tanıl bora'nın "karhanede romantizm: futbol yazıları" adlı kitabında bulunan "renklerin rengi" başlıklı yazısından;
samsunspor'un renkleri mesela, kuruluşunda yer alan dört kulübü de küstürmeme maksadıyla, hiçbirinin rengi olmayan bir ara çözüm olarak saptanmıştır: kırmızı-beyaz. (1989'daki elim trafik kazasından sonra buna siyah da eklendi.)
kırmız-beyaz, zeki çoşkun'un iletişim'den çıkan "futbol ve kültürü" derlemesinde sivasspor'u anlatırken belirttiği gibi, ideal ara çözümdür zaten. "türkiye'nin rengi"dir ya...
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
şehmuz mahmuz
malatya, futbol malaryasına yakalandığı günden beri hep krampon simgelerini bir takıp bir değiştirmiştir.
bir ara malatya boyu küçük, futbolu ve hırsı büyük bir insanla özdeşleşmişti.
adı oktay olan o sarışın çocuk, ayaklarının ucuna aldığı malatya'yı sahada usta bir mürebbiye gibi dolaştırıyor, tadına vanlmayan gollerle tek adamlık resitalini klasikleştiriyordu.
bir ara iki brezilyalı kaleci carlos ile eder, malatya'nın kahvelerindeki "ah-vah" notalı halsiz arabeskine hız veren birsamba ritmi getirdi.
ama en önemli ilah eder, istanbul'un lüks otel pisinlerine bir-iki yumuşak iniş yaptıktan sonra ülkesine dönünce, malatya'nın brezilyalaşma süreci tıpkı bizim demokrasideki kopmalar gibi, haftayma uğradı.
sonra ünal devrine kapak açtı malatya...
ünal çok motorize vücuduna astığı çarpıcı bir teknikle türkiye'nin her futbol vilayetine, malatya'nın çok büyük bir portresini astı.
* * *
malatya futbol sinemasında bu yıl "adamfilmi" değişiyor galiba...
şehmuz denen bir çocuk, futbol sahasının her noktasına attığı gizli ağlarla rakiplerini nefes alamaz ve kıpırdamaz haline getirip, malatya'daki oyun kahramanları albümüne yeni bir sayfa ekliyor.
önceleri şehmuz, malatya'nın futbol tespihinde sıradan çekilen bir plastik kürecikken, bu yıl ipteki yerini tırmanarak değiştirdi ve imame oldu, benim için...
insanların statlarda inceleşip kalınlasın futbol parabollerine ilgisiz kalıp, tespih seslerine tutkulu olduğu türkiye'de benzetme pek sırıtmadı, anlaşılan...
* * *
şehmuz, günümüz futbolunun çizdiği " aynı adam sahanın her yerinde başka bir yeni adam", insan şablonunun türkiye'deki son modelidir, şimdilik...
oyunu çabuk örüyor. futbol ofansa giderken hareketli bir merkez olan şehmuz, futbol defansa dönerken, bir kapatıcı, bir emici supap hüviyetine giriyor.
iki ayak rahatlığı ve geniş bir kullanım melekesi var, şehmuz'da...
kuvvetli bir bünyesi, vücut dengeleri gelişmiş bir kas yapısı, çabukluğu, dayanaklılığı, oyun ve markaj dikkati, şehmuz'un yerli yerine oturmuş silahları olarak rakibe çevriliyor.
şehmuz bir kafiye ile yapıştır, mahmuz...
şimdilik malatya'nın ökçesinde monte edili şekilde duran ve futbola en öldürücü batmalarını yapan mahmuz, top marifetlerini büyütmek ve daha çarpıcı hale getirmek için daha kocaman bir ökçe arıyor gibidir...
29 ocak 1990
not: yazıdan öncesi son malatyaspor'un maçına yazdım...
ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
o kara gün
nuri asan hoca ne zaman transfer teklifi alsa samsun'a yakın olanları tercih ederdi. amasya, bafra gibi yerlerde çalışmayı yeğlerdi. o samsun'a ve samsunspor'a âşıktı çünkü... 1989 yılı yine nuri asan'ın hep başı sıkıştığında yetiştiği ve canından çok sevdiği samsunspor'da görev aldığı yıl... ekipte tanju gibi bir golcü eksik, ama yine de iyi bir yerdeyiz...
menteşoğullar'nın başkanlığındaki iki ekipten samsunspor malatya, çarşambaspor ise diyarbakır deplasmanına çıkıyor. ankara yolu çıkışında iki ekibin önlerinde takımlarının adının yazılı olduğu otobüsler yola koyuluyor. futbolcular birbirleriyle camlardan şakalaşıyorlar ve samsunspor otobüsü arayı açıp gidiyor.
