mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
kürt sorunu ve futbol: diyarbakırspor örneği
1980 sonrasında ülkenin gündeminde yer edinmiş her türlü sorunun çözümü ya da en azından etkisizleştirilmesinde futbol hep devrede olmuştu. futbol, kitlelerin dikkatinin herhangi bir "sorun"dan başka yerlere çekilmesi için uygun araçtı. 1980lerin ikinci yarısından itibaren gitgide ağırlaşan kürt sorununun "etkisizleştirilmesi" bağlamında da futbol devreye sokulmakta gecikmeyecekti.
1967 yılında ikinci ve üçüncü ligler kurulurken hem futbolu ülke geneline yaymak hem de futbol sayesinde "ulusal bütünleşmeyi" sağlamak amaçlanmıştı. ülkenin batısındaki kentler ve takımlar bu sürece süratle adapte olmuşlardı. sonraki yıllarda onları karadeniz bölgesi ile akdeniz ve iç anadolu bölgelerinin takımları izlemişti. ancak doğu ve güney-doğu'nun takımları bu içinde bulundukları maddi imkânsızlıklar kadar, deneyimsizliğin de sebep olduğu yetersizlikten dolayı geride kalmışlardı.
ülkenin sosyal ve ekonomik anlamdaki bu en geri bölgesinden birinci lig'e yükselen ilk takım diyarbakırspor olclu. 1967 yılında kurulan diyarbakırspor, 1976 yılında önce üçüncü lig'den ikinci lig'e, ertesi yıl da birinci lig'e hiç ara vermeksizin çıkmıştı. bu örneği az bulunur bir başarıydı. yetmişli yılların politize ortamına rağmen, kürt sorunu henüz seksenler sonrasındaki kadar berraklaşmadığmdan, diyarbakırspor'un birinci lig'e gelmesi, daha çok anadolu'nun o güne değin kenarda kalmış bir köşesinin sisteme eklemlenmesinde bir adım olarak görülmüştü.
1980 yılında lige veda etmek zorunda kalan diyarbakırspor, iki sezon sonra yeniden gelmişse de, hemen tekrar düşmüştü. 1985-86 sezonunda yine bir yıllığına birinci lig'e konuk olduktan sonra, 1987-93 yıllan arasında diyarbakırspor kelimenin tam anlamıyla kaderine terk edilmişti. diyarbakırspor, bu yıllarda üçüncü lig'e düşmeme mücadelesi yapmak durumunda kaldı. kürt sorunu'nun artık herkesçe telaffuz edildiği doksanlı yıllardaysa diyarbakırspor'un kaderi değişecekti. 1991 yılında meclis kürsüsünden kürtçe yemin edilmesi, kürt sorununun birbiri ardına açılan özel televizyon ve radyolarda dile getirilmeye başlaması, bu mevzu ile ilgili bariyerlerin belirli oranda kalkmasını beraberinde getirmişti. tırmanan silahlı çatışmalarla dökülen kanın artması, bu bölgeyle ülkenin gerikalanının bağını her şeyden önce zihinlerde gevşetmekteydi. devlet aygıtı tarafından bu bağı kuvvetlendirmek için alınacak "tedbirler" arasında, sembol değeri taşıyan diyarbakır'ın futbol takımına el atmak da akıllara geliverdi.
gerçi diyarbakırspor üzerinden "birlik ve bütünlük manzarası" oluşturma işini daha önce, bir kerelik de olsa galatasaray üstlenmişti. galatasaray, doksanlı yılların başında sezon açılışında diyarbakır'a gelmiş ve diyarbakırspor ile bir hazırlık maçı yapmıştı. bu maç kentlerinde uzun zamandır büyük bir takım görmemiş diyarbakırlılar tarafından büyük coşkuyla izlenmişti. ancak bu coşkunun altında yatan bir neden de, pkk lideri abdullah öcalan'ın galatasaray'ı tutuyor olmasıydı. 5 ağustos 1993 günü diyarbakır atatürk stadı'nda oynanan ve galatasaray'ın 5-1 kazandığı maç esnasında açık tribüne "seni seviyoruz, seni seveni de seviyoruz" yazılı bir pankart asılacaktı. maçı izlemeye gelen ali sirmen, milliyet'teki köşesinde şunları yazacaktı: "sahi kimdi o galatasaraylı olduğunu ve bütün maçlarını uzaktan da olsa izlediğini söyleyen ünlü kişi?"
devlet yetkililerinin bakış açısına göre, diyarbakır'ın ve dolayısıyla güneydoğu'nun türkiye'nin ayrılmaz bir parçası olduğu fikrini kuvvetlendirmenin en kestirme yolu, ilin futbol takımının bir an önce birinci lig'e alınması, yani ülkenin vitrinine çıkarılmasıydı. bu aynı zamanda diyarbakır halkım futbolla "eğlenmeyi" de sağlayacaktı.
26 mayıs 1996 günü ankara'da oynanan ve diyarbakırspor'un zeytinburnu'na 1-0 yenildiği maçtan sonra, resmi ideolojiye angajmanı bilinen emin çölaşan "böyle lig olmaz" başlığıyla şunları yazmıştı:
"...ankara 19 mayıs stadı dolu. binlerce diyarbakırlı taraftar gelmiş. ankara'dakiler de diyarbakır'ı tutuyor. 500 kadar zey-tinburnu taraftan da var. bütün spor yazarları arkadaşlar da diyarbakır kazansın istiyorlarmış. tribünde iki ucunda ay-yıldız olan diyarbakır bayrağı da var. zeytinburnu uzatmada attığı golle maçı kazanıyor. maçta buraya kadar her şey normal ve kuralına göre işliyor. ancak madalyonun bir de öbür yüzü var. ligde 6 istanbul takımı var. bunların arkasında para babalan var. vanspor gibi takımlar bu para babalarıyla boğuşmak zorunda kalıyor... evet, spor müsabakalarının sonucu sahada belirlenir. çok doğrudur. ancak unutmayalım ki, türkiye'nin çok özel koşullan var. bu koşullar doğu ve güneydoğu'nun en az iki takımla birinci ligde oynamasını zorunlu kılmaktadır. büyük yaran olacaktır... bölgeye hareket gelecektir. binlerce insan futbol sayesinde para kazanacakır. heyecan gelecektir. ama en önemlisi bölgenin türkiye ile kaynaşması sağlanacaktır. spor bu açıdan bir adım olacaktır..."
maçın hemen sonrasında olağanüstü hal bölge valisi necati bilican bakanlar kurulu'nda bir brifing verecek ve diyarbakırspor'un bir formül bulunarak birinci lig'e çıkarılmasını isteyecekti. başbakan mesut yılmaz da futbol federas-yonu'na karışmak gibi bir yetkilerinin olmadığını ama federasyon bu yönde bir karar alırsa bundan memnun olacaklarını söylemişti. bu talep ve baskılar, diyarbakır'ın ülkenin bütününe en azından psikolojik anlamda entegrasyonunda futbola yüklenen misyonu açıkça göstermekteydi. ancak futbol federasyonu'nun özerk bir yapıya kavuşturulmuş olmasının yanı sıra uefa'nın böylesi bir oldubittiye sıcak bakmayacağının anlaşılması diyarbakır'ın siyasal bir kararla birinci lig'e alınmasının önünde engeldi.
2001 yılına değin hemen her sezon play-off mücadelesi yapan diyarbakırspor, 1996'da olduğu gibi hedefe birkaç kez çok yaklaşmışsa da, son adımı bir türlü atamamış ve birinci lig in kapısından geri dönmüştü. 2000 yılındaysa "hava"da önemli bir değişiklik vardı. siyasal ortama bakıldığında, 2000lere gelindiğinde pkk askerî açıdan önemli ölçüde etkisizleştirilmiş, örgütün lideri abdullah öcalan yakalanmıştı. bu fırsattan istifade ederek bölgede her anlamda bir kalkınmanın ve yenilenmenin hayata geçirilmesi vakti geldiğini söyleyenler vardı. her ne kadar bölgenin kronikleşmiş sorunlarına, her şeyden önce kimlik sorununa kalıcı çözümlerin getirilmesine hiçbir şekilde yanaşılmamışsa da sağlanan nispi güvenlik ve istikrar sonucunda yatırımlar yapılmaya başlamış, turizm gelişme yoluna girmişti. diyarbakırspor'un birinci lig'e bir türlü çıkamaması, bu konjonktürde göze batıyordu. 2000 sezonundaki türkiye kupası finalinin diyarbakır'a alınması, bir tür "göz kırpma" anlamı taşıyordu. gece maçı oynanma imkânı olmaması ve stadın pek çok altyapı eksiği olmasına rağmen galatasaray ile antalyaspor arasındaki finalin diyarbakır'da oynatılması, bir "jest"ti. galatasaray'ın uefa kupası şampiyonluğu'na uzanarak "milli" bir başanya imza atmak üzere olduğu o günlerde, "terörün bittiği" ve "normalleşildiği" mesajı verilmek isteniyordu.
o sezon, diyarbakır emniyet müdürü gaffar okkan, diyarbakırspor'a her türlü desteği veriyor, kolordu komutanı korgeneral yaşar büyükanıt (2006'da genelkurmay başkanı olacaktı) diyarbakırspor'un hiçbir maçını kaçırmıyordu.
bu arada diyarbakırspor ile karşılaşacak kimi takımların yöneticileri basına, tehditler aldıklarını söylüyorlardı. 1 mayıs 2000 günü oynanan diyarbakırspor-konya endüstrispor maçı öncesinde konya kulübü'nün başkanı m. sırrı demirel aldıkları tehditler üzerine sahaya çıkmamayı düşündüklerini ancak diyarbakır emniyet müdürü gaffar okkanın kendilerine: "bu maçı oynayın, yoksa benim meslek hayatım tehlikeye girer. eğer maça çıkmazsanız o zaman işler daha çok tehlikeye girer," dediğini söyleyecekti.
diyarbakırspor, o seneki play-off'ta çaykur rizespor ile oynanan final maçım 1-0 kaybedince arkasındaki çok güçlü desteğe rağmen birinci lig'e çıkmayı yine başaramamıştı. 2001 yılının ocak ayında yaşanan bir olay, artık bütün engellerin ortadan kalkmasına yol açacaktı diyarbakır emniyet müdürü gaffar okkan ve korumaları kent merkezinde silahlı bir grubun saldırısına uğrayarak hayatlarını kaybetmişlerdi. diyarbakırspor'un birinci lig'e çıkması artık okkan'ın vasiyeti olarak kabul edilecekti. nitekim sonraki haftalarda çok daha hırslı ve istekli bir diyarbakırspor görülecekti. tabii, diyarbakırspor'un arkasındaki desteğin çok daha güçlendiği de.
diyarbakırspor'un 25 mart 2001 günü oynadığı kombassan konyaspor maçı "ilginç" olaylarıyla kamuoyunun dikkatini çekecekti. diyarbakırspor'un 5-1 kazandığı maçta konya talanımdan tam dört oyuncu kırmızı kart görmüştü. konyalıların beşinci kırmızıyı görerek maçı tatil ettirme çabalan ise hakemin ağır tahrikleri bile görmezden gelmesiyle sonuçsuz kalmıştı. konyalı yöneticiler maçtan sonra diyarbakırspor'un birinci lig'e çıkarılması için özel bir çaba harcandığını iddia edecekler ve maçm hakemi mutlu çelik'i taraflı yönetimi nedeniyle eleştireceklerdi.
