eskişehirspor'un galatasaray'a karşı 1-0 galipken son dakikadada yediği tartışmalı golle galibiyeti kaçırdığı maçtır.
maçta eskişehirspor ilk yarıda adnan mesedoviç'in ceza sahası içinde sert vuruşu ile 1-0 öne geçmiştir. ikinci yarıda maçın uzatma dakikalarında, eskişehirsporlu taraftarlar maçın bitmesi için ıslık çalarken tanju ceza sahasında topla buluşup kaleci ile karşı karşıya kalıp golü atmıştır. ancak topu önüne alırken elle düzelttiği için bu gol çok tartışılmış, sonuçta olan eskişehirspor'un iki puanına olmuştur.
bu golden dolayı kaçan iki puandan daha sonra istanbul'daki son maçta da 90. dakşkada kaçırdıkları net fırsat ile kaçırdıkları bir puan, ligdeki kaderlerini büyük ölçüde etkilemiş ve aslında çok zayıf bir sezon geçirmemelerine rağmen, samsunspor takımının geçirdiği trafik kazası nedeni ile otomatiken ligde tutulması ile eskişehirspor küme düşmüştür.
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
cüneyt, gemisiz kaptan
futbola başladığı, ayaklarını meşin yuvarlağa yapıştırdığı günden, futbolu bırakması yakınlaşan bu günlere kadar işinden başka hiçbir şeyi düşünmemiş insandır cüneyt tanman...
ne hakeme bir itirazı vardır, ne kendi takım arkadaşlarına karşı bîr ceberruluk taşıyan hali.
cüneyt, futbol oynadığı sürece hep efendi kalan, kulüp teknik direktör ve basın ilişkilerinde ince bir centilmenlik silueti dolaştıran, türkiye'deki nadir kalan futbolculardan biridir.
sanki istanbul değil de, paris doğumludur cüneyt...
giyim kuşamı ile batılıdır. konuşması, oturup kalkması ile batılıdır. insan ilişkilerindeki zarifliği ile batılıdır. doğu'da bir kişi ne kadar batılı olabilirse, o denli batılıdır.
şehirleri terse çevirelim.
gerçekten cüneyt istanbul yerine paris'te dünyaya gelip, o frenk altyapısının renkli cümbüşünden geçerek futbolda daha evrensel bir forma kapsa idi, serüvenin sonu hangi kalemle yazılırdı?
herhalde futbol kişiliği daha ustalaşır, ayaklan ve kafasındaki yaratıcılık daha bir başka mimari çizgilerle modernleşir ve fransız serüveni için şöyle takırdarlardı.
"yakın dönemin en mösyö stoperlerinden biri."
şu günlerde gemisiz bir kaptan gibidir cüneyt. isterseniz benzetmeyi, herkesin benzeteceği hale getirelim. cüneyt şimdilerde okyanus haşinliğine dayanıp dayanmayacağı belli olmayan bir gemideki uzak yol kaptanı gibidir. geminin ikinci kaptanı tifodan yatmaktadır. çarkçıbaşı uzakdoğu patentli "amok" denen tehlikeli bir deliliğe yakalanmıştır. lostromo şiddetli bir enfarktüs geçirmiş, oksijen çadırı içindedir. mühimmatı biten tayfalar halsiz düşmüş, büyük paniklere yakalanmışlardır. geminin doktoru ise alkoliktir. bu geminin içinde sanki tek canlı kaptandır, yani cüneyt.
büyük olmak zordur. ama yalnız olan büyüklük çok daha zordur. kaptan şimdi bu "sırat dalgası"nın sınavını vermede. cüneyt dürbün gözlerinde, uzak ara bir yalnızlığa bakıyor. cüneyt'in dürbününde sadece okyanusun enginlikleri var, başka bir şey yok. cüneyt artık karayı özledi. cüneyt için yalnızlık, bir baş belası. kara görünse dürbünde, dürbün deliklerine vıcık vıcık insan yapışsa, hayat başlasa kahkaha başlasa.
kaptan için, cüneyt için.
13 ocak 1989
not: yazıdan önceki son galatasaray maçına yazdım...
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
saffet eskişehir ekspresi
saffet daha vefa formasının çubuklu fanilasının içinde hapis iken vefa uzmanı ve oyuncu definecisi eski futbolculardan selahattin, bana aynen şunu söylüyordu...
"çabuksa tekniği az, tekniği çoksa hızı az santrfor tipinden kurtuluyoruz abi... vefa'da bir saffet var ki seyretmeni çok istiyorum."
vefa'da selahattin başımın saçını yiyip bitirdiği için, bir kere seyrettim saffet'i...
saffet seyredenleri müthiş dinlendiren tipte bir oyuncu idi.
vücudu sanki balmumundan yapılmış bir heykele benziyordu. top hangi istikametten gelirse gelsin, hangi hızı taşırsa taşısın etine yapışıyordu sanki...
iki ayağında seyredenleri büyüleyen bir beceri zenginliği ve ustalık vardı. dripling yaparken hem üstünlük egosunu kaybetmiyor, hem de soğukkanlılık planını...
yüksek ortalarda rakip kalelerin birinci ve ikinci direklerinde yüksek fikirli kafa golleri için vücudunu mükemmel ve dengeli havada tutuyordu.
tek kusuru vardı saffet'in... vücudu bir kavak yavrusu gibi incecikti. bu incelik çokcası kalın mücadeleler yapılan profesyonel futbolumuzda, ağzı çok açılmış bir nazeninlikti.
saffetin adını birkaç kere karagümrük'ten kalamış'a doğru bağırdım ama; duyması gereken insanlar duymadı.
saffet adı, bir kulaktan girip öteki kulaktan çıkan bir canlı "ufo" oldu; kalamış insanları için...
* * *
saffet, beşiktaş'ta öyle aleade değil, harikulade bir başlangıç yaptı. yeri dokunulmaz olanların bile ayak uykularını kaçırdı; saffet beşiktaş'ta...
çok kritik puanları getiren goller attı. oyuna yedekten girdiği maçlarda bile 90 dakika oynayanlar kadar yüksek bir form grafiği çizdi.
oynamadığı maçlarda bile oynuyormuşcasına beşiktaş'ı ve teknik direktörünü içinde hissetti.
bir maçın tenkidinde şöyle bir iddialı portre getirmiştim sütunumda...
"milne, saffet'ten, 1966 dünya kupası'nın unutulmaz ingiliz milli takım golcüsü hurst'u yaratmaya çalışıyor."
haber göndermişti hoca... "2-3 yıl daha bekleyelim" diyerek...
bu yıl metin, ali, ferdinand, feyyaz gibi müthiş forvet devlerinin arasında ezilmesin diye eskişehir'e kiralandı; saffet...
saffet uzaktan gelen mektupları son derece olumlu idi. takım şehri her bölgede eskimiş eskişehir'i tek başına toparlamıştı, ligde ateşe hazır bir manga haline getirmişti saffet...
devrenin sonuna doğru bir tarak ameliyatı geçirdi.
tarak ameliylatı geçiren saffet, ligin ikinci yansını eskişehir forması ile çok daha görkemli tarayacak.
yanılmamayı çok isteyerek...
16 ocak 1989
not: yazıdan öncesi son eskişehirspor'un maçına yazdım...
25.12.1988 pazar günü eskişehir atatürk stadı'nda saat: 13:30'da başlayan bu maçın orta hakemi oğuz sarvan. yardımcıları onursal uraz ve hakan özsağman.
eskişehirspor teknik direktörü milorad mitroviç ve galatasaray teknik direktörü mustafa denizli.
g.saray’ın golünü son dakikada topu elle düzelterek önüne alan tanju atmıştır. fakat hakem oğuz sarvan bu pozisyonu görmemiştir. tanju sahadan çıkarken yaptığı ilk yorumda “ne var ki sanki? maradona’da elle gol attı.” derken daha sonra “inanın top elime çarpmadı, bakın omuzum kızarmış, topu omuzumla aldım.” demiştir.