlerde manşetleri süslüyor. cinsel tercihlerin mesleklerinin önüne geçtikleri iddiası bir tarafa, üç yıl önce ölen hollandalı john blankenstein sahalardaki duruşuyla dikkatleri çekmişti.
lahey’de bir amatör futbolcu olarak milyarların peşinden koştuğu meşin yuvarlakla tanışmış, kısa sürede hakemliğe terfi etmişti. önce amatör sahaların tozunu yuttu, ardından profesyonel olmuştu. 1979-1996 yılları arasında beş yüzden fazla maçı yöneten hakem, kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyi itiraf etmiş; "ben eşcinselim" demişti.
fıfa, hollandalı'nın cinsel tercihine ilk dönem karışmayarak her zamanki tutumunu sürdürmüştü. gelgelelim fıfa, bir süre sonra başka bir ayrıntıya, hakemin kıyafetine takılacaktı. blankenstein,1987 yılında kanada’da bir gay barında fıfa ceketiyle görülmüştü. işte bu gelişme, hollandalı hakemin kaderini de belirleyecekti. onu orada gördüğü iddia edilen fıfa yetkilisinin ise adı hiçbir zaman bilinemedi. hakemin gay barda ne işi olabilirdi... blankenstein da aslında bu noktaya takılmıştı ve "barlara takılmak gibi bir alışkanlığım yok. fıfa ceketiyle niye bir gay barına gideyim ki! hiç seksi değil..." açıklamasını yapmıştı. hollandalı hakem belli ki olup bitenle dalga geçiyordu. ancak dünya futbolunun patronu fıfa, onu asla affetmeyecekti.
uefa ile fıfa'yı birbirine düşürdü
john blankenstein avrupa’nın yükselen yıldızlarından biri olarak 1990 dünya kupası’nda uefa tarafından aday gösterilmişti. fıfa tutumunu değiştirmedi. eşcinsel hakeme görevi vermemişti. uefa ile fıfa arasında gerginlik sebebi olan blankenstein 1992’de isveç’teydi. ne de olsa uefa’nın kendi organizasyonunda onu maçlara atamasına kimse bir şey diyemezdi. hollandalı, euro 92’de danimarka ile karşılaşacak ingiltere’nin maçına atandığında daily mail, homofobinin kalemşörlüğüne soyunmuştu. ingiliz gazetesi, “bugünkü maçın hakemi gay” diye manşet atıyor ve ingiliz futbolculara nasıl davranılması gerektiğini öğütlüyordu.
berlusconi bastırınca finali yönetemedi
1993’te juventus ile dortmund arasındaki uefa kupası finalini yöneten blankenstein, ertesi yılın şampiyonlar ligi finaline atanmıştı. o zamanlar milan başkanı olan, şimdilerin başbakanı silvio berlusconi, rakipleri barcelona’nın kadrosundaki hollandalılara dikkat çekmiş, la gazzette dello sport ise hikâyeyi daha da ileri götürerek hakemin cinsel tercihine dikkat çekmişti. baskılar nedeniyle başka bir hakemin atanacağı maçı milan farklı kazanacaktı.
bir yandan hollanda’nın gerek olimpiyat komitesi’nde, gerekse fıfa ve uefa nezdinde delegesi olarak çalışmaya devam eden, diğer yandan da her türlü ayrımcılığa karşı bayrak açan blankenstein, birçok eşcinsel oluşumda aktif rol almıştı. avrupa gay ve lezbiyenler spor federasyonu’na üye olan ve uefa’nın ırkçılığa karşı düzenlediği kampanyalarda da konuşmalar yapan bu sıradışı hakem, 2006’da nadir görülen bir böbrek hastalığından ölene kadar mücadelesine devam etmişti.
ek bilgi (kadroların ad ve soyadlarıyla beraber vermek istedim);
hakem: philip don (ingiltere)
ac milan (teknik direktör: fabio capello) sebastiano rossi, mauro tassotti (kaptan), christian panucci, filippo galli, paolo maldini (stefano nava 84), demetrio albertini, roberto donadoni, marcel desailly, zvonimir boban, dejan saviçeviç, daniele massaro
barcelona (teknik direktör: johan cruijff) andoni zubizarreta (kaptan), albert ferrer, ronald koeman, miguel angel nadal, sergi barjoan (quique estebaranz 73), josep guardiola, jose mari bakero, guillermo amor, txiki beguiristain (eusebio sacristan 51), khristo stoichkov, romario de souza
futbol berabere bitebilen ender sporlardan biri... finaller hariç! bu yüzden bütün finaller heyecanlıdır ama bazıları daha heyecanlı...
