steaua bükreş kalecisi barcelona karşısında takımına avrupa kupası’nı penaltı atışları sonucunda kazandırdı ve bir daha hiç futbol oynamadı. bir teoriye göre romanya polisi maçın oyuncusu olarak kazandığı arabayı ducadam’dan istedi ve ducadam reddedince kolunu kırdı. gerçek ise o kadar komplike değil. “kolumda bir kan pıhtılaşması oldu ve kimse neden olduğunu anlayamadı” diyen ducadam araba konusunda ise “kullanılmış bir romen jipim var,diğer tüm oyuncular gibi” demişti.
barcelonayı penaltılarla yenerek şampiyon kulüpler kupasını alan steau beükreşin teknik direktörü emerich jenei kayserispor'un ilk yabancı transferleri olarak tarihteki yerini aldı. 1969-70 ve 1970-71 sezonlarıda futbol oynadı. kayserispor'a romanya'nın steaua bucharest takımından transfer olmuştu. romanya spor bakanlığı görevindede bulundu.
rumenlerin stefan kovacs, mircea lucescu ve anghel iordanescu ile birlikte önde gelen futbol adamlarından. 1937 doğumludur. futbolculuk yaşantısının büyük bölümünü steaua bucharest takımında geçirmiş, kariyerinin son iki sezonunu ise 1969-1971 arasında kayserispor’da tamamlamıştır.
teknik direktörlük yaşamında da steaua bucharest takımı ile özdeşleşmiş, bu takımın adeta nöbetçi teknik direktörü olmuştur. 1975-1978 arasında, 1985-1987 arasında, 1990-1992 arasında ve 1993-1994 ile 1999-2000 sezonlarında bu takımı çalıştırmıştır. bu dönemdeki en büyük başarısı avrupa şampiyon kulüpler kupası finalinde, unutulmaz 7 mayıs 1986 barselona steaua bükreş maçı sonrası avrupa şampiyonu bir kulübün teknik direktörü sıfatını kazanmasıdır.
andras k. bodor'un futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "diktatörlüğün derbisi: dinamo ve steaua bükreş" başlıklı yazısından;
steaua bükreş, şampiyon kulüpler kupası'nın 1986'da sevila'da oynanan dramatik finalinde, fc barcelona'yı uzatmalardan sonra penaltılarla 2-0 mağlup etti - tam dört penaltı kurtaran kaleci helmut duckadam'ın başarısı, rekorlar kitabına geçmiş olmalıdır. şubat 1987'de monte carlo'da süper kupa da kazanıldı; gheorghe hagi'nin golü, kupa galipleri kupası şampiyonu dinamo kiev'e karşı 1-0'lık galibiyeti getirdi. 1989 ilkbaharında steaua şampiyon kulüpler kupası finalindeydi, ama bu sefer ac milan'a 4-0'ia mağlup oldu.
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
schuster, bernd, tarihin en kötü penaltı atışlarına katkı sağlayacak kadar uzun oynamamıştı -ama yine de tarihin en büyük kaybedeniydi. fc barselonalı alman yıldız 1986'daki korkunç avrupa kupası finalinde sevilla'da, steaua bükreş karşısında, oyunun 84. dakikasında oyundan alındı. 120 dakikanın sonundaki 0-0'lık eşitliğin ardından, barselona'nın penaltı noktasından dört denemesi de gol getirmedi. romanyalı helmut ducadem, alesanco, pedraza, alonso ve marcos'un attığı penaltıların hepsini yakaladı. ve koyunun olmadığı yerde keçi abdurrahman çelebi sayıldığından, bükreş maçı penaltı atışları sonunda 2-0'lık nadide bir skorla kazandı. schuster, bu kederli maç henüz devam ederken stadyumu terk etmiş ve daha sonra katalonyalılar tarafından takımdan atılmıştı. bir yıldız olarak geldiği yerden bir entrikacı olarak ayrılmıştı: schuster bu geleneği son istasyonu olan ve salyangoz hızında bir libero olarak rezil olduğu bayer leverkusen'de de sürdürdü. ileriki günlerde, oynadığı görev yerini geri almak üzere, işi mahkemeye kadar götürdü.
futbol berabere bitebilen ender sporlardan biri... finaller hariç! bu yüzden bütün finaller heyecanlıdır ama bazıları daha heyecanlı...
