ilk basımı 2002 yılında olan yapı kredi'nin "top bir dünyadır" adlı kitabından;
hiçbir zaman medyanın istediği gibi bir yıldız olmadı cantona, manken-şarkıcı sevgilisi olmadı, sahte pozlar takınmadı. 25 ocak 1995'te, selhurst parkta bir crystal palace taraftarının hakaretlerine dayanamadı ve meşhur volelerinden birini attı. dünya futbolunun en büyük yıldızıyken kulübüne kızıp futbolu bıraktı, şiirlerini yayımladı, filmlerde oynadı.
- çok tartışılan 'uçan tekmeniz' için yıllar sonra ne düşünüyorsunuz?
hayatımda gurur duyduğum çok olay oldu. ancak hiçbiri bir holigana attığım tekme kadar gurur vermedi. ancak bu hareket aynı zamanda hayatımın en büyük yanlış kararıydı. bugün aynı hareketi yapmazdım. bir tekme, futboldan beni uzun süre ayrı bıraktı.
- tıpkı zidane’ın materazzi'ye attığı kafa gibi mi?
zidane olayında ağır tahrik vardı. ancak materazzi bu tahriki maçın başlarında yapmış olsaydı, zidane kafa atmazdı. beynin ve vücudun yorulduğu bir ortamda yapılan tahrike verilen cevapta mantık ve akıl aranmaz. crystal palace maçında kırmızı kart görmüştüm ve oyundan yıkılmış, sinirleri gerilmiş biri olarak çıkıyordum. saha kenarından bir holigan bana ağır tahrikte bulundu ve o anki halimle yapmam gereken tek şey uçan tekmeydi. mantığınız devre dışı kaldığı için uçan tekme normal oluyor ve gurur duyuyorsunuz.
eric cantona maçın 48. dakikasında taraftara attığı uçan tekmeden sonra kırmızı kart görmüş ve 8 ay futboldan men ve 20.000 pound para cezası almıştır. ayrıca 14 gün hapis cezasna çarptırılmış ama ceza 120 saat kamu yararına çalışma olarak değiştirilmiştir...
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
cantona, eric, 25 ocak 1995'te matthew simmons'un kafasına bir tekme indirerek uluslararası futbol camiasının en büyük skandalına neden olmuştu -çünkü simmons rakip takımdan bir oyuncu değil, bir seyirciydi. fransız oyuncu, 16 ay içinde beşinci kez oyundışı kaldıktan sonra, soyunma odasına giderken yoluna çıkan ve kendisine küfreden bir holiganı karateyle sakatlamıştı (meşhur crystal-palace-olayı). cantona, manchester united kulübü, ingiliz ve fransız futbol federasyonlan ve bir ingiliz mahkemesi tarafından çeşitli cezalara çarptırıldı; britanya futbol tarihinin en uzun men cezasını aldı. yine de taraftarlar ve reklamcılar için bir "kült figür" olarak kaldı. 1996'da ingiltere'deki avrupa şampiyonası'nda, nike firması eric cantona'nın yer aldığı kışkırtıcı reklam spotlan yarattı ("ingiliz futbolunu iyileştirmek için çok sıkı çalıştım -şimdi onu bozmanın tam zamanı"). ve 1998 dünya kupası'nda reklam dünyası, sonunda cantona'nın canavar bir file bekçisinin karnını delip geçen bir top attığı futbol maçını andıran bir sokak kavgası senaryosu üretti.
hırçın çocuk cantona'nın en medyatik hırçınlığı bu maçta gerçekleşmişti.
olayın sonunda cantona futbol oynamama cezası alırken olayda yer alan taraftar da ömür boyu maçlardan men cezasına çarptırılmıştı.
olay tribünlerin birinci sırasında gerçekleşmişti. ancak çok az konuşulan şey olayda yer alan taraftarın 10 15 sıra yukarda oturuyor olması ve küfürler ederek en aşağıya kadar inmiş olduğuydu. yani aslında hadise anlık bir olay olmayıp, taraftar aşağı inmese bir ihtimal cantona'yı tribün basamaklarını tırmanırken görecektik.
