maç 12 eylül 1980 askeri darbesinin hemen arkasından oynanmıştır.
-alınıtıdır- 12 eylül 1980 de darbe oldu.13 eylül gününe ait tercüman gazetesi, askerî cuntanın karar mekanizması milli güvenlik konseyi'nin spor konusundaki tutumunu okuyucularına şöyle aktarıyordu: "bu hafta sonu yapılacak bütün spor faaliyetleri yasaklanmıştır. durum ve şartlara göre bilahare izin verilecektir." spor etkinlikleri durdurulmuştu. futbolda 1. lig ve 2. lig'e ara verilmişti. ama avrupa kupası maçları için soru işaretleri vardı. zira f.bahçe ile trabzonspor, 17 eylül'de önemli sınavlar verecekti.
f.bahçe ve trabzon hazırlıklarını avrupa maçlarına göre sürdürürken rakipler de türkiye'ye gelmiş, karşılaşmaların oynanmasında herhangi bir sakınca olmadığı bildirilmişti. işin ilginç yanı, ligler ertelenmese hafta sonu istanbul'da galatasaray-f.bahçe derbisi vardı. f.bahçe teknik direktörü rausch da darbenin ilan edilmesiyle derbinin tehir edilmemesi için çok dua etmişti. çünkü g.saray'ı yenip avrupa kupasına moralli çıkmak istiyordu! f.bahçe, uefa kupası'nda karşılaştığı bulgaristan temsilcisi fk beroe stara zagora'ya istanbul'da 1-0 yenilmişti. trabzonspor ise şampiyon kulüpler kupası'nda polonya'nın gks szombierki bytom takımını 2-1 mağlup etmişti.
türkiye 1. ligi'nin bir haftalık aranın akabinde devam etmesi uygun görülse de a milli takım'ın izlanda ile oynayacağı maç nedeniyle ara uzuyordu.
rap rap rap!!! 9 yaşında bir çocuktum uyanıp dışarıda tankları gördüğümde. halbuki çocuk aklımla o hafta sonu oynanacak fenerbahçe-galatasaray derbisini bekliyordum heyecanla. aslında futbol adına tarihi bir hafta sonu geçirmişti türkiye. 7 eylül günü beşiktaş, bursa deplasmanında 5-0'lık bir yenilgi alıyordu. ligde üç hafta oynanmıştı. zonguldakspor üç maçta 5 puanla (hey gidi iki puanlık sistem hey) lider. ve sırada dev derbi var. 8 eylül günü galatasaray teknik direktörü ingiliz brian birch ve fenerbahçe'nin başındaki alman friedel rausch biraraya geliyor. el sıkışıp birbirlerine başarılar bile diliyorlar. ama sanki birch'ün bir umutsuzluğu var.
çünkü bir gün sonra gazetelerde, "fenerbahçe'yi yenersek fakire para dağıtacağım" sözleri yayınlanıyor. bugünlerde yaşananları düşünürsek ne kadar masumane değil mi?
ama fakirlerin biraz beklemesi gerek. çünkü 12 eylül'de silahlı kuvvetler, yönetime el koyuyor. sportif faaliyetler tatil ediliyor (sadece sportif mi?). beden terbiyesi, futbol federasyonu ve spor toto kasaları mühürleniyor. işin ilginç yanı milli takım, 1982 dünya kupası elemelerine başlamak üzere ve ilk rakip izlanda. o izlanda ki basınımızın alayla bahsettiğine göre bilmem kaç muhasebeciyle bilmem kaç balıkçıdan kurulu bir takım. 12 eylünün gölgesi bu maçın üzerine düşer mi?
milli takım kadrosunda bulunan dönemin gaziantepspor kalecisi yaşar duran, tam tersine çok rahat olduklarının altını çiziyor, "hiçbir sorun yaşamadık. askerler bizimle çok ilgilendiler. izmir'deki otelimizde rahattık. hatta fark etmedik bile ihtilalin yaşandığını". herhalde bu rahatlıktan olsa gerek 3-1 kaybettik izlanda'ya. tek gol fatih terim'in penaltısından gelirken ilk maçta elemelere havlu attık. halbuki maçtan bir gün önce sedat iii, "bu saha kimlere mezar olmadı?" diye olumlu mesajlar veriyordu.
