maç sonrası galatasaray’ın bologna’dan çok da iyi oynamadığını söyleyen bir italyan gazeteciye fatih terim’in verdiği cevap maçın simgesi durumundadır. “resultito impertanto! (ya da onun gibi bir şey!) türkçe meali ise “mühim olan netice!” hani, bizim “hatice’ye değil neticeye bak!” dediğimiz şey yani.
hiç unutmuyorum bolonga nın attığı golde adam taç atışı kullanıyordu... yaklasık bir 10metre kullanırken bizim kaleye doğru yürümüştü ve taç atışı sonunda gol olmustu... ve son dakikalara doğru yine bir taç atışı olmuştu... kalbim resmen yerinden fırlamıştı neyseki sonunda birşey olmamıştı...:)
dakika 4: fatih'le sağ kanattan başlayan galatasaray atağında, okan ile ümit çizgi üzerinde verkaç yaptı. topla son buluşan okan, ceza alanına giren hasan'a uzattı. önce topu düzelten hasan nefis bir vuruşla topu pagliuca'nın sağından topu ağlara gönderdi: 1-0.
dakika 8: falcone'nin soldan galatasaray ceza alanına gönderdiği topa ventola hareketlendi. capone müdahale edemeyince ventola ceza alanına girerek sol ayağıyla yerdin bir vuruş yaptı ve taffarel'i avladı: 1-1.
dakika: ümit, okan'ın sağdan ceza alanına ortaladığı topun üstünden atladı. hakan beklemediği topa yakın mesafeden vuramadı.
dakika 14: signori'nin ara pasında nervo, ceza alanına girdi. orta-şut karışmı vuruşunda capone araya girip topu kornere attı.
dakika: fatih'in ceza sahası içine gönderdiği uzun topta bia, hakan'ı kolundan çekip yere indirdi. g.saraylılar penaltı beklerken, hakem devam kararı verdi.
dakika: okan'ın yaklaşık 25 metderen aşırtma vuruşunda top üstten auta çıktı.
dakika 29: emre yaklaşık 30 metreden sol ayağı ile ceza alanına nefis bir orta yaptı. ümit, sağ çaprazda, sağ ayağının içiyle bekletmeden nefis vurdu ve g.saray'ı yeniden öne geçiren golü attı: 2-1.
dakika: taffarel'in uzun degajında hakan topu kafayla indirdi. ümit, yaklaşık 30 metreden bekletmeten kaleye sert bir şut çıkardı. kaleci topu iki hamlede kontrol edebildi.
dakika: emre nefis çalımlarla ceza sahasına girdi ve kendini yerde buldu. hakem yine devam dedi. ilk yarı galatasaray'ın 2-1 üstünlüğü ile sona erdi.
dakika: wome'nin ceza sahası içinden plase vuruşunda kaleci taffarel topu parmaklarının ucu ile kornere attı.
dakika: tarantino, g.saraylı iki futbolcunun birbirine girmesinden yararlanıp topu signori vurdu, taffarel iki hamlede topu güçlükle kontrol etti.
dakika 66: fontolan, galatasaray defansının ofsayt diye duraklamasından yararlanarak soldan ceza sahasına girdi, sert vuruşu yan ağlarda kaldı.
dakika: cipriani'nin ceza sahası ön çizgisinden sert vuruşunda taffarel iki hamlede topu güçlükle kontrol etti.
kalan dakikalarda bologna'nın tur için akınları vardı ancak italyan forvetine gol şansı vermeyen galatasaray maç sonrası uefa kupası'nda 4. tura yükselmenin sevincini yaşadı.
galatasaray'ın genç oyuncusu alper tezcan, son dakikada oyuna girmiş ama ayağı kırıldığı için tur sevinci yaşamamıştır. bu maçtan sonra da galatasaray forması giyme şansı bulamamıştır.
galatasaray'ın uefa kupasında kazanmasında ki uefa kupasına geçtikten sonraki ilk rakibi idi bologna. ilk maç italya'da 1-1 berabere bitmişti hakan şükür nefis bir kafa gölü atmıştı ama muhteşemdi havada kalıp öyle vurmuştu kafayı sonra rövanş istanbulda 2-1 alarak turu geçtik ondan sonrada galatasarayı tutabilene aşk olsun gitti gitti uefa kupasını kazandı.
şampiyonlar ligi'nde grup üçüncülüğü sonrası uefa kupası'ndaki ilk rakip bologna'ydı.1-1'lik ilk maçtan sonra ali sami yen'de zor da olsa 2-1'le geçilen bologna maçının acı tarafı ise maçın sonlarında oyuna giren alper'in ayağının kırılmasıydı.zaten o maçtan sonra alper'in futbol hayatı düşüşe geçmişti.öyle devam etti.
bu maçın son dakikasında oyuna girip ayağı kırılan alper tezcan bir daha doğru düzgün futbol oynayamadı.maddi zorluklara düşünce de bir internet sitesinde kazandığı uefa kupası madalyasını satışa çıkardı.
alper tezcan’ın, 16 şubat pazartesi günü satışa çıkardığı madalya 200 bin tl’ye alıcı buldu. "www.hemalhemsat.com" adresli internet sitesinde 500 tl’den açık artırma usulü ile satışa sunulan madalya için 2.146 teklif verildi.