#4 milan: 4 barcelona: 0 18 mayıs 1994
atina'nın spiros louis stadı'nda milan ile barcelona karşı karşıya. milan bir ay önceden lig şampiyonluğunu garantilediği için kendisini bu maça iyi konsantre etmiş durumda. ancak savunmanın ortasındaki iki yıldız, franco baresi ve alessandro costacurta, cezalı olduklan için finalde yoklar. cruyff yönetimindeki barcelona ise hücum futbolunun en önemli temsilcisi. onlar da finalden üç gün önce deportivo'lu miroslav djukiç'in kaçırdığı penaltı sayesinde şampiyonluğu yakalamış durumdalar. maç başlayınca milan'ın daha iyi konsantre olduğu ortaya çıkıyor. daniele massaro 22 ve 45'teki golleriyle kupayı müjdeliyor. sahanın yıldızı dejan saviçeviç'in sağ taç çizgisinden andoni zubizarreta'ya yaptığı aşırtma ve marcel desailly'nin golü farkı getiriyor.
milan, 1986'da silvio berlusconi'nin kulübü satın almasının ardından büyük bir değişim yaşamıştı. arrigo sacchi, italya'ya müthiş bir yenilik getirip hücumu seven bir ekip yaratmıştı. öyle ki bu takım 1987-1990 arasında bir lig şampiyonluğu ve iki avrupa şampiyonluğu kazanmıştı. üç hollandalı rijkaard, gullit ve van basten, milan'ın simgeleri haline gelmişti.
1991'de başta van basten olmak üzere bazı yıldızların muhalefeti nedeniyle sacchi'ye el sallandı. yerineyse futbolculuk kariyeri tartışılmayacak kadar parlak geçen ama teknik adamlık kariyeri milan genç takımını aşmayan fabio capello getirildi. capello'nun gelişiyle milan'ın performansı daha da üst seviyeye çıktı. 1991-92 sezonunda milan, serie a'yı namağlup şampiyon kapattı. bu arada neredeyse ultra hücum futbolu oynuyordu takım. önüne gelene öyle mecazi değil hakikaten "5" atan bir ekipti. ne var ki 1992-93 sezonunda van basten'in giderek sıklaşan sakatlıkları ve gullit'in yarattığı huzursuzluklar, capello'nun birtakım değişiklikler yapmaya başlamasına neden oldu. o sezon şampiyonlar ligi finalinde marsilya'ya 1-0 yenilen milan için 1993-94 sezonu farklı olacaktı.
artık van basten yoktu. gullit yoktu. rijkaard yoktu. saviçeviç, boban gibi isimler takıma katılmış, baresive maldini'nin sırtladığı savunma ön plana çıkartılmış, gol atma işi de ileride massaro'ya bırakılmıştı. bu sayede lig sezonunda 1-0'lık galibiyetler serisi bekliyordu milan'ı.
barcelona ise 1988'de takımın başına johan cruyff u getirerek farklı bir aşamaya geçmişti. hücum futbolunu seven nou camp ahalisi için bundan iyi bir seçim olamazdı. zaten oğlunun adını katalan azizi jordi'den (ürgüplü'dür o aziz) esinlenerek koyan cruyff, gözlerinde bir ilahtı.
cruyff geldiğinde lineker'i sağ açık oynatmak gibi birtakım anlamsız hareketler de yapsa ardından dream team (rüya takım) adı verilen ekibin inşasına başladı. hollandalı ronald koeman'dan bulgar hristo stoichkov'a, danimarkalı michael laudrup'tan brezilyalı romario'ya kadar büyük ve keyif verici yıldızlar barcelona yolunu tuttu.
