ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında güntekin onay'ın "'90 italya'yı italya'da izlemek" başlıklı yazısından;
italya '90 dünya kupası'nı izlemeyi aylar öncesinden kafama koymuştum. mutlaka bir yolu olmalıydı. çocukluğumdan beri bir dünya kupası ilk kez bu kadar yakındı ve ben ne yapıp edip mutlaka orada olmalıydım. üniversite birinci sınıfı bitirmiş ve aynı benim gibi futbol hastası olan kuzenimle italya'ya gitmeyi kafaya koymuştum. daha 18,5 yaşındaydım... '86 meksika'da televizyondan izlediğim maradona'yı yakından görmek, futbolun en büyük organizasyonu olan dünya kupası'nın havasını teneffüs edebilmek için istanbul'dan yola çıktık. hem de otobüsle...
iki kafadar önce venedik, lido di jesolo ve rimini'de şöyle güzel bir tatil yaptık 15 gün boyunca... grup maçları başlamıştı ve televizyondan seyrettik. kısıtlı olan paramızı ileriki turlar için harcamaya karar vermiştik.
grup maçları bitti ve ikinci tur maçları belli oldu... torino'da brezilya-arjantin ve milano'da almanya-hollanda maçları oynanacaktı... ben brezilya-arjantin maçını izlemeyi tercih ediyordum ancak kuzenim faruk, almanya-hollanda'da ısrar ediyordu. aslında almanya-hollanda maçı daha sıkı bir maçtı. çünkü gullit, van basten, rijkaard ve koeman'lı hollanda; brehme, mattheus, klinsmann, haessler'li almanya ile karşılaşıyordu.maç, milano'da ve san siro'daydı tabii ki... o muhteşem stadı görmeyi ben de çok istiyordum ama milan'da 3 hollandalı, inter'de de 3 alman oynadığı için binlerce alman ve hollandalının ilgisinin yanında minik bir ınter-milan derbisi olacağı belliydi. o yüzden o maça bilet bulmak çok daha zordu. diğer tarafta iki latin amerika ülkesinin torino'daki 72 bin kişilik stadda oynayacağı maç, bizim için giriş açısından daha cazipti. hem de laf aramızda ben sıkı bir torino taraftarı idim (kuzenim ise lazio'yu tutuyordu) ve o yüzden torino kentini görmeyi çok istiyordum. bir trenle soluğu torino'da aldık. sokaklar brezilyalı ve arjantinli taraftarlarla doluydu. tam bir festival havası vardı torino'da. maç günü fazla zorlanmadan karaborsa biletle kale arkasına girdik. brezilya maç boyunca oyunu domine etmesine rağmen maradona'nın orta alanda üç kişiyi geçerek caniggia'nın önüne bıraktığı top tek golü getirdi ve arjantin, brezilya'yı 1-0 yenerek çeyrek finale kalan taraf oldu... hayallerimiz gerçek olmuştu. bir dünya kupası maçını, hem de brezilya-arjantin maçını seyretmiş, bundan da önemlisi maradona'yı ilk kez çıplak gözle izlemiştik! milano'daki olaylı maçta ise almanya, hollanda'yı 2-1 yendi ve çeyrek final vizesi aldı... böylece 2 yıl öncesinin avrupa şampiyonu, favori hollanda, aynı brezilya gibi kupaya erken veda etti.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
ikinci turun bir başka büyük mücadelesi ise, güney amerika'nın iki futbol devini karşı karşıya getirmişti. dünya kupasini tam üç kez kazanmış olan brezilya ile son üç kupadan ikisin, almış arjantin yeni bir şampiyonluk yolunda birbirini çelmelemek zorundaydı. ayakta kalan yoluna devam edecekti.
böylesine iddialı maçta uzun süre oyunun hakimi brezilya takımıydı. daha güzel oynayan, daha çok fırsat yakalayan hep brezilya idi. ancak çok şanssızdı pele'nin kardeşleri... brezilya'nın bir değil, iki değil, tam üç gollük topu direklerden dönmüştü. bunlara karşılık o ana kadar fazla varlık gösteremeyen arjantin, maçın bitimine sadece on dakika kala, dünya futbolunun yıldızı maradona'nın harika atağı ve aynı güzellikteki pasıyla gole gidiyordu. maradona, tam üç brezilyalıyı çalımla geçmiş, sonra da topu nefis bir pasla çok müsait durumda bekleyen caniggia'ya aktarmıştı. eee, caniggia da "futbolcu" idi. futbolun arzuladığı güzelliği ortaya koymakta gecikmedi, kaleci taffarel'i çalımlayarak topu ağlara yuvarladı. sonraki yıllarda türkiye'ye gelecek ve galatasaray'da oynayacak taffarel'di bu... hemen ardından sinirleri iyice gerilen brezilyalılardan gomez çok sert bir hareket yapınca, fransız hakem quiniou kırmızı kartını göstermekte tereddüt etmeyecek, son dakikalarda on kişi kalan brezilya, kadere boyun eğecekti. ya da kupayı tekrar kucaklamak için dört yıl daha bekleyecekti.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
brezilya elendi elenmesine, ama giderken savunma oyuncularından branco, öyle bir suçlamayla çıktı ki ortaya... 1-0 kaybederek elendikleri arjantin maçında başına gelenleri aynen şöyle anlattı: "bir sakatlık anıydı, oyun durmuştu. maradona yerde yatıyordu. ben de susamıştım. arjantinlilerden su istedim. bir şişe uzattılar, içtim. ama çok geçmeden başımın gayet fena döndüğünü hissettim. o arada dikkatimi çekti. arjantinli masör, maradona'ya benim içtiğim suyu vermedi, başka su verdi. hakeme gidip şikâyet ettim. arjantinliler bize ilaçlı su verdiler..."