#6 steaua bükreş: 0 barcelona: 0 7 mayıs 1986
sevilla sanchez pizjuan stadı'nda, barcelona'nın steaua bükreş'i farklı yenmesini bekliyor herkes. maçın ispanya'da olması, kral juan carlos'un barça'yı desteklemek için stada gelmesi ve bükreş ekibinin tecrübesizliği terry venables'ın öğrencilerini favori kılıyor. ama maçın son yarım saatine kadar barcelona bir türlü üstünlük kuramıyor. tam barça, oyunu domine etmeye başlıyor ki emerich jenei beklenmedik bir hamle yapıyor. bu sezon hiçbir avrupa maçında oynamayan yardımcı antrenör anghel iordanescu'yu maça dahil ediyor. onun toparladığı savunma, oyunu penaltılara taşıyor. karşılıklı ilk ikişer penaltı kaçıyor. ve sonra steaua atmaya başbyor. barcelona ise toplan kaleci helmut ducadam'a teslim ediyor. marcos alonso'nın kaçırdığı son penaltıyla şampiyon steaua oluyor.
helmut ducadam olduğu yerde yaylandı ve kendi soluna doğru atladı. kolları göğsüne yakındı ve formasının 1 numarası göğü gösteriyordu. ondan 11 metre uzaklıktaki barcelonalı orta saha oyuncusu marcos alonso, ellerini başının üzerine kaldırdı, geriye döndüğünde suratı asıktı. penaltı atışı sırasındaki sessizlik kısa sürdü. marcos, o akşam penaltı kaçıran dördüncü barcelonalı olmuştu: steaua bükreş artık resmen avrupa şampiyonu'ydu.
steaua'nun avrupa kupası kazanması hiç beklenmedik bir şeydi. bu, geriye dönüp baktığınızda bile inanılması güç bir başarıdır. komünist blok'un onlardan çok daha güçlü takımları kupayı doğu'ya götürmeyi başaramamışken ve tam komünizmin modası geçmeye yüz tutmuşken, romanya'dan çıkan ve daha bundan üç sene öncesine kadar neredeyse yok olmak üzere olan bir takımın birçok zorluğu aşarak bu noktaya gelmesi inanılmazdı. eski doğu bloku ülkelerinden çıkan birçok kulüp için şampiyonlar ligi gruplarına kalmanın bile büyük başarı sayıldığı bir dönemde gerçek leştirdi bunu steaua.
steaua bükreş'in başarısı, kupayı almaları kadar büyük bir sürpriz değildi. romanya futbolu yükselişteydi - universitatea craiova 1983 yılında uefa kupası'nda yarı finale yükselmişti ve dinamo bükreş bir yıl sonra şampiyon kulüpler kupası'nda çeyrek finale çıkmıştı. aynı şekilde romanya milli takımı da 1984'de avrupa şampiyonasına katılma hakkı kazanmıştı -ve zirveye çıkan steaua, 1989'daki devrimden önce bir başka yan finale ve finale yükselerek yeterince istikrarlı olduğunu kanıtladı zaten.
1983'te ezeli rakipleri dinamo bükreş, arka arkaya elde ettiği üç şampiyonluğun ikincisini kazandığında steaua tam beş yıldır başarıya hasret kalmıştı. kulübü idare eden ordu, diktatör nikolay'in oğlu valentin çavuşesku'yu takımın genel müdürlüğüne getirerek çok kritik bir adım attı. valentin, çavuşesku ailesinin farklı olan üyesi, mütevazı bireyiydi; komünist partiyle iktidarda olmak yerine nükleer fizikçi olarak çalışmayı tercih ediyordu. taraftar olmanın dışında futbolla hiç ilgisi yoktu ama kararlılığı ve sağduyusuyla kısa sürede oyuncuların saygısını kazandı.
"valentin çalıştığım en iy yöneticiydi" diyor 1986 yılında elde edilen başarının kilit isimlerinden biri olan laszlo boloni. anne-babası 1989'da kurşuna dizildikten sonra, valentin'in bükreş'te marius lacatus'un evinde kalabilmesi, o dönem kazandığı saygının bir sonucudur. steaua'nun elde ettiği başarının çoğu, o yıl iki kilit transfer yapan takım direktörü ion alexandrescu'nun eseri sayılabilir. olt scornicesti'nin hücum oyuncusu victor piturca, transferi karşılığında bir land rover jip aldı. böyle arabalar ender bulunuyordu ve oyuncu kendisininkini daha sonra pazara süt ve peynir taşımak için geniş bir arabaya ihtiyacı olan transilvanyalı bir çiftçiye satacaktı.
lacatus'un transferi daha karmaşıktı. allah vergisi bir sürati ve tekniği olan forvet, brasov kulübünde oynuyordu ve başkan dumitru dragomir'in en değerli futbolcusunu satmaya niyeti yoktu, "brasov halkı tarafından öldürülmek istemiyorum doğrusu" diyordu.
