ilk basımı 1975 yılında olan "altay spor tarihi" kitabından;
7 nisan 1940 tarihi, altay'ın unutulmaz maçlarından birini yaşattı.
milli kümede galatasaray, alsancak stadında altay ile karşı karşıya geldi. bu karşılaşmanın sonucu galatasaray'ın veya fenerbahçe'nin şampiyonluğunu tayin edecekti.
galatasaray'ın ünlü bir forveti vardı: selahattin, süleyman, gündüz, buduri, bülent, ilk yarıda fırtına gibi esti, sarı kırmızılı takımın golcü forveti ve birinci 45 dakika da tam 4 gol altay filelerine takıldı.
"galatasaray 4-0 galip ilk yarıya bitirdi" telefonu kısa zamanda istanbul'da duyuldu. galatasaraylılar şampiyonluk sevincine başlamışlardı.
ikinci yanda alsancak stadında bambaşka bir altay ortaya çıktı. daha devre başlar başlamaz vahap nefis bir gol ile farkı üçe indirdi. sahada inanılmaz bir siyah beyazlı takım vardı, vahap'ın nefis bir pasını ilyas değerlendirmiş 2 ci golü atmıştı. sonra tam 3 gol vahap'tan gelmişti. alsancak stadını dolduran binlerce taraftar 5-4'lük bir zafere tanık olmuşlardı. vahap, hakkı, ilyas, saim eller üzerinde kordondaki klüp binasına götürüldüler. bu görülmemiş bir zaferdi.
bu tarihi maçta takımlar şu tertipler ile oynadılar:
ilk basımı 1975 yılında olan "altay spor tarihi" kitabından;
türk ve izmir futbolunun gerçek timsali vahap özaltay, 1908 yılında istanbul'da dünyaya geldi. 16 yaşında izmir'e babası atanınca altay'da futbol oynamağa başladı.
vahap özaltay kısa zamanda izmir'in yıldızı oldu. altay'ın yıllardır bayraktarlığını yapan hamit aslan'dan kaptanlık görevini devraldı. vahap, kardeşi saim ile birlikte altay formasını yıllarca giydi. zaferlerinde büyük pay sahibi oldu.
vahap özaltay bir ara fuat göztepe ile birlikte aynı forma altında oynadı. daha sonraki yıllarda izmir karmasında yine sait altınordu ve fuat göztepe ile yanyana oynarlarken harikalar yarattılar. nitekim milli futbol takımımız, halkevi ismi altında maç yaparken bu üçlü forvet bir arada oynatıldı.
vahap, altay'dan soyadını özaltay olarak alırken, diğer 2 şöhret de fuat göztepe, sait de altınordu soyadlarını kullanarak kulüplerini ne kadar sevdiklerini tüm spor dün yasına ispat ettiler.
vahap özaltay 14 ekim 1927 yılında istanbul taksim stadında bulgar milli takımını 3-1 yendiğimiz maçta milli formayı giydi. zeki rıza sporel'in (2) ve nihat'ın attığı gollerle 3-1 galip geldik.
özaltay'ın ünü yalnız yurt içinde değil, yurt dışına da yayıldı. 1932 yılında meşhur macar antrenör pegman onun futbolunu çok beğendi ve fransa'nın ünlü racing takımına transfer etti. racing'te oynarken fransa karmasında ispanyollara ve ingilizlere karşı oynadı. vahap ünlü ispanyol kalecisi zamora'ya fransa karmasında oynarken gol atarak isminden çok bahsettirdi. racing takımı, vahaplı kadrosu ile bir ara türkiye'ye geldi ve istanbul'da fenerbahçe ile karşılaştı.
vahap özaltay aynı zamanda çok iyi bir atletti. balkan atletizm şampiyonasında atletizm milli takımında da yer aldı.
vatan hasretine dayanamayarak türkiye'ye döndü. ancak fransa'da profesyonellik o yıllar uygulandığı için türkiye'de de amatörlük olması nedeniyle vahap özltay sertifikalı profesyonel futbolcu olarak türkiye'de futbol oynadu. vahap özaltay bu nedenle türkiye'nin ilk profesyonel futbolcusudur.