çakallı denilen yer, samsun karayolu trafiğinin en kötü yeridir ve çok can yakmıştır. nuri hocam yine otobüsün ön koltuğunda... otobüs karşıdan boşalmış gelen bir kamyonla çarpışıyor ki ne çarpışma... çarşambaspor ekibi kaza yerine ulaştığında nuri asan'ın, muzafferdin, mete'nin cansız bedenlerini kaldırıyor ve yaralı kardeşlerini yetiştiriyor hastanelere...
yazdıklanm boğazımı düğümlüyor... sözü çarşambaspor'da yetişmiş, samsunspor'da filizlenmiş, beşiktaş'ta forma giymiş ve nuri hoca'yla tam dokuz yıl samsunspor forması altında ter akıtmış olan adem kurukaya'ya bırakalım: "nuri abi mükemmel bir insan, tam bir profesyoneldi. onun gibi bir yetenek ve futbol düşüncesine sahip bir insan kolay kolay yetişmez. beş yıl yan yana forma giydikten sonra, dört yıl da hocalığımı yaptı. saha içinde takım arkadaşlarını her kötülükten koruyan bir yapıya sahipti. isminin samsunspor tesislerine verilmesi tam bir vefa örneği. samsunspor için canını verirdi. zaten öyle de oldu... bugün samsunspor'un, şehir terminali karşısındaki tesislerine onun adı verildi. yetmez.."
ve...
ve yeni bin yıl... nuri asan aramızda değil. futbolunu, teknik adamlığını, samsunspor aşkını biz yaşadıkça konuşacağız. o, bizim futbol adına hatırladığımız güzelliklerin vazgeçilmezi olarak kalacak. hayat fena halde futbola benzedi hocam... hata kabul etmiyor. .. her hatamızda mağlup oluyor, her mağlubiyette "s....miş" gibi oluyoruz, doğruymuş... yakamızda sökülmedik düğme bırakma dılar... yenildik... ama maçın devam ettiği de doğruymuş. seni gül destesi sözcüklerle anıyorum... hâlâ gözlerimin önünde, yedek kulübesinden çıkıp bağırıyorsun: "hadıi, hadiii!"
ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
her ölüm erkendir
nuri hoca, mete, muzaffer, tomiç, asım abı ve diğerleri - 20 ocak 1989
20 ocak 1989
1989 20 ocak'ında çarşambaspor diyarbakır, samsunspor malatya deplasmanı için çıkıyorlar yola. iki otobüs yavaş seyrediyor ve otobüs camlarından şakalaşıyor futbolcular birbirleriyle... samsun-ankara karayolunda havza yakınlarında hatalı sollama yapan bir kamyon tam karşıdan olanca hızıyla çarpıyor samsunspor kafilesini taşıyan otobüse. antrenör nuri asan, mete ve şoför asım anında ölüyorlar... kaptan emin belinden sakatlandı ve yıllarca tedavi gör dü. şifa aramadığı sağlık kurumu kalmadı diyelim. kaptan emin, nam-ı değer kırkayak emin bir kez daha yürüyemedi ayaklanıp... samsunspor emin'i yaşama bağlamak, moralini diri tutmak için takım içinde 1görevlendirdi. bir süre sonra zorluklar yüzünden emin bıraktı bu görevi... şu anda kaptan tekerlekli sandalyede sürdürüyor yaşamını. kaza olduğunda emin henüz yeni evliydi. 20 ocak 1989'da girdi hastaneye. sonra değişik hastanelerde yeniden yürüyebileceği günlerin özlemiyle ameliyatlara yattı, ameliyatlardan kalktı... onu istanbul'a, hastaneye geldiğinde ziyaret ettim. daha bir dizi tedavi daha gördü... bir yıl sonra 20 ocak 1990'da çıktı hastaneden...
kaleci fatih kazadan çok büyük hasar almadan kurtuldu, iyileşti, önce beşiktaş'ta kısa bir süre kalecilik yaptı, sonra da kaleci antrenörlüğü. bir ara karagümrük'te çalıştırıcılık yaptığını duymuştum... şimdilerde zaman gazetesinde spor yazarı... yedek kaleci şanver'de kaza sonrası spor yaşamını sürdürdü. altay ve konya takımlarının kalesini korudu, fatih terim döneminde milli takım kadrosuna da dahil edildi. şimdi futbolu bıraktı... kasım sapancaspor'un başarısı için ter döküyor.
orta saha oyuncusu yüksel belinden sakatlandı, tedavisi sonrası memleketi giresun'a döndü. şimdilerde samsun'da ortopedik malzeme satıcılığı yapıyor...
muzaffer genç ve ümit milli takım formalarını defalarca giymiş, bıçak gibi bir stoperdi... zonguldakspor'dan transfer edilmişti. kaza anında oracıkta oluvermişti muzaffer...
