2004-2005 sezonunda son maçlarda alınan sonuçlarla ligde kalan diyarbakırspor’un bu başarısının şehirde nasıl karşılandığını şeyhmus diken “diyarbakırspor ya da tutunmak” başlıklı yazısında anlattı:
“epeyce uzun yıllardır, profesyonel sporla, özellikle de futbolla ilgilenmiyorum desem yeridir.
ama son yıllarda diyarbakırspor’a yönelik özel bir ilgim oluşmaya/gelişmeye başladı. bu durum belki de benim iflah olmaz bir ‘diyarbakır tutkunu’ olmamla da ilintili. diyarbakır tutkusu, benim diyarbakır’la ilgili ama benim ilgi alanım dahilinde olmayabilecek bir dolu şeye de ilgi duymamı beraberinde getirebiliyor.
son birkaç yıldır özellikle deplasman maçlarında hemen nereye gitseler olmadık hakaretlere ve de eziyetlere uğruyor diyarbakırsporlular ve taraftarları. bu elbette kent kimliği adına bir mağdur benlik de yaratmıyor değil. dolayısıyla da bu durum yalnız benim değil konuyla ilgili bir dolu çevrenin de ilgisine mahzar oluyor.
diyarbakırspor, 2004-2005 sezonunda lige iyi başladı. ama bu iyice başlangıç ligin ikinci yansından sonra ciddi bir geri düşüşe dönüştü. ligin bitimine son dokuz hafta kala tek bir galibiyet yüzü göremedi.
sondan bir önceki hafta kendi sahasındaki rize maçındaki beraberlikle artık birinci ligden düşmeyi de neredeyse garantilemiş gibiydi. öylesine bir düşüş garantisiydi ki bu durum, fanatik taraftarların kulüp binası önünde maç sonrası kendini jiletlemelerine şahsen de tanık oldum.
ama ligin son haftasında malatya’nın sakarya’yı yenmesi belki mümkündü de diyarbakır’ın samsun’u hem de deplasmanda alaşağı etmesi, takımın son haftalardaki başarısızlığına bakılacak olursa neredeyse imkânsızdı.
ama yuvarlak meşin toptu bu! ne olacağı, ne sonuç vereceği meçhuldü. bazen imkânsız da başarılabiliyordu! diyarbakır deplasmanda samsun’u yendi. malatya da kendi sahasında sakarya’yı 4-2 yenince diyarbakırspor ligde kalmayı sağlama aldı.
bu elbette şehirde farklı bir heyecan kasırgasına da yol açtı. öylesine bir coşku ki, aynı gün diyarbakır’da başlayan 5. kültür sanat festivali nin büyükşehir belediyesinin bahçesinde düzenlenen resepsiyonuna kadar yansıyordu.
ligde kalmayı başaran diyarbakırspor’un taraftarları belediye önüne geldiklerinde bir alkış ve selam da resepsiyon alımcılarından alıyordu. sunucu taraftarlara bir de sahneden kürtçe selam yolluyordu.
maçın yapıldığı gün diyarbakır’da ‘barış konferansı’ vardı. akşam saaderinde konferans çıkışında silah ve çatapat seslerini duyunca kısmen telaşa kapılıp yoldan geçen polislere sorduğunda ‘merak etmeyin diyarbakırspor içindir’ yanıtı alınıyordu. sokaklara dökülen diyarbakırspor taraftarları coşkuyla ‘her zaman her yerde en büyük diyar’ diyerek adeta şampiyon olup bir üst lige çıkmış takımın heyecanı benzeri bir hareketlilik içindeydiler.
doğrusu bu farklı bir duyguydu. belki de sosyologların, psikologların araştırması gereken bir duyguydu. oğuz atay’ın dönem önemini yitirmeden okunan tutunamayanlar romanına bir göndermeydi adeta.
diyarbakırspor’un şahsında taraftar hayata tutunmaya çalışıyordu.