alexandrescu, komünist partinin brasov bölgesindeki yetkilisi marin enache'yi aradı ve o da dragomir'e transferi gerçekleştirmesi emrini verdi. buna rağmen dragomir direnmekte kararlıydı. uzun baskılar sonucunda dragomir transfere razı oldu, ancak kağıtları imzalarken, sözleşmede transfer tarhini 1 temmuz 1983 değil, 1 temmuz 1988 olarak yazdı. alexandrescu değişikliği fark edince dragomir'in ofisine giderek, onu nikolay'ın kardeşi, orduda üst düzey bir mevkide bulunan general illie çavuşesku'yu aramakla tehdit etti. dragomir köşeye sıkışmıştı. en sonunda steaua'dan üç futbolcu ve kendisi için bir jip karşılığında lacatus'u steaua bükreşli yapan sözleşmeyi kabul etti.
transfer gerçekleştikten sonra bile lacatus'un problemli durumu çözülmedi. bükreş'te formunu tutturmakta güçlük çekiyordu ve ilk sezonun çoğunu yedek kulübesinde geçirdi. sonunda teknik direktör emerich jenei bunun nedenini keşfetti: lacatus her gün idmandan sonra 350 km yol kat ederek brasov'daki nişanlısı mariana'yı görmeye gidiyordu. bu olaydan sonra lacatus'a ceza verildi fakat o, inatla haftada üç defa brasov'a gitmeyi sürdürdü. ordu yetkilileri, bu konuyu görüşmek üzere lacatus'u davet ettiler fakat o, ducadam'la bilardo oyunu bitmeden onlarla görüşmeyeceğini söyleyerek bu teklifi reddetti. otoriteye karşı yapılan bu tip bir saygısızlık çok cüretkar bir riskti ama lacatus kazandı. kulübü kısa zamanda ona imza atarken sözünü verdiği daireyi verdi ve mariana da nişanlısının yanına taşındı.
steaua 1984'te ligi dinamo'nun ardından ikinci olarak bitirmekle kalmadı kupayı da finalde kaybetti. o sene antrenör jenei'nin yerine dinamo bükreş'te ve arges pitesti'de basanlar elde etmiş disiplinli teknik direktör florin halagian'ın getirilmesine karar verildi. halagian, asa targu mures'te oynayan orta saha oyuncusu laszlo boloni'yi ve eski kulübü olt'tan üç futbolcuyu - adrian bumbescu, ilie barbulescu ve marin radu - alınırsa takımının basma geçmeye söz verdi. onlarla lig şampiyonluğunu kazanabilirdi. teoride bu zor bir talep değildi; steaua bütün bu takımlardan kat kat büyük bir takımdı ama çavuşesku'nun romanya'sında hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildi. ordu takımı olmalarından dolayı avantajlıydılar ancak gizli polis teşkilatı da dinamo'yu destekliyor ve steaua'nun işlerine engel oluyordu. mesela 198l'de stefan iovan'ın csm resita'dan transferini engellemek için oyuncuya iki yıl önce hamile bıraktığı kadını kullanarak şantaj yaptılar. her bükreş derbisi öncesi, steaua kaptanı tudorel stoica'yı rahatsız etmek için evine polis baskını yapılması gelenek halini almıştı. bir keresinde sarhoş babasını tutukladılar. ayrıca 1980'li yıllarda gizli servis'in, steaua'nun ofislerini soyduğu da iddialar arasında.
bumbescu, barbulescu ve boloni o yaz imzaladılar fakat hemen sezon başında henüz birkaç maç oynanmışken halagian takımın başından ayrıldı. oyuncular onun sert liderliğinden isyan etmeye başlamışlardı. jenei yeniden takımın başına getirildi ve o da yardımcı antrenör olarak bir önceki sezon önce futbolu bırakan steaua bükreş'in efsanevi oyuncusu anghel iordanescu'yu seçti. takım, bucegi dağlarında, 3.500 feet yükseklikteki forban kasabasında kampa alındı. en yakın yerleşimden 20 km uzaklıktalardı ve ihtiyaçları tek şeritli yoldan ordu araçlarıyla sağlanıyordu. kamptan kaçmaya çalışacak bir oyuncu, bu zorlu yolculuğu yayan olarak yapmak zorundaydı ve yakınlarda soğuk kış günlerinde yiyecek arayan vahşî ayılar vardı. "ya avrupa şampiyonu olacaktık ya da rahip" diyor lacatus. "koşmak dışında yapacak hiçbir şey yoktu. dağa tırmanıyor ve devamlı futbol oynuyorduk."