1991'den itibaren ligde şampiyonluklar da gelmeye başlamıştı. nitekim bu seri 1992'de wembley'de koeman'ın uzatmada sampdoria'ya attığı o inanılmaz frikik golüyle zirveye ulaştı. artık avrupa şampiyonuydu cruyff un takımı. 1993-94 sezonuna gelindiğinde romario da katılmıştı barcelona'ya. hedef belliydi: avrupa şampiyonluğu.
ilk turda milan, isviçre temsilcisi aarau'yu deplasmanda papin'le devirip rövanşta 0-0'la turu geçti. barça'nınsa işi zordu. dinamo kiev'e 3-1 yenilmişlerdi. ama rövanşı 4-1 alıp yollarına devam ettiler. ikinci turda milan, danimarka temsilcisi fc kobenhavn önünde deplasmanda 6-0 kazanıp grupların yolunu açtı. rövanş da 1-0 sona erdi. barca ilk tura oranla daha rahattı. austria wien'i 3-0 ve 2-1'lik galibiyetlerle geçtiler.
a grubu'nda barcelona, 0-0'lık ali sami yen beraberliğiyle maçlarına başladı. monaco'yu 2-0 devirirken goller şimdinin yöneticisi beguiristain'dan geliyordu. spartak moskova deplasmanında 2-0'lık galibiyeti koruyamayan barca 2-2'yle razı olmuştu. ama bu maçın rövanşında stauce'nin koruduğu kaleyi bombardımana tutan barcelona 5-1'le gücünü kanıtlıyordu. 3-0'lık galatasaray ve 1-0'lık monaco galibiyetleri yarı finalin yolunu açmıştı.
milan ise grubuna 0-0'lık anderlecht maçıyla başladı. porto 3-0'la ve werder bremen 2-1'le geçildi. bremen'de alınan 1-1'lik beraberlik, 0-0'lık anderlecht ve porto maçları, kırmızı-siyahhları savun-malarıyla yan finale çıkardı.
yarı finaller tek maç üzerinden grup birincilerinin sahasında yapılacaktı. milan, monaco engelini desailly, albertini ve massaro'nun golleriyle 3-0 geçti. barcelona da porto'ya aynı tarifeyi stoichkov (2) ve koeman'la uyguladı. devler finaldeydi artık.
18 mayıs 1994'te atina'da finalden önce ahval ve şerait şundan ibaretti. milan, sene a'da haftalar öncesinden şampiyonluğunu ilan etmişti. bu yüzden neredeyse üç haftadır sadece bu final maçına odaklanmışlardı. capello'nun aklı fikri barcelona'daydı. barcelona ise final maçından üç gün önce deportivolu djukiç'in son saniyede kaçırdığı penaltı sayesinde şampiyonluğa ulaşmıştı. akılların atina'ya gelmesi, konsantrasyonun sağlanması pek kolay görünmüyordu. milan'da kalede penaltı kurtarma uzmanı sebastiano rossi olacaktı. savunmada ise hem costacurta hem de baba baresi cezalıydı. bu durum yüzünden emekli olmaya hazırlanan tasotti sağ beke geçmiş, maldini soldan ortaya geçerken filippo galli ona eşlik görevi almıştı. sağ bek olarak bilinen capello'nun fetiş oyuncusu panucci ise sol beke gelmişti. orta sahada donadoni (şimdinin italya milli takımı hocası), fransız desailly (capello onu savunmadan orta sahaya çıkartarak yenilik yapmıştı), albertini ve hırvat boban vardı. ilerideyse saviçeviç ve massaro yer alıyordu. barça'ya gelince. kalede ispanya milli takımı'nın da kalesini koruyan andoni zubizarreta yer alıyordu. savunmada ferrer, nadal (tenisçi rafael nadal'ın amcası), koeman (o sezon 8 golle werderli rufer'le birlikte kupanın gol kralıydı) ve sergi (barca formasıyla ilk resmi maçını aynı sezon galatasaray'a karşı oynamıştı) bulunuyordu. orta sahada guardiola, bakero (o ve eşine ali şen, helikopterle istanbul turu attırmıştı) ve amor, ileride ise stoichkov, romario ve beguiristain vardı.
