mönchengladbach: wolfgang kleff, ulrich surau, berti vogts, jupp heynckes, herbert wimmer, christian kulik, rainer bonhof, henning jensen, günter netzer, bernd rupp, dietmar danner
teknik direktör: hennes weisweiler
liverpool: ray clemence, tommy smith, chris lawler, alec lindsay, larry lloyd, peter cormack, ıan callaghan, kevin keegan, emelyn hughes, steve heighway (dk. 77 philip boersma), john toshack
1971-72 sezonu'nda iki ingiliz takımı wolverhampton wanderers ve tottenham hotspur arasındaki final mücadelesinin ardından tottenham hotspur şampiyonluğu ile ada'da kalan uefa kupası'nın ikinci sahibi liverpool oluyordu. bill shankly ve kızıllar'ın avrupa'daki ilk şampiyonlukları, hayli uzun ve stres dolu bir yılın ardından gelmişti. iki ayaklı final'in ilk maçında 21 ve 33. dakikalarda kevin keegan ile 2-0 öne geçen liverpool, yine keegan'ın ayağından bir penaltı vuruşunu değerlendiremezken moencengladbach'ın kazandığı penaltı vuruşunda ise liverpool kalecisi ray clemence gole izin vermiyordu. jupp heynckes'in yararlanamadığı atış sonrası, ''heynckes'in yarı finaller'de kullandığı penaltıyı televizyondan izledim. ve aynı yöne doğru atlamaya karar verdim. bu kurtarış, başarı ile yaptığım ev ödevimin bir karşılığıydı!'' diyecekti clemence. 62. dakikada larry lloyd'un golü, almanya deplasmanına 3-0 önde gitmesini sağlıyordu liverpool'un. ama işler yine de kolay değildi. gunter netzer, jupp heynckes, ulrich stielike, rainer bonhof ve berti vogts'lu kadro, kızıllar'ı sonuna kadar zorlasa da heynckes'in 29 ve 40. dakikadaki iki golü ile gelen 2-0'lık galibiyet almanlar'a yetmemişti.
dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
bir dev yükseliyor: liverpool fc
1970’lerin ilk yarısı ingiliz futbolu adına hayal kırıklığıyla geçerken, ikinci yarısı liverpool fc'nin yükselişine sahne oldu. merseyside ekibi, on yıllardır süren başarı açlığı kadar işçi sınıfı kökenli ateşli taraftarıyla da biliniyordu. liverpool, 1960’larda iskoç hoca bili shankly'nin takımın başına geçmesiyle ingiltere futbolunun zirvesine geri döndü. ekip o zamanki adıyla birinci lige çıkar çıkmaz 1964’te şampiyon oldu ve bir yıl sonra da fa kupasını kazandı. liverpool fc’nin ingiliz ve avrupa futbolundaki asıl hâkimiyeti ise shankly'nin 1974’teki emekliliğinden sonra başlayacaktı. shankly'nin yıllar boyu asistanlığım yapan ve bütün futbol hayatını liverpool’da geçiren bob paisley, lfc’nin başında altı lig ve beş avrupa şampiyonluğu kazanmayı başardı.
futbol antrenörlüğüne yepyeni bir yaklaşım getirerek tüm zamanların en başarılı ingiliz kulübünü yaratan shankly ve paisley, madenci ailelerinden geliyorlardı. takım temelde shankly nin hayatı boyunca inandığı sosyalist öğretilere dayanıyordu; emek ve eşitlik.shankly-paisley ikilisinin takıma empoze ettiği bu ilkeler, şehrin genel düşünüş yapısıyla da uyumluydu. dahası, bu yıllar liverpool şehrinin özellikle müzik ve futbol üzerinden güçlü bir kimlik inşa ettiği yıllardı. the beatles ve “kırmızılar” temelinde işçi sınıfı yaşam tarzı olan bu kimliğin dünya çapındaki kültürel elçileriydi.
