halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
çocukluk yıllarımızda duyardık da inanmazdık. şaşardık ya da, "nasıl olur?" diye... ingiltere'de bir kral kupası varmış da... o kupada 2'nci, 3'üncü kümelerden bir takım çıkarmış da... ülkenin en ünlü, en güçlü takımlarını ye-nermiş de... elermiş de...
1979-1980 mevsiminde türkiye kupası'nda görünce, yaşayınca inandık ancak... bir takım çıktı. mütevazı bir kent takımı... hani fotoğraf çektirmek için bile istanbul'un üç büyükler'inin yanına sokulamazdı bu takım... fakat türkiye kupası'nda kura cilvesi karşı karşıya getirmişti onları. o mütevazi takım geldi, istanbul'un göbeğinde o üç büyüklerden birini kupanın dışına itiverdi... sonra da ikincisini...
itiraf edeyim, lüleburgaz'ı her geçişte biraz daha tanırdım, sevdiğim bir yurt köşesiydi, fakat lüleburgazspor takımını tanımıyordum. seyretmemiştim. fırsat olmamıştı. istanbul'da beşiktaş'la oynayıp kazandıktan sonra, fenerbahçe ile oynamaya çıkarken soyunma odalarında tanışmıştım ilk kez. az sonra maçlarını nakledecektim. "kusura bakmayın," dedim. "sizlere tanımaya geldim." güldüler: "biz de istanbul'a kendimizi tanıtmaya geldik. beşiktaş karşısındaki başarımızın bir rastlantı olmadığını göstermeye geldik. biz futbol oynamaya çalışan bir takımız. ezilmeyelim diye çalıştık. istediğimizden fazlasını elde ettik," dediler.
beşiktaş'ı eledikten sonra çıktılar, fenerbahçe'yi de elediler. haydi beşiktaş lüleburgazspor'u bilmiyordu, tanımıyordu, kazaya uğradı. iyi ama onun uğradığı kazayı gördükten sonra fenerbahçelilerin dikkatli olması gerekmez miydi? hayır hayır!... bu olayda lüleburgazspor'un da rolü vardı. hem büyüktü. iki ünlü takımın peşpeşe devrilmesinde, onların kusuru, kabahati, eksiği, aksaklığı varsa da... lüleburgazspor'un başarısı da vardı. üstelik bu olay iyice gösteriyordu ki, artık futbolda istanbul saltanatı sallanmaktadır. mütevazı bir taşra takımı gelip istanbul'un göbeğinde üç büyüklerin ikisini peşpeşe elemektedir.
beşiktaş lüleburgaz'da beraberlik almış, istanbul'da yenilmişti. fenerbahçe de aynı şekilde lüleburgaz'da 0-0 kalmış, istanbul'da 1-1'i bozamayarak averajla elenmişti.
lüleburgazsporluları kutladığım sırada "bakın" dediler, "bizim asıl başarı sırrımızı size açıklayalım mı? bizim takımdaki çocukların adlarına dikkat ettiniz mi? mehmet, mustafa, hasan, hüseyin, isa, musa... eeee peygamber sülalesi bizde, peygamberler bizde... bize dokunan böyle çarpılır işte..."
gerçekten önce beşiktaş, sonra fenerbahçe, hem de fena çarpılmışlardı.
geride bıraktığımız 2006-07 sezonunda kayseri erciyesspor'un fortis türkiye kupası'nda yarattığı mucizenin ilk akla getirdiği takımlardan biriydi lüleburgazspor. eğlence ve tarım açısından çok verimli olmasına karşın futbolda çorak kalan trakya'nın bu şirin temsilcisi, 1979-80 sezonunda kupada yarı finale yükselmişti. üstelik kırmızı-yeşililer ilk dört arasına girene dek hem beşiktaş'ı hem de fenerbahçe'yi eleyince basın tarihimizin en unutulmaz manşetlerinden biri ortaya çıkmıştı: "a be lüle, n'oldu büle, çabuk süle..."
bir süredir yaşantısını amatör kümede sürdüren lüleburgazspor bu sezon üçüncü lige çıkma hakkını elde etti. şehre girer girmez dikkatimizi dev kırmızı-yeşil bayraklar çekti. burgazlılar takımlarının profesyonel lige dönüşünden çok mutluydu. ilk randevumuz buluşmayı organize eden isa gabralı'ylaydı. libero isa, kardeşi musa ile birlikte kupadaki destansı zaferlere imza atan takımın en önemli silahlarındandı. hatta bu iki kardeşin adları nedeniyle lüleburgaz'a basında "peygamberler takımı" yakıştırması yapılmıştı.