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
"taçsız kral" pele, eski dostumla roma stadı'ndan çıkarken kaşılaşmaz mıyım? hemen tanıdı... tabii sadece "mister istanbul" diyerek... bir süre beraber yürüdük. çok yere davetli olduğunu, görevleri nedeniyle gitmek zorunda kaldığını, maçlarda da o şehirden bu şehire koşmaktan yorulduğunu söyledi. brezilya takımını sorduğum zaman ise, "bizim şampiyon takımın yerinde yeller esiyor" demedi ama, ona yakın sözlerle üzüntüsünü dile getirdi.
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında levent özçelik'in "dünya kupası anıları" başlıklı yazısından;
ikinci turda brezilya ve arjantin della alpi'deskarşı karşıya geldiler. bu dev maçın öncesinde merkez yine sıcak haber beklentisinde ve sevgili arkadaşım kameraman melihle arjantin'in kamp yaptığı oteldeyiz. lobi ana baba günü, çünkü arjantin devlet başkanı "el turco" lakaplı carlos menem milli takımını ziyarete gelecek. bu arada teknik direktör carlos bilardo'yu asansöre giderken yakalıyoruz, mikrofon açık, kamera kayıtta ama ufak bir aksaklık var. bilardo "sadece ispanyolca konuşurum" diyor. "siz konuşun biz daha sonra tercüme ederiz" anlatmaya çalışıyorum ama nafile, adam zaten demeç vermeye niyetli değil, bir de karşısında ispanyolca bilmeyen muhabir olunca keyfine diyecek yok. işte orada "ah" diyorum, şuraya gelmeden önce onbeş kelime ispanyolca öğrensen, en azından sıkıntıya düştüğümüz zaman patlattığımız öldürücü soru olan, "bu büyük maç öncesinde ne düşünüyorsunuz?" cümlesini ifade edebilsen, kurtaracaksın. neyse, ilk atak başarısızlıkla sonuçlanıyor. futbolcuları görmek zaten olası değil, hepsi toplantı odasında devlet başkanlarını bekliyorlar. ve el turco geliyor, korumalarıyla birlikte doğruca içeri giriyor ve başlıyoruz çıkışını beklemeye. bir saat kadar sonra başkan yanında büyükelçi olduğu halde hızla lobiyi geçiyor arkasında da basın ordusu. makam arabasına bindiği zaman araç hareket etmeden önce mikrofonlar sağ taraftaki açık kapıdan içeriye uzanıyor. biz de kameramızı araya sokmak istiyoruz ama değil kamera mikrofonumuz için bile boşluk yok. çeresizlik içinde melih'in yüzüne bakıyorum melûl melûl. bu acıklı halim onu harekete geçiriyor, "takip et beni" diyor. melih önde ben arkada siyah limuzinin arkasından dolanıyor ve sol arka kapının yanına geliyoruz. melih boştaki eliyle kapıyı açıyor ve bize yakın tarafta oturan büyükelçinin şaşkın bakışları altında beni adeta aracın arka koltuğuna doğru itiyor. büyükelçinin dizlerinin üzerinden carlos menem'e ulaşıyorum. tüm dikkatiyle sağ tarafındaki basın ordusunun sorularını yanıtlayan devlet başkanı sol kanattan gelen bu trt bindirmesi karşısında önce korkuyor, ardından "size bu lakabı veren ülkenin televizyonuyuz" diyerek sohbete giriyoruz. bu ani gelişen atak karşısında sempatisini gizleyemeyen el turco, kasetimizi özel bir röportajla dolduruyor ve "türkiye'ye söyleyin bu kupayı biz alacağız" diyor... siyah limuzin otelin önünden ayrılırken, nerede ise bu fırsatı bana yaratan melih'e sarılıp ağlayacağım. o an bunu yapamıyorum, kimbilir belki de tepkisinin ne olacağını bilemediğim için. altı yıl sonra sevgili arkadaşım melih'i '96 olimpiyat oyunları'nda atlanta'da centinental park'daki bombalama olayında görevi başında şehit veriyoruz.
brezilya-arjantin kapışması aslında bir erken final olarak nitelendiriliyor. türk insanının olduğu gibi milyonlarca futbolseverin gönlünde taht kuran ve 1970 yılından bu yana dünya kupası'na hasret kalan brezilya için sonuç ne yazık ki hüsran. maçın tamamında gole yakın oynayan ve çeyrek final kapısını aralamaya çalışan brezilya, 81. dakikada caniggia'nın golüne engel olamıyor. tango, samba'yı mağlup ediyor. ve yayını, hani nerede ise bir brezilyalı gibi üzgün kapatan ben, bayrağını katlayan brezilyalı bir genç kızın görüntüsüyle "onlar için toplanma zamanı yine erken geldi"" cümlesi ile bağlıyorum sözlerimi...