böyle söyleyince steaua'nun fizik üstünlüğüne bel bağlayan bir takım olduğu izlenimi doğabilir ama steaua iyi futbol oynayan bir takımdı. "her birimiz görevimizin ne olduğunu çok iyi biliyorduk" diyor savunma oyuncusu stefan iovan. "nereye pas atacağımız o kadar belliydi ki, istesek gözlerimiz kapalı oynayabilirdik. birbirimizi çok iyi tanıyorduk, kusursuz bir araba gibiydik. boloni her zaman en mükemmel pası atardı. takımın kilit ismi oydu. öyle hücuma dönük bir takımdık ki bazen savunma yapmayı unutuyorduk."
mayıs 1983'te steaua kupayı ve ligi kazanarak duble yapınca, valentin avrupa kupası'nı kazanabilecek bir takım olduklarını söyledi. kimileri onun fazla iyimser olduğunu düşündüler, hele ilk tur maçlarının ilk ayağında vejle takımıyla danimarka deplasmanında 1-1 berabere kaldıklarında. "zemin çok kötüydü" diyor jenei. "oyuncularıma, varyete yapmamalarını, basit paslarla oynamalarını söyledim. zemin teknik oyuncuların hünerlerini sergileyebilecekleri bir zemin değildi." vejle, 61. dakikada miodrag belodedici'nin yaptığı hatalı pasla 1-0 öne geçti. maçın son dakikasında radu'nun yakın mesafeden attığı şut skoru belirledi. "çok geç uyandık" diyor tudorel stoica. "zemin iyi olsaydı rakip takım topu bile göremezdi." söylediklerinde ciddi olduklarını rövanşta gösterdiler. steaua 4-1'lik galibiyetle tarihinde ilk kez ikinci tura çıktı.
ikinci turdaki rakipleri budapeşte'den honved'di. bu kura jenei'in canını sıktı. bunun sebebi boloni gibi kendisinin de macar asıllı olmasındandı. boloni'nin 1982 dünya kupası elemelerinde macaristan'la karşılaştıkları maçta bilerek kötü oynar şüphesiyle romanya tarafından kadrodan çıkartıldığı biliniyordu. daha da kötüsü, honved de macaristan'ın ordu takımıydı. "bu çok özel bir karşılaşma" diyordu maçtan önce ordu başkanı constantin olteanu takımına. "onlardan daha iyi olduğumuzu göstermek istiyoruz.
ilk maç yine deplasmandaydı ve steaua yine yenik duruma düştü. bu defa, geç gelen bir gol de yoktu ve çavuşesku'yla birlikte varşova zirvesi'nde bulunan ülteanu, macaristan ordu bakanı istvan olah'ın şakalarına katlanmak zorunda kaldı. rövanş maçı yaklaştığında, yetkililerin kulübe olan ziyaretleri sıklaştı; galibiyetin gerekliliği çok açıktı. jenei zaten enteresan bir adamdı ve maçlardaki şansını, maça giderken yolda kendisine doğru gelen arabaların plaka numaralarının çift mi tek mi olduğunu tahmin ederek belirlemek gibi bir alışkanlığı vardı. maçtan önceki gece, bükreş'e yoğun yağış düşünce, gerginliği iyice arttı. "çok zor uyudum" diyor. "yağmurun durması için dua ettim. bizim için zeminin durumu çok önemliydi. tanrı bize yardım etti. maç günü hava pırıl pırıldı."
rumenlerin endişelerinin yatışması sadece 39 saniye sürdü. boloni'nin sert vuruşunu savuşturan jozsef andrusch'dan dönen topu piturca tamamladı. lacatus 35. dakikada ikinci golü attı. barbulescu'nun ikinci yarının ilk dakikasındaki golüyle oyun garantilenmişti.
"maç 3-0 iken detari kolumdan çekerek bana ne zaman duracağımızı sordu " diyor boloni. durdular: mihai majearu penaltı golüyle skoru 4-0 yaptıktan sonra. maçtan sonra soyunma odasına ilk gelen olteanu'ydu. çok mutluydu ve futbolculara verilecek primi yüzde 20 daha arttırdığını söyledi.
zafer gecesinin tek kötü yanı lacatus ve stoica'nın sarı kartlarıydı. bu 3. turda karşılaşacakları kuusysi lahti'yle oynanacak ilk maçta bu futbolcuların forma giyemeyecek olmaları demekti. steaua'nun kısıtlı kadrosu için bu büyük bir sorun teşkil ediyordu. kış kampı boyunca takımın fizik kondisyonundan sorumlu florentin marinescu, iordanescu'yu emeklilikten geri çevirmeyi önerdi. kabiliyetine kimsenin bir şey diyeceği yoktu, marinescu da onun 35 yaşında bile fiziksel olarak yeterli olacağına ikna olunca bu teklifi kabul etti. verona'yla yapılan hazırlık maçı, onun eskisi kadar hızlı olmadığını gösterince iordanscu futbola ger dönmeyi düşünmediğini söyleyip kuusysi'yi izlemek için finlandiya'ya gitti. dönüşünde, "çok zorlular. fiziksel olarak da çok iyiler, adeta birer boğa gibiler" diye rapor etti.
