ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
nevruz şerif: kasımpaşalı arnavut nevruz
kasımpaşa, boş alanlan, geniş çayırlıkları ile 1950-60'lı yıllarda istanbul'un en güzel yeriydi nevruz için. kâğıttan yaptıkları topların peşinde koştukları "o zamanlar" güzeldi. insanların yüreklerini birbirlerine bir kardeş sofrası gibi açtıkları dönemler, neredeyse üç dönümlük büyük bahçelerinde arkadaşlarıyla yaşadığı anılar güzeldi. büyük piyale camii 'nin yanındaki küçük kahvehanede geçirdiği günler, kasımpaşa'da ilk takımı erokspor da futbol oynadığı dönemlerde baruthane sahasında okçular ve kulaksızspor'la yaptıkları kavgalı gürültülü maçlar güzeldi.
camialtı takımında forma giydiği 1969-70 sezonunda takımı, istanbul amatör küme şampiyonu oldu ve ilk başarılarını bu takımda gösterdi nevruz. 500 liralık transfer parasıyla bir elbise aldı kendine önce. sonra da arkadaşlarına bir güzel ziyafet çekti.
cruuf nevruz
camialtı ve erokspor'da top oynadığı yılların tadı hâlâ damağında. şimdiki iplikçı yokuşu'ndan okmeydanı'na çıkan yolun olduğu yerdeki baruthane sahası yok artık. toplandıklarında iki bin üç bini bulan ve kendisini o dönemin ünlü golcüsüne benzettikleri için "kruyff' diye tezahürat yapan insanlar maça gidiyorlar mıdır acaba? camcı turan, bağırdığında sesi karşı tepelerde yankılanan valentino özgüner tatlı birer anı olarak duruyor nevruz'un gözlerinde, çocuk gözlerinde: "o zamanlar aşın zayıf bir çocuktum. yaptığımız bir hazırlık maçında galatasaray'a beş gol attıktan sonra, lefter beni elinde 30 bin lira ile aradı buldu. ama ben şekerspor la anlaşmıştım." lefter bu çelimsiz ama "seri ve teknik çocuğu" elinden kaçırdığına hayıflanadursun, nevruz aynı paraya şekerspor'un yolunu tuttu.
çelimsiz golcü
1971'de, 15 bin lirası peşin, 30 bin liraya şekerspor'la bir deneme maçının sonunda anlaştı nevruz. önce yanında feriköy'ün unutulmaz futbolcularından pele ergün'le ankara'ya yollanmış. ama tavsiye üzerine nevruz'u transfer etmek isteyenler, onu görünce "bu kadar parayı çiroz gibi adama nasıl bağlayacağız?" diye kara kara düşünmeye başlamışlar. iki gün sonraki deneme maçına çıkmasına karar verilmiş ve denemeye çıktığı maçın ilk 20 dakikasında iki gol atarak anında göze girmiş. sonra? sonrası malum... "rüzgârda beline taş bağlayarak maça çık!" diye dalga geçtikleri genç golcü, takımın vazgeçilmez oyuncularından olmuş.
eskişehirspor'dan kamuran'ı, çalıştırıcı olarak da kaleporoviç'i almıştı. ancak ikinci lig'de yabancı yasağı dolayısıyla kaleporoviç görevine devam edemedi. buna benzer nedenlerle motivasyonu bozulan mersinspor, şampiyonluğu yakalayamadı. ama nevruz 1974'te gelip bir yıl formasını giydiği mersin için, "hayatımın en iyi dönemlerinden birini orada geçirdim" diyor.
transferin gözdesi
nevruz, 70'li yıllarda ikinci lig'in en iyi orta saha oyuncularından biriydi. kasımpaşa'da baruthane sahasında kendisine seyircinin taktığı lakap hâlâ devam ediyordu. o mersinlilerin de "kruuyf"uydu. mersinliler bu seri, teknik ve çalışkan futbolcuyu çok sevdiler. nevruz da onları. ne var ki, oyunuyla birinci lig'in vitrinine çıkan nevruz fenerbahçe'nin transfer listesindeki yerini aldı. fenerbahçe bu transferde 1 milyon 600 bin lirayı bonservisine, 40 bin lirayı da nevruz'a verdi.
