statlar henüz ışıklandırılmadığı için maçlar gündüz oynanıyor. ilk 11`ler şöyle:
real madrid : alonso, marguitos, lesmes, santiesteban, santamaria , zarraga, kopa , ruis , di stefano , puskas , gento . (ileri üçlüye bakar mısınız; di stefano - puskas -gento ... öylesi bir daha gelmedi.)
beşiktaş : varol , kamil , münir , gürcan , özcan , büyük ahmet , sofyanidis, kaya , küçük ahmet , faik , coşkun .
(ortaokul ikinci sınıftaydım o maç oynanırken. radyo naklen veriyordu. spikerin sesi hala kulağımda ama çok aramama rağmen adını belirleyemedim. bir polemiğe yol açmamak için ihtiyatlı davranıp, `üç ölümsüz ses`ten biri diyeceğim: eşref şefik , futbolculuğunda vefalı muhteşem olarak ünlenen muhteşem öksüzcü ve o sıralar yeni yeni parlayan halit kıvanç .) başlama düdüğüyle birlikte real madrid maçı beşiktaş yarı sahasına hapsetti. kaleye yağmur gibi şut yağıyordu. bir di stefano `dan, bir puskas `tan, bir gento `dan. ama beşiktaş `ın kalesinde varol vardı. izmirli `panter ` varol . gece hayatıyla, aşklarıyla ve şikeleriyle -ilerde kendisi de itiraf edecekti- ünlü varol . o maçta harikalar yarattı. 90`a çekilen, kurtarılamaz denilen şutları bile püskürttü. ilk yarı 0-0 bitti. ikinci yarıda da beşiktaş 11 kişiyle duvar savunması yapıyordu. ama 58`inci dakikada real madrid savunmada gedik bulup varol `u avladı. santiesteban`ın şutuyla. istanbul `daki rövanş maçında bunun yeterli olmayacağını biliyorlardı. santiago bernabeu `de gelene üç gidene beş çeken real madrid , beşiktaş `ın inatçı direncinden deliye dönmüştü. maçın üçte ikilik bölümü 1-0`la geçildikten sonra dalga dalga gelen beyaz şimşekler akınlarının birinde, 18`in hemen dışında di stefano `ya gollük bir pas aktarıldı. ve tam o anda boğuk bir ses duyuldu, sonra da di stefano canhıraş bir feryatla kendini yere attı. beşiktaşlılar `dan biri (çoğu hayata veda ettiği için adını vermiyoruz, meraklısı arayıp bulsun) kaval kemiğinde kramponlarının izini bırakmıştı. di stefano acısı geçip ayağa kalkınca, kasten, sakatlamak niyetiyle kendisine tekme atan beşiktaşlı `nın yanına koştu ve bir yumrukta yere devirdi. bir yandan da haykırıyordu: `ekmek paramla oynamaya ne hakkın var!`
not: yukarıda bahsedilen faulü yapan ve oyundan atılan oyuncu beşiktaşlı münir'dir...
daha milli lig kurulmadığından 1958-1959'da türkiye ligi şampiyonu beşiktaş'ın şampiyon kulüpler kupasında türkiye'yi temsil etmesine karar verildi.
beşiktaş kupanın ön eleme turunda yunanistan şampiyonu olimpiyakos ile karşılaşacaktı ama olimpiyakos maça çıkmadığından hükmen kazanıp ilk tura yükseldi. ilk turda 4. kez düzenlenen kupada 4. kez şampiyon olacak olan real madrid ile karşılaştı.
1957-1958 sezonundan 1990-1991 sezonuna kadar düzenlenen şampiyon kulüpler kupasında türkiyeyi temsil eden ikinci takım beşiktaş'dır. tüm takım listesi şöyle;
avrupa şampiyon kulüpler müsabakalarında beşiktaş'ın yeni rakibi: r. madrid
di stefano, kopa ve puskas gibi şöhretli oyuncuların takımını şehrimizde seyredeceğiz.
(hususi muhabirimizden) paris, 8 - avrupa şampiyon kulüpler turnuasının ikinci maçlarını ve hakemlerini tesis etmek üzere bugün burada toplanılmıştır. organizasyon komitesi türkiye'yi temsil edecek beşiktaş'ın ispanyol kulübü real madrid ile karşılaşacağını açıklamıştır.
ilk turu rakipsiz atlayan ili takım, kur'a neticesinde karşı karşıya düşmüşlerdir.
bilindiği gibi real madrid takımında di stefano, kopa, puskas da bulunmaktadır. iki maçın 30 kasıma kadar oynanması gerekmektedir.bu husus iki taraf federasyonunca tesbit edilecektir.
final maçlarının kendi memleketlerinde yapılması için almanya, isviçre ve ispanya orgonizyon komitesine müracat etmişse de bu hususta nihai karar 28 ekimde yapılacak toplantıdan sonra verilecektir.
beşiktaş - real madris maçlarını idaete etmek üzere yine kura'a ile yapılan seçim neticesinde hakemliğe italyanlar tayin edilmiştir.
ilk basımı 2001 yılında olan hakan dilek'in "mahallenin en şık abileri" kitabından;
varol ürkmez: "bizim hayatımız tiyatro"
arifi ye istasyonu'nda yol çavuşu irfan ürkmez'in evindeki ebe, elinde tuttuğu bebeğe bakıp gülümseyerek söyleniyordu: "bu doğum için ekstra ücret isterim. şimdiden bizi çok uğraştırdı velet."
1937 temmuz'unda çivit mavisi bir gece doğduğunda, ebenin elinde tutmakta güçlük çektiği bebek varol'du. bizim varol, kedi kaleci, madrid panteri varol...
hemen varol'a bağlanıyoruz: "bir gün cebimde yine 25 kuruşla geziniyorum, ne yapsam ne etsem diye... karşı kaldırımda yakın arkadaşlarımdan biri peydahlandı. 'varol!' dedi heyecanla 'sana 40 bin lira avans, hemen turneye çıkıyoruz!! nereye gittiğimizi sormadım bile."
dansöz babuş
varol'un çıktığı turne, "çadır tiyatrosu"nun anadolu turnesi. bu turnede sahne alıp çekoslovakya milli takımı'ndan yediği golleri ballandıra ballandıra anlatır. tabii, kahkahanın bini bir para. çadır, varol sayesinde hayatında görmediği hasılatı görür... çadır'in palyaçosu elinde megafon bağırıyor: "madrid panteri varol çadır'da... bu akşaaaaam!"
bir de çadır'ın en güzel kızı dansöz babuş var. esmer güzeli bir kız babuş. varol, babuş'u elinden tuttuğu gibi yüreğindeki atlı karıncaya bindirir ve kaçarlar çadırdan. paralar suyunu çekene kadar gezerler.
ne meteliksiz günlerinin altında ezildi ne de kazandığı parayı har vurup harman savurmasına hayıflandı. acılar da sevinçler de aşklarıyla yaşadığı o fırtınalı günler iç içe: "idmanlardan sonra duvarlara şut atıp geri dönen toplara plonjon çalışırdım. futbolu da çok seviyordum, kadınları da... emeklemeye başladığım zamanlar bizim fakirhaneye gelen güzel kadınların bacakları arasında dolaşırmışım."