76 bin kişinin doldurduğu tribünler, ingiliz hakem philip don'un yöneteceği maçı izleyecekti. herkesin ortak kanısı milan'ın klasik olarak geriye çekilip kontratak arayacağı şeklindeydi. ne var ki capello tuzak hazırlamıştı. saviçeviç'in muhteşem orkestra şefliğinde barcelona'yı imha planı uygulamaya geçti.
22 ve 45. dakikalarda massaro'nun attığı goller milan için kupanın bir ucundan tutmak demekti. ikinci yarının hemen başında saviçeviç'in sağ taç çizgisinden kaleci zubizarreta'nm çıktığını görerek yaptığı aşırtma maçı tamamen bitirdi. 58'de desailly'nin attığı gol, iki takımın futbolcularını da rahatlattı. kalan bölümde gol olmadı. kupayı tassotti kaldırıyordu milan adına.
maç bitiminde stadın yanında barcelona otobüsünde çıt çıkmıyordu. cruyff sinirli biçimde otobüse bindi ve bugün bile çözüm bulunamayan barcelona'nın kaleci sorununu resmen başlatan sözlerini söyledi: "zubi satış listesindesin."
avrupa'nın en prestijli kupası şampiyonlar ligi'nde sadece oynamak için can atan futbolcular varken, onlar oynamakla kalmayıp kupa da kaldırdı. üstelik bunu sadece tek takımla yapmadılar. huzurlarınızda devler ligi'nin altı özel oyuncusu.
-caner eler
christian panucci (milan/1993-94, real madrid /1997-98)
franco baresi ve alessandro costacurta cezaları nedeniyle maçta oynayamıyordu. savunmada olmayan iki büyük ismin boşluğunu doldurma görevlerinden biri de onundu. genoa'dan daha o sezon alınan 21 yaşındaki gencecik futbolcu sağ koridorda bir körük gibi ileri geri çalışıyordu. enerjisi hiç tükenmiyor, tam tersine maç sona yaklaştıkça o daha çok koşuyordu. atina olimpiyat stadı'nı dolduran binlerce milanlı, barcelona karşısında alınan 4-0'lık tarihi zaferin keyfini çıkartırken o da yıldız oyuncu olmak için ilk büyük adımı atıyordu. kutlamalar sırasında forma ve şortu kaptırınca kupa seremonisinde sadece iç çamaşırıyla kalması da hafızalardaki yerini hâlâ koruyor. fabio capello yine sihrini konuşturmuş, christian panucci adlı genci dünyanın en iyi sağ beklerinden biri olma yoluna çoktan sokmuştu. milan ile geçen başanlı sezonlardan sonra real madrid'e giden capello, panueci'yi de yanında götürüyordu. panucci böylelikle real madrid tarihinin italyan futbolcusu oluyordu. fabio capeilo milan'ın acil çağrısına cevap verip italya'ya dönünce panucci'nin hizmetlerinden yararlanmak alman jupp heynckes'e kalıyordu. çok yönlü oyunuyla dikkat çeken christian panucci, zaman zaman savunmada kritik hatalar yapsa da bindirmeleri ve tatlı sert oyunuyla sağbek pozisyonunda çok etkiliydi. solda roberto carlos, sağda panucci ile müthiş bir kanat gücüne kavuşan real madrid 1997-98 sezonunda fırtına gibi esti ve amsterdam'daki final de juventus'u mağlup etmeyi başardı. böylelikle italyan oyuncu milan'dan sonra real madrid formasıyla da şampiyonlar ligi formasını kazanmış oldu. 1999'da ülkesine inter formasıyla döndükten sonra burada istediği ortamı bulamayınca chelsea ve monaco gibi takımlarda kiralık olarak oynadı. 2001 yılında manevi babası fabio capello'nun yanına roma'ya gitti ve halen bu takımda forma giymekte...
avrupa'nın en prestijli kupası şampiyonlar ligi'nde sadece oynamak için can atan futbolcular varken, onlar oynamakla kalmayıp kupa da kaldırdı. üstelik bunu sadece tek takımla yapmadılar. huzurlarınızda devler ligi'nin altı özel oyuncusu.
