sağ taraftan g.saray adnan ile bir korner atışı kullandı. adnan’ın ceza alanının penaltı noktası üzerine doğru ortaladığı kavisli topu, raşit kafayla f.bahçe kalesine vurdu. kaleci nurettin soluna gelen topu ancak seyredebildi ve g.saray bu golle 1-0 öne geçti.
7. dakikada simoviç’in kullandığı uzun degajı f.bahçeli defans oyuncusu kafayla orta sahanın solunda bulunan müjdat’a gönderdi. müjdat’ın kafa pasını repçiç aldı ve bir vucüt hareketi ile topu tekrar müjdat’a verdi. müjdat önüne aldığı topu g.saraylı oyuncuyu çalımladıktan sonra ceza alanının soluna gelinceye kadar sürdü. tam ceza alanının solundan, sol ayağıyla çektiği sert şutu kaleci simoviç elinden kaçırınca, f.bahçe beraberliği yakaladı.
g.saray 2. golüne cüneyt’in soldan geliştirdiği atakla buldu. soldan uğur’la verkaça giren cüneyt topu tekrar uğur’a verdi. ceza alanına giren uğur yerden bir atışla topa vurdu. fakat yerde f.bahçeli cem’in eline çarpan topp, hakem yalçın darıcı penaltı olarak değerlendirdi. penaltıyı sağ ayağıyla çok sert kullanan fatih terim, topu kalenin tavanına yapıştırdı ve maçın skorunu tayin etti. f.bahçe:1 - g.saray:2
fenerbahçe'yle oynadıgımız bir kupa maçıydı (6 şubat 1985) maç fenerbahçe stad'ında oynanacaktı.maça sabahlamak için çiçek pasajına gittigimde hüseyin agabey,kasımpaşalı birol ve onların yanında bir kaç kişiden başka kimsenin olmdığını gördüm.sonradan james burak ve fikirtepeli altın diş ayhan'la bazı arkadaşlarında gelmesiyle toplam 20 kişi olduk.
o gece okuldan arkadaşım fenerli doğan midilli'de aramızdaydı.doğan'ın fenerli olduğu,ikimiz arasında bir sırdı.doğan tribünde tanınan biri olmadığından,sırf muhabbet için bizimle sabahlayacak,gündüz de fenerlilerin yanına gidecekti.
hava oldukça soğuktu.hatta bir ara yağmur da yağdı.son vapurla karşıya geçtik.kadıköy iskelesine geldiğimizde etrafta hiç kimseler yoktu. kadıköyde ara sokaklarda
bir müddet yürüdükten sonra,aramızda yorulanlar olmaya başladı.
birileri "sabahçı kahve bulup sabaha kadar orada oturalım"derken,diyer bir grup dolaşmaktan yanaydı.sonunda fikrin kimden çıktğını hatırlamamakla beraber haydarpaşa garı'na gitmeye karar verdik.epeyce yorgun olduğumdan fikir bana da cazip gelmişti. garın arka tarafında boş duran trenlerden birinin içine binip uyuyaçak,sabah erkenden de stada gideçektik.
gara geldiğimizde saat sabaha karşı 02.00 'yi gösteriyordu.gerçektende garın arka tarafında bekleyen bir tren vardı.trene hızla binip uyuyabileceğimiz bir yer bulup yerleştik.ama cok geçmeden trenin içinin dondurucu soğuğugu uykumuzu kaçırdı.kasımpaşalı birol "ben şimdi sizi ısındırırım"deyip trenin içinde ateş yakmaya kalkınca tren nerdeyse yanacaktı ama genede bir türlü ısınamadık.ama uyku baldan tatlıdır derler.soğuk moğuk dinlemeden bir tarafa kıvrılıp sonunda hepimiz uyumaya başladık.ta ki
mekanik bir sesle sarsılarak uyanana kadar.tren önce bir ileri bir geri gitti.yerinden zor doğrulur gibi bir hareket yaptıktan sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladı.insan ani bir olayla uykudan kalktığında bir an bir sersemlik hali yaşıyor.boş bir trenin içinde aniden uyandığında neye ugradıgını şaşırıyorsun.ben birol'un "nereye gidiyorsun ulaaan" diye bağarışını duyduktan sonra nerede oldğumuzun tam farkına varabildim.tren gittikçe hızlanıyordu.ilk şoku üzerimizden atar atmaz trenden dışarı
çıkmak için kapılara koştuk.bazılarımız kapıda yığılmayı görünce camları açıp camdan çıkmaya çalıştı.