isa gabralı bir-iki telefon görüşmesi yapıp buluşmaya geleceklere son bir hatırlatmada bulunduktan sonra konuşmaya başladı. biz kupa serüveninden başlamasını bekliyorduk ama o önce 1971-72 sezonunu anlattı. çünkü o yıl lüleburgazspor ligi uzun süre namağlup götürmüş, trakyalılar'ın bu başarısı avrupa'dan bile duyulmuş ve hatta almanya'dan televizyon ekipleri gelip futbolcularla röportaj yapmış. ancak rüya bitime dört hafta kala bitmiş ve kırmızı-yeşilliler tekirdağspor'a yenilmiş. sonra da ezeli rakibe onları yenen tek takım olma zevki yaşatmamak için umumi istek üzerine bir mağlubiyet daha alınmış. o takımdan müjdat samsunspor'a, ziya göztepe'ye, yalçın da adana'ya gitmiş.
lüleburgaz'ın adını duyuran bu ilk başarının ardından isa gabralı kupa macerasını aktarmaya başladı: "o zaman çok mütevazı bir takımdık. bir sezon önce ikinci lige çıkmıştık ve oyuncuların büyük bölümü yerlilerden ya da uzun süre önce şehre gelip burayı benimseyenlerden oluşuyordu. uzun zamandır birlikte olduğumuz için birbirimizin özelliklerini çok iyi biliyorduk. arkadaşlık çok iyiydi. ben takımın en genciydim. ağabeyler gençlere karşı çok iyi davranıyordu. o sezon ligde işler pek yolunda gitmiyordu. küme düşme hatundaydık. bu nedenle kupa bizim için ikinci plandaydı. ilk turda evimizde karabükspor'u 4-0'la eledik. ikinci turda ise sahamızda boluspor'u 3-2 mağlup ederek tur atladık ve serpil hamdi tüzün'ün çalıştırdığı beşiktaş ile eşleştik. o zamanki statüde üçüncü turdan itibaren çift maçlı eliminasyon sistemi uygulanıyordu. evimizdeki ilk karşılaşma golsüz bitti. rövanş için açıkçası çok da umutlu değildik. ama 2-1 kazandık..."
bu sırada içeri musa gabralı giriyor ve sözü hemen ona veriyoruz. çünkü beşiktaş maçında 18. saniyede atılan unutulmaz gol ondan geliyor: "maç başladı topla buluştum. ileriye doğru yolladım. baktım hiç müdahale eden yok yetiştim vurdum ve gol oldu. sonra bir gol daha attık, anlamsız bir şekilde sayılmadı. naci abi ile 2-0'ı bulduktan sonra rahatladık. sonrasında yediğimiz gole üzülmedik. çünkü beşiktaş'ı devirmiştik." araya giren isa gabralı, en iyi yaptıkları işlerden birinin o zamanlar hollanda milli takımı'nın kullandığı ofsayt taktiğini uygulamak olduğunu, bu tuzağa beşiktaşlıların ve özellikle de bugün aramızda olmayan santrfor bora'nın sık sık düştüğünü hatırlatıyor.
lüleburgazspor bu büyük zaferin ardından tarsus idman yurdu ile eşleşiyor. sahasında ilk maçı 2-0 kazanan trakya ekibi rövanşta 2-1 yenilmesine karşın çeyrek finale yükseliyor. ikinci maç hayli olaylı geçiyor. öyle ki evsahibi ekibin taraftarının taşkınlıklarının önüne geçmek için sahanın etrafına panzerler diziliyor. ama her şeye rağmen tur geçiliyor. bu adeta bir rüya. dönemin yöneticileri, "nasıl olsa bizim takım elenir" diyerekten vaat ettikleri primlerin altında ezilmeye başlıyorlar. çünkü çocuklar rakip tanımıyor. bu arada ligde işler hâlâ yolunda gitmiyor. bir ara teknik direktörlüğe beşiktaş'ın efsane isimlerinden recep adanır getiriliyor. ama ekonomik sıkıntı had safhada olduğu için fazla kalmıyor ve yük, sezon başında teknik direktör olan sonrasında ise adanır'ın yardımcılığını yapan sabri doğrugiden'in omzuna biniyor. bu arada biz de gabralı kardeşlerin yanından buluşmanın gerçekleşeceği kulüp binasına geçiyoruz. efsane burgazlılar yerlerini almış. onlara gabralılar'dan çeyrek finale kadar geçen süreci dinlediğimizi söylüyoruz ama hepsi konuşmak, detay vermek istiyor. bu esnada takımın o sezon iki trafik kazası geçirdiğini öğreniyoruz. bunlardan en tehlikelisi şile yolunda gerçekleşiyor. takımı taşıyan otobüs karşı yönden gelen demir yüklü bir kamyonla çarpışıyor. can kaybı meydana gelmiyor ama başkan rahmi hıncal, antrenör necati kayhan ve otobüsü kullanan metin açıkgöz'ün ayakları kırılıyor. bu üçlü lüleburgaz'ın mucizevi maçlarının büyük bir bölümünü koltuk değnekleriyle izliyor.
kırmızı-yeşillilere o yıllarda trt'de yayınlanan ingiltere kupası maçlarındaki sürprizlerin kendileri için ilham verici olup olmadığını soruyoruz. o karşılaşmaları izlediklerini ama bir gün böyle bir şeyi kendilerinin yapacağının akıllarından geçmediğini söylüyorlar. musa gabralı, beşiktaşlı mehmet ekşi'nin lüleburgaz'daki ilk maçta saha toprak olduğu için karşılaşmaya çıkma konusunda nazlandığını hatırlarken, rakiplerinin kendilerini küçümsemenin bedelini ağır ödediğini söylüyor. ve geliyoruz çeyrek finale... rakip fenerbahçe, ilk maç ise lüle'de... karşılaşma golsüz eşitlikle tamamlanıyor.
rövanş 19 mart 1980'de oynanıyor. yer inönü stadı... sarı-lacivertli taraftarlar sanki bir aksilikten şüphelenmiş ve destek için tribünlerdeki yerini almış. teknik direktör ziya şengül yönetimindeki fenerbahçe maça iyi başlıyor ve 10. dakikada raşit çetiner ile golü buluyor. artık herkes lüleburgaz'ın teslim bayrağını çektiğini düşünürken 38. dakikada büyük maçların golcüsü musa gabralı yine sahnede. sağ kanattan yalçın'ın yaptığı ortaya vurup kaleci adem'i mağlup ediyor. skor tabelasında 1-1'lik eşitlik var. ikinci yarıda fenerbahçe bastırıyor, lüleburgaz savunuyor. mücadele 1-1 sona erince lüleburgazspor yarı finale yükseliyor. spor kamuoyu büyük bir şok içinde. 35.000 nüfuslu bir kent takımının nasıl bu işleri başardığı tartışılıyor.
eski bir fenerbahçeli olan ve sarı-lacivertli takımda şampiyonluk yaşayan aydın çelik, büyük sürprizi gerçekleştiren lüleburgaz'ın starlarından biri. çelik, tarsus'u eledikten sonra dönüş yolculuğu esnasında radyodan kupa çeyrek finalistlerini dinlerken fenerbahçe'nin çıkması halinde eleyeceklerini söylediğini belirtiyor. isa'nın cezası sebebiyle libero olarak görev yapan mahmut çiçek arkakaşlarına göre maçın yıldızlarından biri. o, fenerbahçe'yi elemelerini hayatının en mutlu günü olarak tanımlıyor. mahmut'un fenerbahçe maçındaki olağanüstü performansına karşın haftasonunda oynanacak lig maçı öncesi formasını gidip kendi elleriyle isa'ya teslim etmesi, yine ahilerden aydın'ın bir başka maçta genç bir oyuncunun şans bulması için yedek kalmaya razı oluşu takımın başarısının altında yatan gerçekler. burgazlılar'ın en büyük üzüntüsü maçın televizyondan naklen yayınlanmaması ama kente dönüşte yaşanan coşku tek kelimeyle muhteşem... musa gabralı, otobüsten eve kadar omuzlarda geldiğini anlatıyor ve ekliyor: "o zamana kadar babam futbolcu olmama çok kızıyordu. ama şehirdeki coşkuyu gördükten sonra bakışı değişti". bu arada takımın kazandığı prim miktarı 25.000 liraya yükseliyor. başkan rahmi hıncal'ın geçirdiği kazadan sora bu görevi yürüten emrullah ertürk bu parayı ödemek için tüm kentten destek istiyor. yapılan yardımlarla para güç bela ödenebiliyor.
evet artık lüleburgazspor yarı finalde kupada ilk dörde kalan diğer takımlar ise galatasaray, adana demirspor ve altay. herkesin isteği yarı finalde rakibin galatasaray olması. ancak kura çekiliyor ve kırmızı-yeşilliler altay ile eşleşiyor. bu arada lüleburgaz'ın ikinci ligdeki yaşam savaşı da devam ediyor. altay maçı öncesi takım bulgaristan'a kampa gidiyor. musa gabralı, kapıkule'de saatlerce beklemelerinin ve kötü koşullarda yapılan kampın takıma büyük zarar verdiğini söylüyor. ilk maç yine lüleburgaz'da. rakipte mustafa denizli gibi bir star var. kaleci hatalarından gelen iki gol moralleri bozuyor ve kırmızı-yeşilliler 4-1 yeniliyor. artık lüleburgaz yolun sonunda. ligdeki zorlu altınordu sınavı nedeniyle rövanşa yedeklerle çıkılıyor. izmir'de de 2-0 kaybeden trakya temsilcisi kupaya veda ediyor. zaten altay da finalde galatasaray'ı geçerek kupada şampiyonluğu kazanıyor. lüleburgazspor ise ikinci ligde kalmayı başarıyor.
isa gabralı kupadaki bu serüveninin en büyük kazanımlarından birinin kentin tanınması olduğuna dikkat çekiyor. herkesin tekirdağ'ın bir ilçesi olarak bildiği lüleburgaz'ın aslen kırklareli'ne bağlı olduğu bu sayede öğreniliyor. isa gabralı kulübün bu rüzgarı arkasına alarak doğru bir yapılanmaya gidememesini ise kaçan tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyor. nitekim lüleburgaz ertesi sene küme düşüyor. zaten bu mucize takımın kupada fırtına gibi eserken ligde zar zor tutunmasını anlamak kolay değil. eski oyuncular güçlü bir yönetimle 1979-80 sezonunda ikinci ligde şampiyonluğa ulaşabilecek kapasitede olduklarını söylüyorlar.
