babamın elimden tutuşu, erkek kardeşime "biz dişçiye gidiyoruz" deyişi, kapıdan çıkışımız, çok kalabalık bir yere girişimiz ve binlerce insanın aynı anda çığlık çığlığa bağırması... henüz 6 yaşındayken ilk kez futbol maçına gidişimle ilgili aklımda kalan birkaç fotoğraf karesi...
adana'daki adanaspor-beşiktaş maçıydı... miliç'in iki golüyle kazanan da beşiktaş'tı... ama ne golleri ne de maçı tam olarak hatırlayabiliyorum... hatırladığım en belirgin şey, turuncu-beyaz renkli tribünlerin hareketliliği ve zaman zaman babamın beni sırtına alıp sahayı göstermeye çalışması...
ikinci maçım, bu kez yıllar sonra, 1982'deydi... fenerbahçe'nin ligdeki son maçı, kocaelispor'u 5-1 yendiği karşılaşmaydı... inönü stadı'ndaki mahşeri kalabalık... seyircinin şovları, selçuk'un golleri ve babamın gülümsemesi...
iki maç arasındaki 8 yıl boyunca futbolu gazete sayfalarından, radyo hoparlörlerinden takip edebildim... sokak aralarında, okul bahçesinde, hatta evin salonunda futbol topunun peşinden koştum... yavaş yavaş büyüyen bir sevgiydi içimdeki... ama o kadar kuvvetliydi ki, ne dersler, ne kızlar, ne başka bir oyun, hiçbir şey onu benden uzaklaştırmayı başaramadı... futbolun beni kendine doğru çekişi bazen acı, çoğu zaman tatlı anılar yaşamama neden oldu...
ilkokul yıllarında bolvadin ve istanbul'da hep top peşinde koştum... nişantaşı'nda oturuken şeref stadı'na gider beşiktaş idöamı izlerdim... alt katımızda oturan beşiktaş forveti şaban'ın, ziya'nın, gencecik feyyaz'ın o toz toprak içindeki boğuşmasını hayranlıkla izlerdim... fenerbançeli'ydim ama futbolu o kadar seviyordum ki, hangi takım olursa olsun maçlarını ya da idmanlarını izlemekten büyük keyif alıyordum...
futbolun büyüsüne kapıldıktan sonra evimize giren tek gazete milliyetin spor sayfalan benim için vazgeçilmez bir tutku olmuştu. önce gazetenin spor sayfalarını gözden geçirir, ardından haberleri ve köşe yazılarını dikkatle okurdum. her şey bittikten sonra beğendiğim köşe yazılarını bir kez daha okur, yıldız tablolarıyla birlikte onları da keser saklardım. özellikle islam çupi, doğan koloğlu, atilla gökçe, kahraman bapçum gibi isimler benim için öncelikliydi.futbolu televizyonda ilk kez görüşüm 1974 dünya kupya kupası'yla birlikte oldu. o tarihlerde komşularda birkaç maç izleme şansı bulmuştum ama henüz televizyonda futbolla ilgili büyük atılımlar oluşmamıştı.
yıllar yılları kovaladı... milliyet ve ara sıra tercüman'ın spor sayfalarından futbolu izlemeye devam ediyordum. bu arada gazetelerdeki haberlerde uefa kupasında bazı maçların ya da ingiltere federasyon kupası finalinin trt'den yayınlanacağı 3 ay önceden duyurulurdu. heyecanla o maçları bekler, arkadaşlarımla tartışmalar yapardım. bu arada yen, yeni başlayan spor stüdyosu adlı spor programını da hiç kaçırmadan izlerdim.
1982 dünya kupasıyla birlikte renkli televizyonla da tanışma fırsatı bulmuştuk. bütün türkiye "martı adası"ya da "dallas" dizilerini renkli olarak izlemenin keyfini yaşarken, ben 1982 dünya kupası'ndaki maçları teyzemlerde renkli televizyondan izliyordum.
birdenbire futbolcuları, formaları, tribünleri, özellikle de yemyeşit çimlen kendi doğal renkleriyle görmek çok şaşırtıcı geliyordu bana... hatta bazen renk ayarını sonuna kadar açıp çimleri daha da yeşertmeye çalışıyordum.