vahap özaltay, , yalnız futbolculuğu ile değil antrenörlüğü ile de türk futboluna uzun yıllar hizmet etti. altay'ın antrenörlüğünü bir süre yaptı. ordu futbol takımımızı antrenörlüğü sırasında dünya şampiyonu yaptı. sürgü sistemini, w m sistemlerini türkiye'de ilk tatbik eden, uygulayan antrenördür.
babası da koyu altaylı idi. tribünde vahap'ı her maçta gol atması için teşvik ederdi. altay'ın eski sporcularından şerif eraltay o günleri şöyle anlatır:
"hiç unutmam altay g. saray ile oynuyordu. ilk yarı 4-0 altay'ın aleyhine kapanmıştı. eğer hatırımda iyi kaldı ise vahap'ın babası beşir bey ikinci yarı başlarken oğluna (haydi oğlum gol at benden 1 lira prim var) demişti. vahap bir gol attı. altay maçı bir ara 4-4 berabere duruma getirdi. beşir bey: (vahap bir gol daha... 1 lira daha prim) diyerek oğlunu teşvik ediyordu. vahap bir gol daha attı ve altay 4-0 yenik olduğu maçtan 5-4 galip çıktı. bu maç altay'ın unutulmaz tarihi karşılaşmalardan biridir. beşir bey vahap'a gol atması için her maçta her gole 1 lira prim veriyordu. o zaman devlet demiryollarında çalışan beşir beyin maaşı 30 lira civarındaydı. anlayın siz bir lira primin değerini"...
vahap soyadını aldığı klübünde gözlerini hayata yumdu. 1965 yılında sıcak bir haziran gecesinde altay kongresinde vahap konuşurken kalp krizi geçirdi ve son nefesini altay'ı teneffüs ederek verdi.
son yıllarda turkcell süper lig’de, geçmişi ve taraftarı olmayan belediye takımları ile isimleri mütemadiyen değişen sponsor destekli takımların tabiri caizse fink attığı sezonlar yaşıyoruz. kente yeni göç etmiş, baba parası ile aldığı fıstık yeşili ford granada ile bulvarlarda caka satan yeniyetmeleri andıran bu yeni takımlar çok da zevk vermiyor bizlere. belleğimizde hala taptaze saklı duran geçmiş zamanların sevimli takımlarını özlüyoruz. onları müsrif bir mirasyedi gibi hoyratça tüketen ligimizin imdadına fortis türkiye kupası hızır gibi yetişiyor neyse ki.
galatasaray, bu tip kura çekimlerinde eski rakipleri ile eşleşme konusunda diğer takımlardan daha talihli sanki. bundan üç yıl önce karşıyaka, sonra giresunspor ve mersin idman yurdu ile aynı gruba düşen sarı kırmızılı takım, geçen sene de boğazın hırçın çocuğu sarıyer ile aynı gruba düşmüştü. bu yıl grup kuraları çekilirken galatasaray yandaşları nefeslerini tutup eski dost altay’ı beklediler özlemle. bu konudaki genetik kısmeti devam eden istanbul takımının nostalji sever taraftarlarının şansı yine yaver gitti. takımları smyrna’nın büyük altay’ına konuk olacaktı.
bundan tam seksen dört yıl önce bir cuma (*1) günü ilk defa karşı karşıya gelen iki takım, son maçlarını da iki bin üç yılında yine bir cuma(*2) günü oynamışlardı. altay galatasaray maçları hep ilginç olaylara ve sonuçlara sahne olmuştur. 1964 yılındaki final maçlarının ilk ayağında izmir’de oynanan ve golsüz berabere biten maçtan sonra, istanbul’da oynanacak rövanş maçında asker futbolcuları uğur köken, talat özkarslı ve ayhan elmastaşoğlu’nun da oynaması için maç tarihinin değiştirilmesini talep eden galatasaray’ın isteği federasyon tarafından kabul edilir. rakibinin güçlü bir biçimde karşısına çıkmasını istemeyen altay kulübü maç tarihinin değiştirilmