hasta olan turgay kaleyi özcan'a bıraktı. kaptan lefter. maç saat 16 da başlıyacak
70 bin kişilik heysel stadının biletleri tamamen satıldı. belçika gazeteleri dün de 2 farklı galibiyetten bahse devam etti
gündüz kılıç brüksel'dcn bildiriyor
son dakikaya kadar rahatsızlığı geçmeyen milli takım kaptanı turgay, yerini genç kaleci özcan'a bırakmıştır.
takım kaptanlığını ise, bugünkü maçta ay - yıldızlı formayı sırtına 41 inci defa giyecek olan lefter yapacaktır.
turgay alerjiden muzdariptir. oynayamaması onu fazlasiyle üzmüştür. düşüncelerini ve hastalığını şu cümlelerle ifade etmiştir: «ellerime hâkim değilim. sanki onlar tahta gibidirler. mesuliyetli vazifemi yapamayacağım. bu vaziyette, takımda yerimi alamam, özcan'ın en az benim kadar muvaffak olacağına samimi olarak inanıyorum.»
evvelce ilan edilen takımda başka bir değişiklik yoktur. maç türkiye saatiyle 16 da 70 bin kişilik heysel stadında oynanacaktır. müsabakanın biletleri tamamen satılmıştır. brüksel'de münteşir gazeteler, şu anda müsabakanın belçika lehine neticeleneceğini belirten yazılar yazmaktadırlar. evvelce de işaret ettiğim gibi, neşriyat futbolcularımız üzerinde menfi değil, bilâkis kamçılayıcı bir rol oynamaktadır. bütün çalışmalara rağmen, idareciler maçın türkçe olarak radyodan nakline muvaffak olamamışlardır. avrupada tahsilde bulunan talebeler, musabakayı takip etmek üzere dün brüksel'e gelmişlerdir. favori gösterilen belçika takımı da evvelce ilân edilen tertipte sahaya çıkacaktır. kaleciden maada, ilk devrenin sonuna kadar bir oyuncu değiştirilebilecektir.
maçı üç fransız hakemi; pierre schwinte - marcel legeesne - edward haric idare edeceklerdir.
ismail: 1934 de kırklarelinde doğmuştur. ilk defa istanbul'da ispanya'ya karşı «b» millî formayı giymiştir. 1 defa da «a» milli olmuştur. maç hakkındaki fikri: «arkadaşlarıma ve kendime güvenim sonsuz olduğundan, sahadan gülerek ayrılacağımıza inanıyorum.»
özcan : 1939 da uzunköprüde doğmuştur. ilk defa macarlara karşı genç millî formayı giymiş, 12 kere genç, bir kere de b millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «elimizden gelen gayreti sarf ederek, sahadan muvaffak ayrılmağa ve vatana iyi haberler yollamağa çalışacağız.»
basri: 1929 da silistire'de doğmuştur. ilk defa milli formayı olimpiyatlarda macaristana karşı giymiş, 21 defa «a» milli olmuştur. maç hakkındaki fikri: «bizi küçümsedikleri için, adamakıllı hırslandık, kazanmak için elimizden geleni yapacağız.»
mustafa: 1928 de bursada doğmuştur. ilk defa suriye'yi 7-0 mağlup ettiğimiz maçta milli formayı giymiş. 27 defa «a», 2 defa da «b» milli olmuştur. maç hakkındaki fikri: «vatanımıza iyi haberler yollamaya çalışacağız. neticeden herkes gibi ümitliyim.»
naci: 1931 de istanbul'da doğmuştur. ilk defa dünya kupası karşılaşmalarından almanya'ya 7-2 yenildiğimiz maçta millî formayı giymiştir. 16 kere «a» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «kazanmağa gayret edeceğiz. bizim için romanya maçı daha mühim.»
