can kozanoğlu'nun "bu maçı alıcaz" kitabında yer alan "32 posta, tekmili birden" başlıklı yazısından;
1986-87 sezonunun ikinci haftası, eskişehirspor-fenerbahçe maçı... tatsız tuzsuz bir doksan dakika, 0-0'lık skor... ama bunlar kimsenin umrunda değil. çünkü maç başlarken, hastanelerde 25 yaralı, karakollarda 125 "zanlı" var. sabahın körünce, stad kapısında öyle bir kavga kopmuş ki...
"her maçta kavga etmeyiz ki, mecbur kalınca kavga ederiz. eskişehir'de de mecbur kaldık. otobüslerden bir indik, pencerelerden taş, şemsiye, saksı yağıyor. sonra üzerimize saldırdılar. mecburen karşılık verdik."
eskişehir'deki kavgadan sonra gözaltına alınan, üç gün yatıp çıktıktan sonra antrenman sahasında "duy artık feryadımı / sana sesleniyorum" şarkısıyla tahsin kaya'yı protesto eden grup, kavgaya mecburen giriştikleri iddiasında. yüzlerde yaralar, bereler, hafif bir kahramanlık havası...
"kulüp otobüs tutup bizi yolluyor, sonra yalnız bırakıyor. eskişehir'de emniyet amirliği'nden telefon ediyorlar kulübe. 'biz otobüs kaldırmadık' cevabını alıyorlar. bize sahip çıkmadılar. yok anarşistmişiz, yok teroristmişiz. biz her maça geliyoruz abi, yeni mi anarşist olduk?"
"yalan abi bu gazetelerin yazdıkları. sözde üzerimizden 5040 lira çıkmış. iki günde en az 250 bin lira harcadık. ilk partide çıkanlardan bir arkadaş içeriye altmış çay, yüz poğaça yolladı. delikanlı çocukmuş."
"geçen yıl bursa'da maçımız vardı. eskişehir'de o hafta boştu. eğer biz puan alırsak liderlikten düşeceklerdi. eskişehirliler bursaya geldiler, bursaspor'u desteklemeye. orada amigoları davulcu ismail ve haydar çok kötü dayak yedi bizden. o olayın acısı vardı hala içlerinde."
"içerideyken hep beraber 'biz çekeriz bu cefayı' diye şarkı söylüyorduk. komiser geldi, 'cefaya meraklıysanız kalın burada' dedi. 'aman komiserim, bizi trabzon maçına kadar bırak da ne yaparsan yap' dedik..."
kahramanlıkla karışık şikayet yağmuru oyunun son perdesi. ilk perde, maçtan önceki gece, fenerbahçe stadı'nın önünde başlıyor. kulübün tuttuğu otobüsler, yer yapmaya çalışan taraftarlar, bağırış, çağırış.
ilk mola: bayırköy mola tesisleri. ve kapalı tribünün ünlü isimlerinden d. etrafına toplanan kalabalığa bir şeyler anlatıyor: "o sarı bıyıklı şöförün otobüsü eskişehir'den dönemez, dönerse i..neyim. çıktık yukarı, zaten leş gibiyiz, ekipler bizi arıyor. bağırdık felan durmadı. arkadan taşladık, ama..." olayın ne olduğu tam anlaşılamadan dikkatler başka bir noktaya çeviriliyor. iki taraftar birbirine girmiş, kavgaya arkadaşları da karışmış. "yanmışsın ulan sen bu dünyada, öldün artık sen. daha iki gün önce 'abi' diyordun ulan." bu gidiş pek gidişe benzemiyor.
dağınık olarak yol alan fenerbahçe otobüsleri, bozüyük'te durduruluyor, konvoy oluşturuluyor. artık iş polisin kontrolünde. yalnız, deplasmanlarda alışıldığı biçimde bir bekletme olmuyor, otobüsler hemen eskişehir'e doğru yola çıkıyor.
konvoy stada vardığında saat sabahın altısı. eskişehirspor taraftarları bekliyor, gişelerin önünde geceden kalma yastıklar ve battaniyeler... fenerbahçeliler otobüsten iner inmez tezahürata başlıyor, karşılığı hafif bir taş yağmuruyla geliyor. birkaç dakika sonra ortalık duruluyor.