cantona'nın cezasının bitişinde ise sponsoru olan nike bunu bir reklam kampanyası için kullandı. reklamda şöyle diyordu: "they punished him for his mistakes. now it's somebody else's turn" (onu hatalarından dolayı cezalandırdılar. şimdi sıra başkasında)
reklamda kullanılan resim cantona'yı çıkış tünelinin kapısında gösteriyordu. tünelin kapısından giren ışıktan dolayı da yarı açık kapının gölgesi cantona'nın önüne düşüyordu. kapı yerine de demir parmaklıklar kullanılmıştı.
iyisiyle kötüsüyle cantona modern futbolun en büyük yıldızlarından biriydi. keşke kendisini daha fazla izleyebilseydik.
tabii bir de ah çekeceğim. ahhh howard wilkinson aaaahhh. hadi cantona'yı leeds'e getirdin de seni şampiyon yapan adamı geçinemiyorum diye hangi akla hizmet man u'ya satıyorsun. hem de 1.4m pound'a. futbol tarihinin en kelepir transferi...
bazıları, cantona'nın büyüklüğü ile ilgili yapılan yorumların hepsinin birtakım soru işaretleri de barındırdıklarını söyleyebilir. örneğin avrupa kupalarındaki başarısızlığı. aslında cantona'nın united'la avrupa kupalarında yakaladığı gol ortalaması, genel gol ortalamasının üzerindeydi. fakat 1997'deki yarı finaller de gidebildiği en uzak noktaydı. acaba united'ın liderliği altında çıkabileceği en üst noktaya çıktığını mı düşünmüştü?
cantona'nın disiplin sicili de büyüklüğünün sorgulanmasına sebep olan bir başka unsur. tribünlerde oturup cezasını çekmekte olan birisi nasıl olurdu da fark yaratan, ingiliz futbolunu değiştiren birisi olarak gösterilebilirdi? united'daki ilk üç sezonunda beş kere oyundan atıldı. hemen hepsinde de adil olmadığını düşündüğü hareketlere karşı kendince misilleme yapıyordu. 25 ocak 1995'te gerçekleşen son olaydaysa, united'ın deplasmanda crystal palace ile karşılaştığı maçta, gördüğü kırmızı kartın ardından soyunma odasına giderken, yolunu değiştirip, kendisine hakaret ettiğini duyduğu bir taraftara, reklam panolarının üstünden uçarak tekme attı. saldırı suçuyla itham edildi ve kamu hizmetiyle cezalandırıldı. daha kötüsü, futboldan da dokuz ay süresince men edildi. selhurst park'taki o akşam, ferguson'ın cantona'yla ilgili sabrını taşıran iki olaydan bir tanesinin görülmesine de şaşırmamak lazım. fergie öfkeden köpürürken, fransız sadece orada oturmuş, sessizlik ve utanç içerisinde söylenenleri dinliyordu. ferguson haksız sayılmazdı çünkü united, cantona'nın yokluğunda, bir hafta içerisinde hem ligi hem de federasyon kupası'nı kaybedeceği bir sezon geçirecekti.
eğer o noktada cantona'nın united kariyeri, onu eleştiren bazılarının da "oh olsun" dercesine tahmin etmeye çalıştığı şekilde son bulmuş olsaydı, o zaman onun için neredeyse sadece "üstesinden gelinemeyen hataların bitirdiği bir dahi" veya "uzun ve şatafatlı cümleler kurmaya meyilli fakat futbolun tek ve en önemli gerçeği, 'başarmak için kurallara uymak zorundasınız' kavramaktan yoksun özenti bir filozof yakıştırmaları yapılacaktı. böylece o, emlyn hughes'un beklentilerini karşılamış bir cantona olacaktı.
fakat, sıradışı bir biçimde, britanya futbol tarihindeki en uzun cezadan döndükten sonra, herkes kendisinden kısa süre içerisinde yeni bir patlama beklerken, o, sanki damarlarının içerisinde buz dolaşı-yormuşçasına oynamaya başladı. kaptanlığa getirildi ve genç futbolcuların da eğitimlerine ve yetişmelerine katkıda mlunarak onları çifte kupa şampiyonluğu zaferine taşıdı. manchester united'ın bir ara açık farkla lider olan newcastle'ı yakalayıp geçtiği o sezon (1995-96) tam 13 maçta skoru cantona'nın attığı goller belirlemişti. st. james park'taki tek gol ona aitti. federasyon kupası finalinde liverpool'a karşı ceza sahasının köşesinden attığı gol, kalitesiyle sıkıcı geçen maçın çok üstünde bir seviyedeydi ve aynı zamanda o maçın tek sayışıydı. o vole sağolsun, cantona aynı zamanda britanya adaları dışında doğup da futbolun bu en eski kupasını havaya kaldırmayı başaran ilk kaptan olma onuruna da erişiyordu. ayrıca hem spor yazarları, hem de futbolcular tarafından da yılın futbolcusu ödülüne layık görülüyordu.
