bağış erten ve mustafa görkem doğan'ın takımdan ayrı düz koşu kitabında yer alan "bonservisim türk varlığına armağan olsun - türkiye'de yabancı futbolcular" başlıklı yazısından;
partizan'ın file bekçisi zalad hakkındaki ilk transfer haberleri onun fenerbahçe'ye geldiğini iddia ediyordu, ama gerçekler çoğu zaman spor sayfalarında yazılandan farklıdır, zalad da türkiye serüvenine "anadolu'nun yıldızında" başladı. eskişehir'deki başarılı sezonunun ardından istanbul'a beşiktaş'a transfer oldu. beşiktaş'ta da başarısız değildi buna rağmen sezon sonunda kapı önüne konulması istanbul macerasının zalad için buruk bitmesine yol açtı, o da yeniden "anadolu'ya geçti".
zalad'ın ankaragücü kariyeri, kalede yaptıklarından ziyade sattıklarıyla hatırlanıyor. 1991 kupa finalinde hakkındaki ilk şike iddiası patladı. bizzat ankaragücü yönetimi kaynak gösterilerek yazılan haberlerde, zalad'ın kupa final maçında galatasaray'dan taammüden gol yediği iddia ediliyordu. buna rağmen sonraki sezon yine ankaragücü kalesindeydi, iddialar da edildiğiyle kaldı.
ikinci iddia çok daha fazla ses getirdiği gibi zalad'ın türkiye günlerinin de sonunu getirdi. çünkü bu sefer söz konusu olan şampiyonluk mücadelesi, mağdur olan da -büyüklerden biri- beşiktaş'tı. şampiyonluk için averaj hesaplarının yapıldığı bir ortamda, zalad ilk devrede galatasaray'dan dört gol yedi ve oyundan alındı. ikinci devrede galatasaray 4 tane daha attı ve şampiyon oldu. sicili zaten bozuk olan zalad, spor sayfalarının bir kez daha kötü adamı oldu. aslında zalad'ın türkiye'ye gelirken, yeteneğini değilse bile partizanlılığını partizan'da bıraktığı ortada, ama şike iddialarının bu kadar yaygın olduğu bir ortamda, günah keçisi yapılması ve futbol camiası içinde bu iddialardan zarar gören tek kişi olması, yabancı olduğu gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde -tıp- ku beşiktaş'ın başına gelen gibi -haksızlık- değil mi?
ilk basımı 2007 yılında olan duygu hatipoğlu ve m. berkay aydın'ın "bastır ankaragücü: kent, kimlik, endüstriyel futbol ve taraftarlık" kitabından;
1990-1991 sezonuna takım samet aybaba'nın teknik direktörlüğünde başlamıştı. 1990-1991 sezonunda, bir anlamda boş geçen 8-9 yılın sonunda, "kupa beyi" lakabına yakışırcasına türkiye kupası finalindeydi. ıv. kademede altay'la kendi sahasında karşılaştı ve 2-0'lık galibiyetle çeyrek finale yükseldi. çeyrek finalde aydınspor'u da 4-0 gibi net bir skorla geçti. yarı finalde rakip yine fenerbahçe'ydi. 13 mart 1991 tarihinde istanbul'da oynanan maçta 3-1 üstün gelen gelen ankaragücü bir kez daha adını türkiye kupası finaline yazdırdı. 8 mayıs'ta izmir'de oynanan finale ankara'dan 140 otobüs ve sayısız özel araç gitmişti. takım, atatürk stadında 8000 civarında ankaragücü taraftarı karşısında galatasaray'a uzatmalarda 1-3 yenilerek kupaya veda etti. berabere giden maçın normal süresinin sonlarına doğru sead sabotiç'in kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu dışarı göndermesi takımı kupadan ediyordu; o maçı yaşayan tüm taraftarların üzüntüleri bugün bile hissedilebiliyor. eğer sabotiç o pozisyonda golü atmış olsa maç uzatmalar gitmeden sonuçlanacak, belki de ankaragücü kupayı üçüncü defa müzesine götürebilecekti.