bunun yanında mersin'e bir de mustafa, niyazi, ersoy, rüçhan, eyüp, nur, yalçın ve abdullah'tan ikisini seçmesini önerdi. sonunda nevruz hem çocukluk yıllarından beri aşık olduğu san-lacivert renklere kavuştu hem de hayranı olduğu cemil'le aynı takımda futbol oynama şansını yakaladı. 1975-76 sezonu fenerbahçe'nin transferde büyük seferberlik başlattığı yıllardı. takıma, oynadıkları yerlerin türkiye'deki en iyi gençleri transfer edildi. nevruz da alparslan, yılmaz, osman, cemil, yenal, raşit, selahattin, sabahattin, aydın, ömer, önder engin gibi starlarla fenerbahçe formasını giydi.
yanlış taktik
ne var ki, starlar topluluğu şeklindeki fenerbahçe, bir türlü birbirine uyum sağlayamayan, taktik açıdan büyük sıkıntılar yaşayan bir ekip haline dönüştü. alınan başarısız sonuçlar, iyi işlense türkiye'yi avrupa kupalarında başanyla temsil edebilecek kadroya sahip takımda yaprak dökümü yaşanmasına yol açtı. nevruz, o dönemdeki başarısızlığın altında yatan nedeni yanlış antrene edilmelerine bağlıyor.
forvette pres özelliği olmayan oyuncularla oynayan san-lacivertliler için de bu sonuç kaçınılmazdı. önce 7-0'lık benfica yenilgisinden sonra brezilyalı hoca didi istifa etti. sonra da sürekli bir antrenör ve teknik kadro değişikliği yaşayan fenerbahçe, iyi kadrosuna karşın yanlış uygulamaların kurbanı oldu.
fenerbahçe'de başarısızlığın faturası takımın genç isimlerine çıktı. ömer, ersoy, aydın, selahattin, yenal takımdan uzaklaştırıldı. nevruz ise izmir'in güzide kulübü altay'a transfer oldu. altay takımı da erol, zafer, mustafa denizli gibi kaliteli futbolcuları bünyesinde barındırıyordu. nevruz bu kez de altay için ter akıttı. siyah-beyazlı ekiple galatasaray'la final oynadıkları 1979'da türkiye kupası'nı kazandı. otuzlu yaşlara merdiven dayayan nevruz yi ne diri, yine seri futbolunu devam ettirdi ve transfer mevsiminde gelen teklifleri değerlendirmeyi istedi.
ancak türkiye'de ender rastlanabilecek gülünç bir durumla karşılaştı. kurallar gereği, türkiye'de transfer olacak bir futbolcu takımı tarafından belli bir fiyat belirlenerek satış listesine konur ve alıcısı çıkmazsa belirlenen meblağın bir miktarı yatırılır, tekrar takımında kalırdı. ancak son günde altay ile anlaşan nevruz'u siyah-beyazlı ekip federasyonun satış listesinden çıkarmayı unutmuştu. bu nedenle nevruz, altay'ın belirtilen yüzdeyi yatırmaması dolayısıyla serbest kaldı.
satış listesinde nevruzdun ismini gören dönemin anadoluspor yönetim kumlu üyesi yemen ekşioğlu, bin lira yatırarak onun serbest kalmasını sağladı. ancak üç bin liralık bir ödemeyi de diyarbakırspor yapmıştı. arada kalan ve diyarbakırspor'a gitmek istemeyen nevruz, kemal batmaz'ların, atakan'ların, sadri alışık'ın oğlu kerem'in de kadrosunda olduğu ve o zamanlar istanbul'un cosmos'u diye adlandırılan anadoluspor'a transfer oldu.
"istanbul'un cosmos"unda iki yıl top oynadı nevruz. bu iki yılın sonunda da kısa bir süre için 1983'te vefa formasını giydi. buna rağmen yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, nevruz'a göre: "kesinlikle azımsamıyordum vefa'yı, ama bir antrenörün büyük takımlardan gelmişliğimize karşı kompleksli yaklaşımları sonucu çok sevdiğim futbolu bırakmak zorunda kaldım. hem de hiç istemediğim bir şekilde. iki sene sudan çıkmış balık gibi dolaştım..."