altay, göztepe, kombassan konyaspor ve diyarbakırspor arasındaki şampiyonluk mücadelesi alabildiğine kızışmıştı. sıralamanın kimi haftalarda averajla belirlendiği bu zorlu mücadelede, diyarbakırspor-altay maçında yaşananlar, üzeri örtülmeye çalışılan bir skandaldı. 13 mayıs 2001 günü diyarbakır'da oynanan maç öncesinde bazı gazeteciler tartaklanacak, sonra da bir odaya kilitlenerek fotoğraf çekmelerine izin verilmeyecekti. statta çekim yapan kameranın üstü bayrakla örtülerek görüntü alınmasının önüne geçilecekti. altaylı oyuncular stada girişte çeşitli tacizlere uğramışlar ve soyunma odalarına tarım ilacı sıkılmıştı. ancak bütün bunlar gözlemci ve temsilcinin raporlarına yansımayacaktı. bu durum milliyet gazetesinin spor sayfasında üstelik milliyet imzalı bir yazıda şöyle yorumlanacaktı: "...tüm bu kıvılcımlann güneydoğu halkına ve rahmetli gaffar okkan'a bir vefadan kaynaklandığını söylesek de, iş artık çığırından çıktı. şimdi dizginlere asılma zamanı..."
son haftada istanbul'da büyükşehir belediyespor ile karşılaşan diyarbakırspor, bu maçı da kazanarak nihayet göztepe ile beraber birinci lig'e yükselecekti. maç öncesinde stada gelen gaffar okkan'ın eşi zerrin okkan "bu maçı onun anısı için alın," demişti. diyarbakırspor'un birinci lig'e çıkması skandal niteliğindeki olaylara rağmen kamuoyunda da olumlu karşılanmıştı. bir anlamda herkesin üzerinden bir yük kalkmış, siyasal beklentiler karşılanırken, gaffar okkan'ın vasiyeti de yerine getirilmişti. nitekim, diyarbakır'da altay maçında yapılanları kınayan milliyet gazetesi spor sayfasında "bu zafer okkan'ın" manşetini atacaktı.
diyarbakırspor, büyük beklentiler ile çıktığı birinci lig'de beş sezon mücadele etti. bu beş sezonda diyarbakırspor kayda değer başarı elde edemedi, çoğunlukla kümede kalma mücadelesi verdi. son haftalardaki kimi maçlarda ortaya çıkan manzaralar, kamuoyunda diyarbakırspor'un bu kez de kümede kalması için korunduğu izleniminin doğmasına neden olmuştu. diyarbakırspor'un devlet himayesinde olduğu düşüncesi ve takımın ikinci lig'deki gibi taraftarda heyecan uyandıramaması kent ve halk tabanı ile arasındaki bağın bir ölçünitekim birinci lig'deki son sezonunda artık diyarbakır takımının arkasında "resmi" destek görünmüyordu. ancak bazı siyasetçiler eski anlayışı sürdürmekteydi. örneğin chp genel başkanı deniz baykal 2006 yılının mayıs ayında diyarbakırspor küme düştüğü vakit şu ilginç açıklamayı yapıyordu:
"...hiç kimse kuraldı, ilkeydi, federasyondu demesin. önemli olan türkiye'nin kardeşliğidir. bizi barışa, kardeşliğe götürecek böylesine etkin bir imkânın ortadan kaldırılması çok büyük yanlıştır... bu iki takımı (samsunspor'u da kastediyor) sahiplenip lige taşıyacak bir düzenlemeye chp olarak katkı vermeye hazır olduğumuzu ilan ediyorum. federasyon üzerine düşeni yapmalıdır..."
doksanlı ve 2000'li yıllarda güneydoğu ve doğu anadolu'dan başka takımlar da birinci lig'e çıktılar. ancak hiçbiri kürt kimliğiyle ilgili sembolik bir değer taşımadıkları için diyarbakırspor kadar ilgi çekmediler, tartışmaya konu olmadılar. doksanlı yıllarda vali mahmut yılbaş'ın kişisel gayretleriyle birinci lig'e yükselen vanspor belirli bir sempati topladıysa da, ne gelişinde ne de gidişinde diyarbakırspor kadar dikkat çekti. aynı şekilde siirt jetpa da, kulübün patronu konumundaki fadıl akgündüz'ün iş ilişkileri ve islâmi çevrelere yakın siyasal duruşu nedeniyle sempatiyle karşılanmadı. doğuda milliyetçi muhafazakâr çevrelerin kalesi konumundaki erzurumspor'un birinci ligdeki macerası da kalıcı bir iz bırakamadı. bu takımların hepsi şimdilerde alt kümelerde büyük maddi zorluklar içinde var olma mücadelesi veriyorlar. hatta vanspor arkasından devlet desteği çekilince amatör küme'ye kadar geriledi.
kısacası, devlet desteğiyle doğu ve güneydoğu takımlarını birinci lig'e taşıyarak futbol üzerinden toplumsal ve siyasal sorunları çözme girişimlerinin beklenen sonuçlan vermediği görülüyor.
play-off takipçisi altay'ı ilk yarım saatte bulduğu gollerle yendi, süper lig yolunda büyük avantaj elde etti. ev sahibi taraftarlar maç sonrası şehri bayram yerine çevirdi
yükselme grubu'nda haftanın kritik maçını diyarbakır kazandı. takipçisi altay'ı yenerek, süper lig yolunda büyük avantaj yakaladı. gergin atmosferde oynanan karşılaşmada ilk yarım saatte sonuca giden ev sahibi, kemalettin, murat özatak ve hasan'ın golleriyle galibiyeti buldu. altay, tek sayısını mehmet yılmaz'la buldu. hasan'a yumruk atan kaleci nihat kırmızı kart gördü. maçtan sonra diyarbakır bayram yerine döndü, galibiyet saatlerce kutlandı.
diyarbakır - altay maçı bir anlamda final niteliği taşıyordu. üç puanı alan ekibin süper lig için büyük avantaj sağlayacak olması, maça farklı heyecan, daha önemlisi gerilimi monte etti.
diyarbakır'ın 16 yıllık bir üst lige olan susamışlığının 20 bine yakın taraftarlara ve çevredeki apartmanlarda ki kalabalığa yansıyışı güzeldi. ancak çıkan olaylar, saha seyirci avantajının kullanılış biçimine gölge düşürdü.
bir hakem hatası, tribünlerdeki bir kıvılcım çok şeyleri değiştirebilirdi. nitekim sayılan 50'yi geçmeyen bir grup, maça gölge düşürmek için ellerinden geleni yaptı, başlama düdüğünden önce sahayı adeta savaş alanına çevirdi.
maçtan önce bir gazeteci dövüldü. müdahale etmek isteyen tsyd temsilcisi ve doğan haber ajansı bölge müdürü naci sapan, şeref tribününde saldırıya uğradı. foto muhabirlerinin makinaları toplatıldı, üzücü görüntüler sahnelendi.
altay'ın ısınmak için sahaya çıkışı, tekrar soyunma odasına gidişi sırasındaki manzara adeta cehennemi andırıyordu. kalkanların korumasında, patlayıcı maddeler ve maytaplarla sindirilmiş olarak sahadaki yerlerini aldılar.
altay 4-4-2 düzeniyle sahaya çıkıp, savunmaya ağırlık verdiği gösterdi. ne varki, savunmayı kaleye yakın kurunca, ilk yarım saatte üç gol yedi kaleci nihat'ın, hasan'a kafa atarak, kırmızı kart görüp, takımı çok güç duruma sokması ise büyük bir hataydı. diyarbakır, deneyimli isimleri hasan, kemalettin, hakikat ve şenol'la üstünlük sağladı.
bu galibiyet şehri bayram yerine çevirdi. ancak diyarbakır'ın kaderini istanbul'daki belediye maçının belirleyeceği gerçeği de unutulmamalı.
diyarbakır-altay maçı öncesi yaşanan utanç verici olaylar ve bir yığın çirkinlik, türk futbol tarihi'ne kara leke olarak geçti
gölge düştü
ikinci lig yükselme grubu'nda şampiyonluk heyecanı doruk noktasına ulaşırken, zirveyi yakından ilgilendiren diyarbakırspor - altay maçında yaşanan olaylar futbola gölge düşürdü. karşılaşma öncesi saha içinde görev yapan basın mensuplarına yapılan saldırılarla başlayan çirkinlikler, iki gazetecinin emniyet güçlerinin önünde sivil kişiler tarafından tekme tokat dövülmesi ile doruğa tırmandı.
zehirli gaz
yerel basına hiç dokunmayan ve kendini stat yöneticisi olarak tanıtan bir görevlinin, istanbul ve izmir'den gelen tüm gazetecileri makinalarıyla bir odaya kilitlemesi ise bardağı taşırdı. altay'ın stada girişi uzuıı sure engellenirken, elektrikler kesik diyerek. "şimdi jenaratörü çalıştıracağız" bahanesiyle konuk takımın soyunma odasına zehirli gaz sıkılması herkesi şaşkına çevirdi.
trt'ye engel
yoğun dumandan kurtulmak için kendilerini sahaya atan altaylı futbolcuları bu kez başka bir sürpriz karşıladı. siyah - beyazlı futbolculara tribünlerden bir yığın patlayıcı madde yağdı. görüntü almaya çalışan trt kamerasının önünde ise nöbetçi topluluk (!) sürekli engel yaratırken, bir ara kameranın üzerine diyarbakırspor bayrağının örtüldüğü gözlendi. birçok altaylı futbolcu kafalarına isabet eden yabancı cisimler sonucu yaralandı.
altay başkanı nafiz zorlu dün yaptığı açıklamada, diyarbakır'daki olayların organize edilmiş, planlı senaryo olduğunu söyledi. zorlu. "taraftarın ölüm tehdidi ve saldırısı stadın girişinde başladı. organizasyonu bizzat diyarbakır genel kaptanı abdurrahman yakut'un üstlendiğim gördük. sahada üzerinde görevli yazan 150 kişilik topluluk futbolcularımıza yumruk atarak 90 dakika terör estirdiler. dördüncü hakemden can güvenliği istememize rağmen bunu sağlayamayacağını belirtti. bu olaylar zincirini uefa'ya taşıyacağız" diye konuştu. bu arada altay'ın maçın tekrarı için başvuruda bulunacağı belirtildi.
"bu kadarına da pes doğrusu" deyip geçemeyiz... artık pes edemeyiz...
bir ülkenin stadlarında "ağır cezalık suçlara" göz yumuluyorsa, artık o "oynanan oyuna" futbol diyemeyiz...
başka bir ismi olmalı bu oyunun. kirli ve sinsi çağrışımlar yaratan... kötü hesaplar, şiddet ve çıkar kokak, futbola çok uzak; sporun yüzünü kızartan bir isim...
adı henüz konmadı ama kadro belli. başrolde federasyon, ardından politika, politikanın "memuru" trt, küçük çıkarlar peşindeki bir sürü "avene"... ve belki de bu şeytan üçgeninin bir köşesinde "derin devlet...
sahne ise her türlü efekte müsait olunca rahmetli gaffar okkan'ın hayatta olsaydı asla izin vermeyeceği bir şiddet sergilendi diyarbakır'da... olağanüstü hal'i aratmayacak bir futbol terörü, basın sansürü, dayak, baskı... rakip takımın başkanı ankara'ya "imdat" mesajları yolladı.