ilk basımı 2007 yılında olan duygu hatipoğlu ve m. berkay aydın'ın "bastır ankaragücü: kent, kimlik, endüstriyel futbol ve taraftarlık" kitabından;
1990-1991 yılında izmir'de oynanan türkiye kupası finali 1980'lerin birikiminin adeta patlama noktası olacaktır. kimileri 8000, kimileri 10000 taraftarın atatürk stadyumı'nda yerini aldığını söylemektedir. bu deplasmanın türkiye'deki en büyük deplasman organizasyonlarından biri olduğunu iddia etmek mümkündür. 8000 veya 10000 kişinin içerisinde izmir'de oturanlar neredeyse hiç yoktur. bu insanlar 150'y i aşkın otobüs ve sayısız özel araçla izmir'e kadar konvoy oluşturan ankaralılardır. görüşülen hemen tüm taraftarlar bugüne kadar böyle büyük bir coşkuyu ve kalabalık deplasman organizasyonunu görmediklerini belirtmişlerdir. çeşitli rivayetlere göre ankara'dan izmir'e kadar ankaragüçlülerin "ününden" dolayı açık tekel bayisi bulmakta zorlanılmıştır. 150 araca yakın otobüs konvoyundaki obüslerin sık sık "ihtiyaç molası" vermesiyle karayolunda oluşan ilginç görüntüler taraftarların hala hafızasındadır. sabotiç'in kaçırdığı yüzde yüzlük gol pozisyonu sonrası rakibin uzatmalarda attığı gollerle yıkılan, takımın başarısız sonuçlarına bağışıklığından dolayı hiç gözyaşıdökmeyen taraftarlar, gözyaşlarını izmir atatürk stadyumu tribünlerine bırakacaklardır.
ilk basımı 2005 yılında olan ziya adnan'nın "çünkü biz ankaragüçlüyüz!.." isimli kitabından;
izmir kupa finaliyle ilgili de birkaç kelime yazalım - acı bir nostalji...
mayıs 1991. kupa maçlarında seri galibiyetler sonunda finale kalmışız.
izmir yolculuğunun bir hafta öncesi. maltepe'deki dernekte yoğun ve hararetli görüşmeler, büyük bir hareketlilik var. otobüsçülerle pazarlıklar, kulüple görüşmeler, belediyelerle konuşmalar, velhasıl büyük bir coşku. zira büyük bir organizasyonun temelleri atılıyor. semt kahvelerinde de hararetli görüşmeler olanca hızıyla devam ediyor. kızılay'da davulcu ile pazarlık etmişiz, inanılmaz ebatta davullar yaptırıyoruz, aslında bunlara davul denmez ama neyse.
maçın bir gün öncesi, gece saat 19.00-19.30 civan... hipodrom'dayız. semtlerden kalkacak otobüsler hariç, 96 otobüs hipodrom'a gelmiş, sıra sıra dizilmiş. binmeye başlıyoruz. her otobüs önünde numara var, taraftarlar ufak ufak yerlerini alıyor. yavaştan yola dökülüyoruz.
gece 23.00 civarı polatlı'dan geçerken oradan katılan otobüsler, ardından sivrihisar'dan katılan otobüsler, derken konvoy uzunluğu hakikaten ürkütücü bir büyüklüğe ulaşıyor. her benzinlikte 3-5 otobüs mola vermiş. velhasıl yer gök ankaragüçlü, inanılmaz bir görüntü. biz yıkım ekibi olarak 3 otobüse konuşlanmış bir vaziyette yoldayız, her otobüste sorumlu arkadaşlarımız genel dağılmayı önlemek için çaba sarf ediyor.
şarkılar, yeni besteler, tufalar, derken rampadan izmir görünüyor, ve beklenen oluyor, dağılıyoruz. biz 3 otobüs, önce stad çevresine göz atıyoruz, bakıyoruz ki gs'li yok, her yer ankaragüçlü kaynıyor, kordon, konak, alsancak keza öyle. stad yanındaki büyük otoparkta otobüsten iniyoruz, tam tekmil hazırız.
maça giriyoruz. kapalının yine stada göre solundayız ve kale arkasına yakın taraftayız. yaklaşık 5.000 kişi olmuşuz. şarkılar türküler vs. derken maç saati geliyor. takım sahaya çıkıyor. mke'den alınan, uçaklar için ve savunma sanayi için tasarlanmış sis bombalarını yakıyoruz. san-lacivert her yer, toz duman, yaklaşık 5 dakika göz gözü görmüyor. rüzgâr da yok, duman aynen tribünde, perişan oluyoruz, yaşarmış gözler, kıpkırmızı olmuş bir şekilde bağırmaya başlıyoruz. davulları ikişer kişi tutuyor, bir kişi de tokmakla çalıyor. nasıl bir coşku, nasıl bir heyecan anlatılamaz.
maç başlıyor. ataklarımız var, oyun ortada. bir anda gol oluyor, 20-25 basamak aşağı uçuyoruz. gooool sesi değil bizden çıkan, başka bir ses bu, çığlık gibi, savaş narası gibi. ürkütücü bir görüntü, tüm tribün allak bullak olmuş, millet baş aşağı yerlerde, yumak yumak olmuş kitleler, böyle bir sevinç olmaz.
tam toparlanıp yerimize çıkarken, maalesef yiyoruz golü. daha sevincine doyamadan nutkumuz tutuluyor. 3-4 dakikalık şaşkınlık ardından yine başlıyor coşku, ta ki zaald'ın yediği gole kadar. işte o an kaynar sular başımızdan aşağı bir nehir oluyor.
yine ayağa kalkıyoruz, bir daha, bir daha, davul çalan eller patlamış, gırtlaklarda derman kalmamış, ama biz yine kendimizi parçalıyoruz.
takını da toparlanıyor, baskılı oynuyoruz. o da ne; sabotiç kaleciyle karşı karşıya, üflese gol olacak, haydi sabotiç, haydi at şu golü. inanamıyoruz, sabotiç zoru başarıyor, dışan atıyor topu. işte o an bittiğimiz an oluyor.
sonra nasıl çıktık oradan, nasıl otobüslere bindik, ankara'ya nasıl geldik, tamamen karanlık, hiçbir detayı hatırlamıyorum.
tek bildiğim, ömrümden iki senenin gittiğine inandığım o maç sonrasında, evde aralıksız iki gün uyumuş olduğum.
ankaragücü’nü 3-1 yenen galatasaray kupanın sahibi oldu.
1-1 devam eden maçın son dakikasında sabotiç topu boş kaleye yollayamayınca uzatmalara gidilmiştir. uzatmalarda çok rahat bir pozisyonda eline gelen topu kaçıran zalad’ın hatasını iyi değerlendiren uğur skoru 2-1 yapar. maçın sonlarında tugay ile bir gol daha bulan galatasaray, 3-1’lik galibiyetle kupayı kaldırırken özellikle zalad’a takım arkadaşlarında büyük tepki vardır.
ankaragüçü ile federasyon kupası finalinde kapışan sar - kırmızılı ekip büyük savunma hatası sonucu cengiz'in golüyle yenik duruma düştü, ancak bir dakika sonra ugur'un mükemmel pasında tanju ile beraberliği yakaladı. düşük tempodaki maçın normal süresi berabere bitince uzatmalara geçildi. bu bölümün ikinci yarısında ugur,cim bom'u öne geçirdi.tugay ise skoru sağlama aldı.
ankaragüçü kötü oynamasına rağmen kupaya yaklaştı,ancak iki büyük hata sonucu amacına ulaşamadı.normal sürenin bitimine bir dakika kala sabotiç inanılmaz bir fırsatı kullanamadı.uzatma bölümünde ise kaleci zalad topu önce tutup sonra elinden bırakınca ugur g.saray'a ikinci golü kazandırdı.
galatasaray kupayı futbol federasyonu başkanı şenes erzik'den aldı ve daha sonra taraftarlarının coşkun gösterileri arasında şeref turu attı. başkan alp yalman'da sarı -kırmızıllı futbolcuları tek tek kutladı galatasaray elde ettigi bu galibiyetten sonra kupayı dokuzuncu kez müzesine taşımayı başardı.
hakemler:hasan ceylan (**) muharrem firuzbay (**) ahmet semercioğlu (**)
galatasaray: hayrettin (***) muhammet (***) yusuf (**) bülent (***) ugur (***) rotariu dk 113(**) cüneyt (***) tugay (***) erdal (**) metin (**) tanju (**) hasan (*)(prekazi dk 53 (**)
notlar: hava açık ve güneşli... sıçaklık 30 derece civarında...atatürk stadı'nın zemini çim ve futbol için elverişli... tribünlerdeki 20 240 biletli seyirci gişelere 622 milyon 382 bin lira ödedi. maçı izmir belediye başkanı yüksel çakmur,ile ankara belediye başkanı murat karayalçın birlikte izlediler. şeref tribününde izmir'de bir toplantı için bulunan ordu komutanlarının yanısıra futbol federasyonu şezez erzik ve yönetim kurulu üyeleri ile kalabık bir protokol grubuda yer aldı. galatasaray'da kosecki,ankaragücü'nde ziya cezalı oldukları için final heyecanını yaşayamadı.hakem ceylan sarı kartını galatasaray'dan ugur, bülent,yusuf,tugay ankaragüçü'nden de cengiz,bahattin, ve ergün için kullandı.
galatasaray federasyon kupası ile "kupalara" merhaba dedi.29 yıllık federasyon kupası tarihinde 9.kez bu değerli kupanın sahibi olan sarı - kırmızılılar,ligdeki zorlu iki haftalık maraton için moral buldu.
hava güzel,stad mükemmel,seyirci muhteşemdi.
dört dörtlük bir federasyon kupası için dekorlar istenilen güzellikteydi.oyuncular bu güzel dekor önünde güzel bir "yapıt" ortaya koyacak aktörlerdi adeta.
oysa uzatma dakikaları ve gollerin yaşandığı saniyeler dışında pek de "övülecek" bir oyun izlenmedi. sahada. "başyapıt" bekleyeyenlerin hevesleri kursaklarında kalırken "ne yapalım,kısmet cumhurbaşkanlığı kupasına" diye avuttular kendilerini.
ankaragüçü adeta beraberlik heveslisi kontraataklardan gol atma isteklisi,galatasaray ise şansı ile,yeteneki starları ile gol bulma düşüncelisi.
federasyon kupası'nda finalde üç kez galatasaray karşısında yıkılan ankaragücünün şansı yine tutmazken bu olayın iki ana suçlusu iki yugoslavdı hiç kuşkusuz. sabotiç'in uzatmada yüzde yüz gollük fırsata "zoru başarıp" topu auta attı. zalad ise auta dek salına salına uzanacak topu tuttu,adeta "al at" diye ugur'un önüne bıraktı. kimbilir,öyle olmasa belkide iş samet hocanın düşündüğü gibi penaltılara kalabilecekti.
sarı - kırmızılılar da koşan.galibiyet isteyen emektar metin'di.çalışkan muhammed'di bir ara ugur'du,bir ara tanju idi. diğer futbolcular vasat bir oyuncu yorumunun üstüne çıkmazken,üç uzun topta gole fırsat vermeyen hayrettin'de uzun maçın "başarılı" isimlerinden biriydi.
ankaragüçü'nde sinan ve sabotiç "duran" "tempoyu düşüren","hep umutsuzluk taşıyan","gol umudu ayakları" idi. cengiz, bir şeyler yapmaya çabalayan,bahattin ile serhat'ta defansta "ayakta duran" isimlerdi.
sonra durğun dakikalar başladı.pas.pas hataları,uzun toplar kaliteyi düşürdü.45.dakikada sinan takımı adına bir fırsatı kullanamadı ve ilk yarı 1 - 1 kapandı.
* * *
ikici yarıda ilk yarıda olduğu gibi ağır başladı.
61.dakikada cengiz uzun pasa koştu,hayrettin çıktı,gole izin vermedi.
64.dakikada sabotiç boş topa koştu,vurdu,yandan auta gitti.
74.dakikada prekazi sert vurdu,zalad önledi.
82.dakikada taugay yaklaşık 25 metreden şimşek gibi bir şut çıkardı doksana giden topu zalad kornere çeldi.
84.dakikada tanju gole yaklaştı,kaleye üç metreden kafayla vurdu,kaleci aldı.
87.dakikada ankaragüçü yüzde yüz gollük bir pozisyon yakaladı,boş topa dalan sabotiç kaleci ile karşıkarşıya kaldı,ancak zoru yapıp topu auta gönderdi.
90.dakikada ugur altı pastan vurdu,yandan auta gitti.
uzatmalarda oyun biraz daha hareketlendi.
95.dakikada sinan,96 dakikada ise tanju takımları adına gollük fırsatları kullanamadı.
ikinci uzatma takımlar için "son umut" dakikaları idi,galatasaray galibiyet için daha istekli görünürken,ankaragüçü yoruldu.
106.dakikada prekazi'nin ortaladığı topu zalad adeta ugur'un önüne tokatladı,bu futbolcunun yerden vuruşu ağlara takıldı: 2 - 1
bir dakika sonra metin ortaladı, erdal kafayı vurdu,üsten auta gitti.
110.dakikada ugur'un sert şutunu zalad bu kez çeldi.
111.dakikada erdal ceza alanına daldı,zalad yatarak önledi.
113.dakikada,sabotiç daldı, çaprazdan vurdu, yandan auta gitti.
1990-1991: mustafa denizli yönetimindeki galatasaray, ligde istediği sezonu geçirememişti. tek hedef türkiye kupası'ydı. sırasıyla konyaspor, beşiktaş ve trabzonspor'u kupadan saf dışı bırakan galatasaray, finalde ankaragücü ile karşılaştı. ilk yarıda cengiz'in golüne engel olamayan galatasaray 1-0 geriye düşmüş, 1 dakika sonra ise tanju'un golü ile beraberliği yakalamıştı. uzatma dakikalarında ise uğur ve tugay ile iki gol bulan galatasaray bir kez daha kupaya uzanıyordu.
11 eylül 1991 tarihli dünyada ve türkiye'de spor dergisinden;
özel haber
atina'daki akdeniz oyunları'nın "gizli" skandal dosyasını açıklıyoruz
iki milli futbolcunun doping itirafı
akdeniz oyunları'nda haltercilerimizde doping çıkmasından sonra bir sağduyu örneği veren milli takımlar baş antrenörü fatih terim son anda çıkabilecek bir başka doping rezaleti ihtimaline karşı futbolcuları topladı ve uyardı:
"aranızda dopingli olan var mı? eğer varsa yiğitçe, mertçe ortaya çıksın. yoksa kimsenin yüzüne bakamayız. ülkemizin onuru, şampiyonluğun üzerindedir."
ankaragücü'nden serhat ve cengiz itiraf ettiler: "federasyon kupası'nda galatasaray ile oynadığımız final maçı öncesi bize bazı haplar verdiler. biz de bunları aldık."
futbolcuların sporcuya geçici bir süre güç veren an-1 adlı doping nitelikli anfetaminal bir ilaç aldıkları ortaya çıktı.
halterciler skandalı için atina'da bulunan doping uzmanı doktora göre ilacın vücuttaki kalıntılarının tamamen ortadan kalkması için 40 günlük bir süre gerekiyordu. federasyon kupası'ndan, yunanistan maçına kadar yaklaşık 60 gün geçince, her iki futbolcunun da oynamasının bir sakınca tespit etmeyeceği sonucuna varıldı. ama bu olay, türk futbolunda dopingin varlığını kanıtlamıştı.