karşılaşmanın ardından en sert yazı milliyet'te şeyh-ül muharririn burhan felek'ten geldi. "yenilen türk milli takımı değil türk devletidir" diyordu ünlü gazeteci. galiba ancak onun böyle sert bir yazı yazmaya hakkı vardı sıkıyönetim döneminde. dönemin gazetelerinde dikkatimi çeken bir haber daha vardı. hollanda'da bir gençler turnuvası düzenlenmiş. ülkenin değişik kulüplerinden gençler yeteneklerini göstermiş. turnuvanın karmasında bir türk'ün adı var: ahmet keloğlu. sonraları galatasaray ve kocaelispor formalarını giyen keloğlu'nun yanında ise ajax'ın genç yıldızı frank rijkaard'ın adı geçiyor. yaşam onları sonra nasıl farklı yollara götürmüş değil mi?
12 eylül'ün dikenli yollarında futbolcuların tavrı nasıldı? dönemin önemli futbolcularından biri trabzonsporlu iskender günen'di. günen, 12 eylül öncesi ve sonrasını anlatıyor, "12 eylül öncesinde kabul edemeyeceğim bir laf vardı. ne sağcı ne solcu futbolcu. halbuki ben oynadığım takımlarda (kastamonuspor, şekerspor, trabzonspor) farklı görüşlerde olduğum arkadaşlarımla bile tartışabiliyordum. yani futbolcular genelde siyasi gelişmeleri takip ediyorlardı. mesela galatasaraylı metin kurt, egemen güçler tarafından siyasi fikirleriyle birlikte yok edilen birisidir. 12 eylül sonrasında ise egemen güçlerin karşısına çıkabilecek futbolcu yoktu. sürü mantığına geçildi".
12 eylül döneminde futbolu anlatan en belirgin olay hiç kuşku yok ki ankaragücü'nün birinci lige dahil edilmesi... türkiye kupası'nı kazanan ikinci lig temsilcisi ankaragücü, devlet başkanı kenan evren'in "yaptım, oldu" mantığıyla birinci lige alındı. gazeteci emre aköz, demokratik ortamda futbola olan politik baskılarla darbe dönemindekilerin farklı olduğunu anlatıyor verdiği örnekte, "yalçın doğan'ın fenerbahçe cumhuriyeti kitabında anlattığı ilginç bir hikaye var. 1960'larda başbakan süleyman demirel, bursa'yı ziyaret ediyor. bursa'nın önde gelen işadamları ve dernek başkanları kaldığı otelde demirel'le konuşuyor. bursaspor'un birinci lige çıkarılmasını istiyorlar. o da futbolun işleyişinden habersiz olduğu için "aldım gitti" diyor. ama anadolu'dan, diğer illerden de aynı talep yağmaya başlıyor. futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak ve fenerbahçe başkanı faruk ılgaz ile demirel'im huzuruna çıkıyorlar. "böyel bir karar futbolu kaosa sürükler adalet partisi de oy kaybeder." diyorlar.
demirel de bunun üzerine, "yahu bu top işi meğer ne mühimmiş, biz bunu pek anlamamışız..." diyor. neyse ki bir yıl sonra bursaspor birinci lige çıkıyor. demokrasinin ve hukuk devletinin kuralları tam olarak işletildiğinde meseleler çözülür. herkes payına düşene razı olur. tersi durumlarda ise "çözüm" sanılan şey, aslında yeni bir sorundur.