babası oğlunun yaşadıklarını anlattı: futbolcular ilgilendi ama kulüp için aynı şeyi söyleyemem. 20 yılımız heba oldu. kim verecek bu 20 yılın hesabını? abdürrahim albayrak mı, mustafa sarıgül mü, mehmet cansun mu, ateş ünal erzen mi, faruk süren mi, fatih terim mi? bu dünyada veremezler, ama öteki dünya da var...
yukarıda girilen entry de bahsi geçen satış işlemi gerçekleşememiş. alper tezcanın açıklamasına göre , "teklif verenler 200 bin tl'ye kadar teklif yapmışlardı ancak aslında paraları yokmuş. bu yüzden madalya satılamadı"
ilk basımı 2000 olan ahmet çakır'ın "o bir imparator" kitabından;
galatasaray, maçın ilk yarım saatinde gelen gollerle bologna'yı 2-1 yenerek 4. tur'a yükseldi. asıl ilginç olay maçın sonunda yaşandı.
milan'ı yenmelerinin ardından bir başka italyan takımını elemiş olmaları harika bir olaydı. karşılaşmanın ikinci yarısında bologna'nın daha iyi oynadığı ve bu sırada elenebilecekleri endişesini yaşayıp yaşamadığını soran italyan gazetecilerine imparator şunları söylüyordu:
"anladığım kadarıyla biraz şanslı olduğumuzu ima etmeye çalışıyorsunuz. bunun hiç önemi yok. çünkü buraya gelene kadar öyle şanssızlıklar yaşadık ki, biraz şanslı olmak bizim de hakkımız. kaldı ki, bu maçı şansımızla kazandığımızı da kimse söyleyemez."
daha sonra düpedüz tartışır biçimde bu diyalogu sürdürmek isteyen italyan gazetecilere imparator bu kez kendi dillerinde sesleniyordu:
"resultante importante."
yani, 'önemli olan sonuç' diyordu imparator. hatta biraz da tribün türkçesine çevirirsek, haticeye değil neticeye bakın' demeye getiriyordu ve bütün söz ve tavırlarından da 'hadi evinize' anlamı çıkıyordu.
tabii o günlerde, 'bir süre sonra belki ben de gelirim' diyecek durumu yoktu imparator'un...
g.saray'ın inanılmaz vefasızlığı.. ayağı kırıldı kimse sahip çıkmadı. şimdi uefa madalyasını satıyor.
yıl 1999... galatasaray'ın uefa kupası'nda oynadığı bologna maçında bir dram yaşanıyor.. ve o dramın üzerinden tam 10 sene geçiyor.. dünya yıldızı olmaya aday bir genç ve ailesinin hayatı maddi manevi biterken başta fatih terim ve abdürrahil albayrak üzere söz verenler sözlerinde durmuyor.. alper akıl hastanesine düşüyor.. babası varını yoğunu kaybediyor.. şimdi uefa kupası madalyalarını satıyorlar.. bir baba'nın feryadını ve yaşadıklarını hayret hatta dehşetle okuyacaksınız.. inanamayacaksınız.. bu mu galatasaray, bu terim, bu mu abdurrahim albayrak, bu mu müfit, bu mu burhan uslu, bu mu mehmet cansun, bu mu saffet sancaklı, bu mu yasin özdenak, bu mu ateş ünal erzen, bu mu faruk süren, bu mu mustafa sarıgül, baba şinasi tezcan 'bunların hepsi hesabını öbür dünyada verecek' diyor.. bu kadar vefasız arasında dost yok mu.. elbette.. işte büyük kaptan bülent korkmaz, fatih akyel, okan buruk ve emre belözoğlu.. işte dünya devi, uefa şampiyonu bir kulübün görünmeyen yüzü.. 10 ayağım olsa yine kırarım diyen alper yaşadıklarını nasıl anlatıyor.. işte bir baba ile oğlunun inanılmaz hikayesi..
bir gün bir maça girdi, bir dakika oynadı, her şey bitti.. ve şimdi, onun gururla boynuna taktığı uefa kupası madalyası satılık. neden mi?
her şey, süper lig’in 6. haftasında yazdığım bir yazıyla başladı. “arda bunu yapma” başlığını atmış, “sakat sakat oynuyorsun, ‘adam’ diyorlar. futbol hayatın biterse bir gün, senesi dolmadan unuturlar. amatör olma, aptallık yapma” demiştim. yazımın çıktığı gün telefonum çaldı, karşımda hiç de tanımadığım bir ses... “zafer bey” dedi, “ben, alper’in babası...” peki hangi alper’di bu, kimdi? sonra anlattı her şeyi... doğrusu yanlışıyla söz alper’in babası şinasi tezcan’da.
alper’in galatasaray macerası fatih hoca ile başladı, değil mi? evet... terim döneminde başladı. denizli, kayseri, yozgat, dardanel’den buraya, köye gelip istediler. deli para teklif ettiler, ama biz para düşkünü değildik. yaşı küçüktü, velayeti bendeydi, profesyonel imza atmamıştı. fakat gayem belliydi; oğlum topçu olacaktı galatasaray’da. salih ve ahmet hocaları tanıdım, ‘benim oğlum burada oynamalı’ dedim. her gün köyden istanbul’a 80 kilometre gidip geliyordu. yol masrafının bile cebimden çıkacağını biliyordum. hocaları ‘gücünüz yetiyorsa getirin çocuğu, yoksa hayatıyla oynamayın’ demişti. gücümüz yetti o zamanlar.