-caner eler
marcel desailly (marsilya 1992-93, milan 1993-94)
marcel desailly, yaşamını tüm ayrıntılarıyla anlattığı "kaptan" adlı kitabında, 1992 yazında o zamanlar menajerliğini yapan pape diouf un (şu anda marsilya başkanı) çabalarıyla ilk transferini gerçekleştirdiği marsilya'da karşılaştığı ortamı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermişti. nantes gibi sistematik, teknik direktörün yönettiği bir takımdan başkan bernard tapie'nin çiftliği gibi idare ettiği marsilya'ya gelen bir futbolcunun yaşadığı şoku, hayal kırıklıklarını yansıtmıştı. ancak desailly, mücadeleden vazgeçmeyen ruhuyla kötü başladığı sezonu rüya gibisonlandırmıştı. boli, angloma, sauzee ve di meco ile final maçında savunmada gösterdiği uyum milan gibi o yıkarın en iyi takımı karşısındaki şampiyonluk başarısının anahtarıydı. 25 yaşında, futboju henüz yeni yeni olgunlaşan bir isim olarak bu zafere çok önemli katkılar sağlamıştı.
başarı gelse de marsilya'da uzun süredir kaynayan kazan artık devrilmişti. tapie, desailly'i kulübün maddi durumu nedeniyle transferin son gününde milan'a satmayı kabul ediyordu.takıma gelen yabancıların ilk zamanlar uyum sağlamakta zorlandığı bir ekipte capello tarafından kendisine dörtlü savunmanın önünde önlibero görevi veriliyordu. bu desailly için alışık olduğu savunma göbeğinden sonra yepyeni bir deneyimdi, üç yabancı kontenjanı olduğu için ona şans verilmesi çok önemli ve kritik bir karardı. capello'nun dehası, burada da kendini göstermişti ve takımdan giden rijkaard'ın görevini verdiği fransız futbolcudan müthiş verim almaya başlamıştı. şu sıralar bayılarak izlediğimiz vieira, essien, makelele tarzı çift ciğerli siyahı orta sahaların öncüsü ve idolü olmuştu.
milan o sezonun şampiyonlar ligi finalinde atina'da cruyff'un rüya takımı barcelona'ya 1-0'la tarihinin en büyük kabusunu yaşatırken desailly attığı seyri muhteşem gol ve kusursuz futboluyla finalin yıldızlarından biri oluyordu. albertini, donadoni, boban, savicevic gibi isimlerle paylaştığı orta alanda büyük işler yapmıştı. marsilya'yla finalde mağlup ettiği milan'la ertesi sezon şampiyonluğa ulaşması da çok ilginç bir istatistikti ve üst üste kazanılan bu madalyalar onu tarihe geçiriyordu.
italya'nın milan ve ispanya'nın barcelona takımları, tek maç usulü yapılan yarı finallerden galip ayrılıp atina'daki finale gelmiştiler. cruyffun barcelona'sı liginde üç gün önce şampiyonluğunu ilan edebilmişti. capello'nun milan'ı ise haftalar önce şampiyon olmuş bu maçı bekliyordu. massaro'nun iki, saviçeviç ve desailly'nin golleri 4-0'lık bozgunu beraberinde getirdi. cruyff, hatalı goller yiyen zubizarreta'yı maç sonrası takım otobüsünde kovdu.
o kupaya damga vuran adam:
kabin capello. bir sezon önce van basten'in varlığında hücum futbolunu benimseyen ve her maçında futbolseverleri gaza getiren italyan teknik adam, bu sezon da tam tersini yaptı. savunma ağırlıklı ve bol 1-0'lı galibiyet, mönüdeydi. ne var ki finalde yine hücuma döndü ve savunmada baresi ve costacurtanın yokluğu aranmadı bile.