milli takım kampına gelmeyen 4 trabzonlu için kiraz'dan bilgi alınacak
istanbul bürosu
futbol federasyonu kurulu istanbul'da mazhar zorlu'nun başkanlığında yaptığı toplantıda tamamlanamayan beşiktaş - mersin idmanyurdu maçı ile bu maçın hakemi sadık deda'nın durumunu görüştü. toplantıda ayrıca diğer olaylı maçlar ile milli takımın önümüzdeki aylarda yapacağı maçlara ait program da incelendi.
bu arada milli takım kampına katılmayan 4 trabzonspor'lu futbolcuyla ilgili olarak başantrenör sabri kiraz'dan bilgi alınmasına karar verildi. kiraz'la yapılacak görüşmeden sonra gerekirse bu 4 futbolcu cezalandırılacak.
futbol federasyonunun aldığı kararlar bugün bir basın toplantısı ile açıklanacak.
"ben kaleci degil aslında basketbolcuyum..sıcak havalarda futbol oynar soğuk havalarda yeniden basketbola dönerim.
izlanda milli takımının kalecisi 1976 yılında antalya"da yapılan gençler basketbol şampiyonasında türkiye"ye karşı oynadıgını ve 88-51 kaybettikleri maçta 8 sayı yaptıgını söyledi.
1.90 metre boyundaki barnasson "türk futbolcuların her topu havalandırmaları işimi kolaylaştırdı "nede olsa basketbol maçlarından alışıgım.ribaunta çıkarmış gibi yükseldim her topu rahatlıkla yakaladım.dedi
ankaralı müzisyenler,milli takım yönetici ve oyuncuları aleyhine manevi tazminat davası açıyorlar.
ankaralı müzisyenler başlarında cemil başargan oldugu halde türkiye barolar birligi"ne başvurarak,önceki gün izmir"de izlanda"ya 3-1 yenilen milli takım oyuncuları ile yöneticileri aleyhine "manevi tazminat davası acacakları ögrenilmiştir.
cemil başargan maç sonrası tutamadıgı gözyaşları arasında hislerini şöyle getirmiştir.
"50 milyonluk türkiyemizden 200 binlik bir ülke nasıl zaferle ayrılır,çıldırmak elde degil..
futbolda her sonuç alınır,bunun bilinci içindeyiz, ancak ay-yıldızlı formanın şerefini hice sayan bir oyun ortaya koyarak adeta bizlerle alay eden bu kendini bilmezlere kim dur diyecek?
darbe olunca okulların acılış tarihi biraz ileri kaydırılmıştı zanırım ben türkiye izlanda maçı oynandıgı gün hala şişhane galata kulesinin dibinde bulunan zeynel abinin avize dükkanında calışıyordum fakat bu hafta sonu ayrılacaktım ve okula başlayacaktım.zeynel abinin yanında son haftamı calışyordum bir önceki yaz ayınıda zeynel abinin yanında gecirmiştim.
maç gündüz oynanıyordu zeynel abi ve calışanlar televizyondan maçı seyretmeye gittiler beni dükkanda bıraktılar sen radyodan dinle dediler resul abi diye biri vardı bana radyoyu ayarlamıştı sakın bu ayarla oynama frekansları karıştırma demişti zeynel abide biz gelene kadar dükkanıda güzelce bir süpür demişti.
maç bitmek üzereydi ve ben hala dükkanı süpürmemiştim acele acele bir kovaya su doldurup etrafı süpürecektim lavaboya gittim bir baktım sular kesilmiş su akmıyor kara kara düşünmeye başlamıştım zeynel abi şimdi bana cok kızacak sular kesilmeden neden ortalıgı süpürmedin diyecek diye ne yapsam acaba diye düşünürken ne yapacagıma karar verdim ve dükkana işemeye başladım işeme yoluyla ince ince ıslattıgım dükkanı bir güzel süpürdüm.
zeynel abi ve resul abi dükkana bir girdiler burunlarını cekmeye başladılar ne kokuyor burda diye sordular bilmiyorum dedim daha sonra zeynel abi tuvalete cıktı geri geldi ulan sular kesilmiş dedi sonra hepsi birden benim yüzüme baktılar su ne zaman kesildi diye sordular bilmiyorum dedim suyu nerden aldın dediler .. kem kümmmmm yaptım daha sonra kendilerini can havliyle dışararı attılar.