ali çoban
1984 sonlarında osmanbey'de açtığı ganyan bayiine gömüldü iyice. ganyan bayiinin öyküsü de ilginç. ali çoban bir atın annesinin, babasının isimlerini bilir, atın çimde mi yoksa toprakta mı daha iyi koşacağını anlarmış. nevruz'a da, osmanbey'de oturduklarkahvehanenin yanındaki boş dükkânı ganyan bayi yap der dururmuş. sonunda ali çoban'.n istediği olmuş ve nevruz bu dükkânda ganyan bayiiliğine başlamış: "bu işin futbolculukla uzaktan yakından alakası yok. maddi kazancı iyi, ama sosyal olarak önce uyum sağlayamadım."
uzak kaldığı yıllarda halı sahalarda, arkadaşlar arası maçlarda çok sevdiği futbolunu yine de sürdürdü nevruz. bir tek şey vardı aklında, o da deli gibi sevdiği futboldan kopmamak. istemeye istemeye koptuğu futbola eyüpspor'un teklifiyle döndü. iki sevgilinin buluşması gibi büyük bir heyecanla kabul ettiği teklifin ardından, "hayatı orada tanıdım" dediği iki yıl geçirdi eyüpspor'da. nevruz yine işin coğrafyasında: "eyüp sultan camii'yle, piyer loti'siyle eyüp güzel bir yerdir." haksız da değil.
istanbul halkı zannederim iki şeye çok düşkün. bunlardan biri kahvehaneler, diğeri de futbol. futbolun olduğu yerde kalabalıklar var. kalabalıkların olduğu yerde kahvehaneler. eyüp de herhalde diğer benzerleri gibi, istanbul'un kahvehaneleri ve futboluyla tanımlanacak bölgelerinden biri. eyüpspor'da libero oynadı nevruz. frikikten attığı goller yöre insanının hâlâ dilindedir.
ganyan bayi
futbol bittikten sonra büyük bir boşluk yaşadığını belirtiyor nevruz: 'diğer arkadaşlarım da düş kırıklıkları yaşadılar. bizim jenerasyona ilgi çoktu. bu birden bire kaybolunca ne yapacağımızı şaşırdık. sokaktaki ve gittiğimiz yerlerdeki ilgi yok olmuştu. artık 'eski futbolcuyduk. insan buna intibak etmeyi beceremezse sonu kötü oluyor."
şimdi anıları osmanbey'deki ganyan bayiinin duvarlarında gazete kupürleri ve fotoğraflarla yaşıyor. bir de etrafından hiç eksik olmayan hoşsohbet dostları: "kasımpaşa'da şeker ahmet, kek hasan, sütçü tome... hepsi hatırımda. şimdikiler de iyi arkadaşlar: centile kemal, baboş kenan, camcı ve dede. arkadaşlarımı vakit buldukça arar sorarım. en güzel yıllarım onlarla geçti. büyük piyalepaşa kulübü'ndeki kahvehane boş zamanlarımın uğrak yeridir. kâğıttan çaput yapıp top oynadığımız zamanlan unutamıyorum. fenerbahçe'deki arkadaşlanmla da yakın zamana kadar toplanıp yemek yerdik. şimdi uzak kaldık."
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
unutturamaz seni hiçbir şey yavuz şimşek
manchester fatihi
fenerbahçe bir önceki yıl türkiye ligi şampiyonu olarak şampiyon kulüpler kupası ilk turunda ingiltere şampiyonu manchester city'yi elediğinde kalede devleşen bir isim var: yavuz şimşek. 1968, 18 eylül gecesi. manchester'de maçın son anlarına gidelim. top tribünlere kaçmış. hakemin son düdüğü çaldığında yavuz omuzlardaydı. bu maçm tamamı manchester ile yavuz arasında geçti desek abartı olmaz herhalde. maç bitimi yavuz'u ayakta alkışlıyordu ingiliz taraftarlar. ingiliz gazeteleri ise şöyle manşetler attılar o gecenin sabahında: "ingiltere bu ismi unutmayacak: yavuz" yine ingiltere televizyon kanallarında "dünya sporunda bu gece" programında yavuz'un adı muhammed ali ve ünlü futbolcu deniş law ile birlikte anıldı. henüz 21 yaşındaydı ve patates tarlasında ne hayal kurduysa, rize'de yağmurlu bir gecede yoksul odasında ne düşündüyse gerçekleşiyordu.