gerçi steaua'nun en zorlu rakibi hava şartlarıydı. romanya'da kış yavaş yavaş bastırıyordu ve ilk karşılaşmadan bir gece önce bükreş'te yoğun kar yağışı oldu. maç günü hava açıkû fakat ordunun butun çabasına rağmen saha zemini futbol oynanacak hale getirilemedi. zemin yüzünden steaua tam ritmini bulamadı ancak yine de iyi olan taraf onlardı. lahti kalesine 28 şut çektiler, 13'e 1 gibi ezici bir üstünlükle korner attılar, iki toplan direkten döndü, iki toplan çizgiden çıkarıldı ama ne yaptıarsa kuusysi kalecisi ismo korhonen'in akıl almaz performansına çare bulamadılar. maç golsüz berabere bitti. "elimizden kayıp gitmesine izin verdik gibi hissettim" diyor boloni. "ve finlandiya'da zeminin nasıl olacağı konusunda çok endişeliydik."
maçın, utrecht'e alınması konusunda girişimler olduysa da alınan güvenceden sonra maç helsinki olimpiyat stadı'nda oynandı. "oyunculanma, 'gol atmamamız imkansız' dedim" diyor jenei. "kalecileri, bükreş'te çok şanslıydı. hiç kimse o kadar şanslı olamaz." sonsuza kadar olamaz belki ama son 4 dakikaya kadar öyleydi. sonra gavrila balint'in ortasında piturca kafayı vurdu ve maçın galibini ilan eden golü attı.
steaua bükreş'in yarı finaldeki rakibi belçika şampiyonu anderlecht'ti. "tarihlerindeki en iyi takımlardan biriydi" diyor boloni. "fakat biz finlandiya'da bir maçtan çok daha fazlasını kazandık; hem kendi oyun tarzımızla kazandık hem de deplasmanlarda da atak futbol oynayabildiğimiz kanıtladık."
belki gerçekten öyledir ancak brüksel'deki ilk maçta daha çok golsüz bir beraberlik istiyor gibilerdi. eğer enzo scifo muhteşem bir son dakika golüyle maçı kopanp almasaydı, bunu neredeyse başaracaklardı üstelik. "yine adil olmayan bir sonuç almıştık" diyor boloni. "sorun hırsımızın olmamasıydı. kendi sahamızda güçlü ve cesurduk fakat deplasmanlarda zayıf kalıyorduk."
steaua kendi evinde korkutucu olmaya devam ediyordu. arkalarında hınca hınç dolu bir stat vardı. ikinci maç öncesi kulüp 35,000 kapasitelik stat için tam 350,000 bilet talebi almıştı. böyle bir talep, karaborsada değerinin 10 misline kadar bilet satılmasına yol açmıştı. sahaya çıktığımızda bir volkanda gibiydik" diyor stoica. "bizim için muhteşem, belçikalılar için dehşet vericiydi."
eğer anderlecht atmosferden paniklemediyse bile steaua'nun 4. dakikadaki golünden sonra kesin panikledi. belçikalılara baktım ve çaresizliklerini gördüm. oyun anlayışlarını kaybediyorlardı" diyor stoica. ilk yarının ortalarında. steaua iki golle öndeydi. gavrila balint kornerden bir gol kaydetmişti. "tribündeydim" diyor babası. "topun oğluma geldiğini gördüğümde, duymasının imkansız olduğunu bildiğim halde, 'şut at gabi şut' diye bağırdım. topu ağlarda gördüğümde ise çıldırmış gibi hissettim. hiç tanımadığım insanlar üstüme atladı, boğuluyordum."
fakat her şey güzel giderken stoica kart gördü. bu finalde takımını yalnız bırakacağı anlamına geliyordu. "önce oyundan alınmayı istedim. sonra takımı finale çıkarmak zorunda olduğuma karar verdim." bitime 13 dakika kala lacatus'un ortasına kafayı vuran piturca zaferi garantilemişti. "hayatımda, bu kadar iyi organize olan bir takım daha görmedim" dedi. anderlecht teknik direktörü arie haan maçtan sonra. steaua bükreş'in deplasmanlardaki kötü performansı, kupayı kazanması konusundaki iyimserliğinin önüne geçiyordu. diğer yan final ayağında barcelona, göteborg'u 3-0 geriden gelip yenmişti. "bir ispanyol takımıyla sevilla'da oynamak büyük haksızlıktı" diyor lacatus. çavuşesku'nun seyahat kısıtlamaları yüzünden steaua taraftarları hep azınlıktaydı. en sonunda sevilla'ya toplam 1.000 romen gitti; 200'ü kulüp yetkilisi, 800'ü komünist parti üyeleriydi. jenei için daha endişe verici olan stoica'nın yokluğuydu. "sadece 16 oyuncumuz kalmıştı ve stoica'nın yerine oynatabileceğim tek oyuncu genç constantin pistol'du. bu yüzden iordanescu'yu ikna etmeye karar verdim" diyor.
