bu maç, yaşamımda ilk defa izlediğim profesyonel maçtır. 16 yaşındaydım ve polatlı'da lise öğrencisiydim. fizik hocamız koyu ankaragüçlüydü. ankaragücü de o dönemlerde gerçekten çok iyi ve sıkı bir takımdı. bir sezon önce, yani 1971-1972 sezonunda türkiye kupası şampiyonu olmuştu. biz de bazı arkadaşlarla yavaş yavaş ısınmaya başlamıştık. günlerce biriktirdiğimiz harçlıklarla hep birlikte bu maça gitmeyi kararlaştırdık. polatlı'dan otobüsle 19 mayıs stadı yakınındaki eski otobüs terminaline indik. çok heyecanlıydık. doğrudan stadın yolunu tuttuk ve o zaman gençlik parkı tarafı kale arkası olarak söylenen (o günlerde ankara'da oturmadığım ve ahkara'yı da hiç bilmediğim için ben gecekondu olarak anılmadığını anımsıyorum ama şimdi konuştuğum yaşıtlarımdan o zaman da gecekondu olarak anıldığını söyleyenler var) tribüne girdik. kapalı tribün hariç bütün tribünler açıktı. kale arkası tribünü tamamen betondu. tribünün en üstünde bir yerlerde yer bulabildik. tıklım tıkış oturuyorduk. o dönemin ünlü oyuncularından anımsayabildiğim ankaragüçlü baskın soysal, erman toroğlu, köksal mesçi, galatasaraylı yasin ve gökmen özdenak kardeşler, muzaffer sipahi ve efsane solaçık metin kurt ve diğer tüm futbolculara hayranlıkla bakıyordum. hatta bir ara önümüzdeki kalede oynayan kaleci yasin'e saçının uzun olduğunu, saçıyla ikide bir oynamamasını söyleyeyerek laf atan ankaragüçlü taraftarlar olunca biz de bu kaynağa katıldık ve böylece profesyonel bir futbolcuya ilk laf atma deneyimimizi de yaşamış olduk.:)
galatasaray'ın solaçığı metin kurt'un, topu önüne aldığında yaklaşık 35-40 metre boyunca çizgi üzerinden top sürmesi ve bu hareketi defalarca yapması görülmeye değerdi.
stat tıklım tıklımdı. amigo sefa'nın bir hareketiyle tribünleri ayağa kaldırması ve "haaydi bastır!" tezahüratını söyletmesi muhteşemdi ve biz de büyük bir heyecan ve keyifle katıldık bu tezahüratlara. maç 0-0 bitti. benim gibi henüz 16 yaşında olan ve gençliğe ilk adımlarını atan bir lise öğrencisi için unutulmaz bir gündü. maç gündüz saatlerinde oynandığı için stattan çıkınca gençlik parkı'na gittik. bir şeyler yiyip içtikten, gülüp eğlendikten sonra polatlı'ya döndük.
ankaragücü o sezon türkiye kupası yarı final maçında fenerbahçe'yi istanbul'da, hem de 8 kişiyle 2-1 yenme başarısı gösteren ve fenerbahçe'yi eleyip kupada finale çıktı. biz bu maçın bir bölümünü teneffüs sırasında sınıfta radyodan dinledik ve maç 1-1 devam ederken 8 kişiyle mücadele eden ankaragücü'nün hücum oyuncusu köksal mesçi'nin orta sahadan kaptığı topla karşısına çıkan bütün fenerbahçeli futbolcuları çalımladıktan sonra ceza sahasında bir çalım da kaleci datçu'ya atıp topu boş kaleye gönderdiğini spikerin heyecanlı anlatımından öğrenip tanık olduğumuzda çığlıklarla birbirimize sarıldık ve ankaragücü'nü mucize sayılabilecek ve uzun yıllar unutulmayacak bu galibiyetinden dolayı çok takdir ettik. hatta bir fenerbahçeli arkadaşımız da helal olsun deme inceliğini gösterdi. ankaragücü, finalde 3-1 ve 1-1'lik sonuçlarla kupayı galatasaray'a kaptırdı. ama ankaragücü'nün bu başarısı, birçoğumuzun ankaragücü'ne sempati duymasını ve taraftarı olmasını, sonra da benim gibi ankara futbolunun peşine düşmesini sağladı. işte bu anlattığım ankaragücü-galatasaray maçıyla başlayan taraftarlık macerasında, şimdi de özelde ankara futbolunun süper lig düzeyindeki temsilcileri ve lokomotifleri olan iki tarihi ve güzide kulüp ankaragücü ve gençlerbirliği'nin kişiliğinde ifadesini bulan ankara futbolu ile diğer tarihi ve güzide amatör ve profesyonel takımların oluşturduğu öteki futbolun peşinde sürüklenmeye devam ediyorum. bu macera bakalım daha ne kadar sürecek?;)