hiç unutmam, 1984/85 sezonuydu ve fenerbahçe şampiyonluğa gidiyordu, bu kez iş ciddiydi ve tüm stad daha maça çıkılırken fenerbahçe'nin arkasındaydı. ankaralı fenerbahçeliler maratonun önüne, ahmet arif'in dizelerinden alınan, uzun bir pankart açtılar, ''aç kaldım susuz kaldım terketmedi sevdan beni''. ankara'daki 0-0'lık maça ankaragücü'lü futbolcular ''deplasmana hoşgeldin ankaragücü'' tezahüratı altında çıktılar. burası ankara'ydı ve durum bir parça utanç vericiydi ama kim takar? ''fenerbahçe büyük takım, ne yapalım?'' diye düşünmüştük. o sezon fenerbahçe şampiyon, ankaragücü ise dördüncü oldu.
ankaragücü: arif peçenek, hüsnü özkara, haluk kargın, iskender atasoy, kemal kılıç (dk. 84 hikmet hancıoğlu), volkan yayın (dk. 46 metin barut), alper timur, sadık aksöz, ahmet koyuncuoğullarından, bülent izgiş, kemal yıldırım
internette bulduğum ''yükselen ateş - bir taraftarın hayatı'' yazısında taşralı taraftar bölümünden alıntıdır;
istanbul doğumluyum. istanbul nişantaşı güzel''bahçe'' kliniğinde doğdum, meraklısı için kliniğin ''güzelbahçe hastanesi'' yazan ışıklı panosunun hala sarı-lacivert olduğunu belirtmeden geçmeyelim. üç yaşından itibaren babamın işi dolayısıyla önce lefkoşa, kıbrıs'ta, altı yaşından sonra da türkiye'den ayrılana kadar ankara'da yaşadım. bu durumda doğma olmasa bile, büyüme ankaralıyım. soranlara ankaralı olduğumu söyledim her zaman, bugün istanbul'da otururken bile tüm arkadaşlarımız ankaralı, ankaralıların gittiği yerlere gideriz, eşim de zaten ankaralı.
ankara, devletin merkezi olması ve sanayileşmiş bir kent olmaması nedeniyle istanbul gibi kozmopolit bir yapıya sahip değildir bilindiği gibi. bir cumhuriyet şehridir ankara ve orada ne azınlıklar oturur ne de fabrikatörler. çoğunluğunu memur ailelerinin oluşturduğu nüfusun, fazla inişli çıkışlı olmayan ve ziyaret eden istanbullulara kaçınılmaz bir şekilde sıkıcı gelen, sakin bir hayatı vardır. aynı zamanda bir üniversite şehridir ankara. ülkemizin en büyük modern üniversiteleri ankara'da kurulmuştur. gece hayatı ve eğlence yerleri, ülkemizin geçirdiği ''özal'' dönemine rağmen, hala kısıtlıdır ankara'da. gençler genellikle birbirlerinin evlerinde toplanırlar.
çoğu genç okul çağlarında mutlaka sporla uğraşmıştır. bizim çevremizden hemen herkes, okul çağlarında futbol, basketbol, yüzme, tenis veya atletizmle uğraşmıştır ama ülkemizin her köşesinde olduğu gibi ankara'da da, futbol bir tutkudur. ankaralı futbol seyircisi ezici bir çoğunlukla üç büyük kulübü, çoğunlukla fenerbahçe'yi, tutar. sanırım 1995/96 şampiyonluğu günü televizyonlardaki ''ankara'' görüntüleri sizi de benim kadar etkilemiştir. işte onlar taşralı fenerlilerdi...
her neyse, şehrin ankaragücü, gençlerbirliği gibi önemli sayılabilecek kulüpleri tabii ki mevcut ama yine de büyük kulüpleri tutar ankaralı. genelleme yapacak olursak ankaragücü, ankara'ya anadolu'dan gelen göçmenlerin takımıdır, yani ankaralı olmakla gurur duyan ''yeni'' ankaralıların. gençlerbirliği ise, daha çok eski ankaralıların kulübüdür. deplasmanlı türkiye liginin ilk yıllarında ankara takımlarının bugüne oranla çok daha fazla seyircisi vardı. televizyonun olmadığı bu yıllarda ptt, hacettepe, şekerspor, güneşspor gibi kulüpler, ankaragücü ve gençlerbirliği ile birlikte maçlarını genellikle dolu tribünlerin önünde oynarlardı. cumartesi iki ve pazar günleri de yine iki lig maçı oynanırdı ankara 19 mayıs stadı'nda.