aradan 32 sene gecdikten sonra bu anımı buraya yazmadan 1 ay önce yani aradan 32 yıl gecdikten sonra zeynel abi bana misafir oldugunda sohbet aderken haktan hukuktan bahsederken bende zeynel abiye abi haktan hukuktan bahsediyorsun ama 1980 yılında senin yanında calıştıgımda son haftalıgım sende kaldı haftalıgımı hala vermedin aradan 32 yıl gecti dedigimde eşim"in yanında bana sende dükkana işemeseydin kemelettin diyerek bu anıyı eşime anlattı
hangi gazeteydi hatırlamıyorum arşivlerine ulaşabildigim gazeteleri tarayıp durdum fakat izne rastalayamadıgım ilginç haber şöyleydi.
milli takımın 200 bin nüfuslu izlandaya yenilmesi bir vatandaşımızı çıldırttı..izlanda yenilgisi sonrası sinirlerine hakim olamayan bir vatandaşımız maçı izlediği telvizyonu x.kattan attı.
işte bu haber yıllardır unutmadıgım ve ne zaman aklıma gelse güldügüm bu habere bir rastlayan olursa lütfen yazsın...saygılarımla.
not -hasan gülmüş. kardeşimin gazete arşivi geniştir.ona ümit bagladım.
takvimler 18 ekim 1980 tarihini gösterirken, spor basını milli takımın acınası durumunu dile getirmekteydi. sabri kiraz yönetimindeki milli takım, son 3 hafta içinde yapmış olduğu 3 müsabakada tam 9 gol yemiş, sadece 2 gol atabilmişti. libya’dan 2 gol ve izlanda’dan 3 gol yenmiş, sonrasında galler’den yenen 4 gol ise bardağı taşıran damla olmuştu.(suudi arabistan ve malezya’ya karşı alınan 3-0’lık galibiyetler pek önemsenmedi.) seyirci; cardiff’te “yeter artık” diye bağırır hale gelmişti bu manzara karşısında. federasyon, tepkilere dayanamamış ve sabri hoca’nın görevine son vermişti. artık yeni bir hoca arayışı başlamıştı. ahmet suat özyazıcı, yapılan teklifi nazik bir şekilde geri çevirince, muhtar tunçaltan’a yöneliyordu ilgililer. on, on beş günlük bir arayıştan sonra milli takımın yeni yapılanması oluşturuluyordu.
milli takımın hocalığına özkan sümer getiriliyordu, yardımcılığını ise fethi demircan yapacaktı. teknik danışmanlık görevi ise fenerbahçe’nin hocası rausch’a veriliyordu. yakın plandaki çekoslovakya maçı öncesi milli takımı bu üçlü hazırlayacaktı. her üç hoca da bu işi fahri olarak yapacaklardı. yani hâlihazırda çalıştırdıkları takımda görevlerini sürdüreceklerdi. fethi demircan, hem bursaspor’daki görevine devam edecek hem de milli takıma katkı sunacaktı.
bu üçlü yapı daha işin başında sallanmaya başlıyordu. futbol federasyonu başkan vekili doğan andaç, milli takımda özkan sümer ve fethi demircan’ın eşit şartlarda, yani eş yetkili olarak, görev yapacaklarını açıklayınca; özkan sümer; “futbol federasyonu tarafından ihdas edilen ve bana verilen görevde yetki eşitliğinin mümkün olmayacağı ortadadır. bu konuda daha işin başında tartışmalara girmek üzücüdür” beyanında bulunuyordu. federasyon bu konuda biraz bastırınca, özkan hoca; “milli takım çalışmalarını f. demircan ile birlikte yürüteceğiz. kendisi yardımcım değil, en az benim kadar yetki sahibidir” açıklamasıyla, tartışmalara son noktayı koyuyordu.