can kozanoğlu'nun futbol ve kültürü kitabında (ilk basım 1993) yer alan "gençler deplase olunuz!" başlıklı yazısından;
deplasmana gitmişken, eğer koşullar uygunsa, geneleve uğramak adettendir zaten. dönüş yolunda, maç muhabbeti bittikten sonra ilk açılan konulardan biri bu olur. gideme yeriler, gidenlere "kerane nasılmış lan burada" diye sorarlar genellikle beğenilmez.
simdi laf eskişehir'e ve fuhuş sektörüne gelmişken, pezevenk hakkı abimizi anmadan geçmeyelim. yine eskişehir'de maç var. hayri'yle beraber gece otobüsüne bineceğiz, hilmi ve can murat'la sabah eskişehir'de buluşacağız. akşama doğru kuzenimiz akın eve geldi. "hadi arabayla bastırıp gidelim, gece otelde kalırız" diye ısrar ediyor. aklımıza yattı, yola koyulduk.
eskişehir'e vardığımızda saat gecenin biriydi. bildiğimiz iki otel var, onlara uğradık, yer yok. bilmediğimiz otellere gittik, yine yer yok. ertesi gün açıköğretim sınavı varmış. üstüne fener maçı da eklenince hiçbir otelde oda kalmamış. otogara yakın bir yerde hem ağır ağır gidiyoruz hem de "ne yapalım" diye düşünüyoruz. birdenbire arabanın içine iki adam daldı, sonra adamlardan biri diğerini tekme tokat aşağı itti ve "iyi geceler abi, ben hakkı, yardımcı olalım" dedi. otel aradığımızı söyledik, "hallederiz" cevabını aldık.
hakkı abi bizi otogarın arkasındaki bir otele götürdü, efes oteli. oteldekiler "yer yok" diyor, dört kişilik bir odadaki tek yataktan başka yatak olmadığını anlatıyor hakkı abi dinlemiyor: "arkadaşlar misafirimdir, halledeceksiniz." neyse, otelciler "çaresine bakalım" noktasına geldiler, birisini üst kata yolladılar. hakkı abi, işi halletmenin rahatlığıyla akın'dan kartvizit istedi. kartvizit yok. hakkı abi'yle sabah görüşmek üzere öpüştük, vedalaştık. o çıkınca, otel katibi "bunu nereden buldunuz yahu" dedi, "eskişehir'in meşhur pezevengidir bu" yolda arabaya atladığını söyledik. katip "06 plakalı iyi bir arabanız mı var?" diye sordu. gerçekten de akın'ın ankara plakalı bir mercedes'i vardı. hakkı abi, 06 plakalı lüks arabaları sektirmez, ne yapıp edip mutlaka kartvizit alırmış. bunları duyunca, hakkı abi'nin tüm ısrarlarına rağmen otel paramızı ödemesine izin vermediğimiz için sevindik ve yukarı çıktık.
koridora ikni tane somya açılmış ve bir odanın kapısından iki gariban, don gömlek söylene söylene çıkıyor. nasıl ikna edildilerse, onlar koridora, biz odaya. pezevenk hakkı'dan torpilliyiz ya... bizi yukarı çıkaran çocuk, "odada bir kişi kaldı, o da servis şoförü, iki saat sonra uyandıracağım" dedi ve gitti. oda arkadaşımızı uyandırmamaya çalışarak gülüyoruz durmadan. zaten uyumanın imkânı yok. gerçekten de iki saat sonra odanın kapısı vuruldu, "hasan abii, hasan abii, kalk kalk"... hasan abi iki mırıldandı, tekrar uykuya geçti. bu sefer hasan abi'yi uyandırma derdine düştük. hani sıkı bir hasan abi olsa, kalkıp bizi yamultacak ama bu hasan abi'de hiç hareket yok. akın yatağının kenarına oturdu, büyük bir şefkatle "hasan abiciğim, bak geç kalacaksın, hadi kalk hasan abiciğim" diyor ama oda arkadaşımız kalkmıyor. epeyi nazlandı, sonuçta kalktı ama bir kalktı pir kalktı. ilk hareketi yapmasıyla giyinip odadan fırlaması arasında en fazla bir on saniye geçti geçmedi, koşarak gitti. aslında daha önce uyanmıştı galiba da olanı biteni anlamaya çalışıyordu hasan abi. gece odada iki adamla yatıyorsun, sabah üç ayrı adamla üç alakasız tiple uyanıyorsun. ve "hasan abicim, hasan abicim" diye, belki hayatta hiç görmediğin ilgiyi, şefkati görüyorsun. bir şey demedi ama ne dese haklı olacaktı. eh, bizim de suçumuz yoktu, hakkı abi ayarlamıştı durumu. ve sabah buluşmak üzere sözleştiğimiz hakkı abi de her an otele gelebilirdi. bu kafamıza dank ettiği anda, oda arkadaşımızın hızıyla fırlayıp uzaklaştık otelden.