fatma girik
ilk zamanlar konu komşu kızlarına, okulda güzel bayan öğretmenlerine duyduğu "ilgi" daha sonraları "para pul sahibi hatunlara" kadar uzanmış, ama fatoş'un (fatma girik) yeri bambaşka. bizim oğlanın bıçkın delikanlılık zamanları... bir burun var, bütün ihtişamı orda. saçlar briyantin. canti bi çocuk yani. hem yeni tanınan bir futbolcu... iyi de kaleci... herkeste bir varol muhabbeti var ki sorma gitsin. fatoş ise beyazperdenin henüz çiçeği burnunda aktrisi.
varol ilk karşılaşma, ilk heyecanı anlatıyor: "ona hayran olmuştum. bir filminin galasında 'filminiz ne kadar güzel olmuş fatma hanım!' dedim. o da bana 'iyi ama film henüz oynamadı ki!' dedi. ben de o zaman 'fotoğrafların güzel olmuş!' dedim. resmen elim ayağım dolaştı. o zamanlar evliydim. hemen ilan-ı aşk ettim. 0 dünyanın en iyi insanıdır. ne diliyorsa gönlünce olsun."
o güzel gözlü kızla varol neler mi yaşadı? "onlar da bize kalsın." kalsın bakalım.
bu eller
varol'u ellerinden anlatmaya başlamak gerekir. bir eli ayçiçeği gibi. onunla inanılmaz kurtarışlar yaptı. diğer eli papatya gibi aşklarına sundu kendini. aynı maharetle tuttu mahalle arasında komşu kızı rum anna'nın göğüslerini ve futbol topunu... onun yalancısıyız. olmuş mudur? kesinlikle olmuştur.
futbol serüveninin başlangıç zamanlan da bu zamanlar. ilk adres bağlarbaşı spor kulübü... arap sadi -ki o zamanlar kulübün her şeyi- şöyle bir bakıyor bizim oğlana ve basıyor fırçayı: "burası lunapark değil!" doğruca beşiktaş'ın idmanlarına yollanıyor varol. bir iki idman maçı derken, beşiktaş'ın o dönem idarecilerinden sadri ustaoğlu bu bıçkın oğlanı fark ediyor. önce bir deneme maçı, ardından beşiktaş genç takımı. ilk transfer de hayli yüklü, her ay 150 lira ve gıcır gıcır bir takım elbise. transfer karşılığı aldığı giysileri, futbol oynamasına kızan babasından saklayıp kız arkadaşının evine bırakıyor varol. elleriyle adalelerini tutarak konuşmasını sürdürüyor: "hele turgay'a aşıktım. adalelerini kendiminkine benzetirdim. onun gibi bir kaleci olmayı isterdim hep." çok geçmeden gözünü budaktan sakınmayan bu genç kaleci, önce beşiktaş, sonra da genç milli takım kalesini devralır.
duble paça
her şey istediği biçimde gitmeye başlıyor varol'un... duble paça pantolonlar, beyaz kemer, sivri burun ayakkabı, keten gömlek... daha neler neler... ve 17 yaşında beşiktaş kalesindedir. tam 17 yaşında... beşiktaş'ta bülent, kamil, vedii, eşref, ali ihsan, nusret, k. metin, nazmi, ercan, recep, coşkun var. kartallar ligde fırtına gibi esiyor. ilk maçını 1955'te lefter'li, fikret'li, basri'li fenerbahçe kadrosuna karşı oynuyor: "4-4 biten karşılaşmada ikinci yarı dizlerim titreye titreye kaleye geçtim ve o dev maçta çok şey öğrendim." 'bu doksan dakikada insana bu kadar çok şey öğrendim dedirtecek ne var ki?' diyebilirsiniz. heyecan, hareket, merak, kesintisiz ve diri bir bilinç, her tarafı hesap etmek zorunda kalan bir enerji, takım ruhu, sevinç, hüzün, acı... yani yaşama ilişkin ne varsa o vardır doksan dakikada.
nazım hikmet 1937 tarihli yazılarından birinde, taksim stadı'nda izlediği bir maçtan sonra, bir daha maça gidip gıtmeyecği sorusunu soruyor kendisine ve yine kendisi cevaplıyor: "gideceğim elbet! ne zaman? oradaki insanların içindeki heyecanı anladığım zaman!" aynı heyecanla anlatıyor varol: "mahalleye dönüp arkadaşlarıma anlatırdım. bu eller var ya bu eller receplerin. kamillerin, alı ihsanların ellerine değdi. onlarla antrenmana, maça çıktım onlarla koştum yan yana."
kedi kaleci
"19541e genç milli takımla almanya turnesine gideceğiz. ilk kez uçağa bineceğim. bize tek tip elbise diktirilmişti. göğsünde ayyıldızlı arma olan takım elbisemle gün boyunca istanbul'da dolaşmıştım." uçağın kalkacağı saatlerde yeşilköy terminali hareketli.
kalabalık bir grup bağırıp çağırıyor. bağınp çağırıyor insanlar. henüz "bu memleket seninle gurur duyuyor!" yok. varol'un eli silah tutmuyor. olsun, top tutuyor.
orada söz veriyor arkadaşlarına. ayın varol, almanya'daki turnuvada uwe seeler, beckenbauer gibi genç yeteneklere karşı oynuyor. genç milli takım ikinci oluyor. bu maçlarda da almanlar bir isim takıyorlar varol'a: kedi kaleci. yurda dönüşte artık usta bir kaleci ve forvetlerin "korkulu rüyası"dır varol. hatta bir maçta lefter, yani ordinaryüs lefter ifrit oluyor varol'a. usta, iki çalımdan sonra basıyor şutu. bizimki iki dakika havada kalıyor, sonra bir planjon. havada objektiflere poz veriyor. lefter bozulup basıyor yaygarayı: "bre hakem baksana. artist mi, futbolcu mu bu? biz burada film mi çeviriyoruz?"
sinema ve futbol
nereye istedilerse gitti varol. "hatır gönül hesabına", yapmadığını bırakmadı. cebinde iki nişan yüzüğü taşıdı: "gazeteciler malzeme olsun diye tanıştığım her kızla hemen nişanlandırıveriyorlar-dı beni. tak! takı veri yordum ben de yüzüğü." bızirn bıçkının yolu bir ara yeşilçanta da düşer. filmler peşpeşe çekilir. "kavgasız yaşayamam". "şekerli misin vay?", "tavan arası", 'trafik necla" ve "şiribim şiribom" adlı filmlerde ismi neonlara yazılır. yeşilçam onun aşk defterine yeni isimler katmak demek. varol'da şeytan tüyü, yeşilçam alemindeki kızlarda da şeytan tüyü düşkünlüğü var tabii...
gerçekler acıdır
nişanlılarının koynundan çıkıp, çoğu zaman yarı sarhoş katıldı, ama en son o terk etti antrenmanları. arkadaşlarının ve çevresinin etkisiyle yapaklarının çok da doğru şeyler olmadığını üstüne basa basa vurguluyor. başı önde, elleri arkada, ayakları mahcubiyetinden birbirine dolanan çocuklar gibi: "ama yaptık bi kere."
koptuğu kadınlara hep nazik davrandı. istedi ki onlar terk edip gitsin. ne oldu diye soranlara: "ne yapalım? beni terk etti" desin. tam dokuz evliliği var varol'un: "eğer ilk karım son karım olsaydı bu kadar evlenmezdim/' bir de takdire şayan tarafı var ki, o da gariban babalığı. hem de bir maç çıkışı inönü stadyumumun önünde soğukta bekleyen bir taraftar çocuğu içgüveysi girdiği eve evlatlık alacak kadar: "benzer bir olay da izmir'de oldu. bir ayakkabı boyacısı ısrarla ayakkabılarımı boyamak istiyor. sordum, ayda ne kadar kazanıyorsun diye. on bin lira dedi. kırdım sandığını ve on beş bin lira verdim. kader birliği yaptık. sabaha karşı pavyon çıkışlarımda kapıda bekler bulurdum onu."