mahalle arkadaşım ziya ve babası mehmet amca ptt taraftarıydılar. ben de onlarla birlikte 1968-1972 yılları arası hemen her hafta, ankara takımlarının maçlarına gittim. ptt'ye karşı olan antipatim aşağıda anlatılıyor ama buna rağmen gayet yakından tanırdım ptt'yi iyi zamanlarında. tomislav ve bazen cavit, yetik, esen ali, altan, feridun ve ertan'lı kadrolarıyla ligde yabana atılmayacak bir takımdı ptt. bütün bu bilgime ve ''mecburi'' yakın ilgime rağmen ankara takımlarını hiç bir zaman sevemedim. bir parça gençlerbirliği'ne karşı sempatim vardı küçükken, kaleci ''köylü'' selçuk ve zeynel'li günlerinde, o da son bir kaç yılda, bilinen nedenlerden ötürü, hem onlara hem de başkanlarına karşı değişti. ankaragücü ise bizim gençlik yıllarımızın en başarılı ankara takımıydı ama hiç mi hiç sevmezdim ankaragücü'nü. oysa ankaragücü, ptt gibi fenerbahçe'yi sık sık yenemezdi de, aldıkları en başarılı sonuç beraberlik olurdu. yendilerse de hatırlamıyorum; eyvah hatırlar gibi oluyorum selçuk'lu, erman'lı kadronun istanbul'da sekiz kişiyle bizi 2-1 yendiğini; erman toroğlu'na karşı olan ''sevgimi'' herhalde o maça borçluyum. neyse, aynı ankaragücü 1981 yılında ikinci lig takımı olarak türkiye kupasını kazanınca, haftada bir yeni kanun çıkarmaya zaten alışmış 12 eylül'ün ''milli güvenlik konseyi'' kararıyla ve devrin sayın cumhurbaşkanı kenan evren tarafından 1. lige ''terfi'' ettirilmişti. ankaralı fenerbahçe taraftarları olarak bizler de, bu duruma pek itiraz etmedik. birincisi zaten edemezdik, ikincisi de 1978 yılında ankaragücü'nün küme düşmesinden beri ilk kez, fenerbahçe ankara deplasmanına gelebilecekti. biz de ''allah razı olsun evren paşa'' dedik, geçtik.
ankara maçları
ankaragücü - fenerbahçe maçları günü genellikle şöyle cereyan ederdi. sabah saat 8 civarında bir kaç yüz ''ankaralı fenerbahçeli'' 19 mayıs stadının önünde kuyruğa girer, saat 8.30 civarı ankaragüçlülerin sopalı saldırısına uğrardık. onlardan ve polisten yediğimiz sopa ve coplardan sonra dağılır, saat 9 sularında ankara garının önünde yeniden toplanırdık. istanbul'dan gelen ''anadolu ekspresi'' saat 9.30 civarı gara varınca binbeşyüz, ikibin ''istanbullu'' fenerli bayrakları ve şarkılarıyla trenden inerler ve bize katılırlardı. hep beraber gençlik parkının önünden geçerek 19 mayıs stadı'na giderken yeni şarkıları öğrenir, yüzme havuzu tarafından stad kompleksine girerdik. bu kez biz, tenis kulübü tarafında toplanmış olan ankaragücü taraftarlarına cezalarını verip, havuz tarafındaki kapalı tribün ile kale arkası arkasında ve stadın dışında yerimizi alırdık. o dönemde ankara'da fener maçları için yedi-sekiz saat beklemek normal sayılırdı. maçlar ilkbahar ve sonbahara geldiğinde neyse de, bu işin bir de karlar altındaki tribünlerde ve kar yağışı altında beklemesi vardı. her sezon ve her mevsim bu rutin aynen devam etti yıllar boyu. annem ve ablam tamamen deli olduğumu düşünürlerdi saat 2'deki maç için sabah 7.30'da evden çıktığım için. babamdan ise bu durum küçük yaşlarda tamamen gizli tutulurdu, mesela gece