gecenin sessiliğinde çıkardığımız yaygara trenin sesini bastırmış,makinist de trende bazı davetsiz misafirlerin olduğunu anlayıp treni durdurmuştu.adamcağız trenden inen uykulu tiplere hayretle bakarken bizimkilerden biri yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali,"bu saatte nere gidiyosunuz kardeşim "diye adama birde hesap sordu.şaşkın makinist biraz da bizim tedirginliğimizi yatıştırmak istercesine kibar bir sesle "treni yıkamaya götürüyoruz"dedi.
güzel yerimizden olmuş soğuk sokaklara geri dönmüştük.istikamet sabahçı kahvesine doğru yollandık. sabah erkenden de stadın yolunu tuttuk.o maçta feneri yendik. eve geldiğimizde o kadar yorgundum ki üzerimdeki kirli elbiseleri dahi çıkartmadan uyuya kaldım.
işimiz bulmaca yazarlığı değil... size, «yukardaki ifadede her noktanın yerine bir harf koyarak ifadeyi bulunuz» demek falan istemiyoruz...
milliyet gazetesi, «türkiye’de ilk kez bir hakem raporunda futbolcuya küfretti» diye yazınca, bizim pertev atasay’a, «git öğren şu raporu» dedik... gitti öğrendi. bir bölümünü yazabiliyoruz ancak. «anasını s...ğimin, o... çocuğu!.»
galatasaray - fenerbahçe maçında, yan hakem cemil demirpençe, orta hakem yalçın darıcı'ya aynen böyle demiş işte. yazıyor raporuna. diyor ki, «maçın orta hakemine, o anasını bilmem ne yaptığım, bilmem ne çocuğunu oyundan niye atmadın» diye sordum. asoç, erdal...
türkiye’ye geldiği günden beri, üzerine haçlı seferleri açılan erdal... hakemi, teşkilatı, basını, hatta inanmazsınız, kendisini buraya getiren kulübünün başkanı ve teknik direktörü dahil, herkesin, «bir de benden yesin» diye elinden geleni yaptığı erdal...
vuran vurana... dinleyen yok...
yıllarını galatasaray’a vermiş, milli takımda sayısız kaptanlık yapmış, sonra gazetecilikte yıllanmış, artık en deneyimli, en halden bilir olması gereken turgay şeren, kicker’de çıktığı iddia edilen bir habere bakıp 15 gün sonra ve bu 15 gün içinde erdal’a tek kelime konuşmadan, «vatanını özlediysen defol git». diyebiliyor. oysa erdal, nokta'ya, «kicker’de çıkan almanca ifadenin türkçesi, 'vatanımı özledim’ değil, ‘evimi özledim’dir. bana sorsalardı bunu söyleyebilirdim. çünkü evim orda. annem ve babam hâlâ orda yaşıyorlar. ama sormadılar, bunu da söylemedim. ben kicker’e demeç falan vermedim,» diyor büyük bir açıkyüreklilikle.
erdal’ın büyük bir açıkyüreklilikle söylediği başka şeyler de var. bunları okurken, lütfen gerçekleri öğrendiğiniz için şaşmayın. sadece ve sâdece, «bu âdâm aylardır bu ülkede yaşıyor. bir telefon, bir tâksi parası ile onâ ulâşmâk mümkün. üstelik konuşmak için tercüman da gerekmez. bu sorulan erdal'a bugüne dek, kadrolarında yüz bilmem kaç kişileri çalıştırdıklarını ikide bir de gururla iddia eden, her gün sayfalarının dörtte birini spora ayırdıklarını keyifle duyuran, örneğin bir ilyas’ın nişan resimlerine yarım sayfalar, tam sayfalar ayıran spor basını niye sormaz?» diye düşünün, ona şaşın.
sorarlar mı? bulmuşlar bir şamar oğlanı... vuracaklar abalıya ki, başka şeylere vuramamak yüzünden içlerinde kalanı döksünler.
hakemi, basını, teşkilatı, bizzat kendi kulüp yöneticileri ile erdal’ı köşeye sıkıştırmışız. kimimiz kalem, kimimiz kart, kimimiz dilimizle her dakka bir şeyler batırıp, arenada matadorun önüne atılmadan önce oklanan boğalar gibi, öfkelendiriyor ve bitiriyoruz. sonra da bu koşullardaki adam hata yapınca, «bak işte gene yaptı... bu rezil herif» diye ağzımız salyalı orgazm çığlıkları atıyoruz.