sahte dünya
futbol, para, barlar, pavyonlar, kadınlar... etrafındaki sahte dünyayı çok önce fark etmişti varol: 'ikinci karımı ilk gece terk etmiştim. eksik bir şeyler olduğunu biliyordum hayatımda. etrafımdakiler yüzüme gülüp arkamdan konuşuyorlardı. o günler hiç bitmeyecek diye düşündük. ama bitti işte!"
bir ara bir wolksvagen araba aldı. kaçak çıktı ve hapse düştü varol. o günlerde dostlarının hiçbirini bulamadı yanında. pavyonlarda içkinin ve paranın su gibi aktığı günlerde yanında olan dostlan yoktu. o zaman tanıdı insanları. bir an paralıydı, bir an meteliksiz. .. hem, sahada bir futbol devi iken, sahanın dışında bir ayakkabı boyacısıyla kader birliği edebilecek kadar, şarlo gibi bir adam...
1959-60 sezonunda transfer olduğu altay'da on yıl forma giydi. 1969'da "varollu altay'ı yenemeyeceğiz!" diyen galatasaray'a katıldı. 1971'de manisaspor'da kiralık top oynadı. bir yıl gençlerbirliği kalesini korudu. son olarak istanbul tekelspor'da amatör futbolcu olarak emekliye ayrıldı. 27 kez milli formayı giydi. ekmek bulamadığı günleri de oldu, inanılmaz bir lüksün içinde yüzdüğü günleri de. ona ''madrid panteri" unvanını da verdiler, hapishaneye de attılar.
hani dediği doğru: "bizim hayatımız tiyatroydu!"
sevgili salih bolat, herkesin vardı ya, bizim de bir sarayburnu aile çay bahçemiz vardı o gün. arifıye istasyonu'ndan kalkan tren çuflayarak son dumanlarını savurdu havaya. fıstıkağacı'ndaki bahçelerden bir top kiraz çaldım. çocuk oldum. üstüm başım çamur şimdi... iki de şut patlattım önümdeki tenekeye. gazhane tarafındaki kaleye... dansöz babuş'un çadır'ının önündeyim şimdi...
takımlar belli oldu. real taktiğinin hedefi "çok gol"
namık sevik madrid'den bildiriyor...
beşiktaş futbol takımı avrupa şampiyon kulüpler turnuasındaki ilk eleme maçını bu gece türkiye saatiyle 21.30 da madrid'in 125 bin kişilik bernabeau stadında real madrid ile oynayacaktır.
şampiyonanın ikinci turundaki bu karşılaşmayı italyan hakemi borbeto idare edecektir.. yan hakemleri de italyan gambotto ve boatti'dir.
beşiktaş sahaya «varol - kamil. münür - gürcan, özcan, büyük ahmet, sofyanidis. faik, küçük ahmet, recep, coşkun» tertibinde çıkacaktır.
ispanya ve avrupa şampiyonu real madrid'in beşiktaş'la karşılaşacak on biri de dün gece şöyle tesbit edilmiştir: «alonso - marquitos, lesmes, santisteban, santamaria, zarraga - kopa, rial, di stefano, puskas, gento»
real madrid kulübü barselona maçında hakem tarafından ihraç edilen santrafor santamariaya verilen cezaya ispanya federasyonu nezdinde itirazda bulunmuş ve avrupa futbol birliğinden beşiktaş'a karşı oynatılması için müsaade istemiştir. u.e.f.a. real madrid'in itirazım müsbet şekilde cevaplandırdığından bu futbolcu son dakikada takıma alınmıştır.
karşılaşmayı. madrid radyosunda sulhi garan türkiye saati ile 21.30 dan itibaren anlatacak ve istanbul -ankara radyoları da naklen yayınlayacaklardır.
şampiyon, taktiğini değiştirdi
real madrid takımı. beşiktaş'a karşı son haftalarda, kullandığı taktiği değiştirerek «çok gol» gayetini güden bir hücum taktiği kuracağını açıklamıştır. buna göre, di stafano geri ve hazırlayıcı santrafor rolünü bırakarak, forvetin beşinci adamı olarak hücumda vazife görecektir. antrenör carmello. bu değişikliğin sebebini şöyle izah etmiştir «elimize geçen raporlara göre beşiktaş zorlu bir rakiptir. onun memleketindeki maça çok fazla ümid bağlamamak fikrindeyiz. yani açıkçası, onları buradaki maçımızla elebiliriz. bunun için forvetimizi çok gol gayesine hizmet edecek şekle soktuk »
fakat...
fakat antrenör carmeilo'nun yeni taktiği madrid spor basınında müsait bir hava yaratmamıştır. nitekim 80 bin satışlı meşhur «abc» gazetesi dünkü sayısında antrenör carmello'ya şiddetle hücum etmekte ve «real madrid bunu barselona maçında denedi ve 4-0 mağlup oldu.» demektedir.
katoliklerin gazetesi «ya» ise, 6 sütun üzerine yayınladığı bir makalede real madrid'i kopa ve rial'ın galip getireceğini belirtmektedir. bu arada puşkaş'ın ağır oyun tarzu da umumi bir tenkid mevzuu haline getirilmiştir.
ama bütün tenkidlere rağmen ispanya sapor efkârı, santiago'nun taçsız krallarından kendi stadlarında farklı bir galibiyet beklemektedir. hatta buna peşinen inanmıştır.
adam adama bir «wm»: beşiktaş
beşiktaş, futbol dünyasının gelmiş, geçmiş en şöhretli ekiplerinden biri olan bu geceki rakibine karşı adam adama bir «wm» tatbik edecektir. bununla beraber remondini taktik icabı futbolculara bir takım hususi vazifeler vermiştir. siyah-beyazlılar, sıkı markaj ve sür'atli bir tempo ile çalışacaklardır. remondini, müsabaka hakkında şöyle konuşmuştur: «her şey aleyhimizde. teknik onlarda, saha ve seyirci avantajı onlarda ve nihayet kopa, rial, di stefano, puskas, gento onlarda»
takımda bilhassa tecrübeli ve enerjik adamların bir araya getirilmesine çalışılmıştır. kaleci necmi, maç kabiliyetinin noksan oluşu gibi bir mülahaza ile real madrid'e karşı yer almayacaktır. buna mukabil varol, bilhassa son antrenmanda yüksek bir form göstermiştir. general franko taraftarlarının mensup olduğu partinin organı «arriba» gazetesi, kaleci varol'un gece idmanında tesbit edilen bir planjonunun resmini neşretmiştir. gazete varol'un blokajları ile atletik meziyetlerini beğendiğini kaydetmektedir.
barselona antrenörünün tavsiyesi
real madrid'in ispanyadaki en büyük rakibi -aynı zamanda avrupa şampiyon kulüpler turnuasında- barselona, beşiktaş'tan bu geceki maçta bir «azizlik» beklemektedir. bu kulübün antrenörü dün bir gazetede yer alan beyanatında beşiktaş'a şu tavsiyelerde bulunmaktadır: «beşiktaş, real madrid'i santisteban, kopa ve di stefano'yu çok yakından marke etmek ve adeta onlara nefes aldırmamak şartıyla durdurabilir.»
