ilk basımı 1975 yılında olan "altay spor tarihi" kitabından;
türk futbolunda "üç büyüklere" ilk kafa tutan ve onların kupada saltanatını yıkan altay oldu. türkiye kupasını ilk kez anadolu'ya taşıyan siyah - beyazlı takım olurken, futbol tarihimizde ilk kez iki izmir takımı bir final oynama başarısını gösterdi.
altay - göztepe ile 25 haziran 1967 günü karşı karşıya geldiler türkiye kupası finalinde.
fevzi ve halil'in gollerine yenik düşen varol, ilk yarının 2-0 altay aleyhine kapanmasına mâni olamadı. ikinci yarıda ayfer'in ayağından bir de penaltı kullanamıyan altay, aytekin ve aydın'ın attığı gollerle finali 2-2 beraber bitti. maç temdide uğradı ve karşılaşma böyle sonuçlanınca kur'a atışını altay kazandı.
büyük zaferden sonra futbolcular baştatakım kaptanı ayfer olmak üzere omuzlarda taşınarak klüp binasına götürüldüler. o gece alsancak semtinde altaylılar büyük bir bayram sevinci yaşadılar.
ilk basımı 2006 yılı olan serkan boyacıoğlu'nun derlediği "inadına göztepe" kitabından;
oğuz sarvan'ın "hoca takım tutar mı?" başlıklı yazısından;
1960'lı yılların başı. henüz ilkokula bile gitmiyorum. izmir'in kahramanlar semtinde oturuyoruz. kimden, nasıl etkilendim bilmiyorum, metin oktay hayranlığım var. bir gün, mahallenin ileri gelen çocuklarından biriyle pazara gittik ve üzerinde gs amblemi olan bir tişört aldık. ben utana sıkıla mahallede bu tişörtle dolaşırken o zamanlar hakem olan babamla karşılaştık. üzerimdeki giysinin babamda şaşkınlık yarattığını hisseder gibi oldum. söz konusu tişört daha ilk yıkamada solunca sadece birkaç gün giymiş bulundum.
o yıllarda radyo yayınları çok kısıtlıydı. halit kıvanç'ın anlatımını parazitler arasından dinlemeye çalışıyorduk. ne internet ne de cep telefonu. televizyon bile yok aslına bakarsanız... sokaklarda tek başıma yürürken kendimi metin oktay gibi hissediyordum. hiç maçını seyretmemiştim ama mahallede büyük çocuklardan efsane gibi dinliyorduk. görmeden futboluna hayran olmuştum. bu derece etkilenmem elbette sadece görmediğim futbolundan değildi. izmirli olmasının yanısıra son derece mütevazı ve centilmen kişiliği beni derinden vurmuştu. bir fenerbahçe maçında, kendisi aleyhine tezahürat yapan rakip takım taraftarlarına kalbini tutarak el sallaması ve onların da sevgisini kazanması hiç unutamadığım ve benim kişiliğimi etkilediğini düşündüğüm davranışıydı. futbol sadece futboldu belki de o zamanlarda henüz ve futbolcular da toplumun daha bir içindeydiler sanki.
derken, metin oktay italya'ya gitti, biz de izmir'in küçükyalı semtine taşındık. ilkokul son sınıftaydım. sanıyorum ki metin oktay'ı italya macerasına başlayışıyla eskisi gibi takip edemem, -dedik ya, dünya liglerini ayağınıza getiren teknoloji nerde?-, yavaş yavaş daha bilinçli duruma gelmem, göztepe'nin semtimizin kulübü ve iyiye giden bir futbol takımına sahip olması ona karşı sempati duymama neden oldu. artık futbola olan ilgi ve sevgimin bütününü göztepe'ye ayırmaya başlamıştım.