olimpik milli takımı teknik direktörü fatih terim, akdeniz oyunlarında yunanistan ile oynayacakları final maçından bir gün önce futbolcularını toplantı odasında topluyor ve çok önemli bir konuşma yapıyordu: "bakın çocuklar, kafilemizdeki sporcularda doping çıkması hepimizi yıktı. ben şampiyonluk falan istemiyorum, bizim için ülkemizin şeref ve haysiyeti herşeyden önemlidir. eğer sizlerden birisinde bile bir doping, maddesi çıkarsa dünyaya rezil oluruz. kimsenin yüzüne bir daha bakamayız. yarın biliyorsunuz yunanistan ile final maçına çıkacağız. yunanlılar mutlaka doping kontrolu isteyeceklerdir. ve kurayla saptanacak 2 kişi çok büyük olasılıkla doping testinden geçirilecektir. bu nedenle son zamanlarda ne yiyip, ne içtiyseniz, vitamin bile olsa ne tür ilaçlar aldıysanız yiğitçe, mertçe bana söyleyin. burada ülkenin milli menfaatleri söz konusudur. bu nedenle dürüst olun."
peki neydi fatih terim'i böylesine bir konuşmayı yapmaya mecbur eden..
gelin belleğimizi biraz zorlayıp maçtan kaç gün öncesine dönelim..
7 temmuz pazar. saat sabahın henüz sekiziydi.. akdeniz oyunları için atina intercontinental oteli'nde konaklayan türk kafilesi tam bir panik halindeydi.. kafile başkanı rona özener, kafile doktoru uğurtan baysan, türkiye milli olimpiyat komitesi başkanı sinan erdem ve halter federasyonu başkanı arif nusret say toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. zira akdeniz oyunları organiuzasyon komitesi sağlık merkezi 2 türk haltercisinde doping tespit etmiş ve haltercilerin oyunlardan ihraç edilmelerine karar verilmişti.
82.5 kiloda sunay bulut 3 altın, 90 kiloda da ali eroğlu 2 altın, bir bronz madalya kazanmışlardı. şimdi her iki sporcunun da madalyalan geri alınıyordu. diabolizan kullanan ali bulut, ömür boyu yarışmalardan men ediliyor, efedrin aldığı tespit edilen sunay bulut'un ise daha hafif bir ceza alması için bir takım girişimler yapılıyordu.
önce bir yunan komplosu var dendi. ikinci bir kontrolun yapılması istendi. bu kez türkiye'den konunun uzmanı olan profesör atilla hıncal da atina'ya bizzat gelerek doping merkezinde yapılan ikinci kontrole katıldı. ikinci denemede de sonuç türkiye aleyhineydi. sonuçlar pozitif çıkmış, her iki haltercide de bir kez daha doping bulunmuştu.
hele doping yaptığı tespit edilen 90 kilo haltercisi ali eroğlu'nun basına demeç vermesi kafile yetkililerini bir anda telaşa düşürdü.. üçüncü bir doping olayının çıkması halinde türkiye çok daha büyük bir ceza alacak, belki de 1992 barcelona olimpiyatları'na bile katılamayacaktı. bir gün sonra müsabakası olan ağır sıklet haltercisi erdinç aslan hemen yarışmalardan çekildi. bir başka türk sporcusunda daha doping çıkması türkiye açısından onarılamaz yaralar açacaktı.
oyunların son iki gününe girilirken müsabaka yapacak bir tek futbol takımımız vardı. akdeniz oyunları'nın kapanış günü olan 11 temmuz da yunanistan ile altın madalya mücadelesi için sahaya çıkacaktı. türk kafilesini bir kaygı aldı. sinirler çelik gibi gerilmişti. yunan basını kıyamet koparmaya devam ediyor, haltercilerimizin dopingli çıkmaları manşetlerden indirmiyordu.
aralarında olimpiyat komitesi başkanı sinan erdem, spor yazarları derneği başkanı togay bayatlı, kafile başkanı rona özener, futbol sorumlusu oğuz ökem, kafile doktoru şaban acarbay toplanmış, hep beraber fatih'i dinliyorlardı. ve fatih biraz önce okuduğunuz konuşmayı yapıyordu.