#6 ilk önlibero, rüya takım'ın kâbusu oluyor milan 4 - barcelona 0 18 mayıs 1994
her rüyanın bir sonu vardır ama hiç kimse de cruyff'un rüya takımı'nın sonunun böylesine korkunç bir kâbusla biteceğini tahmin etmezdi. romario-stoichkov ileri ikilisinin sürüklediği la liga'da dört yıldır üst üste şampiyon olan barcelona, savunmadaki en büyük kozları kaptan baresi ve costacurta'dan yoksun olan milarn karşısında finalin açık ara favorisiydi. ancak maç başladığında capello'nun milan'ı oyuncuların yeteneklerinin toplamından çok daha güçlü bir takım performansı sergileyerek ilk 47 dakikada 3-0 öne geçmişti. buna rağmen herkes barcelona'nın birçok kez yaptığı gibi geriden gelip kazanmasını bekliyorken, o gece capello'nun cruyff'u mat eden modern catenaccio sisteminin belkemiği marcel desailly, tarihin ilk önliberosu olarak guardiola-bakero-amor şeytan üçgenini durdurmakla kalmadı, 59'uncu dakikada barça'nın yıllardır kazandıran formülü olan ofsayt taktiğini müthiş bir futbol zekâsıyla mat ederek skoru 4-0'a getirdi.
halen birçok yorumcuya göre o geceki milan'ın performansı bugüne kadarki en iyi takım performansı olarak görülüyor. 1993 yılında da marsilya formasıyla avrupa'nın en büyüğü olan desailly ise tarihin ilk önliberosu olmasının yanı sıra üst üste iki yıl ayrı formalarla bunu başaran ilk oyuncu olmuştu.tarihi şok mağlubiyetten sonra otobüse binen cruyff ise tüm faturayı kaleci zubizaretta'ya kesti ve onu otobüsten indirerek takımdan kovdu. uzun yıllar barcelona'nın doğru dürüst tek kalecisi olmadı.
milan ve barcelona 1994 mayıs’ında atina’da karşıya karşıya geldiklerinde çoğu kişinin favorisi belliydi. nasıl olmasın ki? bir tarafta ispanya’da son yıllara damga vurmuş, 1992’de wembley’de bu kupayı kazanmış, johan cruyff’un rüya takımı barcelona var. diğer tarafta ise ligde 3.kez üst üste şampiyonluğunu ilan etmesine rağmen o sene serie a’da 34 maçta sadece 36 gol atabilmiş, bir maçta 3 kez bile rakip fileleri havalandıramamış milan. italyanlara saygı duyulmasına rağmen cruyff’un barçası favori. ancak capello’nun öğrencileri o gece inanılmaz bir performans ortaya koyarak katalanları adeta sahadan sildiler. massaro’nun 2, savicevic ve desailly’nin golleri zaferi getirirken dönemin dünya yıldızları koeman, stoichkov ve romario rakiplerini izlemekle yetindiler. kupa 1’in en unutulmaz maçlarından biri olarak gösterilen o geceyi sonrasında en güzel marcel desailly anlatmış: ''o gün her şey bizim yanımızdaydı, barcelona’nın hiç şansı yoktu.''
sene yanlış hatırlamıyorsam 1994’tü. atina’ya şampiyon kulüpler kupası final maçı barcelona-milan karşılaşmasını izlemeye gitmiştim. maçtan bir gün önce atina’nın şehir merkezi plaka'da, syntagma meydanında yemek yiyordum. genç, çekingen bir adam usulca yanıma yaklaştı ve “merhaba siz ömer üründülsünüz değil mi?" diye sordu. başımı ‘evet’ anlamına gelecek şekilde hafifçe salladım. genç adam “ben trt’den kerem öncel. yarın ki maçı anlatmak için buradayım, sizi tanıştığıma çok memnun oldum.” dedi. yanıma oturmasını işaret edip, konuğum olmasını istedim. ama o “teşekkür ederim, görüşürüz.” deyip uzaklaştı.
doğrusu garibime gitmişti, trt’nin bunca tecrübeli spikeri varken böylesine önemli bir maça, mesleğe yeni başlamış genç bir spikeri göndermiş olması!
sebebini ise ertesi gün atina olimpiyat stadı’nda bu genç adam maçı anlatırken hemen anladım. böylesine önemli bir maçı, hiç hata yapmadan anlattı. ve sesi çok değişikti, ne bileyim değişik ve güzel, çok yumuşak adeta kadife gibiydi...
(...)
ömer üründül
* * *
abd 1994 dünya kupası...
1994 dünya kupasını trt yayınlayacaktı. ve ben büyük hâyâl kırıklığı yaşıyordum. spor müdürümüz barbaros talı’ydı. abd’ye gidecek spiker kadrosu belli olmuştu ve kadroda ben yoktum. oysaki abd ye gitmeyi hak ettiğimi düşünüyordum. bana sadece o yıl atina’da oynanacak olan o zamanki adıyla ‘şampiyon kulüpler kupası’ final karşılaşması barcelona- milan maçını televizyondan anlatma görevi verilmişti! bunun meslek hayatımda yaşadığım en büyük hâyâl kırıklıklarından biri olduğunu düşünüyordum. sonraki yıllar bana öğretti ki; ‘abd’ye dünya kupası’na gidememek hiçbir şeymiş! ve ben daha pek çok pası gol yapamayacakmışım meğer! barbaros talı müdür a dü ama abd’ye gidecek spikerleri tansu polatkan belirlemişti.
yıllar sonra, türkiye spor yazarları derneğinin yalova’da gerçekleştirdiği bir seminerde tansu polatkan, o şampiyonaya beni göndermediği için üzgün olduğunu söylemişti. tansu ağabey,
okay’ı gönderip göndermemeyi çok düşündüğünü ama erdoğan arıkan'la aynı evde kaldığı için gitmemesi halinde çok üzüleceğini bu nedenle de okay’ın gitmesi kararını verdiğini söyledi.
ben konuşmayı çok uzatmadım, sadece ama ben gidemedim ve ben de çok üzüldüm’ dedim tansu polatkan a.
neyse, atina benim ilk yurt dışı seyahatim olacaktı ve ben bu seyahate yalnız gidecektim. atina’nın en meşhur alanı plakadır, gidenler bilir. restoranlar, barlar alışveriş merkezleri... atina’nın kalbidir adeta! ilk kez orada karşılaştık ömer üründül'le. bir şeyler atıştırıyordu, beni de masasına davet etti ama çekindim gitmedim. nereden bilebilirdim ki sonradan bu beyaz saçlı ve sakallı karizmatik spor yazarını, öz ağabeyim gibi seveceğimi ve futbolun keyifli, güzel yanlarını paylaşıp, sayısız maçta aynı mikrofonu paylaşacağımızı...
atina’da maç boyunca yanımdaydı ömer ağabey. milan 4-0’la ezdi geçti dönemin ünlü barcelonasını. milan’ı fabio capello, barcelonayı johan cruyff çalıştırıyordu. her iki takım da tam bir yıldızlar topluluğuydu. barcelona’da ünlü romario forma giyiyor, stoickhov, amor, guardiola, bakero, ronald koeman, zubizaretta gibi dönemin en önemli yıldızları oynuyordu. milan’ın da barcelona dan aşağı kalır yanı yoktu. massaro, saviçeviç, donadoni hücum hâttındaydı. boban, albertini, maldini, panucci ve fransızların en önemli oyuncularından desailly, mi-lan’daydı. massaronun ilk yarıda attığı iki gol ve milan’ın büyük baskısı, barcelona’yı adeta sahadan silmişti. ikinci yarıya da golle başladı italyan ekibi ve saviçeviç’in 47.dakikada attığı golle barcelona'nın gardı tamamen düşmüş ve milan adına bitirici vuruşu 58.dakikada desailly yapmıştı. kupa italya’ya gitmiş ve ben ankara ya dönüşümde tebriklerle karşılanmıştım. kariyerimdeki en önemli maçlardan biriydi milan- barcelona karşılaşması ve bu seyahatin en büyük artısı da ömer üründür ü yakından tanımam olmuştu...
abd ye gidememiştik ama “belki stüdyoda görev yaparız” diye düşünüyorduk; melih gümüşbıçak, melih şendil ve ben. meğer ne kadar iyi niyetliymişiz!
trt’den istifa ederek özel kanala transfer olan spiker ercan taner, dünya kupasına az bir zaman kala trt ye dönüş yapmıştı! spor müdürü barbaros tali, bizi değil eski ev arkadaşı ercan taner’i tercih etmişti yayınlar için. dünya kupası programını sunan ercan taner, yayınlar bittikten kısa bir süre sonra da tekrar özel kanala geri döndü. biz gol için pas beklerken, birileri topu tam doksana çakmıştı çoktan!