halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1976'da milli futbol takımımız gerçekten dereyi rahatça geçmişti de, ufak ufacık bir çayda boğuluvermişti. demokratik almanya milli takımıyla, hem de dresden'de 1-1 berabere kalmak, her babayiğidin harcı değildi. ama, bu babayiğitliği türk futbolcuları göstermişti. futbol dünyasında sansasyon yapan bir sonuçtu doğu almanya'nın bize beraberlik verişi. sonra serbest irlanda ile 3-3, bulgaristan'la 2-2 berabere kalmıştık. bunlar da kötü sonuç sayılmazdı. hatta dünya kupası elemesinde malta'yı 4-0 yenişimiz de, yüz güldürücü bir başarıydı. fakat, gidip de finlandiya gibi futbolda iddiasız bir ülkenin amatörlerine yenilmek.. olur muydu bu? ilk duyuşta inanılmayacak bir sonuçtu . finlandiya, türkiye'yi 2-1 yenmişti. fakat, "beterin beteri var"dı. o finlandiya aynı azizliği bize, bizim evimizde de yapacaktı.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
evet, romanya'ya 4-0 yenilmiştik ama neresinden bakılırsa, bakılsın, romanya zaman zaman iyi futbol oynayan bir ülkeydi romen milli takımı da dünya kupası, finallerinde yer almış, romen futbolcuları dünyanın her yanın da takdir toplamıştı. ya finlandiya kimdi? finlandiya milli takımı neydi? üstelik onların evinde 2-1 yenilmiştik. bu utancı silmek için kendi toprağımızla gol üstüne gol atmalı, "sizin bizi yenisiniz rastlantıdır" diye dünyaya ilan etmeliydik. aksine, finlandiyalılar, "rastlantı değil" ilanını verdiler sanki...
spikerlik hayatımda mikrofonda konuşurken, milli takımımız için böylesine ağır deyimler kullandığımı hatırlamıyorum. çünkü öylesine üzülmüş, öylesine utanmıştım. seyirci de var gücüyle yuhalıyordu. ertesi gün gazeteler, "rezil olduk... utanın" diyecekti. ankara 19 mayıs stadı'nda finlandiya'ya 2-1 yenilmiştik. tıpkı onların sahasındaki gibi.. tek sayımız büyük mustafa'dandı. ama, buna "şeref sayısı" demeye insanın dili varmıyordu. çünkü futbol şerefimizin ayaklar altına alındığı bir maçtı. maçtan sonra federasyon başkanı füruzan tekil, teknik direktör metin türel ve futbolcularımız, tribünlerin ağır protestosu altında çıkış tüneline zor varmışlardı. seyirci, o kızgınlık içinde, eline ne geçirirse atıyordu sahaya...
sonrasında milli maçlarda spikerlik görevim olmadığına adeta sevinecektim. çünkü, sırasıyla, avusturya, çekoslovakya, bulgaristan, tekrar avusturya ve demokratik almanya yenilgileri peşpeşe sıralanacaktı. o acı yenilgileri anlatmak, pek keyifli iş olmasa gerekti.