şükran badaloğlu, muzaffer'in eşiydi. yeni evliydiler ve kızları selen henüz üç yaşındaydı: "futbol camiasında vefalı olanlar da var, olmayanlar da. o dönemlerde kimlerle görüşüyorsam yine o insanlar benim yanımdalar. emin'le ve ercüment'le hâlâ görüşürüz. samsun halkının bana yaklaşımı burada, samsun'da kalmama neden oldu. o dönemde duyarlı olanlar şimdi de duyarlılıklarını sürdürüyorlar. örneğin o zamanki takımın başkan yardımcısı hakkı tomaç her 20 ocak'ta arar sorar. acı azaldı belki ama, kimse kimseyi arayıp sormuyor..."
büyük bir yara almadan kurtulanlardan biri de takımın şimdiki kaptanı ercan'dı. ercan hâlâ takımının başında çıkıyor sahaya. kaza anını ve sonrasını ercan'dan dinleyelim: "kaza anını çok net hatırlıyorum. kamyon bir traktörü solladı, karşımıza çıktı ve frene bastığı anda üstümüze doğru kaydı. ilk çarpışmada nuri abi, mete ve asım abi ölmüşler.
buzlu yolda kayan kamyon ikinci defa otobüsün arka tarafına kasasıyla vurdu. o anda da muzaffer ölmüş. sonra da emin abi belinden sakatlandı. ben ufak tefek yaralar aldım. kaza sonrası yollara saçıldık ve kimse durup bize yardım etmedi. dakikalar sonra arkamızdan gelen çarşambasporlular bizi hastanelere yetiştirdiler. caner, kasım ve ben aynı koğuşta tedavi gördük. bir polis elindeki listeye ölenlerin isimlerini yazıyordu. duyduğumuzda yıkıldık. düşünün, sabah birlikte kahvaltı yaptığımız, şakalaştığımız, birlikte ter akıttığımız arkadaşlarımız ölmüştü. takımın yarısı yok olmuş gibiydi. inanamadık... çok kötüydü..."
mete henüz gencecikken çıktığı gurbet yolculuğunda samsun'a uğramıştı. yetenekli, pırıl pırıl bir futbolcuydu. kıbrıslıydı. o öldü ve gözü yaşlı bir nişanlı bıraktı arkasında...
yugoslav tomiç haftalarca bitkisel hayatta kaldı. girdiği komadan çıkamayacağı düşünülünce, eşi tarafından doğduğu topraklara götürüldü... orada öldü...
kaptan emin biraz sitemkâr: "kaza olalı kaç yıl geçti, senden başka arayan soran olmuyor. medya ne kadar duyarsız. bu ülkede profesyonel futbolcular derneği var, onlardan da bir ses çıkmıyor. o dönemin sabah gazetesi muzaffer için 'kasap öldü' gibi şeyler yazmıştı, hâlâ okumam o gazeteyi."
hakkı, nam-ı diğer deli hakkı... şimdilerde kırmızı-beyazlı ekibin antrenörü. o kazadan yara almadan kurtuldu. önce çiçekçi dükkânı açtı. bir daha futbol oynamayacaktı ama... olmadı, yeniden döndü sahalara. dediğimiz gibi antrenör olarak. telefonda tıkandı bir an, konuşamadı.
ercüment takımın gediklilerinden. o maçta sakat olduğu için yer almayacaktı ve kafileye dahil edilmemişti: "kazadan sonra bize kentte daha sıcak yaklaştılar. seyirci biraz daha korudu ve arkamızda durdu. o dönemde turgut özal hükümetinin yaptığı yardımla nuri asan tesisleri kuruldu
ve iyi topçular alındı. milinkoviç, mesedoviç, radaca, fenerbahçeli sedat ilk aklıma gelenler. antrenörümüz de mitroviç olmuştu. o takımla küme düştük, aynı takımla çıkmıştık..." haklı... acı hepimizin yüreğine bir başka biçimde oturdu. ercüment şimdilerde samsun'da futbol federasyonu bölge antrenörlüğü görevini sürdürüyor.
ben o takımı, o arkadaşlarımı özlüyorum... muzaffer badaloğlu adına cengiz topel durağının alt tarafına bir halı saha yapılmıştı. amaç hem kazanın unutulmamasını sağlamak, hem de muzaffer'in adının anılması süreklileştirmekti. ama orası da kentteki betonlaşmaya kurban gitti. şimdilerde terminalin karşısındaki nuri asan tesisleri, onları unutturmamak için dikili duruyor. aklımızın bir kenarında duruyor, o kazanın olduğu yere bir rölyef çalışma yapabilmek, bir heykel, bir anıt dikebilmek düşüncesi...
ne diyelim... şairin dediğini:
her ölüm erkendir tanrım bu da oldu işte istemez üstü kalsın...