geliyoruz 1999 yılına... hiç unutmam, 9 aralık 1999 günü... rakip bologna’ydı. sahaya girdi ve ayağı kırıldı. sonradan öğrendim ki, kulüp bizden saklıyormuş. alper’i o zamanlar berlin istiyormuş. yönetim, iyi bir para isteyecekmiş.
ayağı kırıldı ve... biz annesiyle köydeydik. hemen acıbadem hastanesi’ne gittik. ameliyat oldu. doktor burhan uslu, “3-4 ay sonra oynar” dedi. biz, müfit hocaya danışmadan hiç bir gazeteciyle konuşmuyorduk. çünkü zarar gelmesin istiyorduk. fatih hocaya ulaşmak mümkün değildi. neyse... ameliyat bitti, 7 gün hastanede kaldık. köye döneceğiz, müfit hocayı aradık bir araç istedik. müfit hoca, “koskoca köyde bir araba bulamadınız mı” dedi. şok oldum. “hocam, benim çocuğum tarlada karpuz dikerken ayağı kırılmadı. senden bu sözleri beklemezdim” dedim ben de. sonra kulüpten bir arkadaş geldi. bunlar söylenmez, ama arabaya 20 milyonluk benzini de ben koydum. benim ailem için sıkıntılı günler işte o gün başladı.
ilk ameliyatı galatasaray mı karşıladı? evet, kulüp karşıladı. bu arada burhan hoca öyle derken; ameliyatı yapan doktor “en az 2 yıl oynayamaz” dedi bana.
peki bu süreçte, yani a takım kadrosuna girdiğinde hiç para kazandı mı alper? para mara görmedik biz. yalan söylemeyeyim, kanarya adaları’na gitmişlerdi. fatih hoca, dönerken 1 milyar para vermiş alper’e. hepsi bu... ben hâlâ o gazeteleri saklıyorum bak. ne diyor sizin gazetenizde o zaman: “alper, bu sakatlık sonrası tüm maçlarda oynamış gibi prim alacak” diyor. futbol nankör diyorlar ya zafer bey... futbol değil, insanlar nankör. bak söylüyorum işte; emre (belözoğlu) hep geldi köye ziyarete. suat’tan (kaya) bülent’e (korkmaz) hepsi yardım etti. hiç unutmam; suat, beşiktaş maçı primlerinden para toplamış, bize getirmişti. ahmet yıldırım, emrah, saffet hepsi geldiler. futbolculardan yana tek kelime etmem, ama kulüpten çok şikayetçiyiz çook...
sonra... alperim iyileşmeye başladı. lucescu dönemiydi ve bize çok teklif geliyordu. ama hep engel oldu abdurrahim albayrak... galatasaray’da kalmasını istedi. hem dışarıya göndermediler hem de 5 kuruş para vermediler. devletin verdiği altınlar vardı hani, bir tane görmedik biz. haa hiç verilmedi mi? verildi. ankara’ya gitmişlerdi; bülent ecevit, tansu çiller, recai kutan ve mesut yılmaz’la yemek yemişlerdi. orada herkese 10 cumhuriyet altını verildi. fikret ünlü, spor bakanı’ydı. ecevit de 10’ar tane kendi cebinden verdi. inkâr edemem ki bunları, çiller’in, yılmaz’ın, kutan’ın verdiği hediyeleri... herkesten bir şey gördük, kulüpten hiç bir şey görmedik. gözümün önünden gitmez o an: annem, hastanede ağlıyordu, alper’imin kapısının önünde. şansal büyüka da oradaydı. fatih hoca geldi ve “anne ağlama. ne gerekiyorsa yapılacak” dedi. ne yapıldı peki? hiçbir şey.
ilk ameliyat sonrası düzelmedi mi alper? biraz düzeldi, ama sonra tekrar sakatlandı. yine florya’da... tedavi ettireceğiz, ama para kalmadı ki bizde... 4.5 yıllık mukavelesi var galatasaray’da, oynuyor para alamıyor, kaçmak istiyor göndermiyorlar.
alper, tedavi için köyden mi gelip gidiyordu istanbul’a? git-gel olmuyordu. mecburen istanbul’a taşındık. 4-5 ay kaldık, geri döndük. çünkü kirayı ödeyemedik. ev sahibi lüleburgazlı, hemşehri yani. param yoktu, ama gittim, alper’in paf takım’da oynarken maçlarını çektiğim kamerayı verdim kiraya karşılık.
ne kadardı kira? 200 bile değil, 180 milyondu. bir şey daha anlatayım size. futbol diye diye okulu ihmal ettik. sonra özel okulda okutmak istedim alper’i. bayrampaşa’da bir ticaret lisesi. hepsini ödedim, 500 milyon kaldı. gittim silivri’ye, bir mağazadan taksitle bir kamera daha aldım ve öğretmene verdim.
kaç yılından bahsediyorsun? 2000, 2001. ayağı kırıldığında işte.
kulüp yardımcı olmadı mı? nerede... bakın emre, fatih, suat’ın verdiklerini söyledim size... rahmetli ecevit’in verdiklerini söyledim. allah var üstümde, inkâr edersem hesabı var. yalan söylemiyorum ki ben. kulüpten hiç yardım görmedik. emre benim oğlum yerine, gidin sorun karakterimizi... 2003’te lucescu dönemiydi. berkant ve ufuk’la kavga etmişti abdurrahim albayrak. daha kötü şeyler de oldu gözümün önünde, ama anlatmam. abdurrahim beye yalvardım, “ufuk ve berkant’a izin vermiyorsanız, bırakın benim oğlum gitsin” dedim. bursaspor ile 165 milyara anlaşmıştı oğlum. 3-5 kuruş cebimize girecek, tedavi döneminde yaptığımız borçları ödeyecektik. borçlar katlandıkça katlanıyordu çünkü. mal varlığım bitmişti. oğlumun kazanacağı paraya ihtiyaç duyuyorduk artık. vermediler bursa’ya. kahveye çıkamıyordum, utanıyordum borçlulardan.
başkan kim o zamanlar... konuşmadınız mı hiç? mehmet cansun’la görüştüm. yüz yüze. bana ‘evladım’ dedi. zaten hep ‘evladım’ dediler, o kadar... bursa’ya vermediler, galatasaray’da kaldı. ispanya kampına gideceklerdi bir gün sonra, ama oğlumun dizi patladı idmanda. şu an uğur’un dizi var ya, aynen öyle işte. yine hastane, yine kâbus.
galatasaray’la ilişkiniz ne zaman bitti? sonra gittik zeytinburnuspor’a. mustafa günaydın şahit. saadettin saran’ın şirketinden ali isimli bir arkadaş geldi. görüştüler orada, 48 milyar liraya mukavele yaptılar. ev kiraladı, mobilya aldı. zeytinburnu, galatasaray ile görüştü. 2 milyon dolar bonservis bedeli istediler alper için. gittim, yasin abiye (özdenak) yalvardım. “ne verdiniz, ne istiyorsunuz” dedim. musa ve alper’i yanıma alıp menaceri saffet sancaklı’nın yanına gittim. abdurrahim bey aradı, “saffet yavrum, güzelim, ayağını öpeyim” dedi. şok oldum. sen galatasaray futbol şube sorumlusu’sun; saffet kim ya? neden yalvarıyorsun? bu arada terbiyesiz laflar da konuşuldu. megafonu açık telefonun, duyuyoruz. abdurrahim bey yalvarıyor; “kurbanın olayım, benden bonservisi isteme, beni aşıyor bu iş, kiralık almak istersen al, 5 kuruş vermeden oynasın yıldırım bosna’da...” saffet, “bu şekil vermezlerse, sedat yeşilkaya ile birlikte kocaelispor’a göndeririz” dedi. nitekim sedat’ı gönderdi, alper yine kaldı.
futbol hayatı bitti mi alper’in? ordu’ya gidecekti, yine bonservisini vermediler. alper, “baba önüme çıkma. bir yere kadar sana el kaldırmam, ama o bir yer de bitti artık. ben bir daha bu kulübe ayağımı basmam. bırak artık bu galatasaray sevdasını. bu camia karın doyurmuyor, aç bırakıyor” dedi. 2003 yılı 31 mayıs’ta mukavelesi bitti. plak şirketi sahibi şahin özer var burada. ondan destek istedik. devreye girdi, malatyaspor’a gitti alper. ziya hocanın (doğan) ilk dönemiydi. rehabilitasyon dönemini iyi geçiremediği için ikinci idmanında çapraz bağları koptu alper’in. alper saklıyordu, gazeteden okudum. kahveye gittim, arkadaşlara tembihledim. annem ve babam duymasınlar istedim. seyfi diye bir arkadaşım, babama gazeteyi gösterdi. gittim, seyfi’yi tokatladım. ancak babam ağlaya ağlaya eve gitti, çok üzülmüştü. iki saat sonra hastaneye kaldırdık, oradan da cenazesini aldık babamın. kahırdan öldü babam.
ne düşünüyorsun şimdi? 20 yılımız heba oldu. kim verecek bu 20 yılın hesabını? abdürrahim albayrak mı, mustafa sarıgül mü, mehmet cansun mu, ateş ünal erzen mi, faruk süren mi, fatih terim mi? bu dünyada veremezler, ama öteki dünya da var...
malatya’dan sonra... ıspartaspor’a gitti. 1, 2, 3 ay para yok. takım halinde isyan ettiler, kaçtılar ısparta’dan. mahkemeleri hâlâ devam ediyor herhalde. ardından burdur’a gitti. oradan para kazanamayacağını biliyordu zaten.
ne yapacaksınız bundan sonra. bir planınız var mı? borçlarımızdan kurtulmak için alper’in madalyalarını satmayı düşünüyoruz. türkiye kupası, türkiye ligi, uefa kupası madalyaları var. süper kupa madalyasını vereceklerini söylediler, vermediler. talibi varsa satacağız bunları. başka çaremiz yok.
alper söz vermişti bize. nerede şimdi? utanıyor. bunlar konuşulacak diye utanıyor. namussuzluk yapmıyorsun, neden utanıyorsun oğlum? size söz verdi, ama kaçtı işte. madalyalarını da alıp kaçtı.
neden utanıyor peki? tarlalarımız vardı, sattık. silivri’de iki dairemiz vardı, sattık. dükkanım vardı, sattık. arabam vardı, sattık. köyden silivri’ye gidip gelen minibüsümüz vardı, sattık. hepsini galatasaray’da oynasın diye sattık. bak, bu ev benimdi, onu da sattık. satın alan adamdan rica ettim. ev benimken hayvan beslediğim bu yerde oturmak için rica ettim. sağolsun verdi. hayvanları bağlıyordum bir zamanlar, şimdi ben, eşim, oğlum, gelinim oturuyoruz burada. bundan utanıyor oğlum, işte bundan...
alper kimdir? alper, 1988 senesinde galatasaray altyapısının seçmelerine girdi. ilk hocaları rahmetli salih hoca (bulgurluoğlu) ve ahmet keskinkılıç’tı. bir sene deneme amaçlı oynadı, 89’da da lisans çıkardılar. sonra ümit takım, yıldız takım, 14-16, genç takım derken paf’a geçti. bu arada 38 defa genç milli takımda oynadı.
emre belözoğlu haklıydı alper sakatlandığında emre, okan ve fatih akyel geldiler ziyarete... üçü de bilirlerdi benim nasıl sırdaş olduğumu. avrupa’ya gideceklerini söylediler. ben dedim ki; “oğlum yapmayın. bakın metin oktay gibi heykeliniz dikilir sizin.” ikna olmadılar. emre dedi ki; “babacığım bak, şimdi oğlun sakat ve göreceksin, kaç kişi kapını çalacak. biz keyiften kaçmıyoruz...” şimdi o çocuklara çamur atıyorlar. neden kardeşim? taa o zamanın parasıyla 500-600 milyar alacakları vardı bu çocukların. ödemediler. şimdi neden çamur atıyorsunuz?
alper’in deli raporu var aklını oynatmıştı çocuğum. yemin ederim bak, 6 ay bakırköy’de tedavi gördü. ‘deli raporu’ var oğlumun, internetten bile çıkartırım sana. o duruma gelmişti benim oğlum. galatasaray yardım etmedi, silivri belediye başkanı selami değirmenci yardım etti. oğlum en çok buna üzüldü işte. 19 yaşında sakatlandı ve bir kenara atıldı. ameliyat oldu, eve dönmesi için bir araba bile vermedi kulübü... buna üzüldü.
bir serveti bitirdim... rahmetli babamın mal varlığı çoktu. 5-6 trilyonluk servetim vardı benim. hepsi bitti. futbola, galatasaray aşkına, oğluma harcadım. galatasaray sevdası nerede şimdi biliyor musun? kapının hemen arkasında. orada 20 tane icra kağıdı var. banka borçları, kredi kartları, vesaire vesaire... bak işte... galatasaraylı eski bir futbolcunun ailesi ahırda yaşıyor şimdi.
sabri’yi görünce içim cız ediyor ufak oğlumun adı fatih... fatih terim aşkıyla koydum adını. şimdiki aklım olsa koymazdım. 9 sene top oynadı galatasaray’da fatih de... paf takımı’nın kaptanıydı. sabri’nin kaptanıydı. abdurrahim bey, bu çocuğun 150 milyon yol parasını vermedi. çocuğumun cebine yol parası koyamadım ben de. onun günahı neydi? sabri’yi görünce şimdi televizyonda bir yandan gurur duyuyorum, diğer taraftan içim cız ediyor.
futboldan nefret ediyor alper hayatı boyunca top oynayamayabilir, televizyondan bile seyretmeyebilirdi. çok mücadele ettik, iyileştirdik. ancak artık futboldan nefret ediyor, oynamak, izlemek istemiyor. şimdi kaçtı gitti işte. tek nedeni, utanıyor. ben yaşadıklarımızı anlatacağım diye kaçıyor. o kadar üzüldü, o kadar acılar çekti, ama hâlâ galatasaray’a tek bir kötü söz söylemiyor. köye gelmiyor, utanıyor, her şeyden nefret ediyor.
biterken alper’in babası bunları söyledi işte... bu röportaj bir dram mı sizce? bir ibret öyküsü mü? yoksa futbola gönül vermiş binlerce minik ve ailesi için bir yol haritası mı? okuyan herkes, kendince mutlaka bir sonuca varacaktır. ancak benim son sözüm şu: bu gazetenin sayfaları, röportaj boyunca adı geçen tüm şahıslara açıktır. sevgi ve saygılarımızla...
fanatik / zafer büyükavcı
sadece fanatik yazmadı.. işte 7 ay önce takvim gazetesinde çıkan haber..
bu habere ragmen kimse kılını kıpırdatmamış.
işte o haber
yıl 1999... galatasaray'ın uefa kupası'nda oynadığı bologna maçında bir dram yaşanıyor. 3 milyon dolar bonservis bedeli ödenerek transfer edilen alper tezcan'ın bu karşılaşmada ayağı kırılıyor. sağ bek ve stoper oynayan 'geleceğin yıldızı' alper o gün unutuluyor.
hiçbir destek görmediler
sarı-kırmızılı yöneticiler, bir 'geçmiş olsun'dan sonra alper'in yüzüne bakmaz oluyor. ne adnan polat, ne adnan sezgin, ne abdurrahim albayrak arayıp sormuyor. oğlunu silivri'den büyük ümitlerle galatasaray'a getiren baba şinasi tezcan, yönetimin ameliyat için "yeşil kart al" bile dediğini söylüyor.
bir baba, 2 oğlunu birden futbol aşkına galatasaray'a verdi. ve o çocuklardan biri büyüdü, 3 milyon dolar fiyat biçilen bir yıldız oldu. ancak bir gün ayağı kırılınca kulüp, aileye 'yeşil kart' tavsiye etti! baba ise haklı isyanını dile getirdi: zor günümüzde kimse yok.
tam parlayacakken sönen yıldızlardan birisi oldu galatasaraylı futbolcu alper... 12 yaşındayken, silivri'den otobüslerle kardeşiyle birlikte florya'nın yolunu tutuyordu. tam 18 yıl bu böyle sürüp gitti. baba şinasi tezcan, bir oğlunu 10, diğerini 12 yaşında galatasaray'a teslim etmiş, yemeden, içmeden, evlatlarının iyi birer futbolcu olması için çabalıyordu.
malını sattı
çocuklar da onun yüzünü kara çıkartmadı. küçük oğlu fatih, genç takımda kaptanlık yaptı. büyük oğlu alper ise yetenekleriyle bir anda parladı. galatasaray'ın uefa kupasını kazanan efsane kadrosundaki bir yıldızdı. 19'undayken 'hagi'nin veliahtı' denildi. baba şinasi tezcan çocuklarını yetiştirmek için silivri'deki arazisini, 2 dairesini ve bir dükkanını sattı ama oğlunun başarısı için bu durumu gururla karşıladı. ta ki o talihsiz maça kadar...
11 ameliyat geçirdi
galatasaray-bologna karşılaşmasında alper'in ayağı kırıldı... ve genç yıldıza 3 milyon dolar fiyat biçen yöneticiler, "geçmiş olsun" dileğinden sonra ortadan kayboldu. tezcan ailesi acılarıyla baş başa kaldı. ilk ameliyatta yanında yer alan futbolcular da alper'i yalnız bıraktı. talihsiz genç, ssk hastanelerinde 11 ayrı ameliyat geçirdi. 2 yıl futboldan uzak kaldı. son ameliyat, o dönemki silivri belediye başkanı'nın yardımları ile yapıldı. şimdi, tüm varlığını kaybetmiş ve yapayalnız...
"tedavi masrafları için boşanmayı düşündüm"
baba şinasi tezcan, oğlunun tedavi sürecinde kulübe giderek durumunu anlattığını belirtti. kederli baba, daha sonra olanları şöyle özetledi: bir iki hafta geçtikten sonra beni kulüp doktorları ve sağlık kurulu başkanı aradı. oğlumun tedavisini sürdürmem için yeşil kart çıkartmamı tavsiye etti. ben bu sözleri anlayamamıştım! ama çaresizdim. gittim kaymakamlığa. o zaman bağkur'dan bir sosyal güvencemiz vardı. yetkililer, yeşil kart alabilmem için şartların oluşmadığını söyledi. hatta o zaman bir görevli bana eşimden boşanırsam ancak alabileceğimi söyledi. bunu bile düşündüm."
fatih terim'e mesaj
galatasaray sevgisini içinden hiç çıkartmadığını belirten alper tezcan, babasının üzüntüsünü anladığını ama geleceğe bakmak gerektiğini söylüyor. kaderinde bunu yaşamak olduğunu belirten alper, "demek ki benim galatasaray'daki kısmetim bu kadarmış. o talihsiz olayı yaşamasaydım belki bugün çok farklı yerlerde olacaktım ama bir kere oldu. ben şimdi geleceğe bakıyorum. futbol oynamaya devam etmek istiyorum. yeteneğim, kendime güvenim tam" diyor. şu anda burdurspor'da hem antrenörlük hem de futbolculuk yapan talihsiz yıldız, fatih terim'e büyük saygı duyuyor ve ekliyor: fatih hocam lütfen bana yardım et...
takvim
ve 2006 da şubat ayının 2.sinde hıcal uluç'un köşe yazısı..
böyle yazılar niye yazılmaz?..
soğuk bir perşembe akşamıydı 1999'un 9 aralık'ı... ali sami yen, galatasaray'ın uefa kupası'na adım adım uzanışına tanık oluyordu o akşam bologna maçında... ilk maçta alınan 1-1'lik sonucun ardından, rövanş çok çetin geçecekti elbet... nitekim hasan şaş ile ümit davala'nın gollerine nicola ventola, bologna adına cevap vermiş, maçın son dakikalarına 2-1 galatasaray'ın üstünlüğüyle girilmişti. sarı-kırmızılılar için yenilecek bir gol, tüm umutların sona ermesi anlamına gelecekti. son dakikalara 2-1 önde girmiş takımın teknik direktörü fatih terim, 19 yaşındaki genç defans oyuncusu alper tezcan'ı yanına çağırarak maçın son 3 dakikasında savunmaya vargücüyle destek vermesini istedi... dakikalar 89'u gösterirken değişiklik tabelası kalktı, okan buruk oyundan çıktı, alper tezcan dakikaların geçmek bilmediği maçın son anlarında oyuna girdi. maçın bitmesine 3 dakika vardı oyuna girdiğinde... maç bittiğinde sedyedeydi alper tezcan... 19 yaşında, oyunda yerine dahil olduğu okan buruk gibi aynen genç yaşta ayağı kırılıyordu alper'in... 3 dakika oynamak için büyük bir hevesle girdiği maçtan, talihsizlik eseri, ağlayarak hastaneye götürülüyordu... daha sonraları bir süper kupa maçında suat kaya'nın resmen göğsüyle engellediği topu, elle kesti deyip real madrid'e penaltı yaratan hakem yönetiyordu o bologna maçını, avusturyalı hakem günther benko... maçın tansiyonu ne kadar yüksek olursa olsun, futbolcular arasındaki sertliğin ayarını dengeleyemeyen bir hakemdi o. bir de kamerunlu genç bir solbek vardı karşı takımda, pierre wome, 20 yaşında, alper tezcan gibi o da futbolun daha ilkbaharında... maç boyu mücadelesinden ödün vermeyen, takımının sol kanadını evinin koridoru gibi rahatça kullanan genç bir futbolcuydu wome... dakikalar 90+1'i gösteriyordu ki oyuna daha yeni giren alper, wome ile çarpışmış ve ayağı kırılmıştı. fatih terim'in bir avrupa kupası maçının en kritik anında oyuna sürmekten çekinmediği 19 yaşındaki o yetenekli genç, şimdilerde 25 yaşında.. talihsizliğinin de yardımıyla türkiye 2. ligi'nin b kategorisi'nde mücadele veren istanbul'un yenibosna takımında... maçlarından en fazla 5000 kişinin haberdar olduğu bir takımda... o dramatik olayın diğer kahramanı yetenekli solbek wome ise bugün italya'nın en ünlü kulüplerinden ınter'in kadrosunda... maç sonuçları milyonlarca insan tarafından takip edilen bir takımda... şans bu ya!... olay hiç yaşanmamış olsa, ınter'in sağ kanadını alper, sol kanadını ise wome savunuyor olabilirdi bugünlerde... o yetenekte olduğunu gösteriyordu 19'lu yaşlarında oynadığı tüm maçlarda... ama olmadı...