ahmet: 1932 de istanbul'da doğmuştur. ilk defa istanbul'da portekiz'i 3-1 yendiğimiz maçta milli formayı giymiş, 12 defa «a» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «hepimizin sıhhati yerinde. maçı tahmin ettiğimiz gibi kazanacağız ve yurda iyi haberler yollayacağız.»
lefter: 1926 da istanbul'da doğmuştur. ilk defa yunanistanı atina'da 3-1 yendiğimiz maçta millî formayı giymiş 40 defa «a» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «saha ve seyirci dezavantajı yüzünden çok çalışmamız lâzım. bunu yaparsak evvelallah galip geleceğiz.»
kadri: 1932 de istanbulda doğmuştur. ilk defa istanbul'da italya'ya 1-0 yenildiğimiz maçta millî formayı giymiş, 19 defa «a» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «allahın izni ile maçı kazanacağız. bunun için de çalışmak lâzımdır. bütün varlığımızla çalışacağız.»
hilmi : 1934'de filibede doğmuştur. ilk defa kahirede mısırı 4-0 yendiğimiz maçta millî formayı giymiş, 5 defa «a» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «bütün arkadaşlarım gibi ben de maçı kazanacağımıza inanıyorum. inşallah vatana güler yüzle döneriz.»
metin: 1936 da izmir'de doğmuştur. ilk defa portekizi 3-1 yendiğimiz maçta millî formayı giymiş, 15 defa «a» milli olmuştur. maç hakkındaki fikri: «bütün arkadaşlara güvenim var. kendimi iyi hissediyorum. kazanmak için varımızı, yoğumuzu koyacağız.»
can: 1936 da istanbulda doğmuştur. ilk defa istanbul'da polonya ile 1-1 berabere kaldığımız maçta millî formayı giymiş, 7 defa «a», bir defa «b» millî olmuştur. maç hakkındaki fikri: «inşallah kazanacağız. şimdiki halde düşündüğümüz sadece kazanamktır.»
eğer bu satırları istanbul'dan yazmış olsaydım belçika ile oynıyacağımız milli maç için sizlere pek ümitle şeyler söyliyemiyecektim. çünkü memlekette belçikalıların uzun müddetten beri yaptıkları kötü maçlara bakarak onları kolayca yeneceğimiz havası hâkimdir. böyle kolu kanadı kırık gibi gözüken takımların çok defa prestijlerini kurtarmak için ne büyük oyunlar çıkardıklarını bildiğimden belçikalılardan çekinecek ve onları yenmemizi zor görecektim. halbuki burada bambaşka bir hava var. belçikalıların züğürtlediklerini hâlâ anlamamış sahte zengin rolündeler.
sokaktakiler, basın, selâhiyetli zevat, «türkler mi? ankara'da elimizden kolay kurtulan türkler mi? onlara gereken dersi vermek zamanı artık geldi» deyip duruyorlar ve iki farklı mağlûbiyetimizi normal görüyorlar. zannedersem ister istemez bu havayı tenefüs edecek ve içlerine sindirecek belçikalı futbolcular ellerinde olmadan ana tarzları olan sağlam bir müdafaada ıuzatılan topları inatla ve azimle kovalama şeklini bırakıp bütün hatlariyle yalnız atacakları golü düşünecekler.
böylece fazla örülmemiş bir müdafaa da karşısında top kontrolleri, süratleri, deplâsmanları yeterin üstünde olan forvetimizin işi de kolaylaşacaktır. buna belçikalıların takımımızı küçümsemesiyle futbolcularımıza yerleşen hırsı da ilâve ederseniz neticenin bize gülümseyeceğini inanamak gerekir.
bütün mesele belçika futbol kurmaylarının tutturdukları şekilin işimize geldiğini ne zaman sezip takımlarına, ana tarzlarına döndürmek için ne zaman talimat vereceklerindedir. bunu ne kadar geç akıl ederlerse işimiz o kadar kolaylaşacaktır. netice olarak ay-yıldızlı onbirimizin heysel stadını muzaffer terkedeceklerini söylemek isterim... inşallah.
millî takım eldeki imkânlarla iyi hazırlandı. yapılan deneme maçlarında futbolcularımızın fizik kondisyonlarını tatminkâr buldum. kadroda çok iyi futbolcular toplanmış bulunuyor. aralarında arzu edilen tatlı bir ahenk görüyor ve memnun oluyorum. maç saatine kadar sahaya çıkacak en iyi 11'i noksansız hazırlamak için çalıştık. sonra artık iş, allahın lûtfü ile futbolcularımızın bacaklarına kalıyor. bana sorarsaniz, allahın bize daha çok bükreş'te rahîm olmasını istiyorum. zira ikinci rasını istiyorum. zira ikinci rakibimiz kuvvet bakımından hiç bir zaman küçümsenmeyecek bir ekiptir.
maçtan evvel konuşmak âdetim değildir. fakat maçtan sonra iyi şeyler söyleyeceğimi tahmin ediyorum. çünkü 11 ay - yıldızlı formayı sırtında taşıyan gence itimadım tamdır. bana bu inancı gençler hollanda karşısında vermişlerdir.»
bugün brüksel'de ve 2 kasımda da bükreş'te belçika ve romanya milli takımları ile yapacağımız karşılaşmalarda takımımızın şansı ne olabilir?
bu hususta bir mütalâa beyan etmeden evvel müsabakalara hazırlanış seklimizi gözden geçirmek faydalı olacaktır.
hiç şüphe yoktur ki, ferden, rakip takımlar oyuncularından üstün vasıflara sahip olan futbolcularımızın takım hâlindeki çalışmalara olan ihtiyaçları inkâr edilemez. böyle olmasına rağmen millî takım namzetlerinin antrenman maçlarında neden takım hâlinde çalışmalarına birinci derecede önem verilmemiştir?
herkesin kafasında beliren ve bir gazeteci arkadaşın da pek haklı tenkidine sebep olan bu hakikat ortada iken çalışma tarzlarımızdaki tutumumuzun elbette sebepleri olmalıdır. işte mesul bir idareci olarak evvelâ umumi efkara çalışma programımızın hangi zaruretler karşısında bu suretle tanzim ve tertip edildiğini izah etmek isterim.
vali ve bölge başkanının, hafta arası yapılan maçları tahdit etmesi, istanbul belediye başkanımızın maç ücretlerinin arttırılmasına muvafakat etmemesi karşısında bir günde iki maç yapmak imkânına sahip olamamamız. federasyonumuzun malûmat ve muvafakati olmadan istanbul'un yegâne futbol saltasının resmî müsabakaların en hararetli devresinde başka federasyonların faaliyetine tahsis edilmiş bulunması, avrupa ve balkan kupası maçlarına katılma zaruretinin ortaya çıkması çalışmalarımızda azami tasarrufu icabettirmiş bulunmaktadır. işte bu zaruretler karşısındadır ki, federasyonumuz hem faaliyet programını aksatmamak, hem de kulüplerimizi zarardide etmemek yolunu tutmuş ve millî maçlarımızı seri halinde, birbiri ardına aynı çalışma programı dahilinde neticelendirmek cihetine gitmiştir. bu sebeplerden lig maçlarımızı tehir etmeden millî takım çalışmalarına devam etmek çârelerini aramış va takım hâlinde çalışmak imkânını temin edememiştir.
bununla beraber, yapacağımız millî maçlarda çıkaracağımız takımları bundan evvelki millî karşılaşmalarda yan yana oynamış oyunculardan kurmak suretiyle noksanımızı kısmen telâfi etmek yolunu tutmuş bulunmaktayız.