düşünülmesi gereken başka şeyler de vardı. birincisi, steaua gece maçı oynamaya alışık değildi ve final maçına hazırlanırken son idmanlarını, romanya'nın ışıklandırması bulunan tek tesisi 23 ağustos stadında yaptılar. oyuncuların isteği üzerine bu idmanın büyük bir kısmını penaltı atışları çalışarak geçirdiler.
barcelona'da da sıkıntılar vardı. en etkili golcüleri steve archibald, dizinden geçirdiği sakatlık sonrası tedavi edilerek final maçına yetiştirildi ve yarı final maçında hat-trick yapan pichi alonso'nun yerine ilk ll'e kondu. ama archibald iyi durumda değildi ve uzatmalarda oyundan çıktı. mükemmel bir futbolcu olmasına rağmen gününde olmayan bernd schuster'i zaten oyundan çıkarmış olan terry venables'in barça'sı o dakikadan sonra çözüldü. barça'nın taktiksel anlamda yaşadığı sıkıntıyı gören jenei, kritik hamlesini yaptı ve normal sürenin bitimine 17 dakika kala lucian balan'ın yerine iordanescu'yu sahaya sürdü. steaua endişelenmeye başladığı anda dengeyi buldu. "oyun ilerledikçe, barcelonalılar güvenlerini yitirmeye başladı" diyor balan. "sinirleri bozuldu." ama steaua bükreşliler de galibiyet golünü atmakta zorlanıyorlardı. 120 dakikanın sonunda maç penaltılara kaldı. ilk penaltıyı atan, steaua'nun penaltıcısı mihai majearu'ydu fakat vuruşunu, yan finaldeki göteborg maçındaki penaltı atışları sırasında harikalar yaratan ve takımına galibiyeti getiren kaleci javier urruti kurtardı. "en iyi penalücımın kaçırdığını gördükten sonra herşeyin bittiğini düşündüm" diyor jenei. jose alexanco'nun kullandığı bir sonraki penaltıyı da ducadam kurtardı.
urruti, boloni'nin kullandığı penaltıyı da çıkardı ve daha sonra topun başına barcelona'dan angel pedraza geçti. "artık her şey psikolojik bir savaşü" diyor ducadam. "'pedraza'nın da, alexanco'nun attığı köşeye vuracağından adım gibi emindim. öyle de oldu." dört penaltı atışı geride kalmıştı ve henüz gol sesi yoktu ki marius lacatus'un sert vuruşu kaleye girdi. ducadam için akıl oyunları devam ediyordu. "üçüncü penaltı için, pichi alonso'nun, üç kez peş peşe sağa atlamayacağımı düşündüğünü tahmin ettim. o da sağıma atacaktı. kumar oynadım ama tuttu" diyor ducadam. balint durumu 2-0 yaptı. bu da demek oluyordu ki marcos, atışını gol yapmak zorundaydı. "dördüncü penaltı en zoruydu" diyor ducadam. "tekrar sağıma mı yatayım sola mı atlayayım emin değildim. marcos'un, soluma atacağına güvenerek o tarafa atladım. yine doğru seçim yapmıştım."
ducadam bir kahraman olmuştu ama romanya'da bir başarının komplo teorisine bulaşmadan kalması mümkün değildi. o yaz, ducadam ortadan kayboldu. çavuşesku tarafından vurulduğu söylentileri yayıldı. tam beş yıl sonra geri döndü. bir hastalık geçirdiği için tedavi olduğunu söyledi. ama çoğu kişi, bu esrarengiz kayboluşun arkasında gerçekten çavuşesku olduğuna ve verilen ödülün, romanya'ya kazandırdığı kupanın yanında çok önemsiz olduğunu söylediği için cezalandırıldığına inanıyor.