bu konuşma üzerine her futbolcu, son zamanlarda ne tür antibiyotik aldığını, ne kadar koka-kola içtiğini (koka-kola fazla miktarda alındığı takdirde doping etkisi gösteriyor) ne kadar kafein aldığını teker teker fatih terim'e anlatmaya başladı.. sıra ankaragüçlü iki futbolcu, cengiz ve serhat'a geldi anda bu iki futbolcu: "hocam biz, 8 mayıs günü izmir'de galatasaray ile yaptığımız federasyon kupası maçı öncesi bir takım ilaçlar aldık. bize bunların vitamin ilaçları olduğu söylendi. şimdi siz böyle söyleyince bunu size iletme gereğini duyduk." aynı cengiz, galatasaray maçında çok başarılı bir performans çizmiş, takımının 3-1 yenildiği bu maçta tek golü atmıştı.
ankaragüçlü cengiz ve serhat'ın vitamin hapı adı altında bir ilaç aldıkları yolundaki açıklamaları üzerine araştırma derinleştirildi. atina'ya haltercilerin skandalı üzerine gelen doping uzmanı atilla hıncal el koydu. konu hakkında daha fazla bilgi almak amacıyla ankara ile bağlantı kuruldu. futbolcuların an-1 adlı anfetaminal kuvvetlendirici bir ilaç aldıkları ortaya çıktı. ankara'dan gelen bilgiler, ilacın etkisinin sadece 24 saat sürdüğü ancak kalıntılarının tam anlamıyla vücuttan atılabilmesi için 40 günlük bir süreye ihtiyaç olduğu, bu süreden sonra etkilerinin ortadan kalktığı yolundaydı.
8 mayıs'ta oynanan galatasaray-ankaragücü final maçından, yunanistan maçına kadar yaklaşık 60 günlük bir zaman geçmişti. an-1 adlı ilacın kalıntılarının vücuttan tamamen atıldığına kanaat getirildikten sonra her iki futbolcunun da final maçında oynamasına izin verildi.
konudan haberi olan tüm yetkililer, olayın tamamen gizli kalması ve basına hiçbir sızıntı olmaması konusunda söz birliği ettiler. bundan amaç, belki de bilinçsiz olarak aldıkları ilaçlar yüzünden bu iki genç futbolcunun futbol yaşamlarının sönmemesiydi. ancak derginiz dünya'da ve türkiye'de spor, konunun ayrıntılarını kamuoyuna sunduktan sonra spordan sorumlu devlet bakanı ve futbol federasyonu'nun gerekli tavrı koyacağına inanmak istiyoruz.
bu arada milli takımlar başantrenörü fatih terim'i arayıp da konuyu nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda, terim: "biz bu konunun dışarı sızmaması için kesin bir söz birliğine varmıştık. siz haberi nasıl aldınız hala anlayamadım. ben doping konusuna karşı son derece duyarlıyım. bir örnek vermek gerekirse galatasaray'da 1976-77 sezonunda turgay şeren teknik direktör iken, galatasaraylı futbolcuların doping yaptığı iddiaları kulaktan kulağa dolaşmaya başladı. ben o sıralar takımın kaptanıydım. gazetelerde futbolculara bira içirtip dopingi çıkarttığım yazıldı. gerçi doğru değildi yazılanlar ama, ben yine kadro dışı kaldım. söylemek istediğim bu konuda her türlü hassasiyeti göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın"
fatih terim'in konu üzerinde son derece hassasiyetle duracağı sözünün yanında unutmayalım ki doping yapan haltercilerimizden biri yaşam boyu diğeri de iki yıllık bir ceza alırken, aynı zamanda uluslararası halter federasyonu, türkiye'ye de para cezası verdi.
bir centilmenlik yarışması olan spora hile ve haksız rekabet, kir getirmektedir. ayrıca fidan gibi gençleri de zehirlemektedir. doping alan sporcunun çocuğu sakat doğabilir. doping alan sporcu genç yaşlarda fiziki olarak çöker. yani doping yaptırmak bir insanlık günahı, bir insanlık suçudur. türkiye'de suçluların cezalandırıldığı, kamuoyu vicdanı ve hukuk düzeni olduğu kanıtlanmalıdır.