o gün, hayatımda unutamayacağım tarihi bir gündü. türkiye kupası ilk defa istanbul dışına çıkmış ve izmir'e gelmişti. finalistler iki izmir takımıydı. altay ve göztepe. maçı, kapalı tribünde, basın tribününün hemen yanındaki kapının dibinde seyrettim. hatırladığım veya algıladığım en önemli tablo, açık tribündeki toplam 20-30 kişilik göztepe taraftarıydı. stadyum tamamen doluydu ve o grup dışında hemen hemen herkes altaylıydı. en azından ben öyle algılamıştım. gene hatırladığım kadarıyla göztepe 2-0 öne geçti. daha sonra altay 2 gol atarak durumu 2-2 yaptı. sonuçta kupayı kazanan para atışı ile belirlenecekti. maçın hakemi yabancıydı. o yıllarda yabancı hakemlerin maçları yönetmesi alışılageldik bir durumdu. futbolcular para atışı için oyun alanının ortasında toplandılar. hakemin yanında, eğer yanlış hatırlamıyorsam altay'dan ayfer elmastaşoğlu, göztepe'den de gürsel aksel vardı. ama orada olduğunu çok iyi hatırladığım kişi göztepeli halil kiraz'dı. bütün stad heyecan içindeydi. ben de yavaş yavaş kapıya yaklaştım ve bir ayağım kapının iç tarafında diğeri dışında para atışının sonucu beklemeye başladım. hakem parayı havaya attı, para yere düştüğünde halil kiraz'ın kafasını tutarak üzülmesinden ve altaylıların sevinmesinden kimin kazandığı belli oldu. stadda gördüğüm son manzara buydu. o anda arkamı döndüm, koşar adımlarla oradan uzaklaşmaya başladım ve göztepelilik iliklerime kadar işledi. o güne kadar içimde gizli gizli büyüyen sempati bir anda sevgiye ve gençliğimin en büyük tutkusuna dönüştü. para atışı yapılıncaya kadar bile henüz sempati düzeyinde olan duygularım bir anda değişerek inanılmaz bir sevgiye dönüşmüştü.
altay ikinci kez çıktıgı türkiye kupasında ilk kez türkiye kupasını kazandı.altay bundan önce türkiye kupasını 2. sezonu olan 1963-1964 sezonunda türkiye kupasında finale çıkmış ve finalde galatasaray'a 0-0 -3-0 hükmen kaybederek kupayı kaybetmiş ve ikinci olmuştur.
altay: varol ürkmez, yılmaz canlısoy, zinnur sarı, enver katip, aytekin erhanoğlu, ali rıza şenol, feridun öztürk, ender içten, ayfer elmastaşoğlu, mahmut evren, aydın yelken
teknik direktör: halil bıçakçı
göztepe: ali artuner, hüseyin yazıcı, mehmet ışıkal, nevzat güzelırmak, sabahattin kuruoğlu, mehmet aydın, fevzi zemzem, nihat yayöz, halil kiraz, ertan öznur, gürsel aksel
bu maçta göztepe adına yazı-tura atışına katılan nihat yayöz'le yapılan röportajdan:
“1969’da türkiye kupasını benim uzatmada attığım golle kazandık ama bir önceki türkiye kupasını benim yüzümden kaybettik. 1967’de altay’la oynadığımız finalin hakemi almandı. onu havaalanında karşılayan hakem komitesi başkanı hakkı gürüz altaylıydı. hakemin maç sırasında verdiği bütün kararlar altay’ın lehineydi. biz 2-0 galiptik, sonra altay iki tane attı. maç berabere bitti. o zaman yazı-tura var. rahmetli gürsel abi, ‘nihat şanslıdır, o gitsin yazı-tura atışına,’ dedi. bölge binasının olduğu taraftaki korner noktasında ben hakemle birlikte bekliyordum. altay’dan atışa katılacak oyuncuyu bekliyoruz, o gelince birlikte santraya yürüyeceğiz, orada yazı-tura atışı yapılacak. hakemin elinde bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı madeni para vardı. bana paranın mavi tarafını gösterdi. ben kurnazım ya, bunda bir hinlik var dedim. altay’dan atışa aydın yelken gelmişti. saha müşahidiyle birlikte dördümüz santrada toplandık. diğer oyuncular da yuvarlağın dışında toplandılar. hakem ilk önce bana sordu, ben kırmızı dedim. adam attı, biz kaybettik. sonradan düşündüm, hakem maçta hep bizim aleyhimize karar verdiği için herhalde vicdanı elvermemiş ve öyle davranmıştı.”
yine bir kupa maçıyla ilgili bir başka anısı da ilginç: “ben van erciş’te askerdim. birliğe geleli daha üç gün olmadan bana maç için izin geldi. her yerde yoğun kar vardı. van havaalanına geldim ama geç kalmıştım, uçağı kaçırdım. hemen jandarmaya gidip durumu izah ettim. bana diyarbakır’a gidecek bir tankere binmemi önerdiler. ben cesaret edip ona binemedim. akşam van gölünden tatvan’a vapur vardı. ona binip karşıya geçtim. gece tatvan’da bir otelde kaldım. diyarbakır’a gitmek için önce bitlis’e gitmem gerektiğini söylediler. bitlis’e geçtim. o zaman ramazan vardı. top patlamadan hiçbir yerde karnını doyuramazsın. ben bir bakkal buldum, ekmeğin içine biraz peynir ve bal koydurup yedim. o sırada dükkânın önü doldu. bakkal, ‘bunlar şimdi seni dövecek,’ dedi. ben topçuyum, şudur budur deyip durumu kurtardım ve bir otobüs bulup diyarbakır’a geldim. ablam o sırada diyarbakır’daydı, eniştem hava subayıydı. ablam beni gürcü bacı diye bir falcıya götürdü. kadın parmağımı suyun içine soktu, ‘sen topçusun,’ dedi. ‘ay yıldız yükseliyor görüyorum, sen çok iyi yerlere geleceksin,’ dedi. işte o kupa maçına geldiğim zaman kazanacağız inancındaydım. kadın doğru söylemişti. kısa sürede hem göztepe’yle kupa kazandım hem milli takım ve beşiktaş formalarını giydim.”