istedikleri kadar kıskansınlar, istedikleri kadar kızsın öfkelensinler, istedikleri kadar saldırsın, köşeye sıkıştırsınlar. .. iki şeyi değiştiremeyecekler...
biraz merakımız, biraz da tesadüfler, bize son günlerde hafiyecilik oynattı ve dehşet verici bir gerçeğin farkına varmamıza sebep oldu.
erdal’ın birbiri ardına gördüğü sarı ve kırmızı kartların ardında, merkez hakem komitesi baskı ve korkusunun büyük payı vardı.
bilgi aldığımız kişilerin önemli bir bölümü fiilen hakemlik yaptıkları için adlarını açıklayamayacağız. ama yazdıklarımızın doğru olduğunu, olayın içindeki herkes biliyor, yarın tekzip etmeye kalksalar bile, vicdanlarında yazdıklarımızın gerçek olduğu duygusunu hep taşıyacaklar...
olaylar, fenerbahçe - galatasaray türkiye kupası ilk ayağında başladı. maçın yan hakemi cengiz demirpençe, ısrarla bayrak sallayarak orta hakem yalçın darıcı’yı yanına çağırdı. bir şeyler söyledi. daha önce erdal, yan hakeme doğru elini sallamıştı. darıcı yan hakemi dinledi ve erdal’a sarı kartını çıkardı.
olayı, yalçın darıcı'nın federasyonca istenen ek raporundan okuyoruz (ilk raporda, erdal’ın centilmenliğe aykırı hareketten sarı kart gördüğü yazılıydı. cengiz demirpençe yetkisi olmadığı halde, tarihte ilk kez federasyona «yan hakem raporu» gönderdiği ve federasyon, inanılmaz bir şekilde hukuken yok sayılması gereken bir raporu dikkate aldığı için, orta hakemden ek rapor istemişti):
«cengiz demirpençe’nin yanına gittim. bana ‘bu erdal i...sine, bu anasını, avradını s...min o... çocuğuna bir şey yap’ dedi (darıcı küfürleri, raporuna aynen geçirmiştir). erdal’ı önce ikaz etmeyi düşündüm. fakat hakeme el kol hareketini daha önce de yaptığı için bu kez ihtara karar verdim ve sarı kart çıkardım.»
görüldüğü gibi raporda, yan hakemin «erdal bana küfür etti» diye bir ifadesi yok. aksine, o erdal’a küfrediyor.. oyundan atılması isteği de yok... «bir şeyler yap» diyor, o kadar... darıcı da o ana kadar şahit olduğu olayları değerlendirip sarı kart çıkarıyor.
merkez hakem komitesinin o zamanki asbaşkanı, erdal’ı oyundan atmadığı için dancı’yı her yerde açıkça suçluyor. yetmiyor, bu yüzden ona ceza vereceğini söylüyor ve veriyor da. onun yerine gelen asbaşkan da aynı görüşte olduğunu belirleyen sözler söyleyip cezayı sürdürünce, erdal’ın kaderi çiziliyor. «ben yanacağıma erdal yansın» diyen kırmızı kartı çekmeye başlıyor...
olayları başlatan cengiz demirpençe’yi de soruşturduk. o günlerde, özel yaşantısı sıkıntılı... çalıştığı kurumda genel sekreterken, genel müdür siyasi bir tasarrufla değiştirilmiş, o da, genel sekreterlikten büro memurluğuna indirilmiş... yakından tanıyanların ifadesi bu. üstelik demirpençe, istanbul’un sahada efelik yapmaya meraklı iki hakeminden birisi. futbolculara en küçük hitapları, «ulan...» diye başlıyor. «gidin üçüncü ligde yönettikleri maçların futbolcuları ile konuşun» dediler. bu konuşmayı yapmaya vaktimiz olmadı. futbolcuların en küçük tepkilerine de çok sert kârşılık verirlermiş. yani havaya protesto için kalkan bir el, o günkü ruh hali ile demirpençe’yi deli etmeye yeterli...
bütün futbolcular rakibe, özellikle erdal’a kasap gibi girerken, bütün futbolcular hakeme itiraz ederken, erdal'a ikide birde çıkmaya başlayan kartların ardındaki gerçek işte bu. erdal’a kart göstermeyen hakem yanmaya devam edeceği için, sahada hazreti isa olamazsa, erdal da bu ülkede top oynayamayacak. futbol federasyonu başkanı ve bu sıfatla merkez hakem komitesi başkam kemal ulus'nun bilgilerine sunulur...