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
haysiyetli bir zenci oluşu nedeniyle yirmi yedi yıl hapis yatan nelson mandela nihayet güney afrika'da özgürlüğüne kavuşuyordu. kolombiya'da solun başkan adayı bernardo jaramilla bir suikasta kurban giderken, dünyanın en zengin on adamından biri olan uyuşturucu kaçakçısı rodriguez gacha, polis helikopterinden açılan ateşle delik deşik ediliyordu. şili yeniden demokrasiye kavuşurken general pinochet askerleri ve politikacıları kontrolü altında tutarak ipleri elinde bulundurmaya devam ediyordu. peru'da, fujimori traktöre binerek seçimlerde rakibi vargas llosa'yı hezimete uğratıyordu. nikaragua'da sandinist gerillalar on yıl süren bir mücadelenin verdiği yorgunlukla, amerika birleşik devletleri tarafından eğitilmiş silahlı işgalciler karşısında seçimlerde başarısızlığa uğruyorlardı. daha önce panama'yı yirmi bir kez işgal etmiş olan amerika birleşik devletleri, yeni bir işgale hazırlanıyordu.
polonya'da sendika lideri walesa, hapisten çıkar çıkmaz soluğu hükümette alıyordu. moskova'da halk mcdonald's kapılarında uzun kuyruklar oluşturuyordu. berlin duvarı'nın parçalar halinde satılmasıyla iki almanya birleşmeye doğru adım atarlarken, yugoslavya'nın dağılması başlıyordu. romanya'da ayaklanarak çavuşesku rejimini yıkan halk, kendisine "sosyalizmin mavi tunası" dedirten uzatmalı diktatörü kurşuna diziyordu. tüm doğu avrupa ülkelerinde eski bürokratların tamamı yeni girişimciler olarak piyasada boy gösterirken, bir yandan da marx'ın heykelleri vinçlerle yerlerinden sökülüyordu. miami'deki güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgiler, fidel castro'nun devrilmesinin an meselesi olduğunu gösteriyordu. uzayda birtakım makineler venüs'ten bilgi gönderir ken, yeryüzünde, italya'da on dördüncü dünya futbol şampiyonasının açılışı yapılıyordu.
şampiyonaya on dört avrupa, altı latin amerika ekibinden başka mısır, kamerun, birleşik arap emirlikleri ve güney kore katıldı. açılış karşılaşmasında kamerun, arjantin karmasını hezimete uğrattıktan sonra, ingiltere ile başa baş bir şekilde mücadele ederek bütün dünyayı hayretler içinde bıraktı. kırk yaşındaki emektar futbolcu milla, bu afrika orkestrasının birinci davulcusuydu.
ayağı davul gibi şişmiş olan maradona, takıma yarardan çok zarar veriyordu. arjantin tangosu artık duyulmuyordu. kamerun karşısında yenilgiye uğradıktan sonra arjantin, romanya ve italya ile berabere kaldı; daha sonra brezilya karşısında az kalsın yeniliyordu. brezilyalı futbolcular bu maçta daha baskın oynuyorlardı, ama tek ayağıyla güçbela oynayan maradona kendisini marke eden üç oyuncu arasından sıyrılarak caniggia'ya pas vermeyi başarınca bu oyuncu şimşek gibi bir şutla topu brezilya filelerine gönderdi.
yedekler: bismarck, romário (romário de souza faria), acacio, mozer, aldair, bebeto, mazinho, tita, ze carlos
teknik direktör: sebastiao lazaroni (bra)
argentina: sergio goycochea (gk), jose basualdo, jorge burruchaga, claudio caniggia, diego maradona (c), ricardo giusti, pedro monzon, julio olarticoechea, oscar ruggeri, juan simon, pedro troglio (dk. 61 gabriel calderon)
maradona yuvası napoli'den ayrı kaldı. torino seyricisi bu maçta brezilyayı destekleyecek. formda brezilya arjantin önünde favori yalnız tangoculara karşı yine sambadan uzak durup müthiş bir pres yapacaklar. 3 maçta 6 puan toplayan lazaroni bu 90 dakika öncesi "yolumuza devam edeceğiz" diyor. brezilya'da romario formuz, bebeto sakat 1 maç oynatılmayan müller, hücum da vazgeçilmez adam oldu. sakatlığı süren maradoru, her şeye rağmen arjantin'in büyük umudu. kâğıt üzerinde ağır basan brezilya. maradona'nın patlama yapmasından çekiniyor. saha markajına alışan brezilyalı futbolcuların maradona ile adam adama oynamayacağı söyleniyor. maç penaltılara kalırsa arjantin avantaj sağlar çünkü, penaltı brezilya'nın en büyük handıkapı.