cantona o günlerde kendisini çoktan yenilemiş birisiydi. çifte kupa için girişilen mücadelede bir kez olsun otoriteyle başını derde sokmadı. sonraki sezonsa, united'ı bir şampiyonluğa daha taşırken, kırmızıyı bırakın, tek bir san kart bile görmedi. bu iki yıl boyunca sahada yaşlı bilge adam rolüne soyundu. içindeki ateşi söndürmek için giriştiği mücadeleyi iradesinin gücüyle tek başına yürüttü.
tabii ki bu sonsuza dek sürecek değildi.
1996-97 sezonunun sonunda, henüz 31 yaşındayken, cantona, futbolu noktaladığını açıklıyordu. belki gücünün azalmaya başladığını hissetmişti. ancak futbolu bırakmasının ardındaki sebepleri hiçbir zaman açıkça ifade etmedi. vedası onun tipik özelliklerini yansıtıyordu: gizemli, dramatik ve zirvede. ondan sonra old trafford eskisi kadar parlak ve göz kamaştırıcı olmadı. sanki birisi stadın ışıklarını kısmıştı. fransız sinemasında ve nike reklamlarında başarılı bir kariyer yapmak için yola koyulduğunda arkasında, bıraktığına gerçekten inanamayan hayranları vardı. bıraktığı günün üzerinden on yıl geçmesine rağmen united taraftarları, takımları arsenal, liverpool ya da herhangi bir başkasıyla oynarken, onun adını haykırmaya devam ediyorlar. yapılan bir anket taraftarın ferguson'ın halefi olarak cantona'yı istediğini gösterdi. şakayla karışık bu görevle ilgilenebileceğini ama glazer ailesi başta olduğu müddetçe old trafford'a asla dönmeye ceğini söyledi. eric mi malcolm mu? taraftarların tercihini biliyoruz. fakat ingiliz futbolu son on sene içerisinde öylesine değişti ki, kimsenin gücü, artık işleri eski haline çevirmeye yetecek gibi değil. cantona'nınki bile...
2009 yapımı looking for eric (hayata çalım at) filminin bir bölümünde kısaca bu maçla ilgili bir muhabbet geçmekte;
eric bishop (b): peki, en hoşuna giden an hangisiydi? bir gol değildi. bir gol olması lazım eric. fa kupası'nda liverpool maçının son dakikası. beckham köşe vuruşu kullanır. kaleci çıkar. topu yumrukla uzaklaştırır. top göğsüne çarpar. yerden sektiğinde çakarsın, top ağları havalandırır.
eric cantona (c): hayır.
b: o zaman wimbledon olmalı. topa doğru koşarsın. top sana doğru gelmektedir. topun açısını, dönüşünü hesaplamaktasındır. rüzgarın yönünü, hızını, her şeyi. sağ ayağını uzatıp topu havada durdurursun. top bacağından havalanır. tekrar uzanıp şut çekersin. dünyadaki gelmiş geçmiş en iyi vole kaleye girer. bir gol olmalı. gol olması lazım eric.
e: bir pastı.
b: pas mı?
e: tanrım. spurs maçında irwin'e verdiğin pas. evet! harikaydı.
b: zekiydi, iki ayağını da kullanıyordu. birden kafamda bir şimşek çaktı. ayağımın dışıyla hafifçe dokundum. herkes şaşırdı. koşarken topa çaktı. kalbim yerinden çıktı sandım. bir hediyeydi. evet. futbolun ulu tanrısı'na bir adak gibi.
e: ya kaçırsaydı?
b: takım arkadaşlarına güvenmen gerek. her zaman. yoksa kayboluruz.
e: ceza aldığın dönem zorlu geçmiş olmalı. dokuz ay. pis herifler. o pislik de layığını buldu.
b: çok çalışmam gerekti. kendi içime döndüm. tek başımayken beni meşgul edecek bir şey bir amaç lazımdı.
e: garip, değil mi?
b: bazen seninde sadece bir adam olduğunu unutuyoruz.
e: ben herhangi bir adam değilim. ben cantona'yım. (gülüşmeler)