halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1976, türk futbolunda bir dönüm noktasıydı. ilk kez bir anadolu takımı, istanbul'un saltanatını yıkıyor, şampiyonluğu üç büyükler'den alıyordu. trabzonspor'du bu... kendi köşesinde, dar olanaklar içinde çalışan ve kendi yetiştirdiği gençlerle başarıya ulaşmanın sırrına eren trabzonspor, futbolumuzda "en büyük" olarak alkışlanıyordu. trabzonspor, ahmet suat özyazıcı gibi mütevazı bir türk hoca ile karadenizli spor adamlarının eseri olarak parlıyordu.
trabzonspor'la, birinci lig'e çıkışında tanışmıştık. necmi tanyolaç'la birlikte trabzon'a gittiğimizde, kendilerini "lig'e hoşgeldiniz" diye kutlarken, sahalarını, çalışma koşullarını, görünce şaşırmış, kalmıştık. yokluk içinde böylesine varlık yaratılması, bir mucizeydi. olanaksızlıklar içinde bir takım doğmuş, büyümüştü. ve şimdi de en büyük şampiyonluğu istanbul'un üç dex takımından alıp gidiyordu.
trabzonspor'un başarı sırrı açıktı: kendi tarlasında yetişen ürünle başarılı oluyordu. kendi toprağında filizlenen gençler, türk futbbol piyasasının yıldızıydı şimdi... aynı zamanda türk milli takımı'nın çekirdeğini oluşturuyorlardı. trabzonspor'u ellerimiz kızarıncaya kadar alkışlamalıydık. böyle bir başarıyı ilk elde eden takımdı. trabzonsporluların bu başarısını maç spikerliğine veda günümde de alkışlayacaktım. spiker olarak anlattığım son gol, trabzonsporluların golü olacaktı. anlattığım son maçın galibi de trabzonspor'du.
1976'da lig'de fırtına estiren trabzonspor, türkiye kupası'nda da mücadeleyi sonuna kadar götürdü. çift kupa alması işten bile değildi. kupa finalinde de maçı, ancak penaltı atışları sonunda kaybetti, böylece türkiye kupası' nı galatasaray aldı. fakat, trabzonspor başarısını devam ettiriyor, aynı yılın hem başbakanlık, hem cumhurbaşkanlığı kupalarını alıyordu. başbakanlık kupası'nda fenerbahçe'yi penaltılarla elemiş, cumhurbaşkanlığı kupası'nda da galatasaray'ı 2-1 yenmişti. hani bir de türkiye kupası maçında hüseyin penaltı kaçırmasa, trabzonspor mevsimi tam dört kupayla kapatacaktı. ancak, hüseyin, o hatasını telafi etmiş, cumhurbaşkanlığı kupası'nda galatasaray'ı 2-1 yendikleri maçta, 2 golün de kahramanı olmuştu.
ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
salih kakışım ağabeyimiz, birçoğumuzun kısa donla gezdiği dönemlerden bir anı paylaşmış bizimle. yer istanbul, 1975-1976 sezonu. galatasaray ile türkiye kupası finali oynamaktayız. maç esnasında elektrikler kesilir ve sonra bakın neler olur.
"ula çalmasunler habu kupayi"
75-76 sezonu, ilk şampiyon olduğumuz yıl. türkiye kupası finalindeyiz. maçın normal süresi bitti, ilk maçı 1-0 kazanmıştık, 1-0 yenildik ikincisinde, uzatmalara gitti maç.
uzatmalarda elektrik kesildi. hemen de gelmedi, bir süre öyle kaldı.
seyirci o zaman iç içe, şimdiki gibi tribün tribün değil. yan yanayız gs'lilerle. elektrik kesildi, etraf karanlık. herkes yorum yapıyor tabi. bir tanesi" ali kemal gole gidiyordu. maçın tam kaldığı yerden devam etmesi lazım" diyor. film gibi yani. ama gerçekten de tam biz ali kemal'le kontra atağa çıkarken kesildi elektrikler. biri "yok olmaz öyle şey." diyor, "hakem atışıyla başlar maç." başka biri "ama haksızlık yav, golü atacağımızı anladılar, bilerek kesti elektriği bu galatasaraylılar." diyor.
neyse, karanlık bir süre devam etti.
sultan isimli bir arkadaş vardı arafilboyu'ndan, birden kalktı ayağa "ben gidiyorum." dedi. "nereye?" falan diye sorduk hepimiz.
"bu gs'liler kupayı çalarlar şimdi, ben gidip kupayı garantiye alayım gardaşum." dedi.
kupayı da olduğumuz yerden görebiliyoruz. kapalı tribündeyiz, şeref tribününe yakın. kupa da şeref tribününde, türkiye kupası. çok yakın bize.
etraftaki büyük otellerden gelen ışıklar çok hafif aydınlatıyor sahayı, loş bir ortam var. tabi, bir de, aynı anda binlerce sigara yanıyor tribünde ateş böceği gibi. kupa zifiri karanlık tribünde parlıyor hafif hafif...
bu dedi ki; "uşaklar bir el atın da koy verin beni aşağıya, garantiye alayım habu kupayı."
neyse, herkes "tamam." dedi, el ele verdiler, indirdiler aşağı, şeref tribünü tarafına geçti bu.
el ele, el ele vererek kupanın yanına kadar gitti; kupanın kulpuna taktı parmağı, çekiyor, çekiyor ama kupa gelmiyor.
bir taraftan da konuşuyor, "gardaşum!" diyor, "ne ağır kupaymış! çekiyorum, çekiyorum gelmiyor!"
neyse, bu yükleniyor, çekiyor, çekiyor ama yok kupa gelmiyor.
sonra kafayı kaldırıp bir bakıyor ki, komiserin kucağında duruyor kupa!
komiser bağırıyor bir anda, "ulan kupayı çalacaklar!" "kesin galatasaraylıdır bu, yakalayın bunu!"
komiser de trabzonluymuş meğer! o kadar inanmışız ki, gs'liler kupayı çalacak diye. meğer trabzonlu komiser de aynı şeyi düşünmüş.
neyse, sultan atladı sahaya kaçıyor, polisler peşinde bunu yakalamaya çalışıyor. sahanın içinde koşan koşana!
15-20 dakika sonra kan revan, ter içinde geldi bu; bütün sahayı koşmuş polislerle. döndü bana:
"habu yaptığımız işi gördün mü gardaşum?" dedi "kupa adamın kucağındaymış meğer!"
ilk basımı 1997 yılında olan bülent gürkan ve m. sait orhan'ın "trabzonspor efsanesi" kitabından;
finalde talihsiz kaza
futbolun bir başka gala gecesi. 26 mayıs 1976 günkü gece maçında türkiye kupası'nda şampiyonun adı konacak. ilk maçtan trabzonspor'un 1-0 üstünlüğü var. ama bu 90 dakikayı da galatasaray 1-0 önde kapıyor. iki maç sonunda 1-1'lik denge var. hayır, iki takımdan biri kesin üstünlüğünü ortaya koyacak, kupa sahibine teslim edilecek. 120 dakikaya taşan mücadele de, bu dengeyi bozmaya yetmiyor ve penaltılara geçiliyor. bordo-mavili takımda cemil, necati, a. yavuz ve engin 11 metre vuruşlarında ağları havalandırırken, attığı gollerle trabzonspor'un lig şampiyonluğuna ve kupada finale kalmasında büyük pay sahibi hüseyin tok'un vuruşu boş geçiyor. galatasaray ise 5'de 5 yapıyor. böyle olunca da, türkiye kupası şampiyonluğu istanbul'da kalıyor. yine de tribünler, her iki takımı candan yürekten alkışlıyor. izmir'de türkiye ligi şampiyonluğunu kazanan, istanbul aktarmasında türkiye kupası'nı finalde kılpayı galatasaray'a kaptıran bordo-mavililer, trabzon dönüşünde muhteşem bir törenle karşılanıyor.
işte kupanın en uzun finali. 3 saat 15 dakika süren bir maç. 1976'da finalin ilk ayağını trabzonspor 1-0 kazanır galatasaray karşısında. istanbul'daki rövanşta tribünde 42 bin seyirci vardır. sahanın en iyileri fatih terim ile müfit erkasap, golün sahibi de bülent ünder'dir. yan hakem yalçın gürgür'e atılan konserve kutusu oyunun 12 dakika durmasına neden olur. bitime 3 dakika kala da elektrikler kesilir ve her iki taraf da 18 dakika beklemek zorunda kalır. 90 dakika biter uzatmalara geçilir. gol gelmez. galatasaray'dan bülent ünder, serdar, şevki şennen, mehmet özgül ve fatih terim penaltı vuruşunda topu ağlara gönderir. cemil usta, necati özçağlayan, ali yavuz ve engin de trabzon lehine başarılı isimlerdir. ancak maç sonrası "garanti olsun diye sert vurdum" diyecek olan hüseyin'in dışarı attığı top kupayı galatasaray'a getirir. en uzun süren kupa finalinde gülen taraf san-kırmızılı takım olur.
sezon başında bazıları yaklaşan fırtınayı sezmişlerdi ama hiç kimse böylesine büyük bir kasırganın kopacağını farkında değildi. korkulu bir rüyaydı, taş gibi takımdı trabzonspor... o kadardı işte, şampiyon olamazdı! oldular. 1975-76 sezonunda türk futboluna bir ilki yaşattılar
- hilal gülyurt
semiha yankı'nın "seninle bir dakika umutlandırıyor beni..." diye başlayan şarkısı türkiye'nin diline dolanıp, eurovision'da sonuncu olduğu yıldı 1975. kıbrıs barış harekâtı sonrasında ambargo altında geçen, insanların yağ bulamadığı, bakkalların yağ stoku yaptığı, selüloz sıkıntısından gazete sayfalarının eksildiği, banker kastelli reklamlarının döndüğü, her gün sokaklarda öğrencilerin öldüğü, işçilerin grev yeleklerini giyip iş yerlerinin önünde halay çektiği yıldı...
zor yıllardı... öğrenci olmak da, işçi olmak da, futbolsever olmak da zordu... dört milyonluk istanbul'da şehirdeki en büyük stat inönü stadı'ydı. büyük maçlarda stada girerken yaralananların haberleri artık sıradandı. maçları radyodan naklen dinlemek büyük şanstı. kulüpler, gelirleri düşmesin diye maçların televizyondan naklen yayınlanmasına yanaşmıyor, sadece avrupa kupaları ve dış ülkelerle yapılan maçlar naklen izlenebiliyor, lig maçlarının naklen yayınlanması için statların yüzde 80 doluluk oranına ulaşması gerekiyordu.
o yıllarda, 30 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde bir saha; altı zımpara gibi sert zemin... kenarda lahmacuncular, simitçiler toplanmış, sahayı çevreleyen duvarın üzerindeyse yüzlerce çocuk. sahada top koşturan ali kemaller, şenollar, hüseyinler, kadirler... kulüp lokalinin önündeki küçük sahada maça hazırlanıyorlar. trabzonspor antrenman yapıyor.
trabzonspor 1967 yılında kurulmuş, 1974'te 1. lig'e yükselmiş, 1975'te türkiye kupası finali oynamayı başarmıştı. ancak daha kazanılacak çok başarı vardı. 1975-1976 sezonunun başında transfere fenerbahçe 7, galatasaray 6, beşiktaş 5, orduspor ve balıkesirspor 3, trabzonspor ise sadece 1 milyon 500 bin lira ayırdı. trabzonspor'un ilk hedefi elindeki kadroyu korumak oldu. kadronun özelliği büyük bir çoğunluğunun trabzonlu olmasıydı. takımın başında da yine bir trabzonlu, şükrü ersoy bulunuyordu. şükrü hoca gazetecilere "şampiyon olacağız demiyoruz ama ligi dördüncü ya da beşinci sırada bitirmek azmindeyiz" açıklaması yapıyordu. ancak evdeki hesap çarşıya uymayacaktı!
sezon öncesinde federasyon başkanı hasan polat, gelen daveti kabul ederek sovyetler birliği'nde düzenlenen turnuvaya trabzonspor'u gönderdi. polat, bir önceki sezon parlayan trabzonspor'u daha da gelişmesi için seçmişti. sezon öncesi istanbul'daki türkiye spor yazarları kupası için de çağırıldılar ve bir ilke daha imza attılar. istanbul kulüpleri güreş tabiriyle el ense çekip rakiplerini tartmak istiyordu. kupayı fenerbahçe kaldırdı, üçüncü olan trabzonspor, galatasaray'ı 2-1 yenerek üç büyüklere ilk gözdağını vermeye başlamıştı.
bu başarının arkası fenerbahçeli ziya'nın jübilesinde geldi. inönü stadı'nda yapılan maçı trabzonspor ali kemal ve hüseyin'in golleriyle kazandı. oysa fenerbahçe'nin başında didi vardı, milyonluk transferler yapılmıştı, başkan emin cankurtaran "elimizde çok klas oyuncular var" diyerek övünüyordu. bu maçtan sonra turgay seren haberinde "fenerbahçe, pele'yi transfer etse yine nafile. trabzonspor taş gibi takım" diye yazdı.
ligin ilk haftasında galatasaray ve trabzonspor karşılaşması trabzonspor'un 2-1'lik üstünlüğüyle sonuçlandı. maçı izleyen ingiliz antrenör don howe "trabzonspor, ingiltere liglerinde mücadele edecek güçte" yorumunu yaparken, şansal büyüka gazetesi milliyet'te "üç büyükler para, anadolu kulüpleri ise gol dağıtıyor. trabzonspor gol şanslarını fındık gibi yemese maç farka giderdi. istanbul beyefendilerini zor günler bekliyor" yazıyordu.
istanbul beyefendilerinin başka bir sıkıntısı da yabancı kulüplerle oynadıkları maçlardı. şampiyon kulüpler kupası'nda benfıca, fenerbahçe'yi 7-0, kupa galipleri kupası'nda fioren-tina, inönü'de beşiktaş'ı 3-0, uefa kupası'nda rapid, galatasaray'ı 1-0 yenerek moralleri bozmuştu.
fenerbahçe'de işler karışınca didi istifa etti. fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü abdullah gegiç oldu. abdullah hoca tehlikenin henüz farkında değildi: "trabzonspor korkulu bir rüya olabilir. fakat iddiasını kaçıncı haftaya kadar devam ettirir bilinmez. üç tane sakat verirlerse iddialarından çok geride kalırlar."
trabzonspor'dan o sezon şenol, kadir, necati, ali kemal, hüseyin ve k. turgay milli takıma çağırıldı. ilk defa üç büyükler dışında bir takım altı futbolcusunu birden milli takıma gönderiyordu. fenerbahçe'nin galatasaray'dan olaylı bir şekilde transfer ettiği engin verel mankenlerle olan yakın ilişkilerinden dolayı ceza alıp maçlarda oynatılmadı. trabzon'un fırtına kemal'iyse yere göğe sığdırılmıyordu.
ligin 7. haftasında altay, trabzonspor'u 2-1 mağlup edince liderlik koltuğuna fenerbahçe oturdu. cihat arman bu sevinçle "fenerbahçe'nin maddi gücü, mevcut elemanları ve tarihi nedeniyle şampiyon olması normal görünüyor. trabzonspor böyle bir güce sahip değil" diye yazdı. bu heyecan fazla sürmeyecekti. bir sonraki hafta trabzonspor, fenerbahçe karşısında üstün bir oyun sergiledi ancak maç 0-0 sonuçlandı. sezonun ilk yarısı tamamlandığında ise fenerbahçe 21 puanla birinci, trabzonspor 20 puanla ikinci, altay 19 puanla üçüncü, beşiktaş ise 11 puanla sondan ikinci sıradaydı.
trabzonspor sezon başında, bursa'da yaptığı kampın, rusya turnesinin ve spor yazarları kupası'nın sayesinde çok iyi bir ilk yarı geçirmişti. birçok takım daha kendisini toparlayamadan karadenizliler sistemlerini oturtmuş; 4.3.3, 4-2-4 ve 4-4-2'ye hemen dönebilen bir takım olmuştu. toplu defans ve toplu hücum yaparak rakiplerine fırsat vermediler. ilk yarıda kendi sahalarında maç verseler de, deplasmandan lan çıkarttılar. böylece hedellerinden şaşmadılar. trabzonspor sezonun ikinci yarısında üç büyük kulüple evinde oynama avantajına sahipti. başka bir şansı da taraftarları sayesinde deplasmanlarda evinde gibi oynamasıydı. belli olmuştu, trabzonspor en kötü sonuçla lig dördüncüsü olacaktı. devre arasında şükrü ersoy'un yerine gelen yeni teknik direktör trabzonlu ahmet suat özyazıcı takımına güveniyordu.
ikinci yarının başında trabzonspor galatasaray'ı misafir etti ve hüseyin'in attığı golle rakibini evine eli boş gönderdi. maçta. hüseyin'in attığı galibiyeti getiren gol kadar kaleci şenol'un kurtarışları da günlerce konuşuldu. bu galibiyetle karadenizliler niyetlerinin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha ortaya koymuşlardı.
ikinci yarı fenerbahçe ve bordo mavililerin zirve mücadelesiyle sürüyordu. bu düğümü çözecek olan maçsa trabzonspor'un fenerbahçe ile evinde yapacağı karşılaşmaydı. maçın oynanacağı gün bütün karadeniz, trabzon'a akın etti. kalacak yer bulamayan taraftarlar geceyi sokaklarda geçirdi.
trabzonsporlu futbolcular yeni bir taktik deniyorlardı. maç öncesi yöresel kıyafetleriyle, ali kemal'in çaldığı kemençeyle horon teptiler. ali kemal arkadaşlarını şu sözlerle ateşliyordu: "arkadaşlar size bir tavsiyem var. tribünlerden kemence sesleri yükselirken bu kıyafetlerle horon teptiğinizi düşünün. böyle olunca daha çok hareketlenecek ve hırslanacaksınız. üstelik çok kıvrak olacaksınız. bu da fenerbahçe'yi yenmemize yetecektir."
ali kemal'in taktiği işe yaradı. fenerbahçe rakibinin hırsı ve kıvraklığı karşısında sahada yok oldu. trabzonspor, fenerbahçe'yi hüseyin'in attığı golle 1-0 yendi. 23. hafta sonunda trabzonspor liderliğe sıkı sıkıya tutundu. o zamanların hüseyin'i, şimdilerin taner gülleri vakasıydı adeta. üç büyüklere attığı muhteşem goller dillere destandı.
yurdun her köşesinden karadeniz fırtınasına destek geliyordu artık. düzenlenen trabzonspor gecesinde emel sayın ve filiz akın ellerinde futbolcuların posterleriyle podyumda yürüdüler. arkalarına bu güzellerin desteklerini de alan trabzonspor'un liderliği kimseye vermeye niyeti yoktu. ligin 27. haftasında galatasaray, fenerbahçe'yi 1-0 yenince mısır ekmeğine tereyağı sürülmüş gibi sevindi trabzonspor. fenerbahçe'yle arasındaki puan farkı üçe çıkmıştı.
ligde fırtınalar koparan takım türkiye kupası'nda da rakiplerini tek tek eledi. bu durum bir önceki sezon olsa belki insanları şaşırtırdı ancak lige ilk çıktığı yıl da türkiye kupası'nda final oynayan trabzonspor artık şaşırtmıyordu. finalin ilk maçında trabzonspor galatasaray'ı 1-0 mağlup etti. bu arada 28. haftası oynanan ligde fenerbahçe'yle arasına dört puanlık bir koruma kalkanı kurmayı başarmıştı.
izmir alsancak stadı, 29. hafta türk futbolunda hafızalardan silinmeyecek bir güne evsahipliği yaptı. göztepe ile berabere kalan trabzonspor izmir'de ilk şampiyonluk turunu attı. bir ilk gerçekleşmiş, rüya gerçek olmuştu. bu rüyayı daha önce göztepe, altay ve eskişehir görmüş, ancak son anda uyanmışlardı.
şimdi trabzonspor'u var güçleriyle alkışlıyorlardı. 1970'ler zor yıllardı. galatasaray ve fenerbahçe gibi yılların şampiyon ekiplerini kısıtlı imkânlarla alt etmek de zordu...
o sezon türkiye'de zoru başaran sadece trabzonspor değildi. trabzonspor'un izmir'de şampiyonluk turu attığı gün istanbul'da ikinci depremi samsunspor yarattı. istanbul'da oynanan maçta beykoz'u 3-0 yenerek ikinci ligin şampiyonu oldu, istanbul sokaklarında şampiyonluk turu attı. samsunspor da kadrosunun çoğunu samsunlu futbolculardan kurmuştu. samsunlu olmayanlar da zaten karadenizliydi. koca karadeniz o gün kabarmış, bütün türkiye'nin üstüne sularını serpmişti. aynı hafta galatasaray, giresunspor'a istanbul'da 3-0 yenilerek bu bereketten payına düşeni aldı.
karadeniz fırtınası o yıl sadece türkiye'yi değil dünyayı da vurdu. milli boksörümüz cemal kamacı 63,5 kiloda avrupa profesyonel boks şampiyonu oldu. trabzon'un maçka ilçesinde dünyaya gelmişti cemal kamacı. karadeniz beslemişti onu da.
1975-76 sezonunda trabzonspor şampiyonluğu kazanırken, gol kralı fenerbahçe'nin efsane futbolcularından cemil turan oldu. "olsun" dedi. trabzonlular, "yabancıya gitmedin, o da bizim". evet, cemil de trabzonlu bir ailenin çocuğuydu.
trabzon efsanesi dünya basınında da geniş yankı buluyordu. dünyanın en ünlü futbol dergilerinden france football "trabzonspor uzun yıllar türk futbolunda zirveyi işgal etmiş üç büyüklerin saltanatını yıkmış ve şampiyon olmuştur. türkiye'yi temsil edecek trabzonspor, avrupa çapında futbolcularını kaybetmezse şampiyon kulüpler kupası'nda da süpriz yapabilir" diyerek haberi tüm dünyaya duyuruyordu. bbc televizyonu da habere geniş yer ayırdı: "trabzonspor'un başarısını türk futbolcunda bir devrim olarak niteliyoruz. sezon başında ligi başta götüren fenerbahçe şampiyonluğu taşra takımına hediye etti."
lig şampiyonluğunun kutlamaları devam ederken trabzonspor, türkiye kupası'nı kazanmak için çalışmalarına ara vermeden başladı. galatasaray'la inönü stadı'nda oynanacak final maçının rövanşı için otobüs, kamyon ve minibüslere doluşan binlerce karadenizli istanbul sokaklarına yayılmış, bordo-mavili flamalar ve bayraklarla takımlarını destekliyorlardı. 90 dakika 1-0 galatasaray'ın galibiyetiyle sonuçlanınca maç uzatmalara gitti. başa baş mücadelenin sonucu yine bozulamamışü, heyecan doruktaydı. galatasaray penaltılarla trabzonspor'u 5-4 yenerek türkiye kupası'nın sahibi oldu. galatasaray sadece kupayı almakla kalmamış, koca bir şehrin gururunu kurtarmıştı...
lig, trabzon'da oynanacak beşiktaş maçı ile son bulacak, trabzonspor kupasına kavuşacaktı. trabzon şampiyonluğu kutlarken, beşiktaş ise dibe vuruşunun şaşkınlığını yaşıyordu. maç 1-1 berabere bitti. kümede kalabildiğine sevinen bir beşiktaş, şampiyonluk kupasını kaldıran trabzonspor, yeniden yazılan bir tarih..
şampiyonluğun mimarlarından ali kemal denizci ilk şampiyonluğu ve o günün trabzonspor'unu şöyle anlatıyor: "o dönemde şampiyonluğu göğüslememizi sağlayan yegâne güç bütün futbolcuların takım arkadaşlığından önce dost olmasıydı. çoğumuz karadenizli, hepimiz anadoluluyduk. mahalle arkadaşıydık, aynı sıraları paylaşmışûk. idmanlarımızı sahilde, sokak aralarında koşarak yapardık. yedek bir ayakkabımız bile yoktu. ayakkabısı olmadığından maça çıkamayan arkadaşım bile oldu. zor şartlarda şampiyon olduk. yaşadığımız mutluluk tarif edilemez."
ilk şampiyonluğu yaşayan denizci, şimdilerde 25 yıl aradan sonra bu onura ulaşmak isteyen kulübe de bakmaktan geri kalmıyor. "trabzon'un şartlarına uygun futbolcular alınması gerekiyor" diyor denizci ve ekliyor: "starlara aldanmamak gerek. bu sezon trabzonspor iyi bir iskelet kurdu. mağlubiyetler olsa da taraftarına heyecan yaşatmayı biliyor. ancak önemli bir faktör de rakip takımların kötü gidişi oldu. trabzonspor şampiyonluğun en güçlü adaylarından biri. ben de heyecanla bekliyorum."
o yıl semiha yankı yarışmıştı türkiye adına eurovision'da, bu yıl belçika'dan gelen "göbek sanatçısı" hadise. o yıl abd, vietnam'dan yeni çıkmıştı, bu yıl ırak'tan hâlâ çıkamadı. o yıl ülkede yağ bile bulunamıyordu, bu yıl ekmek bile ithal ediliyor. o yıl bir ilki başarmış ve şampiyon olmuştu trabzonspor; bu yıl yine olmak için çalışıyor. bunu başarmak için o yıldan değişmeyen bir şeyi çekip almak durumdalar. bir arkadaşlık vardı o yılın trabzonspor'unda, daha da öte bir kardeşlik. tek bir kişi gibiydiler belki de, tek bir zihin ve tek bir beden... aynı ülküyü düşünüyorlar, aynı duyguyu hissediyorlardı. bu ruhla şampiyon olmuşlardı. şampiyonluk yolunda birçok şey değişse, milyon dolarlık top cambazları boy gösterse de bu asla değişmeyecek bir ayrıntı işte. unutulmayacak ve sonsuza kadar ders alınacak bir ayrıntı.
hakemler: orhan cebe (**), oğuz özden (**), yalçın gürgür (**)
galatasaray: yasin, nihat (***), müfit (*****) (arif (***)), güngör (****), fatih (*****), ali (****), k. bülent (***), k. mehmet (****), b. bülent (***), fevzi (***) (engin (***)), serdar (***), şevki (***) yedekler: yılmaz, mustafa, tuncay
antrenör: fethi demircan (***)
trabzonspor: şenol (**), turgay (***), necati (***), kadir (?)(şener (**)), cemil (**), tuncay (***) (engin (**)), a. yavuz (**), hüseyin (*), a. kemal (*), necmi (*), ahmet (**) yedekler: mustafa, m. cemil, ihsan
120 dakikaık macta galatasara,ın tek golünü b,bülent attı.penaltı atışlarında ise b bülent,serdar,şevki,k mehmet,ve fatih,in vuruşları gol oldu. trabzonspor,da hüseyin topu dışarı attı.cemil,necati,ali yavuz,engin,in vuruşları ise gol oldu
3 saat 15 dakikalık şahane finalde sonucu penaltı atışları tayin etti.
mactan notlar
istanbulda tatlı bir bahar akşamı trübünlerde gişelere 1.005.710 lira ödeyen 42.039 seyirci var. inönü stadının zemini bir kupa finali için özlenen güzellikte degil.trabzonspor şampiyonluk kupasını maç öncesi adalet bakanı ismail müftüoglu,nun elinden aldı. karşılaşmanın hemen başında serdar ile carpışarak sakatlanan kadir maçı sedye ile terk etti. oyunun 64 dakikasında yan hakem yalçın gürgür,ün kafasına şişe gelmesi nedeniyle 12 dakika 117 dakikada ise elektiklerin kesilmesi nedeniyle 18 dakika ara verildi. galatasaray,ın 3 korner 14 ceza atışı trabzonspor,un 3 korner 19 ceza atışı kullandıgı karşılaşmada hakem orhan cebe tek sarı kartı hüsey,in icin kullandı.galatasaray penaltı atışlarından sonra türkiye kupasını gençlik ve spor bakanı ali şevki erek,in elinden aldı.
galatasaray meneceri turgun ece, futbolcularımız gercekten büyük bir mücadele örnegi verdi şevki,nin kafa şutu direkten dönmese maç uzatmaya gitmezdi dedi.
0-1 cemil usta 1-1 bülent ünder 1-2 necati özçağlayan 2-2 serdar gücüyener 2-2 hüseyin tok - kaçırdı 3-2 şevki şenlen 3-3 ali yavuz 4-3 mehmet özgül 4-4 engin çınar 5-4 fatih terim
trabzonspor izmir'de göztepe'yle berabere kalırsa, şampiyonluk ilk defa anadolu'ya gelecek. kabarmış heyecanımız nereye koysak durmuyor, mahallede arkadaşlara, başkandan araba isteyelim, dedim. trabzonspor başkanı, un fabrikası sahibi şamil ekinci. gülbahar'dan aga mesut, faroz'dan üveyiz ve ben, taksiyle fabrikaya gittik, başkanın odasına girdik. taraftarlar olarak otobüs istiyoruz, maça gideceğiz, dedik. yumuşak huylu, çok tatlı bir adam, derin bir sevinçle hiç soru sormadan telefonu kaldırdı, kanberoğlu şirketini aradı. "iki otobüs verin, çocuklar izmir'e kadar gidecek", istanbul'da galatasaray'la kupa maçımız da var, diye araya sokuşturduk, telefonda:"ordan istanbul'a geçecekler, sonra geri gelcekler..." iki otobüsü gülbahar mahallesinde parkın önüne çektik, faroz, arafil boyu, gülbahar gibi büyük mahallelerden onbeşer kişi, bahçecik, hacıkasım, yenicuma gibi diğer mahallelerden beşer kişilik kontenjan ayırıp haber gönderdik. yer kavgası, dövüş, hakaret, otobüslere bindik.
(...)
otobüsler çanakkale boğazına ecaabat'a vardığında, hayattan artık hiçbir şey beklemeyen kahramanlar yorgunluktan uyumuştu. ancak, öc almk isteyen maceracılar boş durmamış, ecaabat'ta araba vapurunun hemen orda, sağda, turistik eşyalar satan bir dükkana girip, dükkan sahibini konuşmaya tutup, arkadan kasalarla, koli koli anahtarlık, oyuncak ayılar, bebekler, ağızlıklar, yüzlerce tesbih çalıp otobüse boşalttılar. mahallenin dayısı yine nutkuna başladı:".mına koduğumun uşakları, trabzon'un şanına leke sürüyorsunuz, şampiyonluğumuza leke sürmeyelim uşaklar, getirin bakayım kolileri!" koliler geliyor herkese pay ediyor. benim kucağıma da dört-beş maymun, üç-beş tesbih, maskot atılıyor. arabanın önünde oturanlar, tekirdağ'dan geçilirken, mürefte yakınlarına sızıp bir şarap fabrikası soyulması planları yapıyor. şoför, anayoldan çıkmam diye diretiyor. bir bakkaldan on-onbeş şişe şarap çalınıp, iş tatlıya bağlanıyor. istanbul göründükçe, uykulu gözler açıldı, otobüsün tüm koltuklarını dehşet dolu bir pervasızlık sarmaya başladı. cepte beş kuruş olmadığı için, ilk durak, kapalıçarşı. yan tarafta mısır çarşısı'nda trabzonlu esnaf bulunuyor. sokakta iki saat süren bir tezahürat, paralar toplanıyor. hiç gerek yokken, döner tezgahından döner çıkartılıp grubun ortasına getiriliyor, dişleyenler, kopartanlar, sopalar, döner kılıçlarıyla çarşı birbirine giriyor. aklımızda iki acil program var, bayraklar ve fişekler.kutu kutu fişekleri alıyoruz. büyük bayraklar yeniden özenle büyük sopalara çekiliyor! galatasaray maçında trübünün önüne beş-altı büyük bayrak çıkartıyoruz, o günün fotoğraflarına bakın, ali sami yen bu büyüklükte bayrakları o gün görüyordu. polis saldırıya geçti tribüne. bizden bir kişi alıp, sekiz-on polis ayaklar altında dövüyor, sonra çeke çeke dışarı çıkartıyor. biz polise saldırıya geçiyoruz, içimizde ağzı burnu parçalanmayan kalmadı. polis demirkapıların arkasına saklanıyor, bir pundunu kollayıp tekrar saldırıyor. ve taktik olarak, tribünün arkasından yine tek bir kişi alıyor, yine tekmeler altında sürükleyerek dışarı çıkartıyor. polisle iki saat süren bir çatışma. tribünde bayrakları havalandıran çocuklar dışında hiç birimiz bir saniye olsun maça bakamıyoruz.kupayı galatasaray alıyor, dışarı çıktığımızda toplanıp, polis arabalarına saldırı, sonra galatasaraylı dövmek için sokak aralarına dağılıyoruz, yüzlerce mont, eşofman, sarı-kırmızılı bayrak topluyoruz. taksim meydanında taktik geliştirip, sarı-kırmızılı bayraklarla bağırıyoruz, bayragı gören cimbomlular keklik gibi düşüyor, tam zamanı deyip çocukları paramparça ediyoruz. tekrar gelen yok, tekrar sarı-kırmızılı bayrakları sallıyoruz, staddan yeni gelmekte olan cimbomluları tekrar tuzağa düşürüp... iyi cins, kalite üç-beş meşin mont yüzünden kafile içinde sert tartışmalar trabzon'a kadar sürdü! viyana kapılarından dönen osmanlı orduları gibi, istanbul'dan, "cumhurbaşkanlığı kupasında ananızı .ikeceğiz" deyip geri döndük. kafile ani bir kararla, beyoğlu'nun tüm arka sokaklarında o zamanlar zibil kadar çok, otel adı adında çalışan genelevlerine taşındı. giren çıkmıyor otellere. otobüsü kaldıramıyoruz. gecenin iki-üçüne kadar pavyonlardan gelecek çocukları bekliyoruz. toplamak için çocukların peşlerinden gidiyorum, otel odalarında gördüğüm sahneler, aile var, anlatamam. çocuklar karılarla sabahlamış ve para vermiyorlar, tüm otellerin pezevenkleri sokağa doluşmuş, otelden dışarı çıkamıyor bizimkiler, çocuklar pezevenklere saldırırken, "karı satılır mı ulan, kavatlar, orospu parasıyla ekmek yenir mi ?" diye saldırıya geçiyor, ayakkabıları, gömlekleri otelde kalmış.
ankara'da otobüs mola veriyor, tuvaletten döndüğümüzde otobüs kaçmış. parasız ankara'nın göbeğinde kalıyoruz. nerden para bulacağız diye turlarken, eski terminalden tandoğan'a, ordan beşevler'e kadar yürümüşüz, tam önüme beyaz bir güvercin düştü. elime alıp sevmeye başladım. kahveden bir adam yanıma koştu, "arkadaşım seksen lira veririm bana ver!", otobüs parası otuz lira, seksen, çok para. kuş parayla satılır mı, pirelendim, bunda bir iş var. bir daha geldi, "arkadaşım kandırıyor seni, bu kuş en az 150 lira eder!".. cebeci istasyonunun yanında 130 liraya beyaz güvercini sattık, terminale koşup, trabzon'a döndük.
uzatma dahil 1-0 galatasaray galibiyeti ile bitip, penaltılara giden ve şahsım adına sonu sahada kazanılmış olarak bitse de, tribünde hayli sıkıntı yaratan bir maçtı.