musa gabralı'ya bu sene kayseri erciyes'in kupa maçlarını izlerken nasıl duygulara kapıldıklarını soruyoruz. gabralı, "ben aslen beşiktaşlıyım. ama erciyes'in kazanmasını çok istedim. iki penaltılarının verilmemesi çok ayıp" diyor. aydın çelik, o dönem kente bu güzelliklere yaşatan takımda lüleburgazlılar'ın fazlalığının şimdiki yöneticiler tarafından dikkate alınması gerektiğinin altını çiziyor. dikkatimizi çeken ilginç noktalardan biri lüleburgaz'ın bu başarısına karşın futbolculardan sadece isa gabralı'nın bursaspor ile anlaşarak birinci lige gitmesi. musa gabralı iyi performansına karşın takımdan ayrıldıktan sonra tekirdağ ve kasımpaşa'da kariyerini sürdürüyor. oysa bazı büyük kulüplerin bu futbolcunun peşinde olduğu biliniyor. bu durumda da yöneticilerin oyunculara yeterince yardımcı olmamasının ve dönemin transfer yönetmeliğindeki ağır koşulların lüleburgazlılar'ın dışarı açılmasını engellediğini söylemek mümkün.
lüleburgazspor geçen sezon amatör kümede şampiyonluğu kazandı ve kulübün kuruluşunun 40. yılında 3.lig'e yükseldi. takımın kadrosunda futbolseverlerin 1860 münih, istanbulspor ve adanaspor'dan hatırlayacağı timur yanyalı da vardı. çorluspor'un küme düşmesiyle şu anda profesyonel liglerde trakya'nın tek temsilcisi konumundalar. bizim kırmızı-yeşillilerin eski yıldızlanyla buluştuğumuz gün mevcut yönetim ve şampiyonluğu kazanan oyuncular da stadyumda hazır bulundular. birlikte çekilen aile fotoğrafında iki kuşak buluştu. kulübün şimdiki başkanı mehmet karabirgül amaçlarının tıpkı 1979-80 sezonundakilerin elde ettiği gibi yıllar geçse de unutulmayacak başarılar yakalamak olduğunu söyledi. bu nedenle de altyapıya ve tesisleşmeye önem verdiklerini belirtti. hem eskilere hem yenilere bol şans dileyerek lüleburgaz'dan ayrıldık. biz yola çıktığımızda fourfourtwo sayesinde uzun zaman sonra bir araya gelen eskiler hâlâ o unutulmaz günleri konuşuyordu.
dönemin lüleburgaz kadrosu
teknik direktör sabri doğrugiden
futbolcular isa gabralı musa gabralı aydın çelik yalçın tarzan mahmut çiçek çetin öten hüseyin kırcıoğlu hüseyin deniz mehmet ersin soner emek naci tolon naci yavaş deniz kahraman mustafa yanık ali canlı memiş yıldırım oktay altay emrullah emre (hayatta değil) tayfun meriç (hayatta değil)
* " tur...tur...tur..." sesleriyle inliyordu inönü stadı'nın tribünleri,ve takımlarından ümitlerini kesen fenerbahçeli taraftarlar,lüleburgaz sporluları candan alkışlıyor,sahada "şeref turuna" davet ediyorlardı.
* gerçekten 90 dakikanın sonu lüleburgazsporlular için bir mutluluk tablasuydu...formalarını taraftarlara hediye eden futbolcuların,lüleburgaz'dan gelmiş bir avuç taraftarın davul-zurna eşliğinde sevinçlerine ortak olması,alkışlar arasında tamamlanan şeref turu görülmeye değerdi...
* 6 aralık 1979 çarşamba günü aynı takım,aynı sahada beşiktaş'ı kupadan saf dışı etmişti...aradan geçen tam 104 gün sonra fenerbehçe de aynı akibete uğruyordu...elbette tribünlerde bas bas bağırıp,"yokmu başka büyüğünüz" diyen,lüleburgazsporlu taraftarlar çok haklıydı...onlar daha beşiktaş'lafenerbahçe'yle oynamadan,"korkmuyoruz bunlardan"demekle açıklamışlardı görüşlerini...
* sahada koşmadık ,basmadık yer bırakmayan,seyircisi kadar futbolcusu da yürekli olan lüleburgazspor önünde ne yaptı fenerbahçe? beraberlik golünden sonra şaşkına döndüler adeta...
eger şaşkına dönmemiş olsalardı, kaleci adem tutuğu topu eliyle aut atışı için çizğinin üzerine dikermiydi?...ya bir lüleburgazsporlu gelip vursaydı topa,ne olacaktı? bereket hakemin düdüğü yetişti imdada...
fenerbahçe'nin iki eski başkanı emin cankurtaran ile faruk ılgaz lüleburgazspor maçını birlikte seyrettiler...
ikiside o kadar üzgündüler ki,fotoğraflarının çekildiğinin farkında bile olmadılar...
cankurtaran anlatıyor ılgaz dinliyordu...
