maarif mükâfatı maçları olanca hızıyla devam ediyordu. fenerbahçe’yi 3-2 yenip beşiktaş’la 1-1 berabere kalmıştık. şeref stadı’nda yapılan maçlarda topun denize kaçması sıkça rastlanan bir olaydı. denizde bekleyen kayıklar top peşinde gider, neden sonra yakalanan top getirilir, böylece dakikalar boşuna geçerdi. biz de bu süreyi dinlenerek beklerdik. o zamanlar maçlara her iki takım birer top getirir, hakem bu toplardan birini seçtiği için diğer topla oyuna başlamak istemez, denizden gelecek topu beklerdi. 6 mayıs 1944 cumartesi günü yine şeref stadı’nda, karşıyaka’yla oynuyorduk. ilk golü konuk takım atmış, ardından beraberliği yakalamıştık. devrenin bitimine üç dakika kala attığım golle 2-1 öne geçtik. ikinci yarıda maç biraz sertleşmişti. santra yuvarlağına yakın bir yerde havadan gelen topa vurmak istediğim sırada karşıyakalı tayyar’ın taban koyması sonucu kırılmayı daha havada hissettiğimden ayağımın üzerine basmadan yere oturdum. sahada yine cankurtaran yoktu. allah gani gani rahmet eylesin, saha kenarında maçı seyretmekte olan beşiktaşlı baba hüsnü, stadın dışında bulunan bir taksiye kadar beni kucağında taşıdı. tam beşiktaş’a geldiğimiz sırada cankurtaranla karşılaştık. beni taksiden alıp cankurtarana bindirirlerken etrafta biriken kalabalıktan, “vah vah, pek de gençmiş,” sesleri yükseliyordu. acıdan gözlerimi kapamış, sadece etraftaki sesleri duyuyordum. cankurtaran beni itü gümüşsuyu binasının karşısında bulunan cerrahi kliniğine götürdü. o zamanlar şimdiki gibi yetkin ortopedi uzmanlan yoktu. bir doktor bütün hastalıklara bakardı. bu yüzden zamanın en iyi doktorlardan biri olarak kabul edilen hazım bümin’in eline teslim oldum. hazım bey hemen ayağımı tabandan kalçaya kadar alçıya alarak hareket etmememi tembih etti.
ertesi gün gazeteler şöyle yazıyordu: “santra çizgisine yakın bir yerde, karşıyaka soliçi tayyar’la vefa santrhafı galip çarpıştılar ve bu şiddetli çarpışma neticesinde son senelerin yetiştirdiği santrhaflarımızdan biri olan galibi ayağı kırıldı ve çıktı." 2-1 kazandığımız karşıyaka maçı benim ayağıma mal olmuştu. yattığım yerde takım arkadaşlarımı düşünüyordum. o maçın ertesi günü göztepe’yle berabere kalmışlar, ertesi hafta beşiktaş’la oynadıkları maçı 7-0 kaybetmişlerdi. bunun üzerine rahmetli eşref şefik kırmızı-beyaz’daki sütununda şu satırları yazmıştı: “on dakika içinde vefa’nın barutu tükendi. ayağı kırılan fedakâr galib’in muavin hattındaki eksikliği bütün açıklığıyla meydana çıktı.” türk sporuna büyük katkıları olmuş vefa kulübünün kurulmasının öncülerinden, vefa lisesi öğretmenlerinden rahmetli saim turgut aktansel ben sakatlandıktan sonra şöyle bir dörtlük yazmıştı: