yüzde 75'i bedavacı maç meraklıları arasında... ağaçlardan dallarla düşenler...
yazan: cemaleddin bildik
balkonlar dolu, kiremitlikler dolu, duvar üstleri dolu — acıklı sahneleri karikatürize etmeğe en elverişli fırsat verenler seyyar satıcılar — yüreği yanıklara gazoz, gol yiyenlere top gibi portakal! — seyirci polis ve jandarma...
bugüne kadar kaç defa futbol maçı seyrettiğimi düşünüyorum da şaşıyorum kendime... nasıl şaşmıyayım ki dörder beşer sene ara ile topu topu beş kere ancak seyretmişim... hoşlanmam, heyecan duymam da onun için mi?
hayır!.. çok severim, hiç bir kulübe gönül bağlamadığım halde heyecan da duyarım... hele o kulüp taraftarlarının gol atanlardan ziyade heyecana kapılmaları beni büsbütün coşturur, çok defa onları seyretmekten hangi tarafın gol attığının farkına da varamam... benimkinin adına maç seyretmek değil, maç seyredenleri seyretmek derler amma böyle olmasına rağmen futbol maçlarından dehşetli zevk alır, kendime göre bir heyecan sporu yapmış olurum...
vefa - beşiktaş maçı
pazar günü karagümrükteki vefa stadında vefa - beşiktaş maçı vardı. hava da gayet güzel olduğundan o tarafa doğru yürüdüm... bayezit neresi. karagümrük neresi... bu kadar uzun yolu yürümekten başka çare yoktu da onun için yayakaldım...
edimekapıya giden otobüslerle tramvaylara binmek, göze alınır, katlanılır işlerden değildi... otobüsler tıklım tıklım... yolcular kapılardan taşıyor ve bir ellerile tutunabilenler âdeta cambazlık hüneri gösteriyorlardı... tramvayları tarife hacet var mı? tıpkı bir üzüm salkımı halinde... pencerelerin dış demirlerine tutunanlar da ayaklarını yerden kestiklerine razı, boylu boyunca sarka sarka gidiyorlar...
acıçeşme'de
otobüsler ve tramvaylar acıçeşme durağında boşalınca yolcular, yer tutmak için koşar adımlarla ilerliyorlar. «koşmağa ne lüzum var, bileti elinde olan gider, yerini bulur» diyeceksiniz amma vefa stadı öyle sizin bildiğiniz statlardan değildir. bir açık hava tiyatrosundan farksız olan bu stattaki maçı yüzde 25'nin bile para ile seyrettiği iddia olunamaz... yüzde 75'i ise bedavacıdır. etraf evlerin balkonları dolu, kiremitlikler dolu, bahçe duvarlarının üstü istif... hattâ polisin ve jandarmanın mümanaatına rağmen stadyum duvarının üstü de tıklım tikimi... işte o tramvaylardan ve otobüslerden çıkıp da koşar adımlarla ilerleyenler bu saydığım bedava tribünlerde (!) ver tutmağa çalışanlardır.
bir gole bir dal
acıçeşme tramvay durağında kalabalığın bu halini seyrediyordum. önümde arkamda ve tepemde bir «gooool!» feryadıdır yükselmesin mi? meğer maç devam ediyor, gol atılıyormuş!...
fakat bu «goool» uğultusu arasında başımın üstünde bir çatırdıdır kopmasın mı? önce bir delikanlı küüüt! diye yere düştü, onun arkasından da koskocaman bir dal... oh! dedim. bir gole bir dal... delikanlı çarçabuk toparlandı, kalktı, silkindi ve yallah öbür ağacın tepesine... ağaca öyle bir çıkıyordu ki sincap bile onun kadar çabuk çıkamaz... bu maç delisi delikanlının hareketini takibederken bir de ne göreyim ki acıçeşme durağından, stadyumun uzunluğu boyunca, karagümrüge doğru giden cadde üstündeki ağaçların hepsi tıklım tıklım değil mi... maç meraklısı bedavacılar, — tıpkı zeytin ağaçlarını kaplayan sığırcık kuşları gibi — bütün ağaçları en ince dallarına kadar doldurmuşlar!.. bir gol atıldı nu ortalığı bir «gooool!» uğultusudur, bir çatırdıdır kaplıyor. dal üstünde sallana sallana bağıranlardan bazısı körpe dalların kırılmasile patır patır yere düşüyor ve hepsi de birer sincap süratile yine ağaçlara tırmanıp gol bekliyorlar...
- «gooool!»
yine bir çatırdı, yine bir patırtı... düşen kalkıp silkiniyor, silkinen soluğu ağacın tepesinde alıyor. haydi bir gol daha... vaziyet yine o...
iş edinip saydım... karşılıklı iki sıra 80 ağacın üstü çocuklarla dolu... sopasına 10-15 simit takmış simitçi bile onların arasında... her ağaçta 7 den aşağı seyirci yok... demek ki yalnız ağaçlarda 560 bedavacı var...
en acı tarafı
acıçeşme durağının en acı tarafı, bir sürü para sarfile meydana getirilen o ağaçların her maçta çatır çatır, insafsızca kırılmaları ve harabedilmeleridir. polis de var ,jandarma da var. fakat hiç birinin bu çocukları ağaç tepelerinden olsun indirmeğe teşebbüs etmemeleri de yürekler acısı!..
şimdi acıçeşmeye bir de kapalı tramvay durağı yapılmasına başlanmış... bu durağın istikbalde ne feci bir akıbete uğrayacağını şimdiden tahmin etmemeğe imkân var mı? tam stadyum içine bakacak bu durağın üstü her maçta bedavacılara en güzel bir tribün olacak ve belki de üç pazar sonra o durağın üstü delik deşik edilecek... öyie sanıyorum ki çocukları ağaçtan indirmeyen polis ve jandarma, durak üstündeki çocukları da indirmiyecektir. bu vaziyete göre durağın üstünü ve yanlarını dikenli tellerle kaplamak en doğru bir hareket olacaktır.
panayır yeri
acıçeşme durağının bu yürekler acısı sahnelerini karikatürize etmeğe en elverişli fırsat verenler seyyar satıcılardır. gazozcu orada, portakalcı orada, simitçi orada, nane şekerci orada...
bir gol atıldı da ağaç üstünden dalla beraber bir seyirci düştümü gazozcu bağırıyor:
— gazoz verelim gazoz!.. baygınlığı geçirir...
yine bir gol atıldı ve ortalığı uğultu sardı mı portakalcının sesi yükseliyor:
— top kadar portakallar beş kuruşa... ye topu şükret allaha...
stadyum duvarının üstünde ikinci bir duvar meydana getiren kalabalığa da nane şekerci hitabediyor;
— sıkışanlara ferahlık verir nane şeker... külahı beş kuruşa nane şeker!..,
pazar günü vefa maçına gittim amma, ne oyuncuları görebildim, ne de stadyumun içini...
bu dıştan görüşümü, foto muhabirimizin içerde çektiği bir enstantane resme bakarak tamamladım; işte o kadar!...