onun hikâyesi, 1980'lerin sonlarında steaua'nun yaşadığı ilginçliklerden sadece bir tanesiydi. kulüp rekor kırarak 104 maçta mağlup olmadı. bu seride hakemlerin katkısı olduğu kesindi. bazı maçlarda 90 dakika, steaua gol atana kadar esnedikçe esnedi. ama bu bile onların avrupa'yı dize getiren harika bir takım oldukları gerçeğini karartamadı. steaua'nın saltanatı bir maç sürdü. ertesi sezon, anderlecht, yarı finaldeki mağlubiyetin öcünü alırcasına onları eledi. ancak 1987-88 sezonunda steaua bükreş yine son dört arasına kalmayı başardı fakat benfica'ya kaybetti. bir sonraki sezon daha iyiydiler; final yolunda göteborg'u 5-1, galatasaray'ı 4-0 yendiler fakat finaldeki rakipleri arrigo sacchi'nin takımı ac milan'dı. eşleşmenin galibi 4-0'la milan oldu. "maç bittiğinde tükenmiş haldeydim" diyor steaua kalecisi silviu lung. "hayatım boyunca hiçbir maçta o kadar çok top çıkarmak zorunda kalmadım."
steaua'nun güneşli günleri böylece bitti. 1989 yılındaki devrimin ardından kaynaklar kesilince takımın en iyi oyuncuları başka takımlara gitti: hagi, lacatus, balint, iovan, petrescu ve rotariu ayrıldı. avrupa'nın bir numaralı kupasını kazanan ilk doğu avrupa takımı olmasının üzerinden 20 yıl geçen takım, bu yıl şampiyonlar ligi'nde gruplarda mücadele etme hakkı kazandı (dokuz yıldır bunu başaran bir başka romanya takımı olmadı). fakat tüm bu senaryonun tekrar yaşanabilmesi yani steaua'nun tüm yolu sonuna kadar kat edeceğine bahse girmek için gerçekten çok cesur olmak gerekir.
#7 sevilla panteri albay ducadam steaua bükreş 0 - barcelona 0 (penaltılarla steaua kazandı) 7 mayıs 1986
babalarımız "kaleci takımın yarısıdır" derler, söz konusu helmut ducadam ise bir kaleci takımın ta kendisi bile olabilir! romanya'da aynı zamanda sınır polisi olan albay ducadam, o zamanlar hagi'nin bile olmadığı rumen ekibini dört penaltı kurtararak şampiyonluğa taşırken, avrupa'nın en büyüğü ilk kez doğu bloğu'ndan çıkıyordu. fenerbahçe'nin ilk turda tigana'lı bordeaux'yu eleyerek tarih yazdığı turnuvada bir yıl önceki heysel faciasından dolayı ingilizler yasaklıydı ama bir ingiliz olan barca teknik direktörü venables finale damgasını vurmuştu! normal sürenin bitmesine 5 dakika kala en büyük yıldızı schuster'i oyundan alan ingiliz hoca, "doğu'nun beckenbauer"i belodedici yönetimindeki steaua savunmasının ekmeğine yağ sürdü. maç penaltılara kaldı, gülen taraf steaua oldu. barça'da oynayan hiç kimse bir daha asla bu kadar kötü penaltı atmadı; dörtte sıfır çekip ducadam'ın ellerinde eridiler, boyunları bükük bir şekilde endülüs'ten evlerine döndüler. devler ligi de bir daha ducadam gibisini görmedi çünkü finalden kısa bir süre sonra o zamanlar 27 yaşında olan rumen eldiven ender görülen bir kan hastalığına yakalanıp steaua'dan ayrılmak zorunda kaldı.
hakemler:michel vautrot, alain delmer, m. girard (fransa) seyirci:70.000
steau bükreş ( 1-4-4-2 ) helmuth duckadam, ştefan ıovan (kaptan) , adrian bumbescu, miodrag belodedici, ılie bărbulescu, lucian bălan (73 anghel ıordănescu), gavril balint, ladislau bölöni, mihail majearu, marius lăcătuş, victor piţurcă (112 marin radu)
antrenör: emeric ıenei
barcelona ( 1-4-4-2 ) francisco urruticoechea, gerardo miranda concepción, miguel bernando blanquetti, josé ramón alexanco ventosa , julio alberto moreno casas , victor munoz manrique, bernd schuster (84 josé moratalla claramunt), marcos alonso pena, angel pedraza lamita, steve archibald (111 anghel pichi alonso herrera), josé carrasco hidalgo
fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
destanlaşan 1 numaralar
rumen kaleci helmut ducadam'ın hayatı, her ne kadar basanlarla dolu olsa da sonlara doğru hüznün ağırlıklı olduğu bir süreçtir. 1986'da şampiyon kulüpler kupası'nı havaya kaldıracak takım ispanya'da oynanan final maçından sonra belli olacaktı. barcelona ile steau bükreş arasında geçen mücadelede gol olmayınca sonuç penaltılara kaldı ve sadece sekiz penaltı atışı yapıldı. kupa, mucizeler yaratan kalecisi sayesinde romanya takımının olmuştu. barcelonalı urruti dört penaltıdan ikisini çelerken, ducadam o ana kadar görülmeyen bir şeyi başararak dört penaltıyı da kurtarmış ve son atışa gerek bırakmamıştı. ilk üç penaltıyı sağ köşeden, dördüncüyü sol köşeden kurtaran ducadam, herkesle dalga geçer gibiydi o gün. üçüncü penaltıyı tek, dördüncüyü ise iki hamlede bloke etmişti.