"faruk abi,aslında bu sonuçtan kimseyi de suçlu bulmamak lazım...biz fenerbahçeliyiz...ancak,bu takım iki yıldan beri buydu...fazlası olmaz eksiği olurdu,şimdi herkes şapkasını önüne koyup lüleburgazspor'un takatını düşünmeli...artık bizim bu yaştan sonra stad önlerinde ağlayacak halimiz yok..."
evet... iki başkanda da sanki cenaze evinden çıkmışcasına üzgündü...
ılgaz, " evet haklısın eminciğim" diye karşılık verdi," hemde o kadar haklısın ki, diyecek bir şeyim yok..."
bu şekilde dalgın, üzgün konuşa konuşa taa kabataş'a kadar sessiz sedasız yürüdüler...
35 nufuslu olan lüleburgaz, beşiktaş ile fenerbahçe'nin 15 milyon taraftarına göz yaşı döktürdü....
bu sezon transfer ayında beşiktaş 50 milyon, fenerbbahçe 20 milyon harcadı...
ama 1 milyon değeri olan lüleburgazspor ile baş edemedi...
istanbul bir koca şehir ...
lüleburgaz,türkiye'nin bir gariban ilçesi...
istanbul'da inönü stadı her maçta tıklım tıklım dolu...
lüleburgaz topu topu 35 nüfuslu...stadı bile dolmuyor...
ama o lülebrgaz'ın mütevazı takımı lüleburgazspor,fenerbahçe ve beşiktaş'ı kupadan elerken, iki takımın toplam 15 milyon taraftarınıda gözyaşına boğdu...
lüleburgazspor'a bravo...ama koca beşiktaş'la fenerbahçe'ye ne demeli...
beşiktaşı'ın bu yıl tranfere harcadığı para 50 milyon fenerbahçe'nin harcaması 20 milyonun üstünde...
ya lüleburgazspor,
sadece 1 milyon...
evet, evet, sadece bir milyon...
yani beşiktaş ve fenerbahçe'nin bir yıllık malzeme masraflarından daha az...
ama koca bir kentin,koca bir takımında oynamak başarı için yetmiyor ki...
hırs lazım,güç lazım profosyonellik anlayışı lazım...
bunlarda lüleburgazspor' da var...
zaten bu iş parayla olsaydı,beşiktaş ve fenerbahçe bu hallere düşermiydi?
işte lüleburgazspor,her şeyin parayla pulla olacağını sanan futbolumuzun sözde devlerine iyi bir ders verdi...
ne demişler: bir musibet , bin nasihattan iyidir...
maçtan önce soyunma odalarına gittiğimde...ne yalan söylemeli,lüleburgazlılara çekinerek yanaştım.tanımıyordum çoğunu...hoş görülerine sığınıp itiraf ettim bunu... dostca el uzattılar,başta hocaları:"ben sabri doğrugider" dedi teknik direktörmü? tevazu,bu bu takımın her yanına hakimdi "yoo,dedi doğrugider,ben sadece antenörüm...zaten biz futbol oynamaya çalışan,temelde amatör ruhlu bir takımız,çocuklar birbirinin dilinden anlıyor.lüleburgaz bir çok yıldız yetiştirditürk futboluna...bu günde lüleburgaz'da futbolun varlığını göstermek amacındayız. sonuç önemli değil...bir kupa çeyrek finalinde oynamak bizim için büyük şeref...çocuklar bu büyüklüğü biliyor,ezilmeyelim yeter" futbol oynayalım yeter!...
sabri hocaları böyle diyordu,evet türk futbolunun gölgediki sabri hocasıydı bu...ama öğrencileri takımlarını güneşe çıkaracaktı.sabri doğrugider'in ögrencileri sahiden doğru gidiyordu.yanlış giden,milyonluk istanbul beylerinin çocuklarıydı.lüleburgazsporlulara baktım.aa eski tanıdık aydın..."futbolun misafiri olduğum günlerde yüzüm gülüyor,yeniden doğmuş gibiyim"diyordu.ya şu kır saçlı? "saçdaşım"a takılmıştı gözlerim..."kaptanımız" dedikleri sırada tanıdım:naci'ydi...kaç yılın gerçek futbol emekcisi...birazdan harikalar yaratacağını bilmeden...