türklerle üç maç, üç kötü netice
ankaradaki galatasaray - beşiktaş maçını takip eden real madrid'li teknik müşahit miguel munoz'un intibalarını gazeteler neşre devam etmektedir. munoz, dün diğer bir gazeteye şöyle bir beyanat vermiştir: «beşiktaşı ben enerjik ve teknik bir takım olarak gördüm. ve anladım ki türk futbolunda 1953 den bu yana hayli ilerleme var. türk futbolcularının çoğu büyük sürat ve nefes sahibidir. beşiktaş'a karşı dikkatli olmak mecburiyetindeyiz. sonra, unutulmamalıdır ki, türkler bize karşı daima iyi neticeler almışlardır. misal mi? istanbul'da 3 milli maç yaptık, üçünde de başarısızlıpa uğradık...»
hulâsa, ispanya, basını ile. sporseverleri ile avrupa şampiyon kulüpler turnuasındaki türk takımı beşiktaşın çok sevdikleri real madrid karşısında ne gibi bir netice alacağını merakla beklemektedir. gazetelerin karşılıklı münakaşaları, bernabeu'da ki oyuna ayrıca da alâka kazandırmıştır.
beşiktaşlılar sakin
dün sabah chamartin stadında çok hafif bir kültür fizik çalışması yapan beşiktaşlılar, sükûnetle müsabaka saatini beklemektedirler. başta kaptan recep olmak üzere bütün futbolcuların gayesi milyonerler kulübünün sahasında «en iyi neticeyi alabilmek, çalışmak ve enerjik bir mücadele yapmaktan» ibarettir.
bilindiği gibi siyah-beyazlıların 1 farklı mağlûbiyette 1000 er. beraberlikte 1500 er, galibitettegalibiyette ise 2500 er lira prim verilecektir.
apak ve usuuğlu muvaffakiyet diliyor
futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak ve eski beşiktaş umumi kaptanı sudri usuuğlu bugün madrid'de real madrid ile karşılaşacak olan beşiktaşa gazetemiz vasıtasiyle birer mesaj göndererek muvaffakiyetler dilemişlerdir.
apak: «beşiktaş, real madrid karşısında çetin bir imtihan geçirecek; futbolculara bu imtihanda başarılar dilerim.» usuuğlu da: «beşiktaş yurtdışı karşılaşmalarında daima iyi neticeler almıştır. nitekim 1950'de amerika turnesinde ünlü manchester united takımına sadece 2-1 yenildi. siyah-beyazlı futbolcular bende; bugün ispanya'da oynayacağınız real madrid maçının en az farklı bir neticeyle bitmesine dua ederken hepinize başarılar diler, gözlerinizden öperim.» şeklinde konuşmuştur.
avrupa'nın şampiyonlar şampiyonu real madrid takımı dün madrid'de kendi stadında ve 100 bini aşan taraftarı önünde beşiktaş'ı güçlükle yenebilmiştir.
bütün tahminleri alt üst edecek kadar fevkalâde bir «müdafaa oyunu» çıkaran siyah-beyazlılar, maçın ilk devresini golsüz berabere bitirmişler, ikinci devrede sağhaf santisteban'ın uzaktan çektiği şutla birinci golü yedikten sonra oyunun nihayetine doğru da gayri nizami bir golle 2-0 mağlûp duruma düşmüşlerdir. böylece real madrid'in 10 milyon türk lirası değeri taşıyan dünyaca şöhretli beş forveti tek kelime ile «hârika» oynayan kaleci varol'u altedememişlerdir. ikinci golde üç real madrid'li (kopa, di stefano, puşkaş) varol'u kaleye yıkarak tartaklamış ve topu içeri sokmuşlardır. sakatlanan varol'un oyuna devam edemeyişi üzerine kaleye sağaçık sofyanidis geçmiştir. hakemin çok yanlış bir kararla münir'i oyundan çıkarmasından sonra uğranılan bu talihsizlik, berşiktaş'ı maçı dokuz kişi ile bitirmek zorunda bırakmıştır.
kırağı yağıyor
real madrid'in bernabeu stadı kuvvetli projektörlerle aydınlatılmış, tribünler ateşli futbol meraklıları ile dolmuştu. adetâ yağmur gibi kırağı yağması ve havanın da ayaz olması sebebiyle halk tribünlerde battaniyelerle oturuyor ve ısınmak için de sık sık içki içiyordu. oyunun başlamasıyla beraber kırağının sahaya da tesir ettiği görüldü, çimenler kayıyor ve top kontrolünü güçleştiriyordu. beşiktaşlılar rakiplerinin büyük şöhret ve kudretinden başka gece maçı oynamanın tecrübesizliği ve bir de kaygan çimende topa hâkim olma güçlüğü ile karşı karşıyaydılar. buna rağmen daha ilk dakikadan itibaren siyah - beyazlı onbirin sakin, temkinli çalışmağa başardığı görüldü.
beşiktaşın oyun tarzı
ispanyollar bu tehlikeyi atlatınca yavaş yavaş oyuna hakim olmağa başladılar. buna mukabil beşiktaş da antrenörünün verdiği «kademeli müdafaa» taktiğini tatbike koyuldu. bu taktiğe göre. soliç faik geriye çekilerek solhaf gibi oynatılıyor. büyük ahmet ortaya kayarak özcan'ın önünde ikinci santrhaf olarak vazife görüyor, böylece geride üç bek. ortada üç haf. ilerde de dört forvet kalıyordu. fakat dakikalar ilerledikçe ve real madrid baskıyı arttırdıkça siyah-beyazlı forvetler de birer «müdafaa adamı» olarak çalışmağa başladılar.
real madrid'in muazzam forveti sık sık beşiktaş kalesini bunaltırken, kaleci varol her biri «şahane» sıfatını alacak kurtarışlarla golleri önlüyordu. maçın 24. dakikasında di stefano'nın kafa şutu. özcan tarafından kesildi. hemen ardından gene özcan, bu defa puşkaş'ın kafa vurmasına mani olnrak muhtemel golü uzaklaştırdı. halk devamlı akın yapan takımını teşçie ve «real madrid, real madrid» diye bağırırken. beşiktaşlılar mükemmel bir defans halinde kudretli rakiplerine fırsat vermiyordu. bu arada (27. dakikada) b. ahmet düşürüldü ve kısa bir tedaviden sonra oyuna devam edebildi.
oyunun 30. dakikası dolarken kopa'nın harika şutunu varol aynı güzellikle kurtardı. dört dakika sonra gene varol fevkalâde bir yumrukla bir diğer tehlikeyi uzaklaştırdı. 35., 36., 37., 39. ve 43 üncü dakikalar. varol'un unutulmaz maçının unutulmaz kurtarışlarını yaptığı anlardı.
ikinci devre
devrenin 2. dakikasında gento'nun ortası girerken varol uçtu, fakat di stefano'nun tekmesiyle sakatlandı. genç kalecinin iyileşmesinden sonra kopa'ın nefis akınını kamil kesti. 5. dakikada gene varol yumrukla sağiç rial'in şutunu uzaklaştırdı.
devrenin 13., maçın 58. dakikasında sağhaf santisteban'ın 35 metre mesafede yakaladığı topu ani bir şutla kaleye havelsi, nihayet varol'u mağlup etti. muvaffak kaleci önü kapalı olduğu için topu görememişti. bu gole rağmen beşiktaşlılar bozulmadı ve başarılı oyunlarına devam ettiler.
78. ve 79. dakikada beşiktaşlılar iki akınla kral kalesine ulaştılar, lâkin iki hücumu da ispanyol kalecisi kesti.
hâdiseler ve...
82. dakikada puşkaş'ın atağı kornerle neticelendi. kornerden gelen top direğe çarpıp dönünce, real madrid forvetleri varol'un üstüne çullandılar. top içeri girdiyse de, hakem bu gayri nizami golü saymadı ve favulu verdi. ancak bu karar, büyük söyleyen, iddialı şımarık şöhretleri sinirlendirdi ve aciz kalmanın verdiği hırsla görülmemiş derecede sertleştiler. bu arada di stefabo'nun beşiktaşlılara yaptığı favl, ortayı karıştırdı, real madrid idarecileri sahaya doldular. beşiktaşlılar bir kenara çekilip centilmence neticeyi beklerken, di stefano ve kopa hakemi tartaklıyorlar, yuzüne vuruyorlardı. hakem bu tecavüzün tesiri ile b. ahmet'i oyundan çıkarmağa kalktı, sonra karar değiştirip münir'i sahadan attı. hakem bu arada tekme savuruşunu gözüyle gördüğü di stefabo'yu da oyundan atmağa kalkıktı, fakat di stefano hakeme tecavüzle sahadan çıkmamak için diretti. diğer futbolcuların hırpalaması üzerine hakem korkarak kararı geri aldı ve sadece münir'i çıkardı.
maçın normal müddetinin bitimine dört dakika kala kopa-di stefano-puşkaş triosu topu tutan varol'un üzerine yüklendiler, bu arada di stefano tekme ve yumrukla genç kalecimizi yere serdi. bu, ancak âmâların göremiyeceği favlü işte maçın italyan hakemi görmek istemedi ve santrayı gösterdi. baygın vaziyette yere düşen varol'un elindeki topun içeri girmesini, hakem "gol" kabul etmişti. kaleye sağaçık softanidis'in geçmesiyle beşiktaş maça 9 kişi ile devam zorundaydı. buna rağmen sofyanidis de iki mükemmel kurtarışla varol'un kalesini başarıyla korudu ve maç bu şekilde 2-0 sona erdi. kronometrelere göre hakem normal müddete inkıtaları eklerken de büyük hata yapmış ve maçı 2 dakika fazla oynatmıştı.
meydan muharebesinden sonra: varol'un yüzünde tekme izleri var
namık sevik madrid'den bildiriyor...
maçtan sonra verilen ziyafette sahanın en küstah futbolcusu, milyonluk di stefano «çok üzgün» olduğunu söyliyerek «iyi oynıyamadık, istanbul'da telafi ederiz» dedi. puşkaş ise benden türklere selamını götürmemi istiyordu. puşkaş ilave etti: «hâdiselere bende çok üzüldüm. ve önlemek için gayret sarfettim»
ispanyolların en iyi oyuncusu olarak gördüğüm solaçık gento «türk takımı çok kuvvetli, gayet enerjik» dedi ve kendi takımının iyi oynıyamadığını itiraf etti.
di stefano da, puşkaş da, gento da istanbuldaki maçın çok zor olacağını söylüyorlardı. real madridliler genç kaleci varol'u fevkalade beğendiklerini de ifade ettiler.
oyunu çok kötü idare eden ve hatalı kararlar veren italyan hakemi ikinci golün «gol» olduğunu söyledi. sahada gırtlağına sarılan futbolcuların attığı golü muteber kabul eden aciz bir hakemden başka izahtarzı da beklenemezdi zaten.
real madrid takımı sahadan çıkarken taraftarları ıslıklıyor, buna mukabil beşiktaşı alkışlıyorlardı. ispanyol idarecileri bu maçı gördükten sonra istanbula aynı takımın gelmelerinin bir zaruret olduğunusöylediler.
real madrid antrenörü carmellio. varol'la büyük ahmet'i çok beğendiğini belirtirken, kendi takımının iyi oynıyamadığını, beşiktaşın mükemmel çalıştığını ifade ediyordu. ispanya milli takımı antrenörü meano da şunları söyledi: «fizik bakımından çok üstün bir takım. beşiktaşı beğendim». bilhassa kaleci varol şahane... b. ahmet, münir, faik de çok iyi futbolcular.» antrenöre «ispanya bu kadar iyi futbolculara sahip olduğu halde neden milli takım hallinde parlak netice alamıyor?» diye sordum. «futbolda iki kere iki her zaman dört etmez» cevabını verdi.
real madrid menaceri emil österreicher, kendisine istanbul için vize verilmeyişinden çok üzgün, «burada iyi oynıyamadık. islanbulda telafi ederiz» dedi.
kaleci varol'un yüzünde tekme ve yumruk izleri var. genç kaleci «topu tuttuğum halde bana kale önünde tekme attılar ve yere serdiler. di stefano'dan yediğim tekme ve yumruklar çok şiddetliydi» dedi. antrenör remondini ise «bu futbol değil harpti, futbolcularımız kendilerine sille ve tekmeyle hücum eden rakiplerine karşı centilmenliği hiç elden bırakmadılar» şeklinde konuştu. kafile ve beşiktaş kulübü reisi enver kaya «biz mağlubiyeti 1-0 kabul ediyoruz ve çocuklarımıza vaad ettiğimiz primi vereceğiz. hakemi ve real madrid'i de federasyonumuz vasıtasiyle avrupa futbol birliğine şikayet edeceğiz» dedi.
bu yazı «milliyet» gazetesi için «real madrid kulübü başkanı don santiego bernabeu» tarafından kaleme alınmıştır
dostluğunuza layık olmağa çalışacağız
türk takımı kuvvetlidir. türk futbolcuları centilmendir, idarecileri de öyle. yazıya bu cümlelerle başlayışımı mazur görün. bende bıraktıkları tesir bu.
niçin samimi olmayayım? madriddeki maçta beşiktaş takımı taktik icabı müdafaaya ehemmiyet veren bir oyun oynamıştı. inatla, ısrarla doksan dakika bitmek, tükenmek bilmeyen bir enerji ile antrenörlerinin verdiği taktiği tatbik ettiklerine bizzat ben de şahit oldum. bu bakımdan beşiktaş muvaffakiyetli idi.
müsabaka gol atmak isteyenle gol yememek isteyenin mücadelesi idi. bu hal asabları gerdi, fakat ne kadar? son üç dakika içerisinde... ondan evvel spor anlayışını ihlal eden, sportif ahlaka aykırı düşen bir hadise cereyan etmedi. esasen edemezdi de. çünkü real madrid takımı da şöhretini gölgeleyecek ve dünya spor efkarındaki mevkiini sarsacak hafifliklerden kaçınmasını bilmektedir. nitekim üç senedir avrupa şampiyonluğunu kazanmış bulunuyoruz. hususi organizasyonlar da dahil bu zaman içersinde dünyanın birçok memleketlerinde muhtelif takımlarla muhtelif karşılaşmalar yaptık. hiç birinde nahoş bir hadise cereyan etmedi. her gittiğimiz memlekette daima iyi hatıralarla döndük.