anfield stadyumu’nun kop tribünü, oluşturulan liverpool kimliğinin en önemli parçalarından biriydi. 1900’lerden beri var olan ve ayakta maç seyredilen bu tribün, liverpool şehri, hem kültür hayatını, hem de futbolu domine etmeye başladığında büyük bir moda yarattı. özellikle harold wilson başbakanlığındaki işçi partisinin britanya’daki yaşamı yenilemeye çalıştığı bu dönemde liverpool şehri her şeyiyle bu çabalara olumlu yanıt veriyordu. liverpool, mersey-sound ve beatles’la ülkenin kültür başkenti olmuştu. 1964 yılında bbc lig maçlarının özetlerini televizyondan yayınlamaya başladığında, bu kültürün futbol ayağı da anfield kop aracılığıyla ülkeye yayılacaktı. şampiyon liverpool’un futbolu ve kop tribününün popüler şarkılara yaptığı tezahürat uyarlamaları bir anda cazip bir televizyon olayına dönüştü. kop tribününün müdavimleri, özellikle beatles şarkılarını tezahürata dönüştürüyor; “she loves you, yeah yeah yeah”i “liverpool yeah yeah’e, “we all live in a yellow submarine”i “we all live in a red and white kop’a (hepimiz kırmızı-beyaz kop ta yaşıyoruz) dönüştürüyordu. ingiliz aktör laurence kitchin 1967’de kopun “performans"ını şöyle değerlendiriyordu; “futbol dramayı uluslararası bir yorumla elinde tutuyor. tiyatro yöneticileri artaud yerine liverpool kop’u etüt etmeli.”
futbol, kop'un şovlarıyla dönüşüyor
1960’ların sonu ve 1970’ler yalnızca yeni bir futbol taraftarlığı modasının doğuşuna sahne olmadı, aynı zamanda onun tüm britanya’ya yayıldığı dönem oldu. bbc ve özel televizyon itv futbol yayınlarının popülaritesini ve şov değerini anlamıştı. 1967de kamu televizyonu maç yayınları için 800 bin pound öderken, bu bbc'nin tek bir spor organizasyonuna o döneme kadar ödediği en büyük para oldu.
kop’un yarattığı yeni futbol taraftarlığı biçimi, artık izleyiciye bir spor karşılaşmasından fazlasını sunuyordu. televizyon yayınları, britanya'daki tüm taraftarların kop stili taraftarlığı kendi tribünlerine uyarlamasına yol açtı. yeni taraftarlık biçimi televizyona daha önce görülmemiş tarzda bir eğlence içeriği sağlarken, kendisi de televizyonun kitlelere ulaşma gücünden yararlanıyor ve bu şarkıh-zıplamalı tezahürat tarzı artık bir standarda dönüşüyordu. britanya’da futbol, spora dönüştüğü ilk yıllardan itibaren bir sektör olarak algılanmıştı, ancak bu yıllarda ilk kez ne boyutta bir şov değeri olduğu keşfediliyordu. liverpool, bunun hem saha içindeki, hem de saha dışındaki normunu ortaya koymuştu. müzik, kültür, futbol ve taraftarlık anlamında zamanın ruhunu liverpool çiziyordu. bu dönemde liverpool etrafında gelişen popüler kültür, köklerini işçi sınıfından alırken futbolda sermaye birikimine de kapı açtığı ve bu anlamda futbolda sınıf çelişkisinin yeni alanlarından birini yaratmakta olduğuna dikkat etmek gerekir.
1973 krizi sonrasında liverpool fc’nin başarısında herhangi bir eksilme olmazken (hatta artış yaşanmıştı), kop yeni koşullarla aynı ölçüde mücadele edemedi. 1970’lerin ikinci yarısında britanya ekonomik sıkıntılar ve medyanın işçi partisi üzerinde kurduğu baskı nedeniyle ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyordu. bu dönemde hemen her tribün gibi kop da holiganizm adı verilen bir bağlamsız şiddet dalgasına teslim oldu. aslında futbol taraftarları arasındaki şiddet 1970’lerin ürünü değildi. futbolun modern bir spor hâline geldiği yılların öncesinde bile saha içinde/dışında şiddet olayları yüksek seviyede yaşanabiliyordu. modern dönemde de 1970’lerdeki şiddet bir ilk değildi. yerel rakipler liverpool ve everton’ın taraftarları 1950’lerde de büyük bir rekabete girmiş, iş deplasmana giden takımın trenine saldırmaya kadar varmıştı.