"yaşa" dedim "eskilerde neler var göster,göster" genç futbolculardan birisi,aynı andabenide kolladı: "ne varsa kır saçlılarda var ağabey..."naci ağabeylerin yanı sıra,saçları yeni kırlaşmaya başlamış bir başka emaktarı gördüm: eski adanalı yalçın...ötekiler kızmadı bana onları isim isim tanımadığım için...
aslında kendilerini tanıyan yok denecek kadar azdı...fakat az sonra sahaya çıkacak ve kartvizitlerini çıkaracaklardı:
" lüleburgazspor...1979-80 kupa beyi..." diye...artık herkes tanıyacaktı onları...
muzip bir lüleburgazsporlu futbolcu - hangisi bilmiyorum- yanıma sokuldu: "size bizim başarı sırrımızı açıklayayım mı? baksanıza takımımıza:mehmet, mustafa,hasan hüseyin. isa,musa eee beygamber sülalesi bir yanda...öteki peygamberler onun yanında...bize dokunan çarpılır valla..."
doğruydu... beşiktaş da fenerbahçe de dokunamaya kalkmış...ve ikiside fena çarpılmıştı.
a be lüle, n’oldu büle? çabuk süle’nin müthiş öyküsü.. nasıl yenmişlerdi, neler yaşamışlardı! bu zaferlerden sonra hayatlarında bir değişiklik olmuş muydu? türk spor ve basın tarihine geçen o ünlü karikatürünü cafer zorlu neden çizmişti? lüleburgaz’a vardığımda efsane takımın oyuncularıyla birlikteydim! kaleci hüseyin, müthiş golcü musa, forvet oyuncusu çetin öten, top cambazı aydın çelik.. dönemin teknik direktör yardımcısı necati kayhan beni karşıladı. önce, şimdilerde evinden pek dışarıya çıkamayan lüleburgaz’ın efsane hocası sabri doğrugider’i ziyarete gittik.. eve girdiğimde karmaşık duygular yaşıyordum.. takım elbisesini giymiş bastonuyla bizi bekliyordu! artık yaşlanmıştı.. gururlu ve mağrurdu! biraz hüzünlüydü, çünkü zaman acımasızca geçmişti! niçin geldiğimi biliyordu! zor konuşsa da gözlerinin içi parlıyordu! beşiktaş ve fenerbahçe’yi nasıl elediklerini hatırladıkça felç geçirdiği halde bastonu yardımıyla ayağa kalkıyordu.. “fırıncı sabri” diyorlardı ona! aslında askeriyede kadrosu fırıncı olan mutemetti..!! diğer zamanlarında ise lüleburgaz’ın teknik direktörü.. “bir gün bana futbol adamlarının toplantısında ‘her halde 40 bin lira maaş alıyorsundur’ dediler. ben de onlara ‘eh, ona yakın alıyorum’ dedim.. oysa bize 5 bin lira vereceklerdi. yarısını yardımcım necati’ye verecektim” onu da vermediler” dedi.. gülüştük.. kalbini ve hayatını futbola amatörce adayan adamla beraberdim! hayatı boyunca beklentisiz olarak umutlar peşinde koşmuştu! “beşiktaş ve fenerbahçe ile oynamanın gururu bile yeterdi. elemeyi, ne futbolcularım ne teknik heyet ne de yöneticiler aklımızın ucundan geçirdik” dediğinde bile zor konuşuyor ama gözleri olabildiğince gülüyordu! doğrusu büyük takımlar için gerçekten komik bir durumdu bu..
lüleburgazspor’un o yıllardaki durumunu anlatıyordu.. “mesela” dedi.. sabri hoca.. “bir genel kaptanımız vardı. börekçi mustafa.. bizimle gezerdi. hayatında bir kez bile topa vurmamış. ama kulübün genel kaptanı.. börekçi mustafa hakemlerle konuşurdu. arabasıyla gelenlere de 1 teneke peynir verirdi!” dediğinde artık daha fazla dayanamadım ve kahkahayı bastım.. öyle güzel anlatıyordu ki.. 1 teneke peynire ha..(!) ama bu beşiktaş ve fenerbahçe idi.. 80 değil 180 teneke peynir işe yaramazdı.. vedalaşıp, evden çıkıp arabama bindiğimde beni bir sürpriz bekliyordu. bastonuyla bile yardım almaksızın yürüyemeyen adam, anılarını öğrenmek için gelenleri uğurlamaya sokağa inmişti.. ağız dolusu tebessüm ediyor ve el sallıyordu.. “ben de beşiktaşlıyım unutma… bir gün de beşiktaş’ı konuşmaya gel! bak neler anlatırım sana..” dedi ve el salladı.. o el sallama, öyle içi dolu bir andı ki sanki, öyküsünün tamamını anlatamamıştı ama onurla ve gururla “biz devleri yenmeyi başardık, sıra gençlerde” diyordu!
peki ama nasıl başarmışlardı? yıl 1979.. türkiye kupası’nın kuraları çekilecektir.. lüleburgaz ise 2. ligde zor günler geçirmektedir.. kısa kollu tek forma ile bir sezonu tamamlayacaklardır. öyle ki bir gün kar yağmaktadır ve toprak saha karla kaplıdır.. lüleburgaz ekibi sahada kısa kollu forma ile mücadele etmektedir! hediye olarak gelen 2 krampon beyazdır.. o sırada yapma tribünlerden yüksek sesle bir ses duyulur: “a be, formaları yok bunların anladık.. ama, iki futbolcunun ayakkabısı da yok, yalın ayak oynuyorlar..”! böyle bir takımdır işte dönemin lüleburgazsporu.. teknik direktör fırıncı sabri’dir.. (lüleburgaz’ın efsane hocası sabri doğrugider) genel kaptan börekçi mustafa, diğer genel kaptan sobacı latif’tir… (mustafa çilek, latif yalnız) ama yıkıcı bir forvetleri vardır. isa-musa gabralı kardeşler ile çetin öten! fenerbahçe’den lüleburgaz’a gelen aydın da takımın ağır abisidir! kurada beşiktaş çıkınca derme çatma kulüp binasında deri bir sessizlik olur! kimi yere., kimi tavana bakarken aradan bir ses yükselir: “has….tiiiiir..”!! sonra, “beşiktaş’la oynamak şereftir, hem işte iki defa çift kale maç yaparız..” derler. gel zaman git zaman beşiktaş lüleburgaz’a gelir. saha sabahın 11’inde dolmuştur.. bütün trakya oradadır! beşiktaşlı ünlü golcü bora toprak sahayı beğenmez.. çünkü saha, toprak bile değildir.. zımpara gibi bir sahadır! maç 0-0 biter.. o sırada kaleci hüseyin’in yanına yaklaşan arkadaşı espriyi patlatır, “tabelaya iyi bak 0-0, bir daha ki maçta bunu göremeyeceğiz” der! gazeteler de çok rahattır ve şu başlığı atarlar: beşiktaş’ın endişesi yok! e, tabii sayılı günler çabuk geçer, takım inönü’ye gelir! lüleburgazlı oyuncular son derece rahattır. çünkü, yenileceklerinden emindirler! “fazla yemesek bari” diye düşünmektedirler.. öylesine mütevazıdırlar ki inönü’nün çıkış tüneline geldiklerinde çıkmayıp bekler.. beşiktaş önce çıksın diye..!! tünelin iki yanına, sağlı sollu dizilirler. beşiktaşlı oyuncular ortalarından geçer.. abi’lerine hayranlıkla bakarlar.. o yılları kaleci hüseyin deniz şöyle anlatır: “inönü’de tünele geldik, arkamızdan beşiktaş geldi. sağlı sollu açıldık beşiktaş’a yol verdik” ancak kaleci hüseyin’in hikayesi bu kadar kısa değildir. sağ bek emrullah maç başlamadan 0-0’ı gösteren inönü’deki skor tabelasını gösterir.. inönü o kadar doludur ki.. hüseyin bakar… ama nereye.. emrullah, “oraya değil buraya bak” der ve eliyle skor tabelasını gösterir! “bak bak iyi bak, bu tabelayı böyle son kez görüyorsun.. o golleri sen çıkartacaksın..(yiyeceksin)” der. hakem düdüğü ile lüleburgaz’ın hücumu da başlar. daha 17. saniye! forvetteki çetin öten topu musa’nın önüne yuvarlar. 18. saniye ve gol.. inönü’de derin bir sessizlik olur.. sonra beşiktaş yüklendikçe yüklenir.. bora ile golü de bulur.. artık herkes “beşiktaş lüleburgaz’ı çözdü” diye düşünür.. ancak bu defa çetin ceza sahasının içinde düşürülünce penaltı olur.. büyük naci durumu 2-1 yapar. beşiktaş ikinci yarıda da yüklendikçe yüklenir. ama lüleburgaz makineye çoktan “çanakkale geçilmez!” filmini koymuştur. artık dakikalar tükenmektedir! beşiktaş’ın müthiş golcüsü bora hakemle o komik diyaloğa girer. o anı kaleci hüseyin şöyle anlatır: “bora hakeme bir şeyler söylüyordu. bir şeylere itiraz ediyordu. hakem de ona tebessüm ederek bir iki şey söyledi.. hakemin tebessüm ettiğini gören bora ise hakeme ‘halimize gülüyorsun değil mi?’ dedi.. sanırım hakemin tebessümünü bora yanlış anlamıştı..” hakem maçın son düdüğünü çaldığında, değeri 50 milyonun üzerinde olan beşiktaş ikinci ligde zor günler geçiren lüleburgaz’a elenmişti.. lüleburgazlılar delirmiş gibi seviniyorlardı.. ee, çift kale maç yapmaya geldikleri inönü’de beşiktaş devini devirmişlerdi! lüleburgaz’ın efsane hocası sabri doğrugider, nam-ı diğer “fırıncı sabri” artık omuzlardadır! kader budur ya, beşiktaş’ı yıkan iki isim, teknik direktör sabri doğrugider ve golcü musa gabralı da koyu beşiktaşlıdır! yaşananlar, beşiktaş’ın teknik direktörü serpil hamdi tüzün için de acı bir hatıradır! beşiktaş’ın zayıf bir takıma elenmesi fenerbahçelilerin hoşuna gitmişti. hatta için için gülüyorlardı..
ama kader ağlarını, fenerbahçe için de örecekti beşiktaş zaferinden sonra lüleburgazlı futbolcular tarsus’u da elerler.. kurada ya fenerbahçe ya da altay vardır.. şanslarına fenerbahçe çıkar.. ziya şengül fenerbahçe’nin başındadır! yine derin bir sessizlik, yine aynı o laf duyulur: hass…tiiirrrr”!! neyse, fenerbahçe lüleburgaz’a gelir.. bütün trakya bir kez daha oradadır.. maç 0-0 biter.. ikinci maç inönü’dedir.. lüleburgaz takımını taşıyacak olan otobüs hareket etmek üzeredir. takımın golcüsü isa-musa kardeşlerden isa cezalıdır. musa otobüse bindiğinde babasını görür. o da istanbul’a gelecektir.. babasına “baba oraya formalite maçı için gideceğiz, 7 mi yeriz 8 mi yeriz belli değil. sıkılırsın istersen gelme” der. babası da otobüsten aşağıya iner.. inönü hınca hınç doludur.. 25 bin taraftar vardır.. lüleburgazlı oyuncular ısınmak için koridora çıkarlar.. bir bakarlar ki, bir gurup sivil üstlerine doğru koşarak geliyor..! korkar ve soyunma odasına kaçarlar!.. “korkmayın korkmayın” diye bağıran bir ses “biz fenerli değiliz..” der…
o anları musa, soner emek, kaleci hüseyin söyle anımsar: “koridora ısınmaya çıkmıştık. bir gurup sivil üstümüze doğru koştu. biz onları görünce kaçmaya başladık. onlar da bize kaçmayın kardeşim. ‘biz beşiktaşlıyız’ dediler.. kardeşim dediler, ‘şu fenerbahçe’yi eleyin, dileyin bizden ne dilerseniz. istanbul’da gezemiyoruz. kızdırıp duruyorlar bizi” dediler.. sahaya çıktıklarında kaleci hüseyin için yine aynı şeyler olur.. “bak bak tabelaya iyi bak bir daha böyle göremeyeceksin” der arkadaşları.. ve maç başlar.. ilk golü fenerbahçe atar.. lüleburgazlılar “artık her şey bitti, buraya kadarmış” diye düşünürler.. “biz beşiktaş değiliz annenizi öperiz” diye bağırır fenerbahçe taraftarı.. sahneye gol makinası musa çıkar ve durum 1-1 olur.. aslında maç şimdi başlar.. lüleburgaz bir kez daha “çanakkale geçilmezi” oynar!! yaptığı ortalarla meşhur fenerbahçeli büyük mehmet çılgın gibidir.. yere düşen bir oyuncu oldu mu, koşar gelir ve saniye çalmasın diye onu saha dışına atar! panik, fenerbahçe’nin her yerini sarmıştır.. golcü musa o günleri şöyle anlatır: “bizden biri sakatlandığında büyük mehmet gelip onu hemen dışarı atıyordu” maç bittiğinde hayali bile kurulamayan bir hayal gerçek olmuştu.. beşiktaş’tan sonra fenerbahçe de saf dışı kalmıştı.. bir gazetenin başlığı şöyledir: bütün türkiye hayretler içinde.. lüleburgaz fenerbahçe’yi de hakladı.. bu zaferden sonra da mağrur ama neşeli, samimi, içten insanlar diyarı lüleburgaz’ın nasıl bir şehre döndüğünü gayri siz düşünün..!! belki de lüle için yerel milli bayramdı!
ve efsane karikatür böyle ortaya çıkar kül kedisi masalı sona erecekti. çünkü, bu defa rakip altay’dı.. altay, hiç istemedikleri bir rakipti.. zaten o yıl kupayı alacaktı.. kendi sahasında altay’a 4-1 yenilir lüleburgaz.. bu maç skoru istanbul’daki gazete merkezlerinde de bomba etkisi yapar.. işte spor tarihine geçecek olan o ünlü karikatürü o zaman çizer cafer zorlu.. yanında da faik gürses vardır.. 4-1’lik maç skoru belli olur olmaz çizmiştir cafer zorlu.. çizer ve hemen spor müdürü necmi tanyolaç’a verir.. karikatürde yerde nakavt olan bir adam yatmaktadır.. yanında şöyle yazmaktadır:
a be lüle, n’oldu büle? çabuk süle spor sayfasının alt eteğinden kullanılmış olsa bile bu karikötür, dillere destan olacaktı! işte, türk spor tarihine geçen lüleburgaz ile türk basın tarihine geçen karikatürün öyküsü böyledir.. ikinci maç izmir’dedir. maçı 2-0 altay alacaktır.. ancak maçtan önce gazeteciler sabri doğrugider’in yardımcısı necati kayhan’a “bu maçta ne olur hocam” diye sorarlar.. o da “vallah bu şoparlar oynarlarsa maçı alırız, oynamazlarsa yeniliriz” diye yanıt vermiş, ağzının içine bakarak çok önemli demeç almaya çalışan gazetecileri güldürerek de spor tarihindeki yerine almıştır..!
lüleburgazspor: hüseyin deniz, hüseyin kırcıoğlu, mahmut kılıç, naci yavaş, soner emek, deniz kahraman, naci, musa gabralı, yalçın tarzan, arif aydın çelik (dk. 88 mustafa), çetin öten