çok çok iyi bir niyetle; tüm bu kıvılcımların "güneydoğu halkına ve rahmetli okkan'a bir vefa"dan kaynaklandığını söylesek de, iş artık çığrından çıktı.
şimdi, dizginlere asılma zamanı...
bu kadarına da pes doğrusu deyip geçemeyiz.
"dostluk ve kaynaşma" beklediğimiz futbolun, "terör közlerine" krampon atmasını seyredemeyiz.
diyarbakır'daki kritik karşılaşmanın tv'den naklen yayınına izin vermeyip, gerilimin daha da artmasına davetiye çıkardı
futbol federasyonu, diyabkaır-altay maçının televizyondan naklen yayınlanmasını engelleyerek olayların çıkmasına zemin hazırladı. tüm ısrarlara rağmen karşılaşmaya yasak koyan federasyon, yaşanan çirkinliklere davetiye çıakrırken, bu haftaki maçların naklen verileceğini açıkladı.
basında geniş yer alan üzüntü verici olaylar, temsilci ve gözlemci raporlarına yansımadı. maçın gözlemcisi: erdal güleç ve galip bitigen, hakem ali uluyol'a dokuz puan verdiler. federasyon temsilcisi orhan danışman sahaya patlayıcı madde atıldığını, polislerin güveliği sağladığını kaydetti.
1990’lı yıllar türkiye için önemli bir dönemeçti ve bu dönemecin en önemli unsuru kürtler, devletin bölgedeki uygulamalarına karşı başlattıkları toplu eylemlerle tarihteki yerlerini aldılar. mardin’in savur ilçesinde öldürülen bir pkk gerillasının 17 mart 1989’da yapılan cenaze töreninden sonra, bölgede “toplu isyanlar” dönemi başlar. bunu, nusaybin ve cizre’de esnafın kepenk kapatma eylemleri izler. diyarbakır, döneme damgasını vuran kent olma özelliğini korur. dönemin koalisyon hükümeti dyp-shp’nin liderleri demirel ve inönü bölgeye yaptıkları ziyaretlerde kürt realitesini tanıdıklarını ifade ederler. bakanlar kurulu’nun 25 ocak 1991’deki toplantısında esas olarak kürtçe konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklamasıyla bilinen 1983 tarih ve 2932 sayılı “türkçe’den başka dillerde yapılacak yayınlar hakkındaki kanun”un kaldırılması karara bağlanır. kanun iptal edilir, ancak kürtçe tv ve radyo yayınma izin verilmez. devlet kürt sorununa yönelik çözüm adımlarını kısa ve aralıklı tutarken, bölgede faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıp vakalarının ardı arkası kesilmez. bölgede her alanda bir savaş yaşanır. pkk-tsk savaşı, genelkurmayın tanımlamasıyla düşük yoğunluklu bir seyirde devam eder.
paris kürt konferansı’na katıldıkları için shp’den ihraç edilen kürt vekiller ve bir grup aydın halkın emek partisi ni kurar (hep). hep diyarbakır il başkanı vedat aydın, hem diyarbakır’ın hem de bölgenin saygın ve önemli politik isimleri arasındadır. katıldığı cenaze törenlerinde, parti toplantılarında ve hatta yargılandığı davalarda, sürekli kürtçe konuşmasıyla dikkat çeken aydın, 8 temmuz 1991’de ergani-maden yolunda ölü bulunur. sivil ve telsizli polislerce evinden alınıp götürüldükten sonra ölü bulunması tansiyonu yükseltir. şehirde bir isyan başlar. vedat aydın’ın cenaze törenine yüz binlerce insan katılır. cenaze töreninde güvenlik güçlerinin yaptığı müdahale sonucu 10’u aşkın kişi yaşamını yitirir. bu tarihten itibaren kentte gerginlik artmaya başlar. faili meçhul cinayetler ve silahlı çatışmalar günlük hayatın olağan akışına dahil olur ve bölge insanının en büyük endişesi can güvenliği olmaya başlar.
gergin ve kanlı yaşanan bu koşullarda kimse diyarbakırspor yönetiminde yer almak istemiyordu. bir yandan bölgenin kırsal kesimlerinden diyarbakır’a yoğun bir göç yaşanırken, diğer yandan diyarbakır’dan türkiye’nin batı illerine doğru göç hızlanmaktaydı. diyarbakır adeta doldur-boşalt bir şehir olmuştu.
diyarbakırspor bu dönemde oynadığı hiçbir maçta tribünleri dolduramamıştır. takımın aldığı sonuçlar dahi ilgi çekmiyordu. bölge insanı için gündelik hayatın en önemli gündem maddesi savaştı. böyle bir dönemde kulübü yalnız ve sahibiz bira istemeyen eski yöneticilerden mehmet sakin, kulüp başkanlığına aday olduğunu açıklar ve seçilir. yine bu dönemde ohal valisi ünal erkan’ın girişimiyle ve hükümetin de desteğiyle türkiye futbol fedarasyonu stadyumlarda maç öncesi istiklal marşı okunma zorunluluğunu getirir. hemepeş (ileri-kürtçe marş) ise kürt taraftann bu karara tepkisine tercüman olur. diyarbakır atatürk stadyumu’nda maç öncesinde iki marş okunur.
lokantacılık yaparak hayatını kazanan mehmet sakin’in başkanlık yaptığı dönem diyarbakırspor’un en sahipsiz olduğu dönem olarak bilinir. kulüp, artık neredeyse bir tabela takımıdır ve gittikçe daha kötü sonuçlar almaktadır. 1991-92 sezonunda 3. lig’e düşmekten şans eseri kurtulur. rakibi iskenderunspor’un san kart cezalısı bir oyuncusunu oynatması ve sahada kazandığı maçı kaybetmesi sonucu diyarbakırspor şansının yardımıyla ligde kalmıştır. 3. lig’e düşen takım ise iskenderunspor olur.
bölgede artarak devam eden şiddedi çatışmalar diyarbakırspor’u her açıdan etkiler. can güvenliği olmayan iş adamlarının ekonomik kaygılan, taraftarın bilet parasını bulmakta zorlanması gibi sıkıntılar hasıl olmuştur. takım da yaşanan kaynak sıkıntısı nedeniyle zor günler geçirir. diyarbakırspor bu dönemde gittiği hemen hemen her deplasmanda, “pkk dışarı”, “kahrolsun pkk”, “katiller dışarı”, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” şeklinde sloganlara maruz kalır. birçok deplasman maçından sonra taraftarlar hatta futbolcular sıra dayağından geçirilir. diyarbakırspor ve pkk neredeyse eş tutulur. maçlara olan ilgisizlik had safhaya ulaşırken, takımda personel ve yönetici sıkıntısı da baş gösterir. başkan mehmet sakin de kulüple yeteri kadar ilgilenmemektedir. dünya ve türkiye futbolu endüstriyel atılımlara yönelirken diyarbakır’da bir tek çivi çakılmaz. hazır futbolcu potansiyeline sahip halkın çocukları işlenmediği gibi, kulübe gelir sağlayacak hiçbir etkinlik ve girişim de yapılmaz. mehmet sakin dönemi başladığı gibi biter.
berbat denilebilecek bu koşullarda yönetimsiz kalan kulüp için kafa yoran diyarbakırlı bir grup iş ve spor adamı yaptıkları bir dizi toplantılar sonucu önemli kararlar alırlar. kentte ses getiren bu girişimde elli iş adamı yer alır. büyük kervansaray oteli toplantı salonunda bir araya gelen iş adamları diyarbakırspor için yeni hedefler belirler. diyarbakırlı iş adamı aziz efe, mehmet ipek ve arkadaşlarının desteğiyle, mehmet sakin’den sonra tekrar sahipsiz kalan kulübün başkanlığına getirilir. kurulan müteşebbis heyette aziz efe kadar mehmet ipek de söz sahibidir. diyarbakır kelebek mobilya’nın sahibi aziz efe, görevini beş ay sonra, iş adamı ve güneydoğu sanayici ve işadamları derneği’nin (günşıad) kurucularından olan mehmet ipek’e bırakır. diyarbakırspor’da yeni bir dönem başlar. bu dönem, aynı zamanda kulübe yönelik devlet nezdinde ve şehirde siyasi saldırıların da arttığı dönemdir.
bir önceki dönemde aziz efe’nin başkanlığında kurulan yönetim kurulunda yer alan iş adamı mehmet ipek, efe’nin görevinden çekilmesinin ardından başkanlık koltuğuna oturur. bu dönemde ankara ile ilişkilerde gerginlik başlar. ıpek’e yakın aziz efe’nin sert demeçleri nedeniyle, diyarbakırspor’un federasyon ve devlet’le olan ilişkileri iyice gerginleşir. fakat federasyonla gerginleşme anormal bir boyuta ulaşırken, devlet’le olan ilişkiler ilginç bir biçimde normale döner. devlet’in, kürt sorununa bakışında önemli bir aktör olarak gördüğü diyarbakırspor ile ilişkisi, bu dönemden sonra daha da önem kazanacaktır. ipek’in başkanlığında diyarbakırspor beklenmedik bir şekilde bir çıkış yakalar. bu dönemde takım iyi sonuçlar alır ama 1. lig’e çıkma şansını kaçırır.
maddi ve manevi anlamda bir toparlanma yaşayan diyarbakırspor, 1994-1995 sezonunda, play-off grubunda karşıyaka ile karşılaşmış, rakibine 3-2 yenilerek, ilk 5 şansını kaçırmış ve umutlarım bir sonraki sezona ertelemiştir. 1995-1996 sezonuna yine ipek başkanlığıyla giren diyarbakırspor yine play-offa kalır ve ankara’da oynanacak maçlara hazırlanır. diyarbakır büyük bir umutla ankara’ya diker gözlerini: rakip zeytinburnuspor’dur. yeşil kırmızılı takım, uzatma dakikalarında yediği şansız bir golle zeytinburnuuspor’a boyun eğer ve bir kez daha 1. lig’in kapısından döner.
o sezona damgasını vuran maç, bir özel maç olacaktı: sezonun ikinci yarısında galatasaray bir dostluk maçı oynamak üzere diyarbakır atatürk stadyumu’na misafir olmuştu. bu maçta tribünde açılan bir pankarta, uzun yıllar atıfta bulunulacak, üzerine çok konuşulacaktı. pankartta: “seni seviyoruz. seni seveni de...” yazıyordu. “seni seven”le, koyu galatasaray taraftarı olduğu bilinen abdullah öcalan’m kastedildiğini herkes anlamıştı tabii...
1996-97 sezonunda takımın başında yine mehmet ipek vardır. uzunca bir dönemden sonra ilk defa daha ciddi ve daha disiplinli bir yönetim takımın başındadır. diyarbakır halkı takımdan çok şey beklemektedir. ipek başkanlığındaki diyarbakırspor, ligde başarılı sonuçlar alır. yeşil-kırmızılı ekip, son sezonda olduğu gibi yine play-off maçlarına kalır. maçlar bu kez eskişehir’de oynanacaktır. rakip denizlispor’dur. diyarbakır-spor, ekstra play-off maçlannda bu kez denizlispor’a 3-0 yenilir. 1. lig bir kez daha hayal olmuştur.
devlet’in diyarbakırspor’a ilgisi
bu dönemde diyarbakırspor yöneticileri, bölgede artan siyasi bilince paralel olarak ve taraftarın karakterini göz önünde tutarak, devlet kurumlan ve politikacılarla ilişkilerini sadece spor düzleminde tutmaya çalışırlar. kısmen başarılı da olurlar. son iki sezon sonunun play-off maçlarında diyarbakırspor’un kaybetmesi şehirde kuşkuyla karşılanmıştır. devlet ile ilişkileri normale çeken ve buna özen gösteren bazı yöneticilerin kimi zaman devlet’e yakın kesimlerce tehdit edilmesi kuşkuları ar-tmr. diyarbakırspor üzerinde politik hesaplar yapanlar, kulübe sızmaya çalıştıklarında mehmet ipek ve arkadaşlan tarafından deşifre edilirler. kulüp başkanı ipek, bu ilişkilerden dolayı idareci ve bazı yöneticilerle zaman zaman sert tartışmalara girer. kulübe bu dönemde kirli teklifler de yapılır. bu tekliflerin en dikkat çekeni, adıyamanspor ile yapılacak maç öncesinde gelir. bu maçta diyarbakırspor’un yenilmesi istenir. bu teklife ohal valiliği’nin aracılık ettiğini dair söylentiler de çıkmıştır.
o sezon, diyarbakırspor’da mehmet ipek kulüp başkanlığa adnan öktüren genel kaptanlık, ramazan kahraman ise genel menajerlik görevini yürütüyordu. adıyaman ile batman petrol arasında inanılmaz bir çekişme vardı. batman petrol play-offa çıkmak istiyor, adıyaman da küme kalmaya çalışıyordu. son hafta adıyaman milletvekilleri, bazı bürokratlar ve ülkü güney, devlet bakanı salih yıldırım’a, diyarbakır’ın maçı adıyaman’a vermesini rica eder. ülkü güney, bu isteğini de mehmet ipek yerine doğrudan ohal bölge valisi, il valisi nazif kayalı ve genel kaptan adnan öktüren üzerinden dile getirir. bu arada adıyaman tarafından adnan öktüren ile ramazan kahramaner’e para ödendiği söylenir. şehir dedikodularla çalkanır. istenmeyen ve spor ahlakına uymayan bir dizi olay yaşanır. mehmet ipek, “bu parayı almayın,” diyerek teşvik iddialarına ve takımda bu tür ilişkilere girenlere karşı tavır alır; hatta bir dizi tehditte bulunur. nihayet maç günü gelir. ilk yari" da diyarbakırspor çok kötü oynar ve mehmet ipek küplere biner. üstelik il valisi de mehmet ipek üzerinde bir baskı kurar ve “bu maçı adıyaman’a vereceksiniz,” der. maçın devre arasında mehmet ipek soyunma odasına inerek, teknik direktörü, menajeri, genel kaptanı kovar. üç futbolcuyu değiştirir, oyuncuları koyar ve sonuçta maç adıyaman’ın değil, batman’ın lehine bir skorla sonuçlanır. dolayısıyla anap’lı devlet bakanı salih yıldırım, ıı valisi, ohal valisi bu sonucu kendilerine yediremezler. yaşananlardan sonra mehmet ıpek’e devlet nezdinde ve politikacılar arasında düşman gözüyle bakılır. mehmet ipek’in kuyusu kazılmaya başlanır. aslında kuyusu kazılan sadece mehmet ipek değildir. bölgedeki devlet bu dönemden sonra diyarbakırspor’a bilinçli ve planlı bir şekilde el atmanın hesaplarını da yapmaktan geri kalmaz.
mehmet ipek, şehirde katıldığı tv programlarında ve konuştuğu yerel gazetelerde, maçla ilgili olarak, kulübe dışarıdan bir müdahale yapıldığını, yapılmak istenenleri reddettiği için kendisine yönelik bir saldırının başlamış olduğunu ifade eder, hatta bir komplonun düzenlenmek üzere olduğu bilgisini de paylaşır. halk ve kulübe gönül veren taraftarlar mehmet ipek’in yanında durur.
mehmet ipek o dönem yaşananları şöyle özetliyor: “il valisi nazif kayalı başta olmak üzere, mesut yılmaz’ın kirvesi ve adıyaman anap milletvekili mahmut bozlakçı ve bazı bürokratlar, bize maçın kendi lehlerinde bir sonuçla bitmesi gerektiğini ilettiler. bu yönde şeyler kulağıma geldi. ben de bu müdahaleye karşı çıktım. hiç kimsenin de piyonu olamayacağımızı dile getirdim.” abdullah öcalan türkiye’ye getirilirken diyarbakır’da bir başka hesap devreye girer: devlet bürokrasisine göre, diyarbakırspor ele geçirilmeli ve kürt muhalefeti karşısında kullanılmalıdır. bu uğurda her yola başvururlar.
dip not: bu maça kadar yaşanan süreci geniş olarak anlattığı için buraya yazdım.
uzun bir aradan sonra kulübe itibar ve istikrar getiren mehmet ipek’in kulübü ve kendisini kullandırmaması özellikle il valisi nazif kayalı’yı ve emniyet müdürü gaffar okkan’ı oldukça rahatsız eder. diyarbakırspor’daki gelişmeleri yakından izleyen okkan, yakın çevresine mehmet ipek’in mutlaka başkanlıktan düşürülmesi gerektiğini söyler. üstelik mehmet ipek, hadep’li belediye başkanlarma yemek vermiş, bu durum valilik ve emniyet’i daha da rahatsız etmiştir. bu gelişme üzerine mehmet ipek’in yerine yeni bir isim düşünülür. diyarbakır devlet erkanı diyarbakırspor için kulis yapar. bu dönemde kendi istekleri doğrultusunda hareket edecek bir isim aranır. ipek ile adıyaman maçından dolayı kavgalı olan adnan öktüren aranan özelliklere sahip bir isimdir; mehmet ipek ise bu duruma direnir. bu sırada devreye giren şırnak anap milletvekili salih yıldırım’ın, ipek’in karşısındaki her oluşumda yer almak istediği iddiası ortalıkta dolaşmaya başlar. hatta yapılan görüşmelerde yıldırım’ın gaffar okkan’a, ipek’i bitirmesi karşılığında kendisini istanbul emniyet müdürlüğü’ne atayacağını söylediği iddia edilir. bu görüşmenin ardından ilk olarak ilde yayın yapan söz gazetesinden mehmet ipek aleyhine haberler yapması istenir. oğlunu kulüp başkanlığına düşünen söz gazetesinin sahibi mehmet ali altındağ bunu bir görev olarak kabul eder. başta hürriyet olmak üzere bazı ulusal gazetelerde de polis uyanlarıyla ipek aleyhine haberler yapılmaya başlanır. mehmet ipek aleyhine tam bir karalama kampanyası başlar. bu haberlerde, mehmet ipek’in tarihî eser kaçakçısı olduğu, uyuşturucu madde sattığı ve otelinde fuhuş yaptırdığı iddia edilir. bu haberleri bahane eden diyarbakır polisi, gaffar okkan’ın emriyle gece yarısı “fuhuş yapılıyor” iddiasıyla kervansaray oteli’ni basar. otelde bulunan turistler, üstlerini bile giymelerine izin verilmeden dışarı çıkartılır. birçok evrak ve belgeye el konulur, kulüpte yolsuzluk ve hesaplarda usulsüzlük yaptığı iddiasıyla mehmet ipek gözaltına alınır. ipek çıkarıldığı mahkemece tutuklanır ve cezaevine yollanır. bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu ipek, 9 haziran 1999 günü serbest bırakılır.
mehmet ipek ile diyarbakır’daki devlet erkanı arasındaki kavga bitmek bilmez. mehmet ipek’le vali arasında küfürleşmelere varan diyaloglar, kavgalarla devam eder. ipek’i her açıdan yalnızlaştırmayı amaçlayan bürokrasi, kulübe gözünü dikmiştir ve hedefinden şaşmaz. nazif kayalı, ipek’i öldürmekle tehdit eder. mehmet ipek de aynı sertlikte karşılık verir. yaşanan bu olaylar anında kentte yayılır ve kent iyice gerilir. diyarbakırlı gazeteciler olayların içyüzünü ya bilmezler ya da yazmaktan korkarlar, hatta bazı gazeteler devlet’in kulübe yönelik operasyonunu haklı gerekçelere dayandırırlar. söz gazetesi ve şehrin karanlık isimlerinden gazeteci naci sapan ile üye olduğu güneydoğu gazeteciler cemiyeti de aynı tutumu sergiler.
mehmet ipek’i bitirme operasyonu sürerken gaffar okkan tarafından eşzamanlı olarak diyarbakırspor kulübüne 700’ü aşkın polis üye yapılır. 18 temmuz 1999 günü için genel kurul karan alınır. adnan öktüren ismi gaffar okkan tarafından dondurulur. okkan kulüp başkanlığı için bir ara düşündüğü iş adamı şahap akçadağ’a teklifte bulunur. şahap akçadağ ise, mehmet ipek’in kirvesi olduğunu ve ona bu saygısızlığı yapamayacağını söyler. buna rağmen kulübe para yardımında bulunabileceğini söyleyen akçadağ, gaffar okkan’a 30 bin amerikan dolar borç verir. okkan’ın ölümünden önce 20 bin dolarını ödediği bu paranın 10 bin dolarım da akçadağ kulübe hibe ettiğini açıklar.
diyarbakır valisi nazif kayalı, kongre tarihinden önce dicle ilçesinde yaptığı bir açılış sırasında, mehmet ipek ve ekibinden herhangi birisinin aday olamayacağını söyler.
söz gazetesinin 3 temmuz 1999 tarihli haberine göre nazif kayalı, “kongre demokratik bir şekilde yapılacaktır. kimse kimseyi tehdit etmeyecek ve dövmeyecek. yasall çerçeveler içerisinde yapılacak olan kongrede resmiyette halen başkan görülen mehmet ipek veya ekibinin aday olması söz konusu olmaz.
çünkü tüm yetkileri elinden alınmıştır. şartlar açıktır, herkes gelip aday olabilir,” der. vali kayalı, kongrede aday çıkmaması halinde takımın ortada kalmayacağını ifade ederek, "kongrede aday çıkmazsa kulübün anahtarını emniyet müdürü gaffar okkan’a teslim ederiz. diyarbakırspor konusunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın. mühim olan diyarbakırspor’un çıkarlarıdır. 4500 polisin gücünü birleştirip, diyarbakırspor’u birinci lige çıkarırız,” ifadelerini kullanarak amacını açıklar.
spor spor olmaktan, diyarbakırspor şehrin takımı olmaktan adım adım uzaklaşmaktadır.
kongrede mehmet ipek ve arkadaşlarından kimse aday olmaz. valilik ve emniyet’in kontrolünde geçen tartışmalı kongrede polis oylarının tamamını alan adnan öktüren kulüp başkanlığına seçilir. futbol şube sorumluluğuna ise türkiye’nin şike soruşturmasıyla adını duyduğu abdurahman yakut getirilir.
diyarbakırspor’da böylece şaibeleri yıllar boyunca unutulmayacak ve bir kara leke gibi kulübün üstünde duracak yeni ve kirli bir dönem başlar.
devlet ve ankara’nın desteğini arkasına alan diyarbakırspor başarılı bir sezonun ardından, bir kez daha 1. lig’e yükselme şansını yakalar. diyarbakırspor bu dönem iktidarda olan mesut yılmaz’ın memleketi rize ile final maçına çıkar. şaibe, hakem hataları ve şike iddialarının ayyuka çıktığı maçta gülen taraf mesut yılmaz’ın memleketi rize’dir. çaykur rizespor maçtan 2-0 galip ayrılır.
dip not: bu maça kadar yaşanan süreci geniş olarak anlattığı için buraya yazdım.
1980'li yıllardan beri diyarbaktrspor'da çeşitti görevlerde bulunan ve 1993-99 döneminde kulüp başkanlığını yürüten mehmet ipek, diyarbakırspor' un 2001'de süper lig'e çıkmadan önce, kendisine yapılan müdahaleleri, diyarbakır'daki devlet erkanının spora nasıl bulaştığını anlatıyor:
"diyarbakırlıyım. benim için diyarbakırspor, yaşımla başlar. 1980'lerden bu yana yönetimde yer aldım. 1993 ile 1999 arasında da fiilen başkanlık yaptım.
diyarbakırspor çıkarları dışında, diyarbakırspor içinde kimse ile şahsi hiçbir çatışmamız olmadı. dışarıdan, gerek kurumsal düzeyi de gerekse siyasi anlamda müdahaleler oldu. hiçbir zaman bu müdahalelere boyun eğmedim. bunlara karşı tavrımı koydum ve bunları geçersiz saydım.
artık sporla ilgilenmiyorum. bunun nedeni de yaşadığımız olumsuzluklardı. başkanlığı bıraktıktan sonra kulüp kapısından dahi içeri girmiş değilim. yalnızca diyarbakırspor'un yöneticisi ve temsilcisiydim. başka bir olgunun ya da duruşun, anlayışın ne piyonuydum ne de temsilcisi. diyarbakırspor'un temsilcisiydim,
salih yıldırım, bölge'nin siyasetçisidir. bölge'de 'değişik" amaçları olan biriydi. ben memleketime yatırım yapmak, ekonomik bir canlılık kazandırmak amacındaydım. onun amacı ise siyasetti. onunla aramızdaki fark bu. benim başkanlık yaptığım dönemde, kulübün, siyasi bir takım yerlere ya da siyasi kişilerin güdümüne girmesine izin vermedi m.
diyarbakırspor'a son 2000-2001 yani o iki yılda dışarıdan müdahaleler yapılmak istendi ve yapıldı. takım tarihinin en karanlık dönemini yaşamıştır. bunun yanında sporun kendi gerçekliği içinde dürüstçe destek verenler de olmuştur. ancak bazı politik rant anlayışlarının ortaya çıkmasına engel olunamamıştır. bu anlayışı yüzünden dürüst unsurlar da arada susturuldu. bu konuda o dönem anap'lı siyasiler başroldedir.
şırnak valisi hüseyin başkaya, burada da ohal bölge valisi yardımcısıydı. artısı-eksisi en çok o dönem şırnaklıları ilgilendirir. bizim dönemimizde burada görevliydi. o zaman bölge valisi necati bilican'dı. kendisi ile zaman zaman görüşüyorduk. hüseyin başkaya, salih yıldırım'ın yakın arkadaşıydı. o zaman necati bilican takıma gelir getirsin diye habur sınır kapısına yönelik bağış makbuzu bastırdı. sınır kapısında o dönem milyarlarla ifade edilebilecek yardım projesi vardı. salih yıldırım buna engel oldu. yeniden milletvekili seçilme imkânı kalmadığını sezinleyen yıldırım, diyarbakırspor üzerinden kendine yeni bir nüfuz sahası açma arayışı içindeydi.
adnan öktüren'in başkanlığa getirilmesinde, salih yıldırım ve affar okkan etkili olmuştur. ancak gaffar okkan, adnan öktüren'in yaptıklarını ölümünden altı ay önce fark etti. bunun üzerine erken genel kurul kararı aldırttı. yönetime başka isimleri getirecekti. fakat geç kalınmıştı. ömrü yetmedi.
diyarbakır'da yayın yapan söz gazetesi tamamıyla ilin çıkarlarına karşı yayın yapan bir gazetedir. bu anlamda bu gazetenin, diyarbakırspor'u destekliyor görünmesi tamamıyla numaradır. diyarbakırspor üzerinde tehlikeli hesapları bulunanlar bu gazeteyi kullanmaktadırlar. ayrıca, diyarbakır'da gazeteci olduğuna inanmıyorum.
diyarbakırspor, 1999-2001 arası sezonlarda tarihî bir kara leke almıştır. diyarbakırspor'un bu şekilde lige çıkması diyarbakırlılar için bir şeref değildir.
ankaragücü'nün 1. lig'e nasıl çıktığını dünya alem biliyor.
1981'de kenan evren tarafından lige çıkartılması istenmiş ve çıkartılmıştır. yapılan hemen hemen aynıdır. sadece yöntem değişmiştir. elbette diyarbakır'ın lige çıkmasına sevindim. çünkü kimse çıkıp 'ben mehmet ipek'ten fazla emek verdim,' diyemez.
her şey sporun ahlak kuralları içinde olmalıydı. 2001 şampiyonluğu, bırakın ahlak ve edep kurallarını, çok iğrenç bir şekilde gerçekleştirildi. diyarbakırlıların birinciliği ahlaki olmalıdır. benim dönemimde böyle şeylere asla ve asla müsaade etmezdim.
diyarbakır kongre üyeleri arasında 700'ü aşkın polis var. bu, kentin desteğini bulamayanların, kendilerini onaylamayacaklarının tarihî bir telaşının sonucudur. paniğinin sonucudur. dolayısıyla bu polis arkadaşlarımızı oraya üye yaptılar.
beş yıllık kulüp başkanlığım boyunca bölge valiliğinden aldığım para yardımı sadece 32 milyardır. bunun dışında, diyarbakırlı iş adamlarının ya da bölge iş adamlarının diyarbakırspor sevgisinden dolayı 100-200 milyar (şimdiki 100-200 bin lira) gibi rakamlarla gelen para yardımları söz konusuydu. ancak, şahsi anlamda kimseye gidip 'bana yardım edin', 'kulübe yardım edin' demedim. genel çağrılarım olmuştur. ve bu çağnlarım da cevap bulmuştu.
birileri ciddi anlamda iyi niyetiyle takıma hizmet etmeye soyundu. ancak, bir başka kesim, onların da bu iyi niyetli çabalarını arkalarına alarak, kesinlikle rant ve siyasi açıdan bölgeyi ele geçirme çabası içine girmişti. dolayısıyla bu düşüncelerle, diyarbakırspor'un onuru, haysiyeti ve kimliği kurban edilmiştir. onur, şeref gibi şeyler düşünülmedi. '1. lig'e çıkalım da nasıl olursa olsun' mantığı güdüldü. onlar (adnan öktüren ve ekibini kastediyor) için bu lazımdı. çünkü korkunç paralar döndü ve bu başarı bu hesabın verilmesinin üstünü kapatacaktı. aksi durumda onlara bunun hesabı sorulacak ve kirli çamaşırları ortaya çıkacaktı. onlar için belki hesap bitti. ama bence hesap bitmedi. hesabın mutlaka taraftarlara ve halka, tarafsız ve net bir şekilde verilmesi gerektiğini düşünüyorum. yani uyduruk bir kongre ile 'bu kadar geldi, bu kadar gitti' anlayışıyla kulüpler yönetilemez.
diyarbakırspor tarihine bakarsanız nasıl onurlu bir takım olduğunu bazı eylemlerinden görürsünüz. eğer ankara'daki final maçında diyarbakırspor bir yerlerin takımı olmuş olsaydı, takım lige çıkartılabilirdi. ama takım, hiçbir zaman böyle bir yapılanmaya gitmedi, buna izin vermedik. benim görev yaptığım dönemde lehimize verilen penaltı sayısı sadece yediydi. biz bileğimizin hakkıyla zeytinburnu maçına (1996 play-off final maçı) kadar geldik. ancak, o gün lige çıkmamız, spor ve istanbul mafyası tarafından engellendi.
federasyon bugün siyasilerin etkisindedir. bu şüphe götürmez bir gerçektir. ve o kanat bugün diyarbakır'da siyasi egemenlik ve siyasi rant ile bazı kirli çıkarlar peşindedir. o yıllarda anap'lılar başroldeydi, bugün başka parti ya da partiler. biz bunu kabul edemeyiz.
diyarbakırspor kulübü, spor külübü olarak kalmalı. hiçbir siyasi düşüncenin egemenliğine girmemesi gerekir. ben mehmet ipek olarak bir kalkan gibi bunların karşısında durmaya çalıştım. büyük bedeller ödedim. gözlerimiz bağlandı, gözaltına alındım. otellerimiz basıldı, müşterilerimiz gece yarısı sokaklara çıkartıldı. nazif kâ-| yalı bu işin en önemli aktörlerinden biridir.
bütün diyarbakır bilir ki, ben diyarbakırspor'un başından açık bir operasyonla koparıldım ve haksızlığa uğradım. bundaki amaçları diyarbakırspor'u ele geçirmek ve kullanmaktı.
gaffar okkan hepimizin sevdiği bir bürokrattı. adının diyarbakırspor tesislerine verilmesini samimi bir davranış olarak değerlendirmiyorum. ölümünden önce kendisine düşmanca tutumlar içinde olanların 24 ocak gecesinden sonra değişik bir tavır sergilemeleri samimi değildir. madem okkan'ı çok seviyordunuz, (adnan öktüren yönetimini kastediyor) kalkıp bir tesis yapsaydınız. tesislere de 'ali gaffar okkan' adını verseydiniz. diyarbakırspor tesislerine, gaf-i far okkan ismini vermek en kolay olanıdır. ayrıca, her sene binanın onarımına destek olan sedat eser'e de yapılan bir saygısızlıktır. o ismi oraya verenler ve ardından timsah gözyaşları dökenler bence günah çıkarıyorlar."
pkk lideri abdullah öcalan, 1998’in son aylarında suriye’den çıkıp, birçok avrupa ve asya ülkesini uçakla dolaştıktan sonra gittiği kenya’daki yunanistan konsolosluğu’nda, 15 şubat 1999 günü uluslararası istihbarat örgütlerinin ortak operasyonuyla tutuklanarak türk istihbarat elemanlarına teslim edildi. türkiye’ye getirilip imralı adası’nın yüksek güvenlikli hapishanesine konulan öcalan, hızlı bir şekilde yargılanıp idam cezasına çarptırıldı. idam yasalar gereği kaldırıldığı için cezası müebbet hapse çevrildi. yargılamada abdullah öcalan, “toplumsal yaradan kaynaklanan kanın durması ve barış için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğim” şeklinde bir açıklama yaptı ve ardından “demokratik cumhuriyet projesi”ni hayat geçirmek gerektiğini söyledi. pkk lideri öcalan’ın açıklamalanndan sonra bölgede tansiyon düşmeye başladı. siyasi arenada bir yumuşama baş gösterdi.
diyarbakırspor, abdullah öcalan’ın türkiye’ye getirilmesinden sonra yaşanan gelişmelerden yakından etkilendi. kulüp birden kıymete bindi. daha önce kulübe uğramayanlar, diyarbakırspor adını duymak istemeyenler birden has diyarbakırspor taraftan, sahibi kesildiler. bu dönemde ilde görev yapan gaffar okkan, gazetecilerle zaman zaman yaptığı sohbetlerinin birinde amacının, hadep’in oylarını yüzde 10’un altına düşürmek ve diyarbakırspor’u tv lig’e çıkarmak olduğunu söyler.
abdullah öcalan 1999 temmuzu’nda avukatları aracılığıyla yaptığı bir açıklamada, pkk gerillalarının silahlarıyla birlikte türkiye sınırları dışına çekilmesini ister. bu açıklamadan sonra, 15 ağustos 1984 gecesinden beri bölgede devam eden şiddetli çatışmalar altı yıl gibi uzun bir süre durur. savaş durumunun kesilmesi, bölge illerinde kısmen de olsa bir rahatlama yaratır. bu dönemde gaffar okkan da diyarbakırspor’u perde arkasından yönetmeye başlar. diyarbakırspor’a artan ilgiyle birlikte birçok kurum, siyasal parti ve askerî yetkili yaptıkları açıklamalarla diyarbakırspor’un 1. lig’e çıkması gerektiğini açık açık dile getirirler. bu dilekler zaman içinde emre dönüşecektir. mehmet ipek döneminde finallerde kaybeden takım, devlet ve federasyon yardımıyla, ne yapılıp edilip türkiye 1. futbol ligi’ne yükseltilmelidir.
adnan öktüren’i kulüp başkanlığına getiren baş aktör gaffar okkan, kulüp içindeki yolsuzlukları önlemek amacıyla, gelir-gider defterlerini valilik içinde bir polis memurunun tutmasını talep eder. bu isteği itirazsız kabul görür. bunun üzerine defterler, hem kulüp personeli hem de valilikte görevli bir polis memuru tarafından tutulmaya başlanır. bu uygulamayla, dönem sonunda defterler karşılaştırılıyor ve kulüp paralarının nasıl harcandığı kontrol altına alınmış oluyordu.
adnan öktüren ve ekibi, göreve geldikten hemen sonra arkalarındaki ilginç isimlerin desteğiyle diyarbakırspor’u güçlendirme turlanna başlar. öktüren, ilk iş olarak diyarbakırlı iş adamlarından, takıma futbolcu alınmasını ister. kakçı başarı amacından uzak, kısa vadeli yaklaşımlarla bir dizi çağrıda bulunan öktüren, diyarbakırh iş adamlarının artık diyarbakır’a ve diyarbakırspor'a karşı görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini ifade eder. işadamlarından para değil futbolcu istediklerini ısrarla beyan eden öküren ulusal basına verdiği bir demeçte, “işadamlarından para istemiyoruz. bize futbolcu alsınlar, sözleşme sonunda biz bu futbolcuların bonservislerini kendilerine iade edelim,” der.
nitekim öktüren, ilk olarak fenerbahçe futbol kulübü başkanı aziz yıldırım’dan iki futbolcu sözü alır. diyarbakırspor kulüp başkanlığı koltuğuna alışmakta geçikmeyen öktüren, siyasilerle ilişkilerini de sıcak tutmaya özen gösterir. yakın çevresine anlattığına göre hedefi siyasete atılmaktır, yani adnan öktüren için de diyarbakırspor artık bir araçtır.
iş adamlanna yaptığı çağrının ardından, 10 eylül 1999 günü ankara’da başbakan bülent ecevit ile gerçekleştirilen görüşmede, devlet’ten yardım istediklerini açıkça ifade eder. aynı gün, daha önce diyarbakır 7. kolordu komutanlığı görevinde bulunan genelkurmay 2. başkanı orgenaral yaşar büyükanıt’tan da destek isteyen öktüren, bu görüşmelerde, diyarbakırspor’un mutlaka 1. lig’e çıkartılması gerektiğini, aksi takdirde pkk ve yandaşlarının bölgede gücünü artıracağını anlaür. öktüren’e göre spor, siyaset kültüründe bir kapı olarak kullanılmalıdır. sporun bu amaçla en iyi şekilde kullanılabileceğini belirten öktüren, bu söylemlerinde anap’lı salih yıldırım’dan da tam destek alır.
adnan öktüren’in başarı ihtirası şehrin ve kültürünün önüne geçer. siyasette kimin iktidar olduğu önemli değildir. tek bir amaç vardı, mutlak suretle diyarbakırspor 1. lig'e çıkartılmalıdır. öktüren ve ekibinin, ohal valiliği’nin ve diyarbakır devlet erkanının bütün hedefi budur. kulüp pkk’ye karşı takoz görevini görmeli ve bir üst lige çıkartılmalıdır.
yeni yönetim olarak hazırlıklara başlanırken hükümet yetkilileriyle ilişkiler sıcak tutulur. öncelikle başbakan bülent ecevit’e gidilir. daha sonra genelkurmay 2. başkanı yaşar büyükanıt ziyaret edilir. halen kulüpte kullanılan otobüslerden biri başbakan ecevit’in hediyesidir.
diyarbakırspor’a hediye edilen bir diğer otobüsün sahibi ise ulusoy ailesidir. türkiye futbol federasyonu başkanı haluk ulusoy’un kardeşleri, yılmaz ve saffet ulusoy tarafından ulusoy otobüs firması’nın hediyesi olarak diyarbakırspor'a verilmiştir.
diyarbakır’da onlarca otobüs firması dururken, ulusoy firmasının kulübe son model bir otobüs ‘armağan’ etmesi, başta öz diyarbakır firmasının yetkilileri olmak üzere şehirdeki turizm şirketlerini kızdırır. öz diyarbakır firması yetkilileri, “di-yarbakırspor kulübünün, ‘bize yardım edin’ şeklinde bir talebi olmadı. eğer olsaydı var gücümüzle katkı sunardık.”
lig başlar başlamaz federasyon ilginç bir uygulamaya girişir: diyarbakır’ın maçlarına genellikle talimatlara uyan, asker kökenli hakemleri, gözlemcileri verir.
maçlarda görev alacak hakemler, federasyon başkanı haluk ulusoy tarafından kulüp başkanlığına bizzat önceden bildirilir. perşembe günü spor kamuoyuna açıklanan hakemlerin isimleri, kulübe en geç sah günü iletilir. hakemler diyarbakır’da gayet iyi ağırlanır, bazılarına gece kadın gönderilir.
prestij oteli yetkilileri, kombassan konya maçı ( http://macanilari.com/25....aspor-200020011010--.html) öncesi maçta görev yapan hakemlerin otellerinde iki gece kaldıklarını doğrular. otelin restoran kısmında mutlu çelik ve yan hakemlerinin kadınlarla beraber yemek yediklerini, eğlendiklerini, ancak odalarına beraber çıkıp çıkmadıklarını bilmediklerini anlatırlar. ayrıca, restoran ile odaların bulunduğu katlar arasında doğrudan birer merdiven ve asansör bulunduğuna dikkat çeken otel yetkilileri, “iki gece aynı şeyler yaşandı. ancak aynı odada kalıp kalmadıkları konusunda kesin bir şey söyleyemeyiz” şeklinde konuşurlar. (*)
aynı futbol sezonunda futbol federasyonu başkanı haluk ulusoy, diyarbakır’ı ziyaret eder. ankara’da kulübe çeşitli vaatlerde bulunan tff başkanı ulusoy diyarbakır’da yönetim tarafından büyük bir sevgi ve coşkuyla karşılanır. ulusoy bu gezi sırasında, “merak etmeyin sizi lige çıkartacağım,” der. bazı yöneticiler bundan rahatsızlık duyar. onlar takımın bileğinin hakkıyla yükselmesinden yanadırlar ama kulüpte itibar görmezler. süreç artık işlemeye başlamıştır: takım şöyle ya da böyle 1. lig’e çıkacaktır. bundan rahatsızlık duyan yöneticiler çevrelerine kaygılarını şu sözlerle dile getirir:
“önceki dönemlerde diyarbakırspor, gittiği deplasmanlarda ağırlığıyla karşılanıyordu. bu gelişmeler yaşanırken, stadyumlarda bize ‘devletin piçleri’ şeklinde sloganlar atmaya başladılar. yani spor, spor olmaktan çıktı, siyasi bir arenaya dönüştü. devlet destekli diyarbakırspor, oldukça karmaşık bir yerde duruyordu. bırakın diyarbakırspor’u, devlet hiçbir takıma destek vermemelidir! ”
hakem desteğini, rakamlara yansıyan büyük farklılık da ispatlıyor. adnan öktüren’in ikinci döneminde, 2000-2001 sezonunda diyabakırspor lehine verilen penaltı sayısı birden 24’e fırlamıştır.
federasyon, hakemler ve diyarbakırspor arasında şöyle bir anlaşma yapılmıştır:
genel anlamda, 75. dakikaya kadar açık bir müdahalede bulunulmayacaktı. son 15 dakikaya girilirken eğer diyarbakırspor’un ihtiyacı varsa, bir-iki penaltı verilecekti. diyarbakır’ın gol atması için çalışılacak, rakip takımın atakları düdüklerle kesilecekti.
tff’nin diyarbakırspor maçlarına atadığı tsk kökenli hakemlerin arkasında orgeneral yaşar büyükanıt’ın olduğu iddia edilir.
yine bu dönemde futbol aktörlerine karşı objektif duran hatta diyarbakırspor’a hakkettiği cezaları veriyor gibi görünen tff, kulübe perde arkasında destek ve ayrıcalık tanırken, kamuoyu önünde acımasızdır.
kulüp avukatı vedat erten bunu doğruluyor. diyarbakırspor’un davalarına o dönem olduğu gibi halen bakan vedat erten, adnan ûktüren döneminde federasyon’un kulüp aleyhine yapılan şikâyetler üzerine sık sık hukukdışı kararlar verdiğini söylüyor: “diyarbakırspor’da 2001 şubat’ın başından itibaren dört ay boyunca kulübün avukatlığını yaptım. çeşitli maçlarda takım ile ilgili gözlemci ve temsilci raporları doğrultusunda diyarbakırspor aleyhine yapılan suçlamalarla ilgili federasyon da bizden savunma bekliyordu. savunmaları hazırlıyordum.
hukuki olarak olaya baktığımız için olgusal davranmak zorundayız. ortada bir haksızlık varsa, diyarbakırspor’un, taraftarının bir haksızlığı varsa bunu belirtiyorduk. ama görünen, diyarbakırspor ile ilgili yapılan şikâyetler tek taraflıydı ve takımı cezalandırmaya yönelikti. mesela elazığ’daki maçta ( http://macanilari.com/30....rspor-200020011710--.html) ve buna benzer birçok karşılaşmada böyle oldu.
elazığ’daki maçta taraftar haksızlığa uğradı. diyarbakırspor seyircisi çok tahrik edildi. ‘kahrolsun pkk, ‘apo’nun piçleri’, ‘pkk dışarı’, ‘katiller dışarı’ gibi sloganlar atıldı. diyarbakır’ın tepkisi ise, ‘burası türkiye, israil değil' gibi sloganlar oldu. gözlemci raporunda diyarbakırspor seyircisinin olayları başlattığı ve tribündeki oturakları tahrip ettiği iddia edildi. takımın seyircisi hangi deplasmana giderse girsin bu tür tahriklerle karşı karşıya kalıyordu.
fakat şikâyetin özelliğine baktığımızda, diyarbakırspor’un federasyon tarafından kollanan bir takım olmadığını görüyoruz. çünkü, her olayla ilgili savunmalar alındı. çok doyurucu, haklı savunmalar verdiğimiz halde, federasyon diyarbakır’a ceza verdi. bu cezalan alan diyarbakırspor’un federasyon ve devlet tarafından kollandığını iddia etmek de mantıklı değil. eğer öyle olsa ceza verilmezdi.
diyarbakırspor için federasyoriun verdiği birçok karar hukuka aykırıydı. çünkü deplasmanlarda bile olaylar diyarbakır taraftarına mal ediliyordu.”
öktüren döneminde saha dışında olduğu gibi saha içinde de ilginç olaylar yaşanır. tanıklıklarım isminin açıklanmaması şartıyla aktaran bu dönemin yetkililerinden biri, özellikle iç sahada sık sık provokasyonların yapıldığını, hatta gerekirse maçların zor kullanılarak alındığını söylüyor:
“burada o dönem diyarbakırspor’a yakışmayacak şeyler yapıldı. konya endüstri takımı oyuncuları çok kötü bir şekilde dövüldü, sahaya çıkartılmadı. ( http://macanilari.com/30....kmen_-199920001510--.html) diğer takımlara da hep adnan öktüren ve abdurrahman yakut’un talimatlarıyla seyirci tahrik edilerek saldırtıldı. hemen hemen diyarbakır’a gelen tüm takımlara bu tür çirkinlikler yapıldı. geçen sezon çok maç satın alındı. 1999-2000 sezonunda örneğin çay-kur rizespor play-offa katılamıyordu. diyarbakır mağlup olarak, rize’yi play-offa taşıdı. bu maçlarda ( http://macanilari.com/31....rspor-199920002210--.html) hükümetin parmağı vardı ama daha sonra diyarbakırspor rize’ye siyasi gücü yetmediğinden finalde elendi. rize’yi anap lig’e çıkartmıştır. mesut yılmaz diyarbakır’ı destekliyordu, rakip o sene rize olunca, doğal olarak kendi memleketini çıkarttı. diyarbakır’a, ‘bir sene bekle’ denildi. nice ilginç olay yaşandı. diyarbakır’ı, bölgeyi çok gerdiler. tahrik edilerek her tarafta ‘kahrolsun pkk’, ‘pkk piçleri dışarı’ şeklinde sloganlar attırıldı. yozgat’ta çok kötü muamelelere maruz kaldık. gece saat ll’de otel 200 kişilik bir grup tarafından basıldı. otelin içine kadar ellerinde bıçaklarla üstlerimize saldırdılar. müdahale edilmedi. ertesi gün, sahada tam bir katliam yaşandı.”
(*) hakem mutlu çelik ve arkadaşlannın prestij oteli’nde kadınlarla birlikte kaldıkları, kitap 2001 eylülünde yayımlandıktan sonra basında haberlere konu oldu. haberler üzerine hürriyet gazetesine açıklamalarda bulunan hakem mutlu çelik, beni yalancılıkla suçladı. kendisine avukatım aracılığıyla dava açmasını talep ettim: çelik dava açmadı.
diyarbakırspor ligin son haftalarına doğru deplasmanda hatay ve göztepe’ye yenilince süper lig’e çıkma şansı azalmıştı. kendisine en yakın rakip olan altay’la, göztepe yenilgisi sonrasında sahasında yapacağı maç hayati derecede önem kazanmıştı. bu maçtan galip ayrılacak takım muhtemelen süper lig’e çıkma yolunda büyük bir avantaj yakalayacaktı. diyarbakır’da oynanan maçta her anlamda tam bir savaş yaşanır. 13 mayıs 2001 günü diyarbakır atatürk stadyumu’nda oynanan maçta akla hayale gelmeyecek entrikalar hayata geçirilir. sahadan 3-1 galip aynlan diyarbakırsporluların yanlarına polisi de alarak rakip takımın oyuncu ve teknik ekibine yaptıkları türkiye futbol tarihine kara bir leke olarak geçer.
karşılaşma öncesi saha içinde görev yapan basın mensuplarına yapılan saldırılarla başlayan çirkinlikler, iki gazetecinin emniyet güçlerinin önünde sivil kişiler tarafından tekme tokat dövülmesi ile doruğa tırmanır.
yerel basma hiç dokunmayan ve kendisini stat yöneticisi olarak tanıtan bir görevlinin, istanbul ve izmir’den gelen tüm gazetecileri makinalanyla bir odaya kilitlemesi ise bardağı taşırır. altay’ın stadyuma girişi uzun süre engellenirken, elektrikler kesik diyerek, “şimdi jenaratörü çalıştıracağız” bahanesiyle konuk takımın soyunma odasına zehirli gaz sıkılması herkesi şaşkına çevirir.
yoğun dumandan kurtulmak için kendilerini sahaya atan altaylı futbolcuları bu kez başka bir sürpriz beklemektedir. siyah-beyazlı futbolculara tribünden bir yığın patlayıcı madde yağar. bir grup kişi trt kamerasının önünde toplanarak kameranın görüntü almasını kasıtlı olarak engeller. bir ara kameranın üzerine diyarbakırspor bayrağı örtülür. birçok altaylı futbolcu kafalarına isabet eden yabancı cisimler sonucu yaralanır.
maçtan iki gün sonra atv ana haber’de ali kırca’ya konuşan adnan öktüren’e göre olaylardan bir-iki kendini bilmez taraftar sorumludur. kendisine göre abartılacak bir durum söz konusu değildir.
diyarbakırspor basın sözcüsü nevzat bingöl, sahada yaşamlanları ve basın mensuplarının tartaklanmasını bir gazeteci olarak içine sindiremediğini ifade ederek maçtan sonra görevinden istifa ettiğini açıklar. istifayı değerlendiren takımın genel kaptanı dr. abdurrahman yakut, gazeteci bingöl’ün bir diyarbakırspor haini olduğunu iddia eder. bingöl’ün takımın başarısı önünde bir engel olarak gördüğünü söyleyen yakut, diyarbakırspor’un şampiyonluğundan sonra her şeyi açıklayacaklarını ifade etmesine rağmen, lig bittikten sonra bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmaz.
Altay başkanı nafiz zorlu maçtan sonra yaptığı açıklamada, diyarbakır’daki olayların organize edilmiş, planlı bir senaryo olduğunu söyler. zorlu, “taraftarın ölüm tehdidi ve saldırısı stadyumun girişinde başladı. organizasyonu bizzat diyarbakır genel kaptanı abdurrahman yakut’un üstlendiğini gördük. sahada üzerinde görevli yazan 150 kişilik topluluk futbolcularımıza yumruk atarak 90 dakika terör estirdiler. dördüncü hakemden can güvenliği istememize rağmen bunu sağlayamayacağım belirtti. bu olaylar zincirini uefa’ya taşıyacağız”diye konuşur. bu arada altay’ın maçın tekrarı için başvuruda bulunacağı belirtilir.
erman toroğlu’nun maç ile ilgili yorumu ise şöyle olmuştu:
“diyarbakır birinci lig’e gelirse renk verir. bundan kimsenin kuşkusu yok. ama böyle gelecekse şimdiden ızdırap verir. trt, geçen hafta 3 maçı da yayınlamaya hazırdı. federasyon’a dediler ki, ‘bizde her şey tamam. izin verirseniz, yayınlayacağız.’ bundan sonraki safhada benim duyduklarım şunlar:
futbol federasyonu’na mesut yılmaz direktif veriyor; ‘maçı yayınlamayın’ diye. çünkü geçen yıl antalya’da oynanan baraj maçlarında diyarbakır hakem tarafından resmen katledildikten sonra anap diyarbakır il binası hırpalandı. herhalde sebebi bu. aradan 1 saat geçiyor, bu sefer rüştü kazım yücelen telefon açıyor. ‘maçı yayınlayacaksınız, değil mi?’ diyor. federasyondaki yetkili, ‘sayın bakanım. isterseniz genel başkanımzla bir görüşün, sonra bir daha görüşelim’ ikazım yapıyor.
aradan yarım saat daha geçiyor. yücelen bir daha arıyor. ‘evet’ diyor...
‘haklısınız, maç yayınlanmayacak.’
maçtan sonra da futbol federasyonu açıklama yapıyor: ‘biz kimseden baskı almadık, bu karan kendimiz verdik.’
şimdi soruyorum; allah aşkına birileri buna cevap versin, çünkü çok önemli. hakikaten bu işin içine mesut yılmaz, rüştü kazım yücelen girdiler mi? yoksa onların adını ortaya atarak bu işi futbol federasyonu mu yaptı? neden korkuyorsunuz? kamuoyunun bunları öğrenmeye hakkı yok mu?
maçtan evvel kameramanların kameraları, foto-muhabirlerinin makinaları toplanıyor. trt’nin maçı çeken kameramanının önünde duruluyor, görüntüler alınmasın diye...
maça vali gelmiyor. dışardan gelen spor muhabirleri polis tarafından dövülüyor. soyunma odalarına girerken altaylı futbolcular dövülüyor. maç da diyarbakır’ın 3-1 galibiyetiyle bitiyor. ve bizler bu maç hakkında söylenenleri sadece duyuyoruz, resim de yok görüntü de...
çünkü biz keriziz veya keriz yerine konuluyoruz. ve bütün bunlar, eğer varsa, türkiye cumhuriyeti devleti’nin görevlileri önünde oluyor. biz devletimize her şeyimizi emanet ediyoruz. paramızı, pulumuzu, namusumuzu. veya ben öyle olduğunu tahmin ediyorum. ondan sonra da geriye bir tek şey kalıyor: hakem ve gözlemci raporları. şöyle yukarıdan bir bakalım.
hakem ali uluyol, mesleği astsubay. yardımcı hakem bünyamin gezer, mesleği polis. yardımcı hakem metin kıtmır, mesleği serbest ticaret. 4. hakem harun yiğit, mesleği astsubay. gözlemci erdal güleç, emekli subay. gözlemci galip bi-tigen, emekli astsubay, 5 yıl da d. bakır’da görev yapmış.
şimdi bunlar, acaba rastlantı mı? bülent yavuz, bütün bunların bir araya gelmesi tesadüf mü? ne dersin? yoksa bizler keriz miyiz, veya bize o pencereden mi bakıyorsunuz?”
bütün bunlar elbette tesadüf değildi. diyarbakır, bu maçı almak için elinden gelen her şeyi ortaya koyacakü. saha dışında gerekenler yapılmış, saha içinde de futbolcu ve hakemler işi bitirmişlerdi.
o gün diyarbakır’da bir cinayet işlenmişti... katil, diyarbakır adına ve kılıfıyla cinayeti organize eden devlet’ti; maktül, mağdur ve mazlum ise altay’dı.
mesele tamamıyla spordan çıkmıştı artık. spor yerini siyasi dengelere, hesaplara bırakmıştı. bölgede silahlar sustuktan sonra siyasi ve ekonomik iştahlan kabaranlar, bu güçlerini katlamak için yeşil sahalara artık şeref tribünlerinden bakacaklardı. bölgede güç sahibi olmanın en kolay yolu, diyarbakırspor’un şeref tribününden geçiyordu. bu da en iyi şekilde kullanılacaktı. öncelikle, gaffar okkan öldürüldükten sonra takım içinde huzursuzluğa yer vermemek için diyarbakırspor yönetimine desteklerinin sürdüğünü söylemesine rağmen ilin valisi a. cemil serhatlı, diyarbakır’dan gönderilmeliydi. vali ise kendisine hasta raporu düzenletti. bu şekilde maça gitmeyecek, saha içinde ve dışında yaşanılanlara tanık olmayacaktı.
resmî cinayetin ildeki birinci sorumlusu böylece resmî evraklarla altay cinayetinden sıyrılacaktı.
öte yandan, hadep’in oylarını yükseltmesi, seçmenin anap şırnak milletvekili salih yıldırım’ı şırnak’a her gelişinde “azarlaması”, hatta bir seferinde üzerine kamyon sürülmesi, yıldırım’ı yeni politik alanlara yöneltiyordu. kendisine politik alan olarak yıllarca görev yaptığı diyarbakır’ı seçen yıldırım, spordan bürokrasiye ilde etkin olmak amacındaydı. o dönem görevde olan vali a. cemil serhatlı ile yıldızları bir türlü barışmamıştı. buna karşın, şırnak valisi hüseyin başkaya ile kirli ilişkilere dayanan yakın bir dostluğu vardı. kısaca, yıldırım serhatlı’yı diyarbakır’dan göndermek, yerine de başkaya’yı getirtmek istiyordu. bunun için altay maçı iyi bir fırsattı. zaten adnan öktüren ile yakın ilişkileri olan yıldırım, öktüren’i komploya ortak olma konusunda ikna etti. tarihe, diyarbakırspor’un başanlı başkam olarak geçmek isteyen ve bunu her şeyin önünde tutan adnan öktüren ve sağ kolu abdurahman yakut, yerel televizyonlarda (başta söz tv) boy gösteriyor ve provokasyonlara zemin hazırlığı yaparcasına, altay maçının ölüm kalım savaşı olduğunu dile getiriyorlardı. öktüren daha da ileri gidip diyarbakırspor’un süper lig’e çıkmaması halinde intihar edeceğini dile getiriyordu.
komplonun puan ayağı hedefine ulaşsa da, valiyi yerinden oynatma hedefine ulaşılamıyordu. serhatlı da bu maçtan dersler çıkartıp, bundan sonra diyarbakırspor’a ağırlığını koyacaktı.
şehir, maçla ilgili tartışmalarla çalkalanırken tsyd yönetim kurulu’ndan yapılan açıklamada, ikinci futbol ligi yükselme grubu’ndaki diyarbakırspor-altay karşılaşmasında diyarbakırspor adına hareket ettiklerini gizlemeyen bazı güçlerin, medyaya karşı tavır almasına anlam verilemediği belirtilerek, “müsabaka öncesi ve sonrasında kamu düzeni, can güvenliği açısından hepimizi endişeye sevk edecek olaylar yaşanmıştır. gazetecilerin çalışma özgürlüğü kısıtlanmış, foto muhabirleri odaya kilitlenmiş ve sahada görev yapanlar tartaklanmıştır. düzeni sağlamakla görevli güçler ise bu olaylara seyirci kalmayı tercih etmiştir. öte yandan, bu çağdışı ortamın oluşmasına diyarbakırspor başkanı ve yönetiminin de katkıda bulundukları üzüntüyle gözlenmiştir. tsyd yönetim kurulu, ilgili bakanların ve diyarbakır’daki kamu görevlilerinin, türkiye cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğunu kanıtlayacak sorumlu bir tavır göstermelerini beklemektedir,” denilir.
karşılaşmasının yankıları günlerce devam eder. izmir milletvekilleri, konuyu meclis’te gündemine getirir. milletvekilleri, maçın tarafsız bir sahada tekrarlanması için harekete geçer.
anap’lı rifat serdaroğlu, “hayatımdaki en büyük rezaleti yaşadım. daha maç başlamadan üç futbolcumuz yaralandı. rezaleti, başbakan yardımcısı mesut yılmaz’a da aktardım. diyarbakırspor türkiye’nin hiçbir yerinde maç yapamaz artık. maç tarafsız sahada oynanmalı” derken; yine anap’lı süha tanık, “maçın televizyondan naklen verilmemesi de dikkat çekici. daha soyunma odasındayken sporcular tacize uğramışlar. maçın tarafsız sahada, belki de seyircisiz olarak tekrar edilmesi gerekir. federasyon buna mutlaka bir çare bulmalı. eğer olabiliyorsa diyarbakır 1-0 galip başlasın. görelim bakalım ne olacak? biz altay’a çok güveniyoruz.” açıklamasında bulunur. mhp’li yusuf kırkpınar ise “spor artık sahada değil tribünlerde oynanıyor. millete saldırarak bir yere varılamaz. eğer devlet, diyarbakır’ı 1. lig’e çıkarmak istiyorsa, özel bir statü tanısın. bunu başka takımların önüne set çekerek yapmasınlar. korku ile titreyerek maç yapılmaz. bu spor ahlakına da uygun değil. tarafsız sahada maç yeniden oynanmalı,” der. dsp milletvekili suat çağlayan ve anap’lı ışın çelebi de maçın tarafsız sahada tekrar edilmesi gerektiğini söylerler.
karşılaşma öncesi soyunma odası koridorunda tartaklanan üç altaylı futbolcu necati, bülent ve kenan’la maçta başına konfeti rulosu isabet edince baygınlık geçiren altay antrenörü turgut uçar ise “hâlâ olayların şoku içindeyiz, öleceğimizi sandım,” diyerek maçta yaşanılanları özetler: “on beşi 1. lig’de olmak üzere 18 yıl futbol oynadım. yaşadıklarımızı kelimelerle ifade etmek imkânsız. atatürk stadyumu, korku tüneli gibiydi. sahaya patlayıcı maddeler, taşlar atıldı. çevre apartmanlardan sahaya sapanlarla taşlar fırlatıldı. kendimizi korumak için kulübede çamurlu suların içine yattık. maç 0-0 devam ederken oradan çıkamayacağımızı düşündüm. hayatımda ilk kez ölüm korkusunu hissettim. bir pozisyonda kendimi kaybedip dışarıya çıktığımda başıma bir şey çarptı. kendime geldiğimde ilk yarı sona ermişti. (...) orta sahada ısınıyorduk. sapanla atılan taş ve bilardo toplan üzerimize yağıyordu. çaresiz soyunma odasına kaçak. elektrikler kesildi çalışan jeneratörün mazot gazını odamıza verdiler. zehirlenmemek için yeniden sahaya çıkmak zorunda kaldık. bize tuzak kurdular. can güvenliğimiz yoktu.”
siyah-beyazlı takımın liberosu kenan ise “herkesin yaka kartında görevli yazıyordu. görevleri bizi dövmekti. bunu da yaptılar. bir kulübün sahada 150 görevlisi olmaz. bize yer gösteren adam, iki dakika sonra yöneticimizi yumrukladı. yaşadıklarımız kâbus gibiydi. diyarbakır’da hiçbir takımın can güvenliği sağlanamaz,” diye konuşur.
şaibeli altay maçı diyarbakırspor’un önünü açarken, kulüp içindeki çekişmeler durmak bilmiyordu. başta öktüren, kulüp yönetiminde etkili bazı isimler, milletvekili adaylığına hazırlanıyorlardı. öktüren, içişleri bakanı sadettin tantan’a yakın olduğu izlenimini vererek konumunu güçlendirmeye çalışıyordu. bir sezon önce tantan’la konuşup ağrıspor maçından puan çıkartmalarına “yardımcı olmasını” sağladığına dair söylentiler vardı. gaffar okkan, bu gidişe engel olmaya çalıştı ve yönetimin yasadışı işlerini tespit ederek 26 şubat 2001 gününe kongre kararı alınmasını istedi. gaffar okkan bu kongre kararını aldırtacak hatta seçilecek yönetimi belirleyecek kadar güçlü hale gelmişti. ancak ömrü buna yetmeyecek, 24 ocak’ta öldürülecekti.
adnan öktüren: futbolu spor olmaktan çıkaran başkan
adnan öktüren aslen siirtlidir. başkanlık yaptığı dönemde anap şırnak milletvekili salih yıldınm'ın yakın arkadaşıydı. kulüp başkanlığına darbevari bir yöntemle getirildi. kendi çıkarları için gaffar okkan'dan aldığı tatimatların dışına çıktığında gözden düştü. kulüp başkanlığı görevi boyunca adı yolsuzluk iddialarına karıştı. diyarbakırspor'un içine devlet'in girmesine payı olan isimlerden biriydi. 2001 'deki süper ug'e çıkış hikâyesinde de ceza sahasında dokuz kusurlu hareketi yapanlardan biriydi. kendi döneminde yaşadığı çarpıcı olayları anlatıyor:
(...)
şampiyonlukta herhangi bir şaibe yoktur. oyunu kuralarıyla oynadık. haksız bir davranışla karşılaşmamak için her türlü, ama her türlü riski göze alarak, hayatımızı ortaya koyarak buraya kadar geldik. şaibeyi bir yıl önceki rize maçında aramak lazım: 1. lig'e çıkmamız engellendi. maçın hakeminin bize yaptığını kimseye anlata- § madik. söylediklerimiz basında küçük harflerle yer aldı.
bizim 2001 şampiyonluğunda şaibe yoktur. bu diyarbakır'ın, bölge halkının alınteridir. işte burada bir altay maçı yaşandı. taraflı medyanın apaçık göstergesidir. izmir'de göztepe maçında bize yapılan haksız tasarruflara rağmen, bizim burada sadece seyircimizin coşkusundan kaynaklanan olaylara karşı, medyanın bize tavır aldığı durum ortadadır. biz tertemiz alnımızın akıyla yıllar sonra bu insanları kucaklayacak bir coşkuyla buralara kadar gelebildik.
izmir'de bize sporla bağdaşmayacak haksızlıklar yapıldı. siyasi sloganlar atıldı. bu daha önce konya'da, yozgat'ta yapıldı. 'pkk dışarı' denildi. buna benzer birçok tavırla karşı karşıya kaldık. bunu hiçbir medya organı yazmadı. fakat, diyarbakır halkı, bu ülkenin birlik ve beraberliğine yaklaşımıyla, batı'da yaşayan, demokrasi adına çok şeyler yaptığını söyleyen o insanlara, bence en güzel cevabı burada verdi. sporun, spor olarak değerlendirilmesi gerektiğini, sporun barış, kardeşlik güzellik olduğunu ve siyasetle karıştırılmaması gerektiğini, siyasetle iç içe olamayacağını sadece spor ahlakı içerisinde, diyarbakır halkı bütün medyaya, türkiye'ye gösterdi. ve bu gösteride bazı yazarlar, bizi yanlış değerlendirmeler içine alarak kendi lehlerine çevirmeye çalıştılar. bizi karalamaya çalıştılar.
yani siyasi kavramların spor içerisinde yer alamayacağını söylemeye çalıştım. biliyorsunuz, spor dünyada savaşların bitmesine neden olmuştur. barışa vesile olmuştur.