taraftarlar, stadın arka tarafındaki kapalı tribün gişelerinin önünde toplanıyorlar. ancak aralarında uzun bir yol var. karşılıklı slogan maçı sürerken, bazı taraftarlar arkadaki yola gidip, "gelsene, erkeksen gelsene"ye başlıyorlar. eyvah! davetlerin sayısı artıyor, taraftarların sayısı artıyor, aradaki mesafe azalıyor ve 6:30'da kavga kopuyor. kavga edenlerin sayısı en az 500, stad çevresindeki "güvenlik kuvvetleri" on tane karakol polisinden ibaret.
ortada başlayan kavgayı, eskişehirliler birkaç dakika içinde kendi taraflarına çekiyorlar. "ayder" adıyla bilinen kale arkası tribünü paralel giden yolda iki taraftan saldırıyorlar. stada dik gelen yoldan da taş yağdırıyorlar. belli ki geceden hazırlık yapmışlar. ama fenerliler de pek hazırlıksız sayılmaz. bir anda zincirler, bıçaklar fora ediliyor. herkes yakaladığına vuruyor. taşlar yalnızca rakip taraftarlara değil dükkanlara da yağıyor, camlar iniyor, cam kırıkları silah olarak kullanılıyor.
polis, sayıca az ve caresiz. taraftarların birbirlerine girdiği yolun ortasını tutmak yerine, kavga yerinden ana caddeye açılan yolları kesiyorlar. kaçmak imkansız, polis bırakmıyor. olaylara karışmayan fenerlilerin bekleştiği gişenin önüne getirilen ilk yaralı, suratının ortasına yediği bir taşla kan revan içinde. ancak ambulanslar yalnızca eskişehirliler için çalışacak. bu adilik!
çevik kuvvetin olay yerine yetişmesi, askeri birliklerin çağrılması, kavganın yatışması en az bir saat alıyor. bu arada emniyet müdürü başından yaralanıyor.
saat 11'de stad kapıları açıldığında turnikelerde "adam ayıklama" işlemine geçiliyor. üzerinde yara bere izi olan, gömleğine kan bulaşan, nefesi alkol kokanlar dövüle dövüle götürülüyorlar. arada, kavgaya hiç bulaşmayıp, kuyrukta bir adım dışarı çıktığı için okkanın altına gidenler de var. her iki taraftan yüzlerce taraftarın bir saat süren çatışmalarının bilançosu: hastanede 25 yaralı, gözaltında yüzden fazla fenerli, birkaç eskişehirli.
olay kapanacak gibi değil, suçlu bulmak lazım. fenerbahçe kulübü, eskişehir'e otobüs yolladığını inkar edip yakayı sıyırmaya çalışıyor. olay yerine bir saat sonra ekip gönderen eskişehir polisi suskun. vali, "hadiselere fenerbahçeliler sebep olmuştur" diyor. çünkü fenerliler gidecek, eskişehirlilerle başbaşa kalacak. sezon başından beri ortalığı kızıştırın spor sayfaları, üzerlerine hiçbir şey almamakta ısrarlı. itlerin, köpeklerin vahşetinden dem vuruyor. suçlu bulunmazsa olmayacak. elde, gözaltı hücreleri dolusu coluk çocuk var, o kadar.
fenerbahçe kulübü yine uyanıkça davranıyor, "bunlar fenerli olamaz." güzel fikir, çok tutuluyor. iyi de iş çoluk çocuğun üzerine kalırsa suçlu arayıcıları tam tatmine ulaşamayacak. böyle durumlar için elde "paket çözüm" var. hepsi teroristlerin işi. bravo, mükemmel, hey süpeeer! taraftarları teroristler kışkırttı, anarşistler kışkırttı. kulüpler, spor sayfaları, polisler molisler bayılıyor bu çözüme. teroristler nerede peki, yakalandılar mı? gözaltındaki 125 kişi içinde "arananlar" listesine girmiş bir herif var, kışkırtıcı terorist o olmalı. üstelik suçu da bir hayli ağır adi eşkiyanın: mahallede slogan atmak...
