bjk'nin pozisyonu bile yokken pesiç ve önder'in arasında bilardo topu gibi gidip gelen topa hakem yusuf namoğlu penaltı kararı verdi. atışı rıza kullandı. kalecimiz erdoğan'ın sağından ve yerden vurduğu şut yavaş yavaş ağlara gitti.
beşiktaş fenerbahçe'yi gerilimli bir maçta penaltı golüyle yenmiş, ortalık karışmıştı.
maçtan iki gün sonra gazetelerde abdülkerim'in öfkesi önemli bir yer tutuyordu: "beşiktaş'la on defa oynasak onunda da yeneriz. mahalle takımı gibi oynuyorlar..." bu sözler, haliye, beşiktaşlıları çok kızdıracak, genel kaptan zekeriya alp kontra-veryansın edecekti: "futbolcumuz metin'in abdülkerim'le arkadaşlık etmesine izin vermeyeceğiz."
bu demecin spor sayfalarına geçtiği gün, alp'in haftalık olağan basın toplantısına katılan muhabirler, lafı abülkerim-metin konusuna getirecekler ve yine aynı sözleri işiteceklerdi: "abdülkerim gerek kültür açısından gerekse geldiği yer açısından durumu gözler önünde olan bir futbolcudur. metin ise, camiamızı temsil eden, üniversitede okuyan, kültürlü bir futbolcudur. kendisinden, yönetim kurulunun da tavsiyesiyle, abdülkerim'le olan arkadaşlığını..."
gazeteciler odadan çıktıklarında, antrenman sonrası duşa giden metin'le karşılaşacaklar ve alp'in sözlerini aktaracaklardı. metin, kendisine böyle bir açıklamada bulunulmadığını söylüyordu. ya bulunurlarsa? evet, ya bulunurlarsa? metin ciddileşiyordu: "yönetim kurulunun karışacağı konular vardır, karışmayacağı konular vardır. ne yapmış olursa olsun, abdülkerim benim çok yakın arkadaşımdır. profesyonel futbolcuyum ama arkadaşlarımı ben belirlerim."
metin duşunu alıyor, giyiniyor ve "içeri" çağırılıyordu. zekeriya alp ile oktay söl, biraz konuşmak istiyorlardı. görüşme on dakika sürecek ve gazeteciler odaya alınacaktı: "arkadaşlar, metin size bir açıklama yapacak" tamamdı işte metin nasihatlari dinlemiş, arkadaşlarını kendisinin belirleyemeyeceğine karar vermişti. asbaşkan oktay söl "anlat bakalım metin" diyor, karşıdan çekingen mırıltılar geliyordu: "ne anlatayım abi?" bu kez gazeteciler üsteliyor, dışarıdan söylediklerinin aynen geçerli olup olmadığı soruluyordu: "tabii, aynen geçerli, arkadaşlarımı ben belirlerim." oktay söl, yine araya giriyordu. "ama metin abdülkerim'e kızmış değil mi? biraz kırgın yani, kızmış, kızmış..." metin eziliyor, büzülüyor; ağzında "öyle konuşmasa daha iyidi" gibi şeyler geveliyor ama direniyordu: "abdülkerim benim arkadaşımdır!"
ertesi gün gazeteler "apo'ya çok kızdım" gibi başlıklar attılar. ardından olay unutuldu gitti. o günden bugüne, kimbilir kaç yüz futbolcudan kaç bin tane olmayacak şey istendi; ve kimbilir ne kadar küçük bir azınlık, yöneticilerin, gazetecilerin, camiadaki "fahri maydanoz"ların yüzüne karşı direnebildi: "profesyonelim ama köle değilim" diyebildi. metin o gün, "tamam abi, bir daha yüzünü gören ne olsun"a yatabilir, ardından abdülkerim'in kahvesine gazlayıp "kafaladım herifleri" türünden bir bitirim keyfi yaşayabilirdi. yapmadı, direnmeyi tercih etti.
maçtan sonra sahada olaylar bitmek bilmedi. fenerbahçeli futbolcular adeta sinir krizi geçirmişlerdi. önder, hakemin sahanın ortasında kendisine çok ağır küfür ettiğini iddia etmişti. çıkan olaylar sebebiyle hakem raporuyla abdülkerim'e 3, önder'e ise 2 maç ceza verilir ve eylem hakeme karşı işlenmiş olduğu için cezaları paraya da çevrilemez.
maçın hakemi yusuf namoğlu ise küfür ettiği iddialarını kabul etmez ve penaltı kararırının arkasında durduğunu söyler. maradona’nın dünya kupasında elle attığı golde bile bu kadar gürültü koparılmadığını söyler.
fenerbahçeli oyunculara maçtan sonra beraberlik primi verilmiştir.
#16 milos jurkoviç fenerbahçe-beşiktaş 7 aralık 1986
ona "çuval" diyorlar. tipiyle, fiziksel yapısıyla kaleciden çok mahallenin bıçkın manavını andırıyor jurkoviç. fenerbahçe önünde beşiktaş, pozisyonlar buluyor ama "çuval" öyle kurtarışlar yapıyor ki akıllara ziyan. bu arada hakem yusuf namoğlu'nun verdiği tartışmalı penaltıyla beşiktaş öne de geçiyor. ikinci yarıda iyice bastırıyor fenerbahçe. erdoğan ve kayhan'ın vuruşlarında jurkoviç'in yaptığı kurtarışlar tam anlamıyla dünya çapında. ve 2 puanı alıyor beşiktaş. ne var ki jurkoviç'in bu maçı değil de denizlispor'dan yediği frikik golü konuşuluyor şimdilerde.
#4 rıza çalımbay 7 aralık 1986 beşiktaş-fenerbahçe
bu maçta hakem yusuf namoğlu'nun verdiği penaltı ile beşiktaş kalecisi jurkoviç'in performansları unutulacak cinsten değildi açıkçası. karşılaşmanın ilk yarısı oynanırken fenerbahçe ceza alanı içinde pesiç'le önder'in arasında gidip gelen top hakem namoğlu'nun penaltı kararma neden oluyordu. hakeme göre bu ikiliden en az biri koluyla oynamıştı. karşı düşünceye göreyse iki oyuncu da omuzlarıyla paslaşmışlardı. o zamanın teknolojisi bunu çözmemize izin vermedi. rıza'nın penaltısı ve ilerleyen bölümde jurkoviç'in kurtarışlarıyla maç 1-0 sona erdi.
1986-87 sezonuna girildiğinde futbol federasyonu yönetiminde yaşanan kaosa dönemin başbakanı turgut ozal el atmışta. yakın bir zaman önce galatasaray başkanlığını ali tanrıyar'a devreden ali uras, turgut özal tarafından futbol federasyonu başkanlığına atandı. ancak alınan karar tam da aralık 1986'daki fenerbahçe-beşiktaş maçına denk geldi. fenerbahçe stadı'ndaki fenerbahçe-beşiktaş maçı öncesi iki takımın taraftarları birlikte ali uras ve galatasaray aleyhinde sloganlar attılar. siyah beyaz yıllardan sonra renkli dönemlerin tek tribün birliği bu maçta yaşandı ancak hakem yusuf namoğlu'nun önder çakar'ın eline çarpan top sonrası fenerbahçe aleyhine verdiği penaltı kararıyla ev sahibi taraftarların ali uras'a yönelttiği tezahüratlar yön değiştirip namoğlu'na gitmeye başladı...