1938 - 39 yılından itibaren milli takımımızın takım hâlinde çalışmasını temin edebilmek için evvelce ihdas edilmiş bulunan ve şüphesiz ki zaruretler karşısında bizden sonraki federasyonlar tarafından iptal edilmiş olan a - b - c takım çalışmalarını ihya etmeyi düşünmekteyiz.
noksanlarımızın yanında ihtiyaçlarımız da çoktur. modern şekilde çalışabilmek için teknik elemanlara büyük ihtiyaç vardır.
federasyonumuzun bugünkü imkânları ile kafamızdakileri tatbik mevkiine koyamıyor ve bunun mücadelesini yapıyoruz.
bu açıklamadan sonra belçika ve romanya millî takımlarına karşı alacağımız derece hakkındaki görüşümüzü belirtelim:
takımımız, bugünkü elemanları ile avrupa'nın en süratli futbol oynayan takımları arasındadır. yapacağımız maçlarda oyuncularımız topu da süratlendirebilirlerse, bu hareketleri, alacağımız netice üzerinde tesirini gösterebilir.
biz oyuncularımıza ferdi oyundan uzak kalmalarını, bunun tatbik etmek istediğimiz taktiğin muvaffak olabilmesi için lâzım gelen şartlanın başında olduğunu izah ederek bu suretle kendilerinden azami randıman almağa çalışacağız.
taktiğimiz, her şeyden evvel oyuncularımızın hususiyetlerine uyan bir taktik olacaktır ve cevval bir hücum hattına malik olan elemanlarımızı kat'i müdafaa yaparak körletmeyeceğiz.
geçen sene, türk milli futbol takımını ankara da, belçika milli takımı karşısına çıkarmadan evvel, o güne kadar olan çalişmaları hülâsa eden son konuşmam şu idi: «takımda fiilen oynamak vazifesi nasıl sizlere verilmişse, oyuna umumi olarak düşünüp tanzim etmek vazifesi de bana verilmiş bulunuyor.»
onun için, esasen defaatle gördüğümüz ve şimdi tekrarlayacağım hususlanın harfiyen tatbiki lüzumuna bir kere daha hatırlatırım.
rakibin hüviyetini, kısaca, gene çiziyorum. belçikalılar. wm sistemini. müdafaada çok adamla kapanarak tatbik etmekte ve seri bir deplasman temposu üzerinden geliştirdikleri mukabil akınlarla neticeye gitmektedirler.
oyunu, baştan sona kadar, büyük bir enerjiyle götürmekte ve ümitlerini son dakikaya kadar kesmemektedirler. son dakikalara az farklı bir galibiyetle gelmemiz hâli için keyfiyete dikkat nazarının çekerim.
bildiğiniz veçhile, oyunumuzu, biz de wm'e istinat ettirdik. müdafaa elemanlarımızın marke etmekle vazifeli oldukları rakip oyuncular, malumdur. futbol kaidelerinin müsaede ettiği en sert mânadaki müdahelelerle, her oyuncumuz, kendi adamına nefes aldırmayacaktır.
büyük bir ekseriyeti rakip nısıf sahasında cereyan edecek oyunda, belçikalıların mukabil hücumlarını tesirsiz bırakacak şekli bir kere daha izah ediyorum.
müdafaa adamlarımız, onların müdafaalarının kestiği ve atakla mutlak surette hâkim olamıyacakları toplara çıkış yapmayacaklar, ve markajla vazifeli oldukları oyun cuları kontrollerinden çıkarmayarak geriye çekileceklerdir. bu çekiliş esnasında, içlerimiz, hiç vakit kaybetmiyerek geriye gelmeli ve rakibin inkişaf edecek akınına ilk müdahaleyi bizim bu hücum elemanlarımız yapmalıdırlar. bu suretle, rakibin beş hücum elemanına karşı daima beş adamla bulunmak durumu temin edilecek ve müdafaa, manzume olarak bütünlüğünü kaybetmiyecektir.
iki içimizin geride kaldığı hallerde, yukarıdaki anlayış içindeki müdafaaya yardım vazifesini, hücum hatlımızın, durumu müsait, her hangi başka adamları yapar.
bu yardımın gelememesinden mütevellit veya seri şeklideki tehlikeli olmak istidadı gösteren akınlarda, bu akınların zararsız favllerle durdurulması cairdir. rakip esasen müdafaa anlayışı içinde çalışacağı için, mümkün mertebe fazla adam ekarte etmek gayesiyle, kestiğimiz topların, kendi hücum ahengimize süratle sokulması lâzımdır. müdafaamız, hücuma geçmemizle beraber hareketlenip, hücum hattiyle arasında bir gedik meydana gelmesine sebebiyet vermeyecektir.
onların kalesi önünde daima fazla adam bulunacağı için, kalelerine yaklaşıldığı zaman, süt atmak, küçük paslaşmalara tercih edilmelidir. ve nihayet, bu sıkışık müdafaada iş görecek nazarlardan biri olarak, ifrata kaçmayan bir çalımcılık şayanı tavsiyedir.
arkadaşlar, biraz sonra, sahaya, bütün türk milletinin huzuruna çıkacağız, size bir şerefli vazife vermiş olan milletimize lâyık olmak için, bütün varlığımızla, bütün mevcudiyetimizle, takatimizin son katresini tüketinceye kadar çalışınız.
ankaradakı müsabakayı seyredenlerin gördükleri veçhile, türk milli takımı o gün belçikayı ezdi. fakat, ezmek, kazanmağa kifayet etmiyor. sahadan maalesef beraberlikle ayrıldık.
o vakitki türk milli takımı ile bugün belçikada oynayacak takım arasında, eleman bakımından bir tek ve yerinde değişiklik vardır.
şayet o günkü gibi, bütün de sahibi selâhiyet olsaydım, yukarıda hülâsaten arzettiğim hususatı, teferruatı ile tekrarlar ve gençlerimizi huzuru kalp içinde sahaya çıkartırdım.
oradaki vazifeli arkadaşlarımızın da başka türlü hareket etmiyeceklerini gazete havadislerinden öğrendiğim cihetle, akşamı gönül ferahlığı ile bekliyoruz.
"kırmızı seylanlar"ı kalecileri kurtardı. golümüzü, 80 inci dakikada, çok güzel oynayan can'ın pasiyle, metin yaptı
müdafaada absri, naci, ismail ve ahmet iyi idiler. formdan çok uzak bulunan mustafa'nın şerefle vaktinde değiştirilmeyisi neticeye tesir etti
gündüz kılıç brüksel'den bildiriyor
heysel stadı 90 dakika bir milli maçın heyecanı içersinde çalkandı, durdu. süratli bir tempo ile başlayan müsabaka, zaman zaman belçikalıların hâkimiyeti altında cereyan etmiş, zaman zaman da takımımızın ağır tazyiki altına girmiştir.
maçtan evvel otoritelerin söylediği sözler. belçika gazetelerinin «kırmızı şeytanlar favoridir» şeklindeki yazıları ve biraz ihtiyatsız demek icabedecek «3-1 galibiz» gibi iddialı manşetler dünkü maça heyecan kazandırmış, fakat belçika'lılarnı galibiyetini temine kafi gelmemiştir. hakikat tamamen aksi şeklide tecelli etmiştir. iddia sahipleri, bir fırtına sür'atiyle «kadri'nin de iltihakiyle» belçika kalesi önünde beliren ve şağlı sollu şütlerle kaleyi döven seyyal, hareketli forvetimiz karşısında bunalan müdafaalarını gördükten sonra iddialarını bir tarafa bırakmışlar ve maçın berabere bitmesi için dua eder olmuşlardı. son on dakika, görülecek şeydi o. eğer kaleci vanderstappen bir fişek sür'atiyle üst köselere yönelen topları aynı elastikiyetle önlememiş olsaydı kırmızı şeytanlar hollanda karşısındaki 7-2'lik farklı mağlûbiyetlerine bir yenisini ilâve edeceklerdi.
nasıl oynadık?
mamafih, şunu hemen ilâve edelim ki, milli takımımız golü yedikten sonra toparlanmış ve göz dolduran bir oyun oynamıştır. ondan evvel gerek müdafaa ve gerekse hücum hatlımızın oyunu hiç de parlak dayılmaz. ancak şahsi gayretler mesela naci, meselâ basri, mesela ismail bilhassa ilk devrede kalemizin koruyucu melekleri oldular. alımed'in ikinci santrahaf olarak ortaya, kayması ve naci ile birlikle santrafor stockman'ı marke etmeleri en fazla korkulan bu oyuncuyu zararsız hale getirmişti. ahmet'ten açılan boşluğu kadri geriye kayarak dolduruyordu. bu uzun müddet dört forvetle oynamamızı ve hücumları dört kişiyle neticelendirmemizi icabettiriyordu. bu sebeple ilk devre daha az gol pozisyonunu girdik. yukarda da işaret ettiğim gibi ikinci devrede kadri'nin ileriye alınması neticenin lehimize olmasında başlıca amil teşkil etmiştir. hattâ, bir ara ahmed'in de ileriye kaydığına ve altıncı forvet olarak belçika kalesine yüklendiğine şahit olduk.
basri ve ismail kendilerine düşen vazifeyi hakkiyle yaptılar. genç kaleci özcan bir iki hatâlı çıkışı hariç itimad telkin eden bir oyun oynadı. yalnız mustafa maç kabiliyetini daha doğrusu formunu kaybetmişti. nitekim aksayan bu oyuncuyu idareciler ikinci devre değiştirip yerine şerefi almak lüzumunu hissettiler. fakat geç kalmışlardı. bu sebeple ikinci devrenin başında tam beş dakika 10 kişi ile oynamak mecburiyetinde kaldık.
hücum hattının en başarılı futbolcusu can'dı. metin, yapılı santrhaf karşısında tesirsiz, lefter durgun, hilmi ise kendisine pas geldiği zaman tehlikeliydi.
maçtn cereyanı
hava kapalı fakat yağmursuzdu, ilk akını milli takımımız yaptı. işte bu sırada açık tribünlerden «millî takım çok yaşa» sesleri yükseldi. avrupa'nın muhtelif şehirlerinde bulunan türk talebeleri ellerinde döviz ve bayraklar olduğu halde orada toplanmışlardı. azınlıktılar, ama sesleri çoğunluğa zaman zaman galebe çaldı.
7. dakikada lefter kıvrak çalımlarından birini atıyor ve topu çok müsait pozisyonda bulunan hilmi'ye uzatıyordu. fakat hilmi bu ilk fırsatı kaçıracaktı. akabinde özcan çok tehlikeli bir akını yerinde bir müdahale ile onledi. kaptan lefter ilk denemesini 16. dakikada attığı şütle yaptı. top pek az fakla auta çıktı. bundan sonra oyunda belçika'lılar bir hakimiyet kurdular. 20. dakikada santrforun uzattığı pası sağaçık pleters şöhretine yakışmayacak bir seklide kale içinde havalandırdı. kadri buna 34. dakikada güzel bir vole ile mukabele etti. en mühim tehlikeyi 44. dakikada atlattık. özcan sağdan ortalanan topu yumruklamak için fırladı, fakat vuramadı. kale boş, top ise demarke vaziyette bulunan van heriye'in önünde. vuruyor, vuruyor ama dışarıya.. özcan bu hatâsını 45. dakikanın dolduğu bir sırada solaçığın kurşun gibi şütünü şahane bir şekilde bloke ederek telafi ediyordu.
ikinci devre
ikinci devrede şerefi'i sağaçığa alarak çıkan takımımızda hilmi sağ haf oynuyordu. fransız hakem «ancak ilk devrede oyuncu değiştirilebileceği» itirazını kabul etti ve 5 dakika sonra mustafa tekrar yerine geçti.
golü yediğimiz 58. dakikaya kadar belçikalıları hücumda görüyoruz. bu dakikada sağaçık pleters santrfordan aldığı çok müsait pası ceza sahasına kadar sürdü ve attığı çok sert şütle takımını 1-0 galip duruma yükseltti. sert şüte özcan müdahale edemedi. işte maçın dönüm noktasını bu gol teşkil etti. bu ana kadar nasıl olsa kazanırız zihniyetiyle oynayan futbolcularımız işin ciddiyetini anladılar. lüzumsuz müdafaayı bıraktılar ve bütün güçleriyle belçika kalesine yüklendiler. rakip müdafaa bir sel hıziyle akan forvetimiz karşısında bocalıyordu. 67. dakikada can'ın şaheser bir volesi belçikalıların yüreğini ağzına getiriyor fakat kaleci vanderstappen var.. atılıyor ve golü kapıyor. iki dakika sonra kadri'nin bombardımanına karşı yine aynı adam.
ve golümüz
alarm canları arlık belçika kalesi önünde çalmaya başlıyor. kurtuluş yok. bir frikik kazanıyoruz. kaleye 30 metre mesafede. bunu mustafa çekiyor. top demarke vaziyette bulunan can'da. can bekletmeden topu metin'e aktarıyor. metin sağ ayağiyle topu düzeltir gibi yapıyor. ve çok sert sol bir şüt, kalecinin sağından top filelerde. 1-1.
açılıyoruz, bastırıyoruz, akınlarımız sıklaşıyor. şüt yağmuru altında belçika kalesi. son saniyeler. hilmi yakalıyor topu. fakat atamıyor ve maç ankara'daki neticeyle bitiyor.
federasyon başkanı orhan şeref apak, romanya'ya ayrı bir tertiple çıkacağımızı söylemiştir.
apak buna sebep olarak belçika maçında bazı oyuncularımızın aksamış olduğunu gmöstermiş ve sür'atli, bol deplasmanlı futbol oynayan romenlere karşı aynı evsafa sahip elamanlardan kurulu bir takımla çıkacağız demiştir.
rahatsızlığı tamamen geçen takım kaptanı turgay'ın da ikinci maçımızda yer alması kuvvetle muhtemeldir.
milli takım kafilesi bugün 20 de zürich üzerinden bükreş'e hareket edecektir. kafile zürich'te bir gece kaldıktan sonra, salı günü akşamı bükreş'e varmış olacaktır.
belçika tek seçicisi kostant maçtan sona televizyonda konuştu ve şöyle dedi: «- birinci devrede fırsatları iyi kullanamadık. türkler ankara'da yaptıkları taktik hatasını burada tekrar ettiler. genç kaleci özcan, bende iyi bir tesir bıraktı. yalnız heyecanlı olduğu belli idi. türklerde naci'yi beğendim.»
antrenör havlicek
«türkler daha çabuk biz ise daha tekniktik. neticeden memnunum, çünkü nihayet hollandayı yenen türklerle berabere kaldık. en çok beğendiğim oyuncular naci, can.»
takım kaptanı dries
«neticeden memnunum. türkler iyi oynadı. halbuki burada türklerin iyi bir takım olmadğı söyleniyordu. metin, can, kadri, naci, ismail'i beğendim.»
antrenör remondini
«maçı kaybetmediğimiz için memnunum. fakat doğrusu daha çok şey bekliyordum. oyuncularımzdan bâzıları istenilen randımanı vermedi.»
can'ın söylediği
sahanın en iyi oyuncusu can şunları söyledi: «alacağımız maçı kaybettik. biz ferden daha iyi idik. takım oyununda onlar iyi idi. yazık ki galip çıkamadık.»
turgay
iyileşerek sahaya yedek olarak çıkan turgay: «belçikayı yenebilirdik. biz daha hâkim oynadık.» dedi.