ispanyolların türklere sevgisi ve dostluğa büyüktür. bunu yazımda belirtmeyi borç bilirim. nitekim beşiktaş takımı sahaya çıktığı zaman chamartin stadını dolduran yüz yirmi beş bin madridli ona çılgınca alkışlamıştı. hele kaleci varol'a... ben son yıllar içerisinde ispanyada bu genç kaleci kadar alkışlanan yabancı bir futbolcu hatırlamıyorum. varol şahsi gayreti ile o gün bizim bütün akınlarımın öldürdü. hâdiseler, diyoruz. bu, üzerinde daralmaya değer değildir. kitlelerin hadise çıkarttığına siyasi veya sportif dünyanın hiçbir yerinde ratlanmamıştı. hadiseyi daima bir şahış çıkartır. ve biz onu anlatırken veyahut tanıtmaya çalışırken işte hadisenin kahramanı o deriz. matlup olan, kitlelerin iyi anlayış göstermesidir. bu anlayışı madridde ispanyol seyircileri göstermiştir. burada da türk dostlarımın aynı hislerle meşbu olduğundan zerrece şüphem yok.
futbol, daha doğrusu spor, kitleleri birbirne yaklaştıran, milletleri birbirine kaynaştıran en büyük amil. onu bir harb kabul etmek hatadır. neticeyi mühimsemek hatadır. galibiyet vya mağlubiyet halinde taşkınlık göstermek de hatadır. çünkü çocuklar da top oynar ama biz mesul şahıslara düşen vazife, münasebetlere iyi istikamet vermektir.
birkaç günden beri güzel istanbulun misafiri bulunuyoruz. sevgili türl dostlarımızın bizlere gösterdikleri alaka ve muhabbet çok büyük ona layık olmaya çalışacağız. en büyük arzum ayrılırken de aynı hislerin devam etmiş olduğunu görmektir.
r. madrid namına türk halkını büyük sevgi ile selamlarım.
1958-59 sezonunda 4. kez düzenlenmekte olan şampiyon kulüpler kupasında türkiye'yi beşiktaş temsil etmektedir. kupanın ön eleme turunda yunan olimpiyakos maç yapmak istemeyince beşiktaş direkt olarak ilk tura yükselir. kuralar çekilir ve beşiktaş'ın karşısına "şampiyonlar şampiyonu" real madrid çıkar. bundan önce düzenlenen 3 şampiyon kulüpler kupasını da müzesine götüren ve puskas, di stefano, gento, kopa, rial, santisteban gibi yıldızları olan real madrid'ten "fazla fark yememek" tek düşüncedir türkiye'de... zira maçtan önce madrid'liler "taktiğimiz çok gol" demektedirler...
ancak maçtan bir gün önce madrid'deki antrenmanda kaleci varol'un kurtarışları ispanyol gazetecilerinin gözünden kaçmaz. "general franko taraftarlarının mensup olduğu partinin organı «arriba» gazetesi, kaleci varol'un gece idmanında tesbit edilen bir planjonunun resmini neşretti. gazete varol'un blokajları ile atletik meziyetlerine dikkat çekiyor." demişti namık sevik maç günü milliyet'te...
tarih 13 kasım 1958. kuvvetli projektörlerle aydınlatılmış chamartin/santiago bernabeu stadının çimleri ayaz ve kırağıdan ötürü kaygan. tribünlerdeki 60 bin (türk gazetelerine göre 120 bin) seyirci ayazdan korunmak için battaniyelere sarılmış durumda. bazıları ısınmak için içki içiyor. gece maçı oynamaya alışkın olmayan beşiktaşlı futbolcular şaşkın... real madrid baskıyı arttırdıkça beşiktaş'ın forvet hattı geri çekilmeye başlıyor. kopa-puskas-di stefano triosunun sağlı sollu baskısı beşiktaş'ı daralttıkça daraltıyor. ama kaleci varol'un muhteşem oyunu sayesinde skor golsüz devam ediyor.
"oyunun 30. dakikası dolarken kopa'nın harika şutunu varol aynı güzellikte kurtarıyor. dört dakika sonra yine varol fevkalade bir yumrukla bir diğer tehlikeyi uzaklaştırıyor. 35., 36., 37., 39. ve 43. dakikalar, varol'un unutulmaz maçının unutulmaz kurtarışlarını yaptığı anlar." diye yansıyor bir gün sonra milliyet gazetesine real madrid'in baskısı ve varol'un inanılmaz kurtarışları...
ikinci yarı real madrid'in baskısı, varol'un kurtarışları devam ediyor. ta ki 58. dakikada sağhaf santisteban'ın 35 metreden çektiği şuta kadar. varol önündeki futbolcular yüzünden topu göremiyor ve golü yiyor. beşiktaş yediği gole rağmen oyunu bırakmıyor. real ise ilk maçtan turu garantilemek için yüklenmeye devam ediyor.
82. dakikada kornerden gelen top direkten dönüyor. o anda madridli forvetler varol'un üstüne çullanıyor ve top ağlara gidiyor. hakemin golü vermemesi üzerine sinirler iyice geriliyor.
türk basınına "di stefano ‘nun sert hareketi" olarak yansıyan ama diğer kaynaklara göre di stefano'nun gollük bir pozisyona giderken beşiktaş'lı münir tarafından kaval kemiğine attlanı kasti tekme üzerine yere düştüğü, ardından kalkıp münir'e yumruk attığı pozisyon yaşanıyor. ortalık bir kere daha karışıyor. türk basınına göre hakem önce stefano ve münir'i oyundan atıyor fakat madrid'lilerin hakeme yaptığı baskı ve tartaklamalar üzerine yalnızca münir ihraç ediliyor. ispanyol kaynaklarına göre ise iki oyuncu da aynı anda oyundan atılıyor.
maçın 86. dakikasında üzerine gelen topu kontrol eden varol'a puskas-stefano ve kopa triosu yükleniyor. yere düşen varol topu elinden kaçırıyor ve skor 2-0 oluyor. pozisyonun ardından varol sakatlanarak oyundan çıkıyor ve yerine sağaçık sofyanidis kaleye geçiyor. beşiktaş kalan dakikaları 9 kişi oynuyor. real madrid maçı 2-0 kazanıyor ama beşiktaş'ın gösterdiği mücadele tüm türkiye'de büyük takdir görüyor. ne de olsa rakip şampiyonlar şampiyonu real madrid...
maçtan önce 1 farklı mağlubiyete de prim vereceğini açıklayan beşiktaş yönetimi maçın son dakikasında gelen faullü golü saymadıklarını ve futbolcularına prim vereceklerini açıklıyorlar.
kaynaklar maçla ilgili farklı şeyler söylese de herkesin birleştiği tek nokta sonradan "madrid panteri" olarak nam salacak olan varol'un üstün performansı oluyor... real madrid başkanı santiago bernabeu ikinci maç öncesinde milliyet gazetesi'ne verdiği demeçte varol için şu cümleleri sarf ediyor: "...ben son yıllar içerisinde ispanyada bu genç kaleci kadar alkışlanan yabancı bir futbolcu hatırlamıyorum. varol şahsi gayreti ile o gün bizim bütün akınlarımızı öldürdü."
ikinci maçta beşiktaş rakibi ile 1-1 berabere kalarak eleniyor ancak bu skor bile yıllarca konuşulacak bir heyecan yaratıyor...
roma'nın antrenörü konuştu: "varol mu?.. ondan korkun"
altay kalecisi varol da, "ikinci bir real madrid maçı oynayacağız" dedi
necati karakaya
antrenör carnaglia bir masa etrafında toplanan romalı futbolculara: «şimdi dikkatle beni dinleyin, size altay takımından değil, altay'ın bir futbolcusundan bahsedeceğiz.» dedi.