bitmeyen gün
ikinci manchester maçı ise bir kez daha unutulmayacak şeyler yaşatıyordu izleyenlere. tarih 2 ekim 1968... mithatpaşa stadı (bugünkü inönü) oyun alanının kenarına kadar seyirciyle dolu. tam 55 bin kişi var stadyumda. bunu radyo anonslarından duyuyoruz. maçı halit kıvanç anlatıyor: "o muhteşem tablo..." diyor tablonun "o"sunu incelterek, "iyi bir futbol iyi bir sonuç bekliyoruz..." diyor yine futbolun "o"sunu incelterek. şimdi yavuz'a dönelim: "maç başladı. bir zaman sonra yüksekçe bir top ercan'ı yanılttı ve başını eğdi bana geleceğini düşünerek. coleman (sarı bir oğlandı) fırsatı değerlendirdi ve golü yedik. koca statta bir tek ses çıkıyordu: 'çıssss!', 'çısss!' insanlar sıkıntıyla sigaralarını yakıyorlar. kibrit sesiydi bu... hepimiz donup kalmıştık. ilk devreyi 1-0 yenik kapadık. molnar hemen bir değişiklik yapmaya kalktı. can'ı oyundan çıkaracaktı. önce ogün sonra can molnar'm üzerine yürüdüler. hepimiz soyunma odasında birbirimize sarılıp yemin ettik. can'ın ve ogün'ün oynadığı futbolu unutmamamız mümkün değil. ilk golü abdullah attığında seyirci on dakika sahadan çıkmamıştı. maçın bitimine on dakika falan varken bu kez ogün bir gol attı ve maçı 2-1 aldık. halit kıvanç üç saat boyunca yayına devam etti. insanlar sevinçten evlerine gidemediler. o gün bitecek gibi değildi."
didi geliyor
o sezon iyi gidiyor gitmesine ama, her futbolcuda zaman zaman görülebilecek formsuzluklar yaşıyor yavuz. hafif yollu formsuzluklar. yavuz'un kendisine ve aşkına tahammülü var ama aynı tahammül fenerbahçeli idarecilerde yok. formsuzluk dolayısıyla kötü oynadığı ve yenilgilerle kapanan maçların faturası genç kaleciye kesiliyor. romen datcu'yu transfer ettiler o sezon. ve yavuz kızakta tabii. arada bir oynuyor ama eski tadı yok. yavuz 23 yaşındadır ve fenerbahçe'den erken kopmak istememektedir. ama onun değil idarecilerin dediği olacaktır. tam transfer tekliflerini düşünmeye başlamışken, fenerbahçe'de o güzel esmer dönem' başlar. didi gelmiş, futbol oynadığı dönemlerde yaprak vuruşlu şutların, 'kobra' lakaplı dıdi'si fenerbahçe'nin teknik adamlığım üstlenmişti. o tercihini datcu ve adil'in yanında yavuz'dan yana kullandı. ancak akıllara zarar bir benfica maçı var ki, 7-0 yenilgiyle biten bu maçın sonrasında artık didi yoktu. o maçın anlatıcısı orhan ayan, yavuz'un "vatan haini" olduğunu söylüyordu. orhan ayan'ın ağzı vardı ve konuşuyordu. takım abdullah gegiç'e teslim edildi. sezon gegiç'le sonlandı. ardından diğer bir yugoslav kaloperoviç geldi. fenerbahçe sıkıntılı dönemi atlatmanın yolunu "eskimiş çorapları atmakta" bulmuştu. o zamanlar jill geliyordu. eskimiş çoraplar atılıyordu bu yüzden... kaloperoviç kalede "manchester fatihi" ile devam kararındaydı, ilk yıl kaleci ikinci yıl da kaleci antrenörü olarak 'fenerbahçesine' hizmet etti yavuz. sonra: "futbolculuğumu toprakta tarlada büyüttüm ben. toprağa nasıl davrandıysam, hayata ve yaptığım işe öyle davrandım. benim zamanımdaki futbolculuk da idarecilik de başkaydı. şimdi parayı veren düdüğü çalıyor, idareciler de futbolcular da işin şovunda."
önüme bir bilanço koyuyor yavuz. yaşamı, patates tarlasından, yağmurlu bir karadeniz kentine yatacak yer ve bir şemsiye karşılığında transfer olduğu rize güneşspor'dan manchester fatihliğine ve vatan haini ilan edildiği günlere kadar bir bilanço: "bu bilançoda, mesleğine ihanet ettiğini gördüğüm insanlarla birlikte olamayacağıma karar verdiğim genç yaşta futbolu bırakışım var, kırılmalarım var. ama ben hâlâ fenerbahçeli yavuz'um."
aziz nesin
yavuz, 1977 yılında aziz nesin'in aynı adlı romanından filme aktarılan gol kral'ında kemal sunal, suna yıldızoğlu ile birlikte kamera karşısına geçmiş ve duvar ahmet'i oynamıştı. ben de yüzümde mutlu bir gülümsemeyle izlemiştim yavuz'u. gol kralı rolündeki kemal sunal'a şöyle birşeyler söylüyordu filmde bir bıçkını canlandırarak: "şimdi bi koyarım tekmeyi minisküsüne görürsün!"
jubile
fenerbahçe tarihinde ilk defa bir hazırlık maçının bir jübile maçı olarak oynadı. hürriyet gazetesinde birol pekel yavuz için şunları yazmıştı: "manchester maçını hatırlayın. yavuz şimşek adı günlerce dillerden düşmemişti. yavuz bu maçla başlamış günümüze kadar gelmiştir. bu vadede içinde inişli ve çıkışlı bir form grafiği görüyoruz. onu yakından tanıyanlar bu inişli çıkışlı grafiği futbolcu olamayacak kadar duygusal olmalarına bağlıyorlar. hataları çabuk unutulmuştur. tek problemi görülmemiştir. yapmacık olmayan efendiliğini ön planda tutabilmiştir. hak etmiştir jübileyi, fenerbahçe de hakkını vermiştir. bu jübileden bir şey çıkarabilirsiniz. demek ki jübile için yalnızca futbol oynamak yeterli olmuyor. topluma saygılı olmak, görevine bağlı kalmak, kendini sevdirebilmek daha önem taşır günümüzde..." yavuz futbolu bırakıyordu, istanbul'da fenerbahçe-zonguldakspor oynadı.
* fenerbahçe gelmeden önce yeşilköy hava limanında camlara bir çok pankartlar asılmıştı.. bunlarda yazılanlar şöyleydi; "futbolcunun suçu yok cankurtaran'ın parası çok.." "futbol maçına mı yoksa basketbol maçına mı gittiniz.." " soruyoruz bu yenilgiden sonra ne yüzle döndünüz.." milyonluklar üçüncü kümeye.."
*meydana inen uçakta futbolcuları alan otobüs,gümrük kontolunun yapıldığı salonun kapısının önüne geldiğinde hava alanında bulunanlar fenerbahçe'yi alaylı bir şekilde alkışlarla karşıladı.
*fenerbahçeli futbolcular için de en çok soru yöneltilen futbolcu yavuz oldu...herkes gollerin nasıl atıldığını soruyordu..yavuz da buna karşılık şöyle cevap veriyordu; "hem libero hemde bek oynadım... yedi değil 15 gol olabilrdi,üç top da direkten döndü...yinede ucuz kurtulduk.."
* kafilenin en sessiz üzgün adamı serkan elindeki paketleri işaret ediyordu ve, "baba olmak kolay değil,bütün bu hazırlıklar bir süre sonra doğacak evladımız için diyordu.
necdet niş: boğaz köprüsü’nden parasız geçen bir reisicumhur vardı, bir de didi fethi aytuna | 19.09.2017
(...)
didi’nin fenerbahçe’deki görevi 1975-76 sezonu başlarında, benfica karşısında alınan 7-0’lık yenilgiyle sona ermiş, ligde oynanan adanaspor maçına takımı necdet hoca çıkarmıştı. ertesi sene gittiği altay’ı ligde üçüncü yaparak izmir kulübünün 1969-70 sezonundaki tarihî başarısını tekrarlamasını sağlamıştı.
necdet niş: “benfica maçından önce bolu’ya deplasmana gittik. nevruz’u libero oynattı. oysa nevruz orta sahada hücuma yönelik oyuncuydu. bolu’da yenince, benfica maçında da aynı şeyi yaptı. ondan sonra oyun bir anda yedi oldu. didi görevden ayrıldıktan sonra iki-üç maç ben baktım. sonra altyapıda gegiç vardı, onu getirdiler. sonra iki sene altay’a gittim. rahmetli esin özgener başkandı. altay’da ilk sezonda ligi üçüncü bitirdik, uefa kupasına katıldık.”