real madrid - inter maçının bandı, futbol federasyonu merkez hakem komitesince, ders malzemesi olarak kabul edilmeli ve yerli hakemlerimizin bu maçı ve bu kaiser’i haftada bir kez izlemesi zorunlu tutulmalı...
bu kaiser’i görünce, bizim hakemlerimize fifa ve uefa’nın niye yüz vermediğini bir kez daha anladık. adamlarda mantalite bir defa değişik. kaiser, barnebau'daki 100 bin kişinin ve ekran başındaki milyonların, futbol seyretmek üzere toplandıklarının bilincinde. futbol nasıl seyrettirilir? oyunu zırt pırt kesmeyerek... futbolun erkek oyunu olduğunu bilerek... amacı topu almak, topla oynamak olan her harekete, ne kadar sert olursa olsun, hoşgörü ile bakmak, buna karşılık amacı rakip olan her davranışa da, ne kadar yumuşak olursa olsun, en sert cezayı vermek...
kaiser, az düdük çalarak, real-inter maçım doyumsuz bir futbol mücadelesi haline getirdi. ya bizimkiler ne yapıyor? amaç, futbol oynatmak değil, kendisini kazaya uğratmamak... bu yüzden 10 saniyede bir düdük... en küçük sertleşme eğilimine, en insafsız tepki... buna karşılık en kasti hareketlere, sadece faul düdüğü çalarak seyirci kalma...
bir ülkede futbol oynanacaksa, önce hakem gerek. real - inter maçının en büyük dersi bizce budur.
derwall'in de alacağı dersler vardı bu maçta. büyük maçların ancak büyük oyuncularla kazanılacağını herhalde, izlemişse öğrenmiştir. santillana, 90 dakika topa vurmamacasına döküldü. bu futbol ihtiyarının en azından uzatma dakikalarında artık takımda ölmayacağını düşünüyorduk. real teknik direktörü, 40 dakikadan beri bir başka kurdu, juanito’yu hazır tutuyordu kenarda, gerekirse kurtarıcı olarak sahaya sürmek için. ama o dökülen santillana, attığı iki muhteşem santillana golü ile finali getirdi. bu golleri izlerken, birkaç saat önce, bülent ve halil ib rahim'i oyunda tutarken, arif'i oyundan alan derwall geldi gözümüzün önüne. maçın son 10 dakikasında galatasaray'ı ancak bir mucize kurtarırdı ve galatasaray'ın tek başına mucize yaratabilecek tek adamı, o sırada soyunma odasında, derwall'in çaresiz başı da, ellerinin arasındaydı.
herr derwall, bu dersi unutmayın... bir lig maratonu içinde zaman zaman koşucularla oynayabilirsiniz... ama büyük maçlarda, büyük futbolculara güvenmek zorundasınız... küçük adamlarla büyük maç kazanılmaz...
...ve bizim cevat efendi... ve de türkiye’deki bilumum cevatlar... fanna’yi izlediniz mi dün gece... sahayı, futbol oynamış gibi değil, muhammet ali ile boks maçı yapmış gibi terk etti.,. sahada basılmadık çim bırakmayan fanna’nın vücudunda vurulmadık santim de kalmamıştı. real, en sert şekilde durdurmaya çalıştı fanna’yı. ama fanna hep topun olduğu yerdeydi. asla kaçmadı, asla saklanmadı, asla yılmadı, korkmadı ve maçı bırakmadı. her şeyin bittiğinin görüldüğü dakikalarda bile fanna savaşı bırakmamıştı.
barnebau stadına futbol değil, futbol adına bir anıt koydu, fanna. ligin başından beri zoru gördüğü hiçbir topa girmeyen cevat efendi ve diğer takımlardaki cevatlar, profesyonelliğin, mesleğe saygının, takım ve futbol aşkının ne olduğunu biraz olsun anlayabildiler mi?
real-inter maçı, trt'nin gelmiş geçmiş en eğitici spor yayınlarından biriydi. tabii anlayabilenlere...
...ve de hepsinden önemlisi, anlayıp da, uygulayacak yüreği olanlara!..