vaka dün sabah roma takımının kaldığı otelin büyük misafir salonunda cereyan ediyorduç şöhretli futbolcular yorgun görünen antrenöre hayretle baktılar. carniglia devam etti: «biliyorsunzu ben iki yıl önce real madrid antrenörü idim. rreal madrid o yıllarda şampiyonlar şampiyonu idi. önüne gelen her takımı bir silindir gibi ezip geçiyordu. böylesine kuvvetli ve kudretli bir takımı çalıştırdığım o günlerde bir türk takımı, şampiyon kulüpler turnuasında bize kurada rakio düşmüştü. sevinmiştim... hatta biraz da gülmüştük de... eee... bir türk takımı bize ne yapabilirdi... hem de ilk maçı chamartin stadında oynacaktık. bizim ateşl, ve candan teşvikçi seyircimiz önünde... sekiz, on tane atar, istanbuldaki maça da b kadrosu ile gideriz diye düşünmüştük. işte, bu düşüncelerimizin bir anda hayal olduğunu bize şimdi ismini söyleyeceğim bir türk kalecisi gösterdi... ismi varol'du... tam doksan dakika, fizik kanunlarını altüst edercesine anormal reflekse sahip olan bu kaleci, kopa, rial, di stefano, pışkai ve gento'dan müteşekkil forvetimize ecel terleri döktürdü. ben ,se en az onbeş yirmi golü kurtaran bu kalecinin ani hareketlerine hem hayran kalıyor hem de korkudan saçımı başımı yoluyordum. kader aynı kaleciyi ikinci defa karşıma çıkardı... dikkat edin, varol kolay mağlûp edilecek bir kaleci değildir. ona sokulurken ihtiyatlı olun. zira, kafanınızın üzerinde jet gibi dolaşan bir vucut ve her köşeye yetişen yumruklarla karşılaşacaksınız. varol'u düşünmekten dün gece uykum kaçtı. ikinci bir defa saçlarımı yolmak istemem.»
carnaglia'nın naklettiği bu sözler karşısında roma takımının şöhretli futbolcuları hayretle birbirlerinin yüzlerine baktılar. roma'nın geçen hafta 1-0'lık mağlûbiyetini tenkid eden ve altay'ı hafife alan italyan gazeticileri de birbirlerine dudak bükmekten kendilerini alamadılar. toplantı bittiği zaman hemen herkes bu hikayenin mücizevi kahramanını görmenin heyecanı içerisinde bulunuyordu.
varol «ikinci bir real madrid maçı oynayacağım» dedi
antrenör carniglia'nın italyan futbolcularını ikaz ettiği saatlerde real madrid maçının kahramanı varol ise altaylı idarecilere: «üzülmeyin» diyordu. «italyanlar bizden kat be kat kuvvetli. ama ispanyollar da o zaman kalesini koruduğum beşiktaştan kat be kat üstündü. iyice hatırlıyorum. o gün de bir ıuzaktan kaza golü, bir de bariz faulden bir gol ile ancak 2-0 yenmişlerdi madrid'de. hatırlayacaksınız, mithatpaşada aynı ekip ile 1-1 berabere kalmıştık. kendimi çok iyi hissediyorum. ikinci bir real madrid maçı çıkarmaya kararlıyım. büyük söylemiyorum. allah yardım ederse bu söylediklerimi yarın gece roma forveti karşısında ispat edeceğim.»
o zaman beşiktaş’ın tek kalecisi bendim. kupa şampiyonu olduk, kurada karşımıza real madrid çıktı. o zamanlar seyahate gitmek için can atardık. tam bu sırada kaleci necmi’yi transfer ettiler. allah dedim, yandım, kadroda yokum. derdim oynamak filan değil, ispanya seyahati.
* nasıl becerdiniz gitmeyi?
antrenmanlarda çalıştım çalıştım, sonunda girdim kadroya. ispanya’ya geldik. ben de oynamayacağım diye serbestim; alışverişe, oraya, buraya gidiyorum. o zaman antrenörümüz remondini’ydi. beni çok severdi. maç günü remondini sekiz idareciyle konuşuyor. diyor ki “kalede varol oynayacak”, yönetim kurulu kabul etmiyor. istemiyorlar beni, tutmuyorlar. remondini diyor ki “var ben takımın antrenörü, var kalede varol oynamak”.
* ve siz oynamayacaksınız diye vur patlasın çal oynasın.
hem de nasıl. yiyorum içiyorum, oteldeki hizmetçi kızlara filan da bakıyorum... maçtan iki saat önce tak tak odamın kapısı çalındı, bir açtım karşımda remondini. “var bugün” dedi, “sen oynamak”. kapıyı kapadı. “tamam” dedim, “futbol hayatım bitti”. giyindik, otobüse bindik. insan selinin arasından geçiyoruz. arkamda 1 numara yazıyor ya, bana ispanyollar işaret yapıyor, “15 atacağız” diyorlar.
* moral yerlerde...
tabii. stada bir girdik, 110 bin seyirci. bir tane türk yok. çekildim kenara “babacım” dedim (allah’ı kast ediyor), “nolursun, bana ilk gelen topu kurtart, ondan sonra sen de çık tribüne, beni seyret”. abicim, maç başladı. kopa, puskas, gento, di stefano.... torunumun ismini unuturum, bunları unutmam. orta, vole, 90’daymışım ben. ilk şutu kurtardım. ondan sonrasını hatırlamıyorum. baldırım üst direğe çarpmış, düşün... devre bitti, 0-0. 110 bin seyirci beni ayakta alkışlıyor. o beni oynatmak istemeyen yöneticiler geldi. “varol şerefimizi kurtardın. “yok abi, vazifemizi yapıyoruz. gol mü yiyelim...”
* kaç kaç bitmişti maç?
ikinci devre yine 10-15 gol kurtardım. 70’inci dakikaya 0-0 geldik. bir frikik oldu, yedim golü. 2-0 bitti maç. gözümü bir açtım, hastanedeyim. son saniyede ispanyolların ayaklarına atladım, bayılmışım. ertesi gün dediler ki real madrid’e transfer oluyorsun. anlaştık da.
* sonra ne oldu da gitmediniz?
manyağım ya ben... gençlik işte, durmazdım. yeni evliyim. eve geldim, yok neredeydin falan filan, canım sıkıldı. cama bir yumruk, bileğim boydan boya kesildi. hâlâ izi durur. dediler ki artık varol’un futbol hayatı bitti. eli kesik kaleci mi olur?
* belli ki bitmemiş futbol hayatı... bunu nasıl başardınız o elle?
uçağa atladım, izmir’e gittim. orada bir gazeteci arkadaşım vardı. “al şu hediyemi” dedim, “beni sat”. ertesi gün yeni asır gazetesini bir aldım: “kaleci varol’u karşıyaka kaçırdı”. alakası yok aslında. ertesi gün bir haber daha: “karşıyakalılardan izmirspor kaçırdı”. ben öyle duruyorum orada. altay takımı hemen bonservisimi aldı. yıllarca oynadım.
real madrid: juan alonso (gk) (c), marquitos, josé santamaría, rafael lesmes, juan santisteban, josé maria zárraga, raymond kopa, josé hector rial, alfredo di stéfano, ferenc puskás, francisco gento
teknik direktör: luis antonio carniglia (arg)
beşiktaş: varol ürkmez (gk), kamil üzülme (c), münir altay, gürcan berk, özcan esinduy, ahmet berman, alekos sofianidis, kaya köstepen, ahmet özacar, faik solmaz, coskun tas
teknik direktör: leandro remondini (ita)
goller: (1-0) dk. 57 juan santisteban (2-0) dk. 90 raymond kopa
kırmızı kartlar: dk. 86 alfredo di stéfano (real madrid) dk. 86 münir altay (beşiktaş)
ispanya ve avrupa'da beyaz şimşeklerin yıldızı yine parladı. bir büyük talihsizlik olmazsa türkiye’de de 1966 siyah - beyazlıların başarı yılı olacak.