can kozanoğlu'nun futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "gençler deplase olunuz!" başlıklı yazısından;
neyse, şehirleri teker teker anlatmayalım. yalnız bu arada eskişehir'in hakkını da yemeyelim. belki başkaları için başka şehirlerdir ama benim için "en deplasman" deplasman şehri eskişehir'dir. bir kere, istanbul'u çıkış noktası alırsak, tam bir orta mesafe durağı. sabah yola çıksanız, maça yetişemezsiniz. mecburen akşamdan hareket edersiniz. son tren ve geç otobüsler bile sizi çoğu zaman gün ağarmadan eskişehir'in ortasına bırakıverir. riskli iş... eskişehir'de, çok özel bir durum yoksa "tam pansiyon" konuk edilirsiniz: günde üç posta taarruz. sabahın körü postası, stad postası ve uğurlama postası. tezahürat her zaman coşkuludur, eskişehir taraftan muhabbetlidir. en çok gittiğimiz şehir eskişehir değil ama en kaydadeğer anılarımızın büyük bölümü eskişehir'den galiba. 1. lig eskişehirspor'u özlüyor ve bir zamanlar mecburi "sağlıklı yaşam koşuları" yaptığımız istasyon-stad-otogar üçgenindeki sokakları unutmaya başlıyoruz.
şaka değil, deplasmanda gittiğiniz şehrin sokaklarını bilmeniz, hele polis kordonunda değilseniz, önemlidir. nereden nereye kaçılır, nereye kaçılmaz, bunları bilmek gerekir. bilmiyorsanız da bilenlerin tecrübesinden yararlanmak... ilk defa gittiğiniz bir şehirde, öyle iki-üç kişi filansanız, stadı bulmak başlıbaşına bir derttir mesela. "abi stad nerde" diye sorduğunuz anda, annenizin vücudunda olduğuna ılışkm bir cevap alma, hatta dayak yeme ihtimaliniz bile vardır. ya takip yolunu seçeceksiniz ya da mülayim tipli birini arayacaksınız. küçük bir tavsiye: böyle durumlarda muhatap olarak tekel bayilerini tercih edin. tecrübelerle sabittir, her zaman değilse de çoğu zaman iyi davranırlar.
tecrübenin önem kazandığı noktalardan biri de tezahürattır. nerede hangi tezahüratın yapılacağını, nerede hangi tezahüratın yapılmayacağını bilmek gerekir. zonguldak'ta "s..rniş zonguldak" diye bağırdınız mı, "s..miş" cevabını alırsınız. ama kazara "kömürcü i...ler" sesi yükselirse, stadda infial uyanır. adana'da, adana takımlarına küfretmek, moral bozmaya çalışmak boşuboşuna gırtlak yormaktır. evet, sevgili memleketim adana'nn seyircisi ateşlidir ama ateşi kendi takımını yakar. maçın yirminci dakikasına kadar filan sabredebilirseniz zaten adana seyircisinin kendi takımına küfretmeye başladığını, kendi oyuncularında moral bırakmadığını görürsünüz.
gelgelelim, öyle anlar olur ki hiç akla gelmeyecek tezahüratlar başınıza büyük işler açar:
bir eskişehir-fener maçı stad erkenden dolmuş, aralıksız karşılıklı tezahürat yapılıyor. ana avrat dümdüz... sahanın kenarına dizilmiş polisler de galiba "tantana var" hesabına ve bazılarını ilk defa duydukları şarkıların merakına gülümseyip duruyorlar. birdenbire fener tribününden saçmasapan bir tezahürat çıktı, "tatar türkan küm, tatar türkan küm"... ve tribünün önünde duran bir komiser, adetası madetası yok tam bir cinnet geçirdi, polisler copları çekip tribünlere saldırdı. peki, "tatar türkân kiiim"di ki, ortalık karışmıştı? eskişehir'de, fuhuş sektörünün önde gelen isimlerinden biriymiş. artık komiserin özel bir yakınlığı mı vardı, yoksa komiser şehrin namusunu koruma derdine mi düşmüştü, onu öğrenme şansımız olmadı haliyle.
bu maçta çıkan olaylar sebebiyle federasyonca eskişehirspor'a 2 maç, fenerbahçe'ye ise 1 maç saha kapatma cezası verildi.
1 maç cezası sonradan federasyonca indirilen cezası eskişehirspor'un denizlispor'la, fenerbahçe'nin de malatyaspor'la oynadıkları lig maçlarında uygulandı.
fenerbahçe, stankoviç yönetiminde ligin ikinci haftasında eskişehir deplasmanına gider ve sabaha karşı 06.30’da iki takım taraftarları eskişehir meydanında odun ve sopalarla birbirlerine girerler, sonuç 25 yaralı ve 127 gözaltı. o sinirli ortam maçın havasına da yansır ve tekmelerin havada uçuştuğu maçta bahtiyar, lukovcan ve müjdat’ı sakatlamasına rağmen hakem hamdi kutvat’tan kart bile görmez ve maç golsüz berabere biter.