gençlerbirliği bu galibiyetle, türk futbol tarihinde kulüp bazında intertoto kupasında trabzonspor'un perugia'yı 3-1 yendiği maçtan sonra avrupa kupalarında "deplasmanda bir italyan takımını yenen ikinci türk takımı" olmuştur.
gençlerbirliği'ne galibiyeti getiren golü maçın 60. dakikasında uzaktan enfes bir vuruşla josip skoko kaydetmişti.
ennio tardini stadında oynanan karşılaşma yoğun kar yağışı nedeniyle yarım saat geç başlamıştır. maçı almanya futbol federasyonun'dan wolfgang stark, volker wezel, heiner müller hakem üçlüsü yönetmiştir.
yoğun kar altında oynanan bu maçı gençlerbirliği taraftarları olarak kulübün o zaman lokal olarak kullanılan koç yurdu yanındaki eski binasında televizyondan izlemiştik. tribünde de gençlerbirliği taraftarlarını görmek ve "gençler! gençler!" diye tezahüratlarını duymak hepimizi çok mutlu etmişti. o havada üstelik deplasmanda böyle zor bir maçı kazanmak gerçekten de çok güzeldi. yanlış anımsamıyorsam (yanlış anımsayabilirim ama sanırım bu maçtı) maçın sonlarında "kanal d" televizyonu beşiktaş'ın henüz başlamamış olan maçına bağlanıp yayını kesince epey öfkelenmiştik.
bu maçla gençlerbirliği, uefa kupası tarihinde bir italyan takımını italya'da yenen ilk türk takımı olurken, 1999'da intertoto kupası'nda perugia deplasmanından galibiyetle dönen trabzonspor'dan sonra avrupa kupalarında bir italyan takımını italya'da yenebilmiş ikinci türk takımı olmuştur.maçın bitmesine sadece 5 dakika kalmışken maçı kesip beşiktaş maçına geçen özelinde kanal d televizyonuna, genelinde boyalı istanbul(türk değil, inatla istanbul) basınına en içten teşekkürlerimizi gönderiyoruz.
maçta inanılmaz bir kar yağışı vardı. hatta maçı anlatan spiker parma'da çok uzun yıllardır böyle kar yağmadığını ve parmalıların hakemden maçın ertelenmesini istediğini anlatmıştı.
maçla aklımda kalan bir ayrıntı da parmalıların maç öncesi ve devre arasında sahadaki karı temizlerken gençler yarı sahasını daha çok temizlediğiydi.
4. dakikada deniz'in ortaladığı topa, defans oyuncuları vuramadı. topu önünde bulan serkan'ın ceza yayı üzerinden sert şutunda, meşin yuvarlak az farkla auta gitti.
11. dakikada serkan kendi kaptığı topla ceza alanına sokuldu. topu uygun pozisyondaki youla'ya çıkardı. bu futbolcunun topun gelişine yaptığı sert vuruş sonuçsuz kaldı.
15. dakikada ali tandoğan, parma ceza alanı dışından kaleye çok sert şut attı. serkan'a çarpan top, kaleci frey'i yanıltarak direğe çarptı ve auta gitti.
27. dakikada bresciano'nun sağ taraftan kullandığı serbest atıştan gelen topa, ferrari kale sahası içinden kafayı vurdu. kaleci damir'i geçen top, direği sıyırarak auta gitti.
31. dakikada ali tandoğan'ın parma ceza alanına yaptığı ortada, topu filip kafayla serkan'a indirdi. bu futbolcu topa istediği gibi vuramayınca takımını bir golden etti.
35. dakikada ali tandoğan'ın ortaladığı topa youla ceza alanı içinden yatarak vurdu. filelere gitmekte olan topu, kaleci frey son anda kornere çeldi.
37. dakikada ali tandoğan'ın ortaladığı topa, bu kez serkan kafayı vurdu. meşin yuvarlak az farkla auta gitti.
43. dakikada skoko'nun pasında, ceza alanında kaleci frey ile bir anda karşı karşıya kalan ali tandoğan aşırtma bir vuruş yaptı. top üst filelerde kaldı.
60. dakikada mustafa özkan'ın pasında serkan topu bekletmeden skoko'ya çıkardı. bu futbolcunun topun gelişine yaptığı mükemmel vuruşta meşin yuvarlak kaleci frey'in üzerinden ağlarla buluştu: 1-0
80. dakikada youla, skoko ve serkan paslaşmasında topla son buluşan serkan'ın ceza alanında müsait durumda bekleyen mustafa özkan'a vermek istediği top, rakip defans oyuncularına çarpınca kaleci frey topa hakim oldu ve tehlikeyi önledi.
85. dakikada serkan'ın parma ceza alanında kafayla mustafa özkan'a indirdiği topa, bu futbolcu bekletmeden vurdu. meşin yuvarlak üstten auta gitti.
özgür gökmen'in 2004 yılında express'de yayınlanan "üç deplasman macerası: blackburn, lizbon, parma" yazısıda bu maçla ilgili anı şöyle;
ankaralıyım. gençlerbirlikliyim. hatırı sayılır bir süredir yurtdışında yaşıyorum. haliyle tribüne devam edemiyorum. ancak yaz sonları ankara’daysam. o da sezon başlarında birkaç maç… sizi temin ederim, çok zor zanaat. ankara’dan ayrıldıktan sonra haftasonları radyodan maç dinlemeye başladım. böyle bir alışkanlığım yoktu oysa. çocukluğumda kalmış, unutulmuş bir iş bu radyodan maç dinleme hali. istanbul’da otururduk. beşiktaş’da, mahallenin berberinde dinlenirdi maçlar. gençler olmazdı hiç dükkanda. sadece yaşlılar ve benim gibi çocuklar. tüm bunları buraya geldikten sonra hatırladım. fakat tribüne devam edemememe rağmen, bu sezon taraftarlık hayatımın en mutlu sezonu. (bundan bir evvelki, 1994-1995 sezonuydu.) zira bu sezon tam 3 (yazıyla, üç!) yurtdışı deplasmanında tribündeydim.
12 aralık 2003, leiden kuralar çekildi. yeni rakibimiz ac parma. akşit ağabeyle telefon trafiği tekrar başlıyor. bu sefer gelecek. hatta sema abla da gelecek. ilk iki deplasmandan sonra maç için bilet bulamazsam benzeri kaygılarım da kalmamış. rahatım. uçak biletini ocak başında alıyorum. başkaca yapacak bir şey yok. bekleyeceğiz…
25 şubat 2004, milan-parma sabah inip çok oyalanmadan trenle parma’ya geçiyorum. zira önceden coğrafya çalışacak ya da lizbon’da olduğu gibi yetkiner mayda’yla haberleşecek vaktim yok. takımın kaldığı oteli öğrenip stadın yerine bakıyorum. takım lizbon’da şehir merkezine uzak, stada yakındı. bu sefer ikisine de uzak. ben gene şehir merkezine yerleşiyorum.
26 şubat 2004, parma öğle vakti. belediye stadı ennio tardini’nin önündeyim. şehrin göbeğinden yürüyerek 15 dakika. tren istayonundan yarım saat çekiyor. tam bir mahalle stadı havasında. aklımda buna en yakın örnek, cebeci stadı. in cin top oynuyor. saatin 13:00 olmasını bekliyorum. gişeler o vakit açılacak. 15 dakika kala akşit ağabey telefon ediyor. milan’a inmişler. özgür, diyor, aman ha, ben senin biletini aldım. bir an aklım karşıyor, nasıl yani? havalanında bilet satılıyordu, ben mi atladım? neyse, telefonun vakti çok isabetli. neredeyse aynı maça altı biletimiz olacaktı. sizi tren istasyonundan alacağım, diyorum. onlar gelmeden yetkiner mayda’yı arıyorum, akşam stadda görüşmek üzere sözleşiyoruz.
milan’dan gelen trenden inen çok oluyor. saat 15:30. akşit ağabeyi son anda yakalıyorum: büyük taraftar! sarılıyoruz. sema abla, dün çok geç vakit televizyonda duydum. bizimkilere idman için halısaha göstermişler, diyor. italyanların bu konulardaki kötü şanını biliyoruz. ama bu doğru olabilir mi? (doğruymuş. ikinci idman halısahada yapılmış.) bilet işini öğreniyorum. akşit ağabey hayri güler’le görüşmüş, üç bilet istemiş. akşit ağabeyle hayri güler’in birlikte çok eziyet çekmişlikleri var. blackburn’de görüşüceklerdi, olmadı. nasip parma’ymış. otelde buluşacağız, stada birlikte gidilecek. daha taraftarlarla takımın ayrı otellerde kaldığını bilmiyoruz. otele vardığımızda lizbon’daki otele girdiğimde birlikte oturduklarını gördüğüm ekip gene lobide. bir ara ersun hoca karşımda oturuyor. kimsenin maçla ilgili konuştuğu yok. şu bayrağı nasıl sormam?! aklıma dahi gelmedi. sonraki deplasmana! ikinci otelden haberdar olunca, sayın başkan bizimle gelirsiniz, biz sizi bırakırız, diyor. otelin önünde takım stada uğurlanırken, başkanın evvela kaptan ümit’i, sonra skoko’yu öpüp onlara bir şeyler söylediğini görüyorum. bir işaret mi? (maçın 59. dakikasında bunun bir işaret olduğundan hiçbir şüphem kalmayacak.) biz arabaya bindiğimizde kar başlayalı tam iki saat olmuş, lapa lapa yağmaya devam ediyor. ersun hocaya başarılar dileyip arabaya doğru seğirtiyorum.
diğer otele vardığımızda lobi panayır yerine dönmüş. hayri güler haricinde şimdi kulüp müdürümüz olan eski futbolculardan oktay arıca’yla da tanışıyorum. onların da kitapta yeri var. otobüslere doluşup gençlerbirliği marşları dinleyerek stadın yolunu tutuyoruz. genel kaptan, transfer komitesi’nden zeki ünaldı da bizim otobüste. marşlarla ilgili bir şeyler söylüyor. herkesin neşesi yerinde. stada varan yolu tezahüratlar eşliğinde geçiyoruz. “deplasman” takımının taraftarları daha ortalarda görünmüyor. (maç boyunca da sesleri ya hiç çıkmadı, ya da çok cılız kaldı.) tribün grubumuz şöyle: oktay arıca’nın eşi, janset güler (eşleri bizim hemen arkamızda, şeref tribünündeler), sema abla, akşit ağabey ve ben. toplamda 250 kişinin üstündeyiz. yavuz donat aramızdaki birçok gazeteciden biri. ona göre sayı, 268! buna topçular ve teknik heyet de dahil. başkandan uçakla ankara’dan gelenlerin sayısını almış olmalı. fakat eksiği var. kaç kişiler, bilmiyorum fakat aramızda italya’dan gelenler var. ayrıca karşı tribünde de “forza türkiye!” pankartı açmış 15-20 kişilik bir grup daha. pankartın üstünde yazan tam olarak şöyle: boğaziçi spor klubü anadolu’nun gururu gençlerbirliği’ne başarılar diler! ayrıca londra’dan gelen özkurallar ve leiden’dan gelen ben bu sayıya eklenmeliyim. maç başlayınca, burası ankara, burdan çıkış yok tezahüratı kaçınılmaz. fakat maç başlamıyor. ben daha farkında değilim. her yer bembeyaz. öten telefona bakıyorum: izmir’den, kardeşim ışık. az önce seni tribünde gördüm. bence sizin maç başlamayacak! tam o an akşit ağabey, maç ertelenebilir, diyor. hakikaten! ne olacak? bu, eve dönüp hava düzeldiğinde 19 mayıs’a tekrar gelmek gibi değil ki! bizim kulübede bir hareketlenme var. yüzler gülüyor. maç başlayacak.
ilk devre çok sağlam oynuyoruz. orta sahaya hakimsen, maçı alırsın. (bunu sadece genel kural olarak söylüyorum. yoksa orta sahaya hakimken mağlup olduğumuz birçok maçı içim yanarak seyretmişliğim var. bugün böyle olmayacak!) benim için rahat. ikinci devrenin başlamasına 1 (yazıyla, bir!) dakika kala bizim müdafaa edeceğimiz kalenin ceza sahasında bir hareketlenme var. ben vaktin farkında değilim. aaa, italyanlar bizim ceza sahasındaki karı kürüyorlar. vaziyeti işaret eden akşit ağabey. sema abla, ne kadar art niyetlisin akşit, diyor. ben de aynı tepkiyi gösteriyorum. şimdi karşı tarafı da temizlerler. o arada kalearkasındaki parma taraftarları kalecimiz damir botonjic’e kartopu atıyorlar. bir parmalı topçu tribünlere koşup taraftarları yatıştırıyor. düdük çaldı, ikinci devre başlıyor. bizim ceza sahası pırıl pırıl. akşit ağabeye, kusura bakmamasını söylüyorum. fakat halihazırda yazdım zaten: o taraftar olarak benden çok daha kıdemli! golden sonra aşağıdan yukarı doğru organize oluyoruz. beste: pınarbaşı! 19 mayıs’ta keyfimiz yerindeyse, bilhassa attığımız gollerden sonra, en çok söylediğimiz beste.
her maçtan insanın aklında silinmeyen görüntüler kalır. bu maçtan bana yadigar kalan, başlama vuruşundan hemen evvel bizimkilerin karlarla kaplı sahada birbirlerine sarılarak oluşturdukları çember.
maçtan sonra önce otele, sonra tribün grubumuzla yemeğe gidiyoruz. otelde valencia-beşiktaş maçının skoruna bakıyoruz. ilk yarı bitmiş, 2-2. tribündeki enrique’yi düşünüyorum. biz yemekteyken rovers taraftarları namına john paul’den gene tebrik mesajı geliyor. leiden’a dönünce, francisco ve enrique’den de tebrik notları geldiğini göreceğim. oktay arıca’nın eşinden “birlikte gezmeye gitmeleri” nasıl başlamış, o hikayeyi dinliyorum. sene 1961. gençlerbirliği-beşiktaş maçı. bunu oktay ağabey şöyle anlattı: efendim, ben sahada biraz sinirli bilinirdim. daha maç başlamadan hakem bizzat gelip beni ikaz etti. ben de dedim ki, hocam sen beni atmayı zaten aklına koymuşsun! maçın hemen başında kendisine kasti bir faul yapılıyor. ama ayağım çok ağrıdı, diyor. ilk fırsatta faulu yapan beşiktaşlı’ya çift dalıyor. düdük çalıyor. kırmızı kart, ikisi de dışarıda! saniye 90! oktay ağabey bunu tribündeki eşinden biliyor ve bu son oluyor. bir daha oktay ağabeyin kendi maçlarına gezmeye gitmiyorlar.
ertesi gün sadece iki gazete aldım: gazzetta di parma ve la gazzetta dello sport! başarıya mı alıştım, nedir? ikincisinin bizim maç haberine şu başlığı attığını görüyorum: parma’da sibirya soğuğu ve türk hamamı!
29 şubat 2004 gece, leiden konyaspor maçı biteli saatler oldu. ikinci devre toparlayamadık. skor 4-1. yarın tüm gazeteler, gençlerbirliği uefa yorgunu, yazacak. ikinci parma maçını beklemeye başlıyorum.
gençlerbirliği teknik direktörü ersun yanal, maçtan sonra; "girdiğimiz pozisyonları değerlendirebilseydik buradan daha farklı bir skorla dönebilirdik." şeklinde bir açıklamada bulunmuş; bu değerlendirme bir italyan takımıyla deplasmanda yapılan bir maçtan sonra söylenmiş, o zamana kadar bir hayal gibi görülmüş, fakat gençlerbirliğim bu hayali gerçekleştirmiştir.
maçtan sonra gencler.org'a yazdığım yorumum şöyle;
maç öncesi çok umutluydum çünkü gençlerbirliği ersun yanal'ın dediği gibi bir türlü lige konsantre olamasada uefa kupası ve türkiye kupası maçlarına çok iyi konsantre oluyor ve iki kulvarda da yoluna devam ediyordu.
maçtan bir gün önce her iki teknik adamda açıklama yaparken ilginç bir gelişme oldu ersun yanal yaptığı açıklamada, parma'da her oyuncunun çok iyi olduğunu ama özellikle gilardino ve bresciano'dan çok çekindiğini açıkladı.
bu açıklamadan bir kaç saat sonra parma teknik direktörü prandelli gençlerbirliği maçında parma'nın en golcü oyuncusu gilardino'nun yanı sıra carbone ve morfeo'nun da sakatlıkları yüzünden riske atılmayacağını ve kadroda olmayacaklarını açıklıyordu.
parma'nın resmi sitesi "tardini'de şov zamanı" başlıklı haberinde ersun yanal'ın "umut ediyorum ki, muhteşem bir maç olacak ve taraftarlar için gerçek bir show olacak" sözlerini aktarıyordu.
yine parma resmi sitesi parma'nın bu yıl uefa kupası 1. tur 1. maçında 1-1 berabere kaldığı ve 44. dakikada yediği golden bu yana tam 316 dakikadır gol yemediğini büyük bir övgüyle haberlerine taşımıştı.
maç başlamadan önce gelen kadrolarda ersun yanal alışılmışın dışında bir taktik ile oyuncularını sahaya sürdü. öncelikli olarak beklenenin aksine kadroya m'bayo yerine erkan'ı dahil ederek 3lü defanstan 4lü defansa geçti. yine beklenenin aksine bu zor mücadelede kalede gökhan yerine damir ile maça başladı. aslında gökhan'ın daha yeni sakatlıktan kurtulduğu ve damir'in bu yıl uefa kupasındaki tüm maçlarda güzel oyun çıkartmasıından dolayı damirle başlaması daha akıllıcaydı.
son olarak ersun yanal'ın forvette mustafa özkan, youla ikilisini oynatması beklenirken mustafa özkan'ı orta sahaya çekip youla'yı tek forvet olarak oynattı. ve gençler maça 4-5-1 taktiği ile çıktı.
maç yoğun kar yağışı nedeniyle yaklaşık 15-20 dk geç başladı.
maça iki takımda dengeli ve temkinli başladı. bir kaç cılız parma atağı önlendikten sonra gençler oyunda baskısını arttırmaya ve pozisyonlar girmeye başladı. önce dışarı atılan iki şuttan sonra ali tandoğan'ın sert şutu direkte patladı. ve ardından gençlerbirliği oyunun tüm hakimiyetini ele geçirdi ve arka arkaya pozisyonlar yakalamasına rağmen hiçbirini değerlendiremedi ve maçın ilk yarısı 0-0 bitti.
ikinci yarıya gençler hızlı başladı ve 60. dk da skoko'nun muhteşem golü ile gençler maçtanda 1-0 galip ayrıldı.
gençler ortasahasının baskılı futbolu, defansın son derece dikkatli oyunu ve tüm oyuncuların zor saha ve hava koşullara rağmen bitmez tükenmez enerjileri taktire şayandı.
bu yıl uefa kupasında ki ilk golümüzüde atan skoko lig ve kupa maçlarında inişli çıkışlı grafiğine rağmen uefa kupasında yine yapacağını yaptı ve süper bir gol attı.
yazımın başında da dediğim gibi gençlerbirliği bir kere daha konsantre olursa kazanmayacağı maçın olmadığını kanıtladı. ve gençlerbirliği bize ne kadar iyi bir takım olduğunu bir kere daha gösterdi.
bir gün önce ersun yanal'ın sözlerini "tardini'de şov zamanı" başlığıyla duyuran parma resmi sitesindeki habere uygun olarak dün ersun yanal ve gençlerbirliği tardini'de parma'ya tek bir ciddi pozisyon bile vermeden şovunu sergiledi!
tebrikler ve teşekkürler gençlerbirliği dün bize yaşattığınız sevinçten dolayı. inşallah 3 mart'ta parma'yı ankara'da yenip 4. tura adımızı yazdıracağız.
2003-2004 sezonu türk futbolunun avrupa kupalarında "en çok" takıma "en yüksek" turda temsil edildikler yıldır.
uefa kupası'nda ilk 2 turu atlayarak 3. tura yükselen gençlerbirliği ve gaziantep dışında şampiyonlar ligi'nden uefa kupası'na geçiş yapan galatasaray ve beşiktaş'ta uefa kupası 3. turunda yer almış ve 32 takım arasında 4 türk takımı bu turda mücadele etmiştir.
bir ilginç not olarak bu 4 takımın 2'si ispanyol (beşiktaş-valencia, galatasaray-villareal) ve 2'si italyan (gençlerbirliği-ac parma, gaziantepspor-as roma) takımları ile eşleşmişlerdir.
ne yazık ki bu 4 takımdan sadece gençlerbirliği 4. tura yani ilk 16 takım arasına kalmış, diğer 3 takım kupaya veda etmiştir.
skoko shoots down parma published: friday 27 february 2004, 0.04cet
parma ac 0-1 gençlerbirligi sk josip skoko scores on 60 minutes to seal win for turkish visitors.
gençlerbirligi have every chance of adding injury-hit parma ac to their list of scalps in only their second uefa cup campaign after a third round first-leg victory in italy.
heavy snow referee wolfgang stark allowed the game to go ahead in spite of the heavy snow that fell all afternoon, and the start was delayed for 15 minutes to allow ploughs to clear the pitch. only three minutes into the game the home fans almost felt a further chill as serkan balci had an effort from long range that fell only just wide.
visitors hit post the visitors, who have already eliminated blackburn rovers fc and sporting clube de portugal, went close again eleven minutes later when ali tandogan's shot hit serkan and was deflected off the post with the surprised sébastien frey beaten. indeed, parma were clearly finding the conditions difficult while the turkish side were dominating on the flanks.
botonjic block parma finally forced a chance on 26 minutes but matteo ferrari headed mark bresciano's cross just past the post. on the half-hour fabrizio cammarata was denied his first goal in european competition by goalkeeper damir botonjic, who blocked his shot.
gençlerbirligi chances frey then pulled off a save of his own to somehow claw out souleymane youla's point-blank header. ali tandogan also had a chance to put the away side ahead before the break but shot over after josip skoko's lobbed pass.
skoko goal home coach cesare prandelli brought on marco marchionni and alessandro rosina to try and add spark to parma's midfield, but on the hour gençlerbirligi were in front. skoko's shot from 22 metres out gave frey no chance.
victory secure having taken the lead, the away team were then happy to soak up any parma pressure, and saw out the last half-hour without botonjic being troubled. visiting coach kazim ersun yanal declared: "i am satisfied with the result and we could have won by a larger margin because we were clearly the better side."
'we did our best' parma now have a tough task when they travel to turkey on wednesday, but prandelli insisted: "we did our best. we were forced to play without important players and the snowy pitch did not help us. i am confident that we can win after the second leg and hope to play in better conditions."
2003-04 sezonu uefa kupası 3. turu: ac parma mehmet ali çetinkaya 09/04/2013 mehmetalicetinkaya.com
ilk turda ingiltere’den blackburn rovers ve ikinci turda portekiz’den sporting lisbon’u eledikten sonra 3. turda rakip, italya’dan ac parma olmuştu. kura çekiminden yaklaşık 3 ay sonra oynanacak olan maça hazırlanmak için uzunca bir süre vardı.
2002-03 sezonunda serie a’yı 5. olarak tamamlayıp uefa kupası’na katılan parma, ilk turda ukrayna’dan metalurh donetsk ve ikinci turda avusturya’dan austria salzburg’u eleyerek kırmızı-siyahlıların rakibi olmuştu.
parma hakkında biraz araştırma yapınca morallerin bozulmaması elde değildi. italya liginde şampiyonluğu bulunmayan sarı-lacivetliler, neredeyse her yıl istikrarlı bir şekilde avrupa kupaları’na katılıyor ve müzesinde 2 tane uefa, 1 tane kupa galipleri kupası ve 1 tane de süper kupa bulunduruyorlardı. parma’nın bu özelliği, kendi aramızda, “madem ligde şampiyon olmamıza izin vermiyorlar, o zaman biz de parma gibi her yıl avrupa’ya giderek gücümüzü orada göstermeli ve futbolcularımızı onlara pazarlayıp daha çok para kazanmalıyız!” muhabbetinin dönmesine sebep olmuştu.
parma, o günlerde sponsorları parmalat’ın yaşadığı bazı sıkıntılar nedeniyle parasal olarak zor günler geçiriyordu. bu sıkıntı aklımda kısa süreli de olsa “acaba?” diye bir ampul yakmadı değil. ama haliyle ne olursa olsun rakip parma idi!
ben de durum negatif yönlü olsa da, istanbullu arkadaşım hakan gözkan, gençlerbirliği’nin turu geçeceğinden oldukça emindi!
ilk maç
ilk iki turdan farklı olarak ilk maç deplasmanda oynanacaktı. avrupa kupası maçlarını milliyetçiliğin dibine vurarak pazarlayan türk spor basını, uefa kupası’nda 3. tura çıkan gençlerbirliği’nin maçını canlı olarak yayınlamaya yanaşmıyordu. oysa aynı gün oynanacak olan valencia – beşiktaş ve galatasaray – villareal maçlarının canlı olarak yayınlanacağı 2-3 hafta öncesinden belliydi…
maçtan birkaç hafta sonra bir yöneticimizin büyük uğraşları sonucunda maçın son dakikada kanal d’de canlı olarak yayınlanmasını sağladığını öğrenecektik. zaten biz de maça birkaç saat kala canlı yayınlanacağını öğrenip havalara uçmuştuk.
istanbul hegemonyasının oluşmasında ve büyümesinde baş rolü oynayan avrupa kupaları ile milliyetçilik arasındaki bağlantının aslında yalan olduğunu, gerçeğin ise sadece (istanbul takımları üzerinden sağlanmakta olan) rant ve para olduğunu öğrenmeye başlıyordum.
çok uzağa gitmeye gerek yok, bir sonraki sezon yunanistan’da oynayacağımız egaleo maçı (hani sözüm ona fb, bjk ve gs’nin yabancı takımlarla yaptıkları hazırlık maçlarında bile milliyetçilik pompalayan) hiçbir televizyon ve radyo kanalı tarafından canlı olarak yayınlanmadı.
maçın başlayacağı 20:30’da ekrana bomboş tribünler ve karla kaplı zemini temizlemeye çalışan görevliler geliyordu. birkaç gün sonra akşit abiden parma’da kolay kolay kar yağmadığını hatta bu denli yoğun bir karın çok uzun yıllardır görülmediğini öğrenecektik.
sahanın durumunu görünce maçın erteleneceğini düşünsek de hakem hepimizi şaşırtıp maçın oynanacağına karar vermişti.
ersun yanal, normal kadrosuna göre defansa bir adam daha eklemiş ve mustafa özkan’ı forvet arkasına çekmişti. ilk dakikalarda iki takım da birbirini tarttıktan sonra gençlerbirliği iplerini eline alıyor ve çok baskılı bir oyun ortaya koyuyordu. ali tandoğan’ın direkte patlayan topu canımızı sıksa da takımın evinde gibi rahat ve güzel bir oyun çıkartmasıyla gurur duyuyorduk. ilk yarı 0-0 bitti.
ikinci yarı başlamadan önce parmalıların bizim sahayı temizledikleri ama kendi sahalarını daha az temizlediklerini görüp “vay arkadaş!” diyorduk.
maçın 60. dakikasında josip skoko’nun takımı yöneten muhteşem oyununu taçlandırarak, uzaklardan sebastien frey’i avladığı golle havalara fırlıyorduk! oynanan oyunun hakkı olan bu gol, aynı zamanda parma’nın uefa kupası’nda 376 dakikalık gol orucunun da sonu oluyordu.
son 30 dakikada alkaralar, güzel ve baskılı oyununa devam ediyor ve ikinci golü arıyorlardı. parma ise damir’in kalesinde hiçbir ciddi pozisyona giremiyor ve maç 1-0 sona eriyordu. bu sonuçla 1999’da ıntertoto kupası’nda trabzonspor’un deplasmanda perugia’yı 3-1 (hükmen 3-0) yendiği maçtan sonra avrupa kupaları tarihi boyunca ikinci kez bir türk takımı bir italyan takımını deplasmanda mağlup ediyordu.
günün tek moral bozan kısmı ise, kanal d’nin maçın son 10-15 dakikasında sürekli yayını kesip daha başlamasına zaman olan valencia-beşiktaş maçına bağlanmasıydı! bol bol sövmüştük…
maçtan sonra ersun yanal’a, “bu sezon uefa kupası’nda doludizgin giderken, ligde neden çok kötü bir performans çiziyorsunuz” diye soruluyor, o da, “futbolcularım geçen yıl (2002-2003) yaşananlardan dolayı lig şampiyonu olma inançlarını kaybettiler. avrupa kupası maçlarına ise kafalarında hakem baskısı olmadan, rahat bir şekilde çıkıyorlar. çünkü biliyorlar ki, iyi oynarlarsa kazanırlar. oysa türkiye liginde iyi olsanız da kazanamayabiliyorsunuz!” diye cevap veriyordu.
ikinci maç
ankara’daki rövanş maçı öncesi yine turnikelerde mahşeri bir kalabalık vardı. saat 17:45’de oynanacak maç için şirketten bahaneyle erkenden kaçmış ve maratondaki yerimi almıştım. sahada ısınan parmalı oyuncuları izlerken daha önce görmediğim bir kaleci antrenmanına şahit oluyordum. sebastien frey, sahanın herhangi bir yerinde duran kaleci antrenörüne doğru degaj antrenmanı yapıyordu. çok hoşuma gitmişti!
maça gençlerbirliği inanılmaz bir baskıyla başlamıştı. peş peşe pozisyonlara giriliyor ve gol atıp erkenden turu geçme planları yapılıyordu. birkaç önemli pozisyonun ardından 31. dakikada frey, son adam olan youla’yı net bir şekilde düşürüyor ama hakem devam kararı veriyordu. penaltı o kadar netti ki, tribünde adeta tepiniyorduk! ama 3 dakika sonra garip bir şekilde pozisyonun karbon kopyasını yaşadık! ama bu sefer pozisyon ceza alanı dışında olmasına rağmen hakem günah çıkarırcasına hem penaltı, hem de frey’e kırmızı kart veriyordu. tribünler bayram yerini dönmüştü. hele bir de filip golü atınca, sormayın!..
ikinci yarı oyunun tek hâkimi yine kırmızı-siyahlılardı. peş peşe pozisyona giriliyor ama bir türlü ikinci gol gelmiyordu. derken damir’in yaptığı uzun bir degaja, birkaç yıl sonra beşiktaş’a gelecek olan ferrari’nin ters kafa vuruşu ile skor 2-0 oluyordu. artık işlem tamamdı ve son 16’ya kalmamız kesinleşmişti. ama ali tandoğan, trt’de maçı anlatan kerem öncel’in, “kaymaklı baklava tadında sayın seyirciler” diye anlatacağı golle maçı 3-0’da noktalıyordu.
bu sonuçla birlikte o sezon avrupa kupaları’nda yoluna devam eden tek türk takımı olarak uefa kupası’nda 4. tura yükseliyorduk.
gençlerbirliği, 3-0'lık bu galibiyetle, avrupa kupaları tarihi boyunca bir italyan takımına karşı en farklı galibiyet alan türk takımı oluyordu. 2006-07 sezonunda fenerbahçe, palermo'ya karşı aynı sonuçla galip gelip bu rekoru egale etti.
bu maçtan 3 gün sonra ankara’da hiç durmadan yağan kara rağmen, şampiyonluğa giden fenerbahçe ile süper lig maçına çıkmıştık. zemin bembeyazdı ve benim aklıma 2 hafta önce italya’da oynadığımız 1-0’lık parma maçı geliyordu. bu yüzden maçı garip duygularla ve bir yandan da donarak izlemiştim! kaptan ümit’in hatası ile golü yemiş ama ardından kar yağışı altında fenerbahçe kalesinde inanılmaz bir baskı kurmuş, 3-4 net pozisyon harcayarak ve van hooijdonk’un çizgiden çıkarttığı 2 topla sahadan 1-0 yenik ayrılmıştık…
ama kısa bir süre sonra sarı-lacivertlilerle türkiye kupası yarı finalinde, hem de kadıköy’de bir kere daha karşı karşıya gelecektik…
bir dip not olarak: parma sonraki sezon (2004-05) uefa kupasında çeyrek final oynadı.
kırmızı-siyahlı ekip, parma deplasmanından rövanş için avantajlı bir skorla dönmek ve turu ankara'daki maçta geçmeyi hedefliyor.
uefa kupası'ndaki bir diğer temsilcimiz g.birliği bugün parma deplasmanında tur mücadelesi verecek. aralarında adalet bakanı cemil çiçek'in de bulunduğu 250 kişilik bir kafile ile önceki gün parma'ya giden ve maçın oynanacağı estadio tardini stadı'nda ilk çalışmasını yapan kırmızı-siyahlı ekip, dün de basına kapalı olarak bir taktik idmanı gerçekleştirdi. teknik direktör ersun yanal, ilk maçta mutlaka bir gol bulmak istediklerini belirterek, "gollü bir beraberlik de bizim için büyük avantaj olur. rakibin gücünü bilerek, bir taktik mücadelesi vereceğiz" dedi. g.birliği'nde bugün oynanacak maç öncesi sakat ya da cezalı futbolcu bulunmuyor.
g.birliği maç öncesi idman yapmasını bile engellemek isteyen parma'ya cevabını sahada verdi. skoko'nun parma kalesinin 90'ına taktığı top kar altında oynanan maçın tek golüydü.
uefa kupası 3. tur ilk maçında gençlerbirliği, italya'nın parma takımını deplasmanda 1-0 yendi. yoğun kar yağışı altında oynanan karşılaşmaya her iki takım da savunma güvenliğini ön planda tutarak başladı. italyan ekibi kontrataklarla gol ararken, gençlerbirliği de defansından çıkardığı uzun topları, hızlı oyuncuları youla ve mustafa özkan ile buluşturarak gol bulmaya çalıştı. kırmızı- siyahlı takım, ali tandoğan ve serkan'ın da hücum girişimleriyle rakip savunmaya zor anlar yaşattı. ilk 15 dakikada gol arayan g.birliği idi. kaçan iki şuttan sonra 15. dakikada ali tandoğanın şutu serkana çarparak parma kalesinin direğinden dışarı çıktı. 35te ali tandoğanın ortasında youlanın şutunu kaleci frey son anda önledi. 43te ali tandoğanın aşırtma vuruşu üst ağlarda kaldı.
skoko'nun füzesi maçın ikinci yarısında da görüntü aynıydı. g.birliği hücumda daha çok görünüyor ve kalesinde tehlike yaşanmasına izin vermiyordu. baskı 59. dakikada sonuç getirdi. ceza alanının önünden skoku muhteşem vurdu ve topu freyin bakışları arasında 90a taktı. kalan dakikalarda parmanın beraberlik için cılız atakları sonucu değiştirmedi ve maç tek golle sona erdi. g.birliği bu sonuçla italyada kazanan ilk türk takımı oldu.
g.birliği teknik direktörü ersun yanal, yoğun kar yağışının daha farklı bir galibiyet almalarını engellediğini söyleyerek, "hücum eden, gol arayan takım bizdik. ama bu zeminde ataklarımız rakipten çok kar yüzünden engellendi. skoko'nun golü muhteşemdi. bizi halı sahada çalıştıran italyanlar'a cevabı futbolumuzla verdik" dedi. yoğun kar yağışı nedeniyle maç 15 dakika geç başlarken, görevliler saha çizgilerine kırmızı boya dökerek kara karşı önlem aldılar.