çöktü, dağıldı, artık bir daha toparlanamaz denmişti real madrid için. beşiktaş için söylenenler de pek bu kadar ağır olmasa bile «ne var siyah - beyazlı takımda?» «hangi oyuncusu beynelmilel klâsta?» «diğer rakipler karşısında ne yapabilir?» deniliyordu. biri avrupa kupasına iddiasız girdi diğeri türkiye ligine. ve bu iki takım iddialı konuşanları şu anda yayan bırakmış bulunuyor. beşiktaş ile real madrid arasında bence bu bakımdan bir kader benzerliği ve aynı zamanda büyük bir dostluk vardır. bu dostluğun tarihi 13 kasım 1958‘de başlar. şampiyonluk yolculuğuna çıkan siyah - beyazlı takımla izmir’e giderken ben bu hâtırayı yaşadım. sekiz sene evvel real madrid maçını takibe ben görevlendirilmiştim. dört sene üstüste şampiyonluk kazanan beyaz şimşeklerle, türkiyeyi temsil eden beşiktaş chamartin stadında avrupa şampiyon kulüpler turnuasının ikinci tur eleme maçını oynayacaktı. muazzam stad... 125 bin seyirci... hem de ateşli.. çılgın mı, çılgın... tipik akdeniz insanları.. dillere destan bir forvet.. değeri 1 milyon dolar... kopa, rial, di stefano, puskas, gento.. gerilerde santamaria'lar... santisteban'lar... alonso’lar.. çığ gibi büyümüştü siyah - beyazlı çocukların gözünde...
maç gece oynanıyordu. pırıl pırıl aydınlanmış yemyeşil bir saha... ağzına kadar dolu tribünler.. ve toptoy bir beşiktaş takımı... bu ihtişam, bu korkunç manzara karşısında hepsinin iliklerine kadar titrediğine ve dillerinin tutulduğuna şâhit olmuştum. sakat olduğu için o gün sahaya çıkamayan şimdiki menecer recep adanır, «ağabey allah esirgesin ama bir hezimetten korkuyorum» diyordu. içlerinde beşe, altıya râzı olmayan futbolcu yok gibi idi. o günkü takımda oynayan kaya, k. ahmet, yedek bekleyen kaptan necmi, ümitsizliğin çukuruna düşmüş gözüküyorlardı. bir sembol olduğu için beşiktaş kafilesine katılan baba hakkı «canım biraz gayret edersek mağlup olsak dahi rezil olmayız, bu kadar korkacak ne var» diyordu. yılların kurt kaptanı aslında kendi de ümitsizdi ama neticeyi umursamaz gözükmeyi beceriyordu. eeee korkulmayacak gibi değildi ki real madrid. dile kolay bu, maçtan bir hafta önce bir kupa karşılaşmasında yabancı bir takıma tam 13 gol almışlardı. ya böyle olursa? ne yüzle türkiye'ye dönerdi beşiktaşlılar? ama hepiniz iyi biliyorsunuz korkulan olmadı. beşiktaş dev rakibine kafa tuttu. kaleci varol hayatının en güzel oyununu çıkardı. ahmet berman, kopa denilen o virtüöz futbolcuyu yürüyemez hale getirdi. allah'ın oğlu rial top oynamaktansa, meleklerle görüşmeyi tercih etmiş olmalı ki sahada gözükmemişti bile. yırtınan takım kaptanı di stefano idi. şımarıktı... mağrurdu- kendisine tekme atan münir'e tokatla mukabele etmişti. bu arada kaya da bir tokat yemişti di stefano'dan... santiago'nun taçsız kralı dokunulmazlığa sahipti. italyan hakemle göz göze geldiler. oyundan çık işareti vermişti hakem. di stefano arenayı terk eden bir boğa gibi kabarık sert bir şekilde sahadan çıkıp gitmişti. bize o gün büyük yakınlığı türk dostu puskas göstermişti. türk seyircisinin onu sevişi yersiz değildi. büyük futbolcu di stefano ise, buün yaşlılığın maddi ve mânevi çöküntüsü içinde zaman herşeyi değiştiriyor. yıkılmayacak zannedilen mâbutları yıkıyor, putları deviriyor. sonra real madrid'i istanbul'daki 1-1 lik revanş maçında türk futbolseverleri de seyretmişti. berbat sahada iyi bir futbol ortaya koyamamıştı beyaz şimşekler. ama o yıl yine bütün rakiplerini yenerek avrupa şampiyonu oldular. kulüplerinin kurucusu bernabeu, «dünyanın en şöhretli futbolcularını bir araya getirdim. halka futbol zevki veriyorum. bir gün bu zevki veremeyecek hale düşebilirim. fakat real madrid kulübü bir müessesedir. yıkılmaz» demişti bana bir konuşmamızda... hakikaten öyle oldu. real madrid şöhretli futbolcularını kaybetti. üstüste mağlûbiyetler aldı ve herkesin çöktü, bitti, dağıldı dediği bir sırada yine iberik yarımadasında bir granit kaya gibi yükseliverdi. yıkılmaz zannedilen futbol diktatörü herrera, kafasını bir sert kayaya vurmuş ve hâlen onun dibinde yatıyor. işte beşiktaş da böyle. senelerce toparlanamadı. vefasız bir sevgili gibi şampiyonluk hep son dakikada elinin içinden uçup gidiverdi. ama yıkılmadı yine toparlandı ve ayağa kalktı. bütün bu anıları bana kaya'nın uçakta «ağabey saat kaç» demesi hatırlatmıştı. saatime baktım 15'i gösteriyordu o da kendi saatine baktı ikimiz de real madrid marka saat taşıyorduk. ispanyadaki maçta şöhretli kulüp bize hâtıra olarak kendi armasını taşıyan birer saat hediye etmişti. «iyi gidiyor» dedim. ben saati kasdetmiştim. o ise zekice gözümün içine bakarak şu cevabı verdi, «evet ağabey. bu yıl hem biz hem de real madrid iyi gidiyor.»
süper lig bu yıl lefter küçükandonyadis adıyla oynanacakmış (λευτέρης αντωνιάδης). lefter kadar bunu hak eden az futbolcu vardır. lefter'in hayatı çok kişinin malumu. ben kısaca başka bir rum futbolcudan bahsetmek istiyorum: alekos sofyanidis (αλέκος σοφιανίδης).
(...)
beyoğluspor'un mu ahı tuttu bilinmez, beşiktaş'a transfer olduktan kısa süre sonra sofyanidis ciddi şekilde sakatlanır. uzun sayılacak bir sakatlık evresinin ardından beşiktaş'ın real madrid'le karşılaşacağı şampiyon kulüpler maçı arifesinde maçlara çıkmaya başlar.
beşiktaş'ın 2-0 real madrid'e yenildiği maçın sonuna doğru hadiseler çıkar. kaleci varol (ürkmez) sakatlanır. maç boyunca geride oynayan -zaten beşiktaş neredeyse 11 kişilik müdafaa yapmıştır- sofyanidis kaleye geçer. 2 tane %100 gollük şutu kurtarması ile alkış alır.