arkadaşımda kalırdım. içeri girildikten sonra maç saatine kadar, karşı tribündeki ankaragücü taraftarları ile birlikte toplam üç, dörtbin kişi saatlerce karşılıklı ''olumsuz'' tezahürat, ayran şişesi ve kışın da kartopu savaşı yapardık. maç boyunca bu fanatik gurupların tezahüratları devam ederdi. ancak fenerbahçe golü atınca gerçek durumu anlardınız ankara'da. bir anda, ikibin kadar ankaragüçlü dışında, hınca hınç dolu olan stadın tümü gool sesleriyle ayağa fırlardı, stadın en az yedide altısının fenerli olduğu, ancak gol anında belli olurdu. daha sessiz, daha çekingendi ankaralı fenerlilerin çoğu. hiç unutmam, 1984/85 sezonuydu ve fenerbahçe şampiyonluğa gidiyordu, bu kez iş ciddiydi ve tüm stad daha maça çıkılırken fenerbahçe'nin arkasındaydı. ankaralı fenerbahçeliler maratonun önüne, ahmet arif'in dizelerinden alınan, uzun bir pankart açtılar, ''aç kaldım susuz kaldım terketmedi sevdan beni''. ankara'daki 0-0'lık maça ankaragücü'lü futbolcular ''deplasmana hoşgeldin ankaragücü'' tezahüratı altında çıktılar. burası ankara'ydı ve durum bir parça utanç vericiydi ama kim takar? ''fenerbahçe büyük takım, ne yapalım?'' diye düşünmüştük. o sezon fenerbahçe şampiyon, ankaragücü ise dördüncü oldu.
ankaralı fenerbahçeli olmanın, daha doğrusu taşralı fenerbahçeli olmanın, bir çok zorlukları vardır. bir kere hayatınız, takımınıza özlemle geçer. her yıl ancak bir kez, takımınızı maça gidip görebilirsiniz. üstüne üstlük bir deplasman takımı taraftarı olarak gidersiniz, kendi şehrinizdeki maça. o tam bir yıl beklenen maçta da, takımınızı kendi sahasında, seyircisi ve bayraklarıyla göremezsiniz. bu çok yıpratıcı bir özlemdir. düşünün, sevdiğiniz kızı senede sadece bir gün, o da sığıntı bir şekilde gördüğünüzü. üstelik bir ömür boyu başka bir sevgiliniz olmayacağını bile bile, durumun bu olduğunu düşünün. son yıllarda fenerbahçe stadı'nda dört tribün halinde, parça parça söylenen, ''fenerbahçe benim... biricik sevgilim... söyle senden başka... kimim var benim...'' şarkısı bana hep, bu eski durumumu hatırlatır nedense...
ankara maçlarının güzel olanları da vardır tabii. ankara başkent olduğundan başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı kupası maçları doğal olarak ankara'da oynanır. işte bu maçlarda ankaralı fenerliler mağrurdurlar çünkü maç tarafsız sahadadır ve ankaralı fenerli ev sahibi durumundadır, istanbullu gerçek fenerlilerin gözünde. stad dışında istanbullu fenerlilere o günlerde ankara toplum polisinin coplama taktikleri büyük bir bilgiçlikle anlatılır ya da stadda geçen yıla göre yapılan bir turnike değişikliği veya tadilat sanki çok önemli bir gelişmeymiş gibi uzun uzun aktarılır. bütün bunlar bir yana, sezonun son maçları olan bu maçlara gitmek gerçekten çok zevklidir. eğer takımınız bu maçlarda oynuyorsa ya bir şeyler kazanmıştır ya da bir şeyleri kıl payı kaçırmıştır. yani takımınız başarılıdır. bu son maçlarda takımı herkesle beraber yaz tatiline uğurlarsınız ve bir sonraki sezonun kadrosu için spekülasyonlarda bulunursunuz istanbullu kardeşlerinizle.