tribün dergi sayı 5'de yer alan can kozanoğlu ile söyleşi'den;
can kozanoğlu: "mutlak başarı istemek" bir insan bakışı. olumlu bir bakış değil ama insani bir şey. bazı insanlar öyledir. yani sadece maçlarda değil, her yerde başarı ister, peşinden gittiği her şeyde kazanmak ister. bu eskiden de vardı. benim sübjektif bakışımla bu "eşek insan bakışı, hıyar insan bakışı". daha objektif bakmaya çalışırsan, bu da insani bir duruş dersin. başarısızlık geldiği anda takıma tepki göstermek manasında dersen, bu zaten çok eski bir durum. bizim çocukluğumuzdan beri... meşhur fenerbahçegöztepe maçı vardı. 1972-1973 sezonu. didi fenerbahçe'yi şampiyon yapamadı. 11 berabere kaldık. maçtan sonra futbolcuları dövdüler. "milyonluk eşekler" tezahüratının çıktığı ilk maçtır. o zamandan gelen, bir takıma başarısız olduğu zamanda tepki gösterme kültürü vardı. ancak genelde başarısız olunduğu zaman hayatta da saldırıyla karşılaşılır. bunun için futbolcu, futbol takımı olmak şart değil. bu bir insani tavır. tam tersine, işte şu son birkaç yılda artık, bu işin olumsuz yönüyle maç seyretmek bir kültür haline geldiği için fenerbahçe stadı'nda, her şey de hayatta tepkisini doğurduğu için bunun tepkisi doğdu. şöyle bir noktaya gelmişti artık: maç nasıl seyredilir?.. gidilir, oturulur, beklenir, hakem düdüğü çalar, ben ilk düdükle beraber "boliç allah belanı versin" diye başlarım, 90 dakika küfrederim. gol olduğu zaman sevinirim. takımım kazansın isterim ama bir yanda da bilinçaltında, "başarısızlık olsun da ben biraz daha söyleneyim" diye bir mantık gelişmişti. bunu futbolun dışında alır, genele bakarsak, türkiye'de çok ağlak bir kültür var, yakınma kültürü çok derin. türkiye'nin insan yapısı bu acı kültürüne yatkındır. acıdan zevk almak, "acı çekiyormuş gibi" olmayı zevk alarak insanlara yansıtmak... bu bir takımın başına gelebilecek en büyük beladır. o takımın tribünleri, o takımı başarısızlığa itiyor demektir. o zaten kendi fasit dairesini oluşturuyor demektir. tribündeki o negatif hava derinleştiği zaman takımın başarısız oluyor, takım başarısız oldukça maçı negatif bir biçimde seyretme imkânı genişliyor. bizim statta çok fazla yaygındı bu. artık sinir bozukluğundan maç seyredilemez hale gelinmişti, ki ben abimle kaç yıldır maç seyretmiyorum. ben tahammüllüyüm ama hayri değil! şöyle birşey: adam diyor ki, "düdük çalsın abi, ben top ayağına gelen ilk futbolcuya küfredeyim! 25 maç iyi oynasın. 26. maçta hata yapsın, acımasızca küfredeyim!". bu yalnızca acı kültürüyle de açıklanabilecek bir şey değil. bu, bambaşka bir şey. işte bu "tam destek"in çıkışı da bazı aklı başında insanların buna gösterdiği tepkiden. ve hâlâ böyle birşey var. biz tribün müdavimleri biliyoruz, numaralı için söyleyebilirim bunu, orada eskiler yerleşti artık. bunlarda bu mantık yerleşti ama gelip geçici taraftar hâlâ o mantıkla geliyor.
göztepe: ulvi derin, cudi vergili, mehmet ışıkal, özer yurteri, mehmet aydın, cengiz yazıcıoğlu, nevzat güzelırmak, ali çağlar, mehmet akpınar, doğan küçükduru, mehmet türken (dk. 62 mustafa dolma)