sanırım bir spor keyfi, bir spor lezzeti alarak okudunuz bu yazıyı.. hayır ben yazmadım. bildiğiniz biri değil yazan.. eğer yahudi cemaatine mensup biri değilseniz, yazıldığı gazeteyi de bilmezsiniz.. şalom.. haftada bir çıkar.. bir ara bana gönderiyorlardı. sonra izini kaybettim. birkaç sayısını bir okur göndermiş. karıştırırken, yakir'in yazılarına rastladım. yakir mizrahi.. spor yazarı.. dikkat buyurun.. spor yazarı.. bugün kalmayan mesleğin son mohikanlarından.. neden?.. derneğin adı bile "spor yazarları" iken, spor yazarı yok bugün?.. çünkü spor sayfalarında spor yazılarına yer kalmadı.. köşe yazıları.. ve de genelde asparagas bir yığın haber.. onun da yazısı yok.. bir kocaman resim.. resim kocaman olur.. içeriği gerektiriyorsa, tam sayfa da olur.. bizde öyle olmuyor.. sayfayı artık spor sekreterleri değil, ressamlar çiziyor.. "şuraya bir gölge" diye karalıyor. servis şefi de o karalamaya uygun bir resim seçiyor. habere, içeriğe değil, ressamın keyfine göre.. sonra sayfanın dörtte birini kaplayan bir başlıklar ve spotlar silsilesi.. sonra spotta yazanı aynen tekrar eden üç satır haber.. doldu sayfa.. spor yazısı nereye girecek şimdi?.. girmesin zaten.. kim uğraşacak yazı yazmak için zaten.. yakir'in bu yazısı için sporu yaşamak lazım.. alper'in nasıl hızlı bir ilerleme içinde a takımına yükseldiğini bileceksin. onun ayağını kıranı bileceksin. onu izleyip, bugün ınter'de olacağını bulacaksın.. o maçın hakemini ve kariyerini bileceksin.. yazıda onu okutacak bilgiler, unsurlar olacak. yazı okunacak kadar güzel bir türkçe ile yazılacak.. kim yapacak bu işleri.. boş ver.. şişir gitsin.. "patronlar, genel yayın müdürleri de öyle istiyor zaten.." dersin, içini de rahat ettirirsin..
işte alper'in ağzından yaşadıkları.. bunca vefasızlığa rağmen alper ne diyor?
10 ayağım olsa g.saray için yine kırarım ama....
galatasaray'ın 1999-2000 sezonunda uefa kupası maçında bologna ile oynadığı maçta ayağı kırılan ve daha sonra 11 ameliyat geçiren alper tezcan, galatasaray kulübü'nün kendisine sahip çıkmadığı söyledi. galatasaray'ın alt yapısından çıkıp 1999-2000 sezonunda galatasaray a takımda oynayan ve bologna maçının 90. dakikasında 2-1 galipken oyuna girerek 45 saniye sonra ayağı kırılan alper tezcan, iha'ya özel açıklamalarda bulundu. ayağının kırıldığı o anı unutamadığını belirten alper, "1999-2000 sezonunda uefa kupası'nda finale doğru giderken, bologna maçıydı. maçın bitimine iki dakika kala oyuna girdim ve ayağımın kırıldığı o şansız an başıma geldi. çok üzücü bir an olduğu için hala 8-9 senedir unutamıyorum. o son bir dakika hayatımın döndüğü noktaydı. daha sonra futboldan uzaklaştım. burhan uslu'nun yanlış ameliyatıyla 11 tane ameliyat oldum. 2001'e kadar futbol oynayamadım. 2001'den sonra futbola dönüş yaptım. bilhassa futbolcular koşmayı sevmez ama ben 4 sene koşarak çalıştım. bir topa dokunmadan 4 sene koşarak çalıştım. kendi mücadelemle, kendi şartlarımla hep mücadele ettim. sonra orduspor, elazığspor ve malatya'da oynadım. sonra tekrar sakatlandım, yan bağlarım koptu. bu saatten sonra önüme bakmak istiyorum, hep sorunlarla boğuştuğum için pes etmemeyi öğrendim" diye konuştu.