‘kürt takımı’
diyarbakırspor’u tarif ederken haklı olarak tanıl bora şöyle bir profil çiziyor:
‘herhangi bir şehir veya yöre takımı olmanın ötesinde, bir kimliğin ifadesi, diyarbakırspor: ‘kürtlerin takımı’. dayandığı bu güçlü temsiliyet duygusuyla, bir ‘halk takımı’ damarı var. gayrinizamî harp ve milliyetçiliğin hükmündeki 1990’larda, diyarbakırspor’un bir ‘kimlik takımı’ olduğu fikri, belki taraftarlarından bile fazla, rakiplerinin kafasında berraktı.
milliyetçi dolduruşa açık tribün kitleleri, diyarbakırspor'un şahsında pkk’yi görüyorlardı. o atmosfer, ‘pkk: teröristler: bütün kürtler’ denkleminin tezahürüne en serbest fırsat veren ortamdı.’
ama diyarbakırspor hiçbir zaman bir futbol kulübü ve bir şehir takımı olarak bu imajı bihakken hakketmedi. çoğu kez rakiplerinin milliyetçi taraftarlarının kafalarında diyarbakır ‘kürt takımı’ oldu.
ama diyarbakırsporlu taraftarlar da her zaman takımdan epeyce ilerde kent kimliğine yaraşır bir sahiplenme ile davrandılar.
acıdır ve sorudur, orta yerde duran! şu anda ilk onbirinde bir tek diyarbakırlının top koşturmadığı ve altyapısında şehirliye dair ciddi bir çalışmanın boy vermediği bir diyarbakırspor ligde kalsa da başarı grafiklerini ilerde yüksekse de samsunspor kulüp başkanının da, diğer bir takım çevrelerin de şaibelerle yüklü açıklamaları olacak; olmaya da devam edecek.
ne zamana kadar? dünyada örnekleri olan kadrosuna basklı olmayanları almayan takımları kısmen de olsa örnek alıncaya kadar.
yoksa siyasal kaderi taraftarlık bağlamında ‘seni seviyoruz,
seni seveni de....’ dedirtecek kadar galatasaray’la çakışan, ama ligde kalma kaderi ise kentin siyasal kimliğiyle hiç de örtüşmeyen fenerbahçe ekibinin ‘kurtarıcı!’ manada ağızlarına daha epeyce pelesenk olmaya devam edecek.” (*)
ama imdatlarına aksu ailesi yetişti. 2002 yılındaki genel seçimlerde milletvekili seçilen ve ardından içişleri bakanı olan abdülkadir aksu, diyarbakırspor’un yeni güvencesi oldu. aksu’nun oğlu murat aksu zaten diyarbakırspor’un delegesiydi. aksu, babası akp’den milletvekili ve bakan olmadan önce bu görevi yapıyordu. ancak, oğul aksu aynı zamanda futbol federasyonu’nda da yöneticilik yapıyordu. yani takımının hakkını koruyabilecek konumdaydı. babasının içişleri bakanı olması etkinliğini arttırdı. diyarbakırspor’un aksu ailesi içindeki ilk koruyucusu oğul aksu oldu.
oğul aksu’nun beşiktaş ikinci başkanı seçilmesinden sonra diyarbakırspor’a desteği iyice arttı.
kulübün başkanlığını içişleri bakanı aksu’ya çok yakın bir isim olan mücahit can yapıyordu. can, bu görevi yürütürken, bakan ’ın kayınbiraderi ahmet aksu kulübün futbol şube sorumlusuydu. can, 2004 yerel seçimlerinde akp’den diyarbakır belediye başkanlığı’na aday oldu. bunun üzerine kulüp başkanlığına ahmet aksu getirildi.
diyarbakırspor’un aksu ailesi dışında önemli bir koruyucusu daha vardı: aziz yıldırım. türkiye’nin en büyük kulüplerinden fenerbahçe’nin başkanı olan yıldırım da diyarbakırlıdır. yıldırım, hiçbir desteğini memleketinin takımından esirgemedi.
fenerbahçe’de diyarbakırlı olan ve memleketinin takımına sahip çıkan yalnızca aziz yıldırım değil. ikinci başkan nihat özdemir de var. müteahhitlik yapan özdemir’in başta diyarbakır’da olmak üzere güneydoğu’nun başka illerinde de çok sayıda fabrikası var. özellikle devletten aldığı ihalelerle dikkat çeken özdemir, akp iktidara geldikten sonra bölgede çok sayıda fabrika satın aldı ve açtı. bunların başında ergani, van ve siirt kurtalan çimento fabrikaları geliyor. limak inşaat’ın sahibi olan özdemir, akp iktidara geldikten sonra türkiye’nin en zengin elli ailesi arasına girdi.
diyarbakırspor’a sahip çıkan fenerbahçe yöneticilerinden biri de mithat yenigün’dü. mardin doğumlu olan yenigün de müteahhitlik yapıyor. yenigün, devletin, nato ile ilgili ihalelerini alarak büyüdü.
(...)
diyarbakırspor için baskı...
diyarbakırspor hakkındaki iddialar bunlarla sınırlı kalmadı. en önemli iddia 2005 yılına ait; bu iddia yazının girişinde anlattığımız aziz yıldırım ve murat aksu’nun desteğiyle diyarbakırspor’un nasıl süper lig’de tutulduğunu açıkça ortaya koyuyor.
2004-2005 sezonunun son haftasında diyarbakırspor, samsunspor ile oynadı. maçta diyarbakırspor galip geldi. ve diyarbakır spor küme düşmekten kurtularak süper lig’de kaldı. bu maçta da yine şike yapıldığı iddiaları gündeme geldi. ancak, yine kimse bu iddiaların üstüne gitmedi.
ligin bitiminden sonra 3 haziran 2005 tarihinde samsun’da yayın yapan kanal s televizyonu’ndaki spor 55 prog-ramı’na katılan samsunspor kulübü başkanı ismail uyanık, diyarbakırspor’un ligde kalabilmesi için değişik yerlerden baskı gördüklerini söyledi. uyanık, “diyarbakırspor maçında biz çok üzüldük. çünkü samsunspor’un bazı oyuncularına karşı maç öncesi olaylar yaşandı. burada da belgeleyemediğimiz için çok fazla konuşmak istemiyorum ama samsunspor bir dünya baskıya rağmen çıkıp elinden gelenin en iyisini yaptı. devletinden, aziz yıldırım’ından murat aksu’suna kadar herkes bu işin ricacısı oldu. ancak dostların ricasıdır bize baskı. biz bunlara kulak assaydık, seneler önce gaziantepspor’u burada küme düşme potasına göndermezdik. bunlar herhalde samsunspor’u hiç tanımayan, samsunspor maçlarına gelmeyen, böyle hakikaten kendi haysiyetlerinden ve şereflerinden şüphe duyulması gereken adamlar. biz gaziantep değiliz. biz bilmem ne takımı değiliz. ne para verdik ne para aldık” dedi.
şimdi uyanık’ın söylediklerini biraz daha deşifre etmeye çalışalım. diyarbakırspor, 2004-2005 sezonunda kötü bir performans gösterdi. sezon sonunda da küme potasına düştü. sakaryaspor, kayserispor ve ankaragücü’yle ligde kalmak için sıkı bir mücadeleye girmişti. bu mücadeleden galip gelen sonuçta para kazanmaya devam edecekti. hatta diyarbakırspor açısından düşünürsek bölgenin istikrarı bu mücadeleye bağlıydı.
bu istikrar, bölgeye yatırım yapan ve kendisi de diyarbakırlı olan fenerbahçe başkanı aziz yıldırım için de önemliydi. senaryoyu biraz daha açarsak, demek ki yıldırım telefonla arıyor ya da aracılarla haber yolluyor ve maçı kaybetmelerini istiyordu. ardından yine diyarbakırlı olan beşiktaş ikinci başkanı devreye giriyordu. aksu üstüne üstlük bir de içişleri bakanının oğlu.
biri nato’dan aldığı ihalelerle büyüyen ve ülkenin en önemli müteahhit olan aziz yıldırım, diğeri ise ülkenin güvenliğinden sorumlu bakanın oğlu. bu iki girişimden şu sonucu çıkarabiliriz: “diyarbakırspor ligden düşerse çok zarar görürüz.”
aziz yıldırım ve murat aksu’nun dışında bir de devlet boyutu var. devlet sorunu, yatırım, iyi eğitim ve kaliteli sağlık hizmetiyle ortadan kaldırmak yerine, diyarbakırspor’u süper lig’e taşıyarak kazandığı sempatiyi tercih ediyor, elindeki futbol kozunu bırakmak istemiyordu.
işler yolunda gitmeyip, zora girince de samsunspor’dan yardım isteniyordu. her ne kadar samsunspor başkanı uyanık çıkıp bu açıklamayı yaptıysa da futbolda önemli olan maçın sonucuydu ve diyarbakırspor istediğini almıştı. yani samsunspor boyun eğen taraf olmuştu.