"tanrı o kurtarışları yapmam için ilhamını esirgemeyince kalede dev olmayı denedim. tecrübem bana ispanyol oyuncuların şutları nereye atacağını söyleyince başarı kaçınılmaz oldu." diye açıklıyor ducadam o gün ortaya çıkardığı mucizeyi. her kalecinin başarı reçetesi diğerinden farklıdır; zaten futbola dair bütün hikâyeler bu farklılığa dayanır.
bu maçın ardından ducadam adının destanlaşacağını ve onun artık avrupa'nın büyük kulüplerine gideceğini sananlar yanılgı içindeydi. penaltılara geçit vermeyen bu enteresan kaleci her ne olmuşsa aniden gözden kayboluvermişti. hakkında, "av partisi sırasında bir arkadaşı tarafından yanlışlıkla vurulup felç oldu", "finaldeki zaferden sonra kendisine hediye edilen mercedes'e devletin el koymak istemesine karşı çıkınca parmaklan kırıldı", "çernobilden etkilenerek ölümcül bir kan hastalığına yakalandı", "ağır sakatlık geçirdi ve iyileşeme-di" gibi çeşitli rivayetler üretilse de gerçeğin saklı olduğu perdeyi aralamaya kimse muvaffak olamadı.
ve ducadam sessiz sedasız yeşil sahalara elvada deyiverdi. bugün romanyalı bir futbolsevere en başarılı steau bükreş kalecisini sorun, boşuna beklersiniz ducadam cevabını verecek diye. varsa yoksa vionescu, lung ya da ıordache adlarından biri olacaktır bu cevabın içinde. futbol hayatı hepi topu iki yıl sürmüş olsa dahi, helmut ducadam adı, kurtardığı penaltılarla bir film sahnesinden fırlamış gibi daha uzun yıllar yer alacak belleklerimizde.
rahmetli sarı kemal" abinin kahvesinde soluksuz izledigimiz mactır barcelona,ya karşı steau bükreş takımını destekliyorduk ve penaltı atışları sonucu kupayı romen takımı kazanmıştı.normal süresi beraberlikle biten bu karşılaşmada uzatma dakikaları başlamadan önce romen futbolculardan birine masör hem masaj yapıyor hemde bir şeyler anlatıyordu masaj işlemi biten futbolcu bir anda yerden kalktı ve santraya dogru koşmuştu bizlerde kahvehanenin icinde ..yürebeee kocummmmm diye hep birlikte bagırmıştık..
not -gecenlerde gazeteci ,ece temelkuran televizyonda bir programa katılmıştı ve o programda... bize ne olduda artık güclüleri tutuyoruz biz eskiden televizyonda bile mac izlerken güclülere karşı gücsüzleri tutardık demişti ve o anda yıllar önce izledigim bu maç aklıma gelmişti.
on 7 may 1986, romanian side steaua bucureşti won the european cup, beating barcelona on penalties, 0-0 (2-0), before a crowd of 70,000 at seville's estadio ramón sánchez pizjuán. the star of the day was steaua's goalkeeper, helmuth duckadam, who was hailed afterward as the hero of seville.
the romanians had ridden a strong defense to the final, not conceding more than one goal in any earlier match and keeping four clean sheets. the last of those clean sheets was the critical semifinal second leg against anderlecht. down 1-0 from the first leg, steaua stifled the belgian offense while scoring three goals of their own to advance 3-1 on aggregate.
barcelona, meanwhile, had several close calls, advancing from the first and second rounds by virtue of the away goal rule and winning their semifinal matchup against gothenburg in a penalty shootout.
the first 120 minutes of the final itself were rather dull, with the romanians content to sacrifice their offense in favor of a stern defense that the catalonians could not penetrate. but all the excitement that had been held at bay during those first two hours spilled out in the penalty shootout. for the first four shots - two from each side - the keepers guessed correctly each time and swatted the ball away. steaua forward marius lăcătuş finally broke the deadlock, blasting a powerful shot just under the bar and into the roof of the net.
duckadam saved yet another kick, a low rolling shot to his right, then steaua midfielder gavril balint sent barça keeper javier urruticoechea the wrong way to put the romanians up 2-0. barça's hopes then fell to forward marcos alonso, but again, duckadam guessed correctly, diving to his left to save the kick. he had saved all four shots against him, leading steaua to their first (and to date, only) european cup trophy.