trabzonspor, o zamanki adı ile, türkiye ligi'nin üç büyükler dışındaki ilk şampiyonu olurken, galatasaray takımı, biraz da bugünküne (2022) benzer, ligde kötü sonuçlar ve iç çekişmelere rağmen, kupa'da finale kadar gelebilmişti. bu arada galatasaray, ligin gidişini de etkilemiş, beş as oyuncusunu kadro dışı bırakıp çıktığı maçta, fenerbahçe'yi 1-0 yenerek, rakibinin şampiyonluk şansını sıfırlamıştı.
bu kez rakip, üç gün önce izmir'de şampiyon olmuş trabzonspor'du ve galatasaray yine 5 as oyuncusundan yoksun oynayacaktı. bu isimler ise, kaleci yasin özdenak , büyük mehmet oğuz , açık forvet metin kurt, stoper enver ürekli ve sağbek ekrem günalp idi. iki hafta önce oynanan kupa finalinin trabzondaki ilk ayağı sonunda , necmi perekli'nin golü ile 1-0 kazanan trabzon lehine avantaj vardı.
reşit olmamla birlikte, fırsat buldukça istanbul maçlarına gitmeye çalışıyordum. kupa finali de benim için kaçırılmaz bir fırsattı ve bugünkü beşiktaş, o günkü adı dolmabahçe mi, mithat paşa mı neyse, yeni açık tribünlerde başlayan seyir zevkimi, bu kez kapalı tribünde devam ettirmek amacındaydım. bu gaye ile, uzun gece yolculuğundan sonra, her zamanki gibi topkapı'dan direkt stada geçerek, erkenden kapalı tribün gişeleri önünde yerimi aldım. maç gece sekizde idi, bekleyiş uzun ama en azından mayıs güneşini gölgede bekleyiş hissettirmiyordu. maça ilginin kalabalıktan hayli fazla olduğu belli, ama işimiz bir an önce içeri girip, orta sahaya yakın tribünde yerimizi almaktı.
öğlen kapılar açıldığında içeri ilk giren grupların içindeydim ve hemen orta sahaya dik bakış açılı yerde konuşlandım. rahat bir şekilde, yakıcı güneşi de fazla hissetmeden akşamı beklemeyi düşünüyordum ki.. bir sure sonra, kapalının sağ tarafındaki trabzonlu kalabalığın aşırı şekilde arttığını hissettim. galatasaray tribünü nedense eksik şekilde, yerini tam dolduramazken, inanılmaz bir insan kalabalığı tribünün diğer taraflarına doğru ilerlemeye çalışıyordu. istanbul'dan, trabzon'dan, izmir'e şampiyonluk maçına gidenlerden, ordan birleşenlerle envai çeşit bütün karadeniz sanki bu maça gelmişti.
vakit ilerledikçe kalabalık arttı, ve hali ile ilk hedef olarak benim de bulunduğum bölgenin kendi hakimiyetlerine geçmesi isteniyordu. aksi gibi, bu direnişe karşı koyacak taraftar sayımız da çok azdı. tam hatırlamıyorum, başta bir miktar mevzi kaybı yapmış olabilirdim, belki de yapmadım ama kalabalık o şekilde artıyordu ki, nerde ise yerimizin çok kenarlara aktarma riski başlamıştı. bu arada hava kararmaya yüz tutmuş, akla gelmeyen aksilikler, örneğin yan taraftan sopa, yanmış sigara, şişe ve çatapat cinsi yaralayıcı ve yanıcı maddeler bize doğru atılmaya başlamıştı. tabi bugünkü farklı yanıcı çeşitler o günlerde olsa, durmak mümkün olmazdı herhalde.
kalabalık olağan üstü hal almaya ve karşılıklı hareketlenmeler de başlayınca, birden elinde bayrak sopası olan birinin üstüme doğru geldiğini gördüm. o an bir şey düşünmek mümkün değil, güçlü bir insanın kocaman bir sopa ile bir yerinize vurmasının sonucunu da.. tam yanıma yaklaşıp elindeki kocaman bayraklı sopayla ( o zamanlar sopalı bayrak serbestti) üstüme hamlesini yapacak iken, nerden çıktığını anlayamadığım şekilde arkadan jopları ile polis ekibi belirdi. bir insanın kucaktan kucağa zıplayarak, geldiği yöne nasıl kaçabildiğini o an gördüm ve hiç unutmadım.
sonrasında maç başladı ama sıkıntılar bitmedi. galatasaray, ikinci yarının başında bülent ünder golü ile 1-0 öne geçince, eşitlik sağlandı. akabinde yardımcı hakemlerden birinin kafasına atılan madde ile başı yarıldı. o ara tribünlerde bir sürü olay olmuş. maç aynı skorla bitince uzatmaya gidildi. uzatmada stadın elektrikleri kesildi. bir süre de öyle gitti. ardından penaltı atışları, galatasaray'ın 5-4 kazanması ile şampiyonluğu, kupa töreni ve biz tribünde kalan bir avuç galatasaraylı ile sevinç halimiz.
ertesi gün medyada gündem, toplamda 3,5 saat sürdüğü söylenen final maçı idi. o stadyumdan, o kalabalıktan nasıl çıktım, topkapı'ya gece birdeki , son otobüse nasıl ulaştım, bugün bile inanamıyorum.