11 mayıs 1928 tarihli bilgi mecmu'ası gazetesinden;
(1337) -1921 senesi mersin spor varlığı temelinin atıldığı senedir. harb-i umûmî senelerinde işgâl zamânında da mersin'de spor yapılırmış. fakat o zamânki hareketler münferid kalarak terakkî idemeden sönmüş...
mersin'in eski sporcularından hayri gültekin beg anlatıyor. işgâl esnâsında bir gün ermeni gencleri bir meşin topun arkasında koşub dürüyorlarmış. içlerinden biri de, top kendine gelince gülünc hareketler alarak rastgele vuruyormuş. hayri dayanamıyarak gülmüş, ermeni kopilleri de başına üşüşmüşler:
- ne o! dacik[*] bizimle alay mı idiyorsun?.. diye tehdîdkâr bir vaz'iyet almışlar. o da:
- yok, ben de top oynarım. arkadaşlarınız arasında güzel bir oyun oldı da, begenerek güldüm, dimiş. onlar da:
- sizde top oynayanlar var mı, dimişler. hayri;
- var ya, arzu iderseniz sizinle bir maç yapalım diye ferâsetle belâyı atlatarak kendini dayakdan zor kurtarabilmiş.
düşman sürülerimi memleketden koğan türk genci, hür vatana sâhib olunca bi'l-mecbûriye ihmâl itdigi spora da kavuşmuşdı.
onın kaynayan kanı, celâdeti içün bu bir ihtiyâcdı. mersin'de spor heveskârlarının ilk toplanışı, mersin palas'da doktor reşid gâlib begefndi'nin riyâseti altında yapılmış, o ictimâ'da bulunan spor meraklıları, ibrâhim bîgam, ahmed rüşdî, merhûm eczâcı bahâ'eddin, cemil kâmil, hasan doğan, hayri gültekin, zekeriya, sâmî tahsîn, şâkir begler ve daha birkac arkadaşları idi. burada bir esâs kurulurken, diger bir tarafda da ikinci bir spor beliriyordı. bir haziran günüydi. mersin'de ziyâ bahtiyar beg'le tanışdım. öteden beriden konuşuyorduk, söz spora intikâl idince, ziyâ:
- benim eski bir topum var, ta'mîr idemedim. eger ister iseniz yarın akşam oynayalım didi.
mersin'de ilk futbola irtesi akşam osmanlı bankası'nın arkasındaki meydanlıkda başladık. ziyâ ile birlikde akşamları eksersizlerimize devâm idiyor fakat sıcakdan da çok müte'essir oluyorduk. bilâhare ben mâ-âile yaylaya çıkdım. fakat aklım mersin'de, futbolda kaldı. on beş gün sonra bir bahânesini bulub da mersin'e geldigim zamân iş hayli ilerülemişdi. işte o gün uzun seneler mersin kal'asını müdâfa'a iden meşhur edib bilmez'le tanışdım.
â'zâlarının ekserisi hristiyan ve birkaç da türk olmak üzere kulüb gibi bir şey yapılmış, eksersizlere başlanmışdı. biz de o kulübe girdik, iki futbol takımımız vardı. birinin kapdanı ben, digerinin de edib olmuşdı. fakat bu şekilde, acı bir samîmiyetsizlik vardı pâydâr olamadan söndürüldi.
bu kulüb dağılınca [edib, mâcid, şükrî, ziyâ bahtiyâr ve ben "turan" adında bir kulüb açmağa teşebbüs itdik ve â'zâ da topladık. sâha içün zamânın münâsib bir mevki'i olarak şimendüfer istasyonı yanındaki tarlayı bulmuşduk. çapalar, küreklerle çalışarak nisbeten yeri tesviye itdik ve çalıları temizledik. iş kal'a direklerine kalmışdı. yan direkleri tedârik itdik. üst direkleri yapmamışdık, kal'a arasını şeridle birleşdirdik ve biraz çalışarak takımımızı meydâna getirdikden sonra ilk maçımızı limânda bulunan [levan] ismindeki fransız ganbotunun (ekibiyle) yapdık. maçdan bir kice evvel heyecândan hiçbirimiz uyuyamamışdık. futbol kundıralarımız yokdı. eski ve sağlam ayakkabılarımızı bir gün evvel ta'mîr itdirmişdik. mac güni hepimiz beyaz açık yakalı gömleklerimizi giymiş ve sol tarafımıza bir yıldız takmışdık
ilk takımımız [irfan, hayâti, edib, yılmaz, mustafa, basüs, ibrahim aziz, ziyâ bahtiyar, ali gündoğdı, ben, mâcid ve m. ibrâhim] idi.
maçın ilk devresinde üç gol yemiş ve hiç sayı yapamamışdık. ikinci (haftaym / half time) da çok fedâkâr oynadık. her tarafımız kan içinde kalmışdı, beş gol de biz yapdık. bu sûretle oyunı
"üçe karşı, beş sayı ile kazandık"
bu ilk zaferimizi büyük bir neşe ve sürûr ile, bizim evin taraçasında, ziyâ'nın tatlı nağmelerle çaldığı mandolini ve bizim de ona uyarak heyecân ve aşkla söyledigimiz:
türk'ün büyük re'isi inkılâbı azîm ile kurtardın istiklâli bundan sonra bükülmez, türk'ün çelik kolları yaşa ey, yaşa ey milletin istinâdgâhı yaşa ey, yaşa ey milletin sevgili kemâl'i marşı ile tes'îd itdik, güldük oynadık. gice yarısına kadar eglendik.
bu gâlibiyet mersin'de iyi bir akis yapmışdı. büyüklerimizin birçoğı bizimle alâkadâr olmağa başladı. evvelce ilk teşekkül olarak bahs itdigim hey'etden [mersin gencler yurdı]nda iyi bir teklif ile karşılaşdık. bizim barınacak bir binâmız, hasbıhâl idecek bir odamız bile yokdı. gencler yurdı yer viriyor, yardım ve müzaheret va'ad idiyor, birlik, yalnız bizden kendi isimleri altında birleşmemezi isteyorlardı. düşündük, başlarında çok sevimli ve gayûr bir doktorımız bulunan [reşîd gâlib beg] bu cem'iyete dâhil olmağı karârlaşdırdı ve hemân birleşdik. (levan) takımıyla intikam maçımızı da, gencler yurdı ismi altında yapdık ve bu maçda ise sıfıra mukâbil iki sayı ile fransız takımına gâlib geldik.
[*] işgal esnâsında ermeniler türkler'e böyle hitâb iderlermiş.