orhan berent'in altay: alsancak'ın sakini kitabından;
kupa altay’ın
“2-0 mağluptuk, bir penaltı kaçırmıştık ayfer’le. sonra aydın bir gol attı, 2-1 oldu. iki dakika sonra havadan bir orta geldi, bütün gücümle sıçradım kafayı vurmak için. ben bodur bir futbolcuydum. göztepe kalecisi rahmetli ali artuner’in ise boyu çok uzundu. ama ondan daha fazla yükseldim ve topla birlikte kaleye girdim. mahvettim kerataları.” (aytekin erhanoğlu görüşmesi, 23 ekim 2010)
“nasıl attı golü aytekin? bizim sol bekte oynayan sabahattin kuruoğlu’na faul yaptı, onun omuzlarından yükseldi. uzatmada da gol olmayınca iş kuraya kaldı. bizim keli (nihat yayöz) yolladık para atışma, şans oyunlarını iyi biliyor diye. bir de baktık kurayı altay kazanmış.” (göztepeli fevzi zemzem görüşmesi, 6 haziran 2012)
“çok üzüldük ama yine de bir tesellimiz vardı. kupa izmir’de kalmıştı. bizim zamanımızda altay’la kıran kırana rekabet ederdik ama saha dışında hepsi dostumuzdu. seyirci de şimdiki gibi ayrı ayrı değil, maçı beraber seyrediyordu. taraftarımız kaybetmemize rağmen bizi çılgınca alkışladı.” (göztepeli halil kiraz görüşmesi, 28 ağustos 2012)
“güzel bir maç olmuştu. biz 2-0 öne geçmiştik. 3-0 bile olurdu hatta sizin varol bir ara sinirlenip şapkasını fırlatarak kaleyi; terk etmişti. rahmetli gürsel abi vurmuştu topa ama top auta gitti. sonra aydın bir gol attı, 2-1 yaptı altay. akabinde aytekin’in golüyle 2-2 oldu. sabahattin abi çok yorulmuştu, değiştirilmesi gerekiyordu bana göre. maç kuraya kaldı. şansımız tutmadı, kupa altay’a gitti. ne yapalım.” (göztepeli mehmet ışıkal "papi mehmet" görüşmesi, 30 ağustos 2012)
bu ifadeler o finali yaşayan üçü göztepeli dört futbolcuya ait gerçekten de o dönem için izmir’de kupa finalinin oynanacak olması büyük bir olaydı ve bir daha tekerrür etmeyecekti, iki takım 1966-67 kupa finali için alsancak stadı’na çıktığında biletsizlerle birlikte toplam 25.000 kişi maçın sonucunu büyük bir merakla bekliyordu. altay maça iyi başlamadı. göztepe 2-0 öne geçmişti. ancak bir penaltı kaçırılmasına rağmen takım moralini bozmamış, aydın yelken ve iki dakika sonra aytekin erhanoğlu’nun attığı gollerle skoru 2-2’ye getirmişti. uzatmalardan da sonuç alınmayınca iş kuraya kalmış ve altay kurayı kazanıp ilk defa türkiye kupası’nı istanbul dışına anadolu’ya taşımıştı. onun açtığı yoldan, önce göztepe sonra diğer anadolu takımları gelecekti.
aslında o sezon kupanın kazanılması en çok altay’ın işine yaradı çünkü göztepe’nin adnan süvari önderliğindeki efsane kadrosu içeride, dışarıda tüm takımları yeniyor ve tüm türkiye’den büyük bir sempati topluyordu. cumhuriyet’in kuruluşundan beri o döneme kadar altınordu ile birlikte hep ön planda olmaya alışmış altay’ın bir şekilde öne çıkması gerekiyordu. üstelik altay 1964’te finale kadar gelmiş, ancak galatasaray maçına çıkmadığı için hükmen yenik sayılıp kupa istanbul’a gitmişti. nihayet türkiye kupası’nın kazanılmasıyla altay’m önünde yeni bir devir açılmıştı. 1983 yılına kadar sürecek o sarsılmaz güvenin temelleri bu finalle birlikte atılmıştı.