"sakatlandıktan sonra bana sahip çıkmadılar" alper tezcan, "sakatlıktan sonra galatasaray kulübü sana sahip çıktı mı ?" sorusu üzerine "yok sormadılar bile. hem maddi olarak alacaklarım kaldı, hem de sahip çıkmadılar. biz o yıllarda zaten maddi olarak bir şey beklemiyorduk. tabi az çok paramızı alıyorduk ama maddi olarak bir şey o tarihlerde gelmedi. ameliyatlarımı hep kendim karşıladım. 4 sene de kazandığım ne varsa hep kendi cebimden harcadım. 2 trilyon harcayarak kendimden 11 tane ameliyat geçirdim ve galatasaray bir tanesine yardımcı olmadı.
ilk ameliyatımı da sigortam karşıladı. galatasaray için 10 tane ayağım olsun yine kırarım ama galatasaray takımından benim gibi çok futbolcu kayboldu böyle. şu an kimseyle görüşmüyorum, kırgınım. beni kötü günümde kimse aramadı. beni unuttular. ama ben galatasaray için yine her şeyimi veririm" dedi.
"kulüp doktorundan davacı oldum" alper, "yanlış ameliyattan sonra kulüp doktoruna bir şikayetiniz oldu mu ?" sorusuna "ben 3 milyon dolarlık kadar bir dava açıyordum. o gün faruk süren başkanımız ve yönetimle görüştüğümde dava açamazsınız dediler. dedim niye ? dava açtım ama engellendi. şu an engellenmiş durumda. süre aşımına uğradı diye korkuyorum, ama galatasaray'da bir tane avukat yok ki 100 tane avukat var. galatasaray'da her davaya bir avukat bakıyor. o zamanda uzadıkça uzuyor. hakkımı aradığım için kötü futbolcu oluyorum. bu sene burdur'daydım 8 ay bir kuruş para almadan sabrettik. bizde ev geçindiriyoruz. bu olaylar profesyonel yöneticilerin olmamasından dolayı oluyor. dün akşam federasyon başkanımız kendisi açıkladı, biz milli takımımıza sahip çıkamadık dedi. çünkü bizim takımımız çok iyi bir takım, ama biz sahip çıkamıyoruz. her yönden eleştiriyoruz. bizde herkes çok biliyor. futbolu aşırı sevdiğimizden oluyor bunlar ve bize zarar veriyor. en iyi oynadığımız maçta yeniliyoruz ve biz 6+1'leri konuşuyoruz. bizim ne gençlerimiz değerlerimiz var. futbolu yönetenler sadece süper lig'e değil diğer profesyonel liglere de bakmaları lazım" şeklinde konuştu.
"galatasaray kulübü evlatlarına sahip çıkmıyor" galatasaraylı eski futbolcu alper, emre belözoğlu'nun türkiye'ye dönmesini sevindiğini belirterek, "benim çocukluk arkadaşım ve onun transferi profesyonellikle ilgili. türkiye'ye dönmesine çok sevindim" ifadelerini kullandı.
alper tezcan, galatasaray'ın ideallerinin ve hedefinin her zaman büyük olduğunu belirterek, "tek üzüldüğüm nokta hakan şükür'ün takımdan ayrılması. hakan şükür çocukluğumdan beri galatasaray'da oynuyor. ama galatasaray kulübü bunları çok yapıyor. evlatlarımıza sahip çıkamıyoruz. para verilmese bile galatasaray için canı gönülden çalışırız. biz de galatasaray sevgisi var. galatasaraylı olmak anlatılmaz, yaşanır. 19 yaşında uefa madalyası taktık emre ile ikimiz bundan daha güzel mutluluk yok. o dönemde 3 milyon dolar bonservisim vardı ve yöneticiler yüzünden hiçbir yere gidemedim" diye konuştu.
1999-2000 sezonunda galatasaray, şampiyonlar ligi’ne veda edince yoluna uefa kupası’nda devam etmişti. bu kupadaki ilk rakibi ise italya ekibi bologna oldu. italya’da oynanan ilk maçta galatasaray, bologna ile 1-1 berabere kalmış ve avantajlı bir skorla istanbul’daki maça çıkma şansı yakalamıştı.
galatasaray, 9 aralık 1999 tarihinde oynanan istanbul’daki maça 4. dakikada hasan'ın nefis volesiyle fileleri havalandırarak başlamıştı. fakat üç dakika sonra, büyük bir savunma hatası gelmiş, ventola'nın golüne engel olamamıştık. ama 29. dakikada ümit'in vuruşuyla yeniden üstünlüğü yakalamıştık.
galatasaray ikinci yarıya kötü başlamış, uzun süre oyunu kendi sahasında kabullenmişti. öyle ki, son dakikalarda capone topu çizgiden çıkarmış ve galatasaray’ı tura yaklaştırmıştı.
hakem günter benko’nun son düdüğü ile galatasaray, karşılaşmayı 2-1 kazanmış ve uefa’da son 16’ya kalmıştı. galatasaray, uefa kupası’na giden yolda bir adım daha atmıştı.
teknik direktör fatih terim maç sonrası “bugüne kadar hep iyi oynayan, ama sırtı sıvazlanıp, gönderilen bizdik. artık biz italyanların sırtını sıvazlayıp gönderiyoruz. devir değişti" demişti. terim, italyan gazetecilerin, "juventus ile oynasaydınız ne olurdu?" sorusunu, "daha farklı kazanırdık" diye yanıtlamıştı.
bu maç dair en üzücü not ise karşılaşmanın son anları oynanırken, oyuna yeni giren alper tezcan’ın, wome’nin tekmesi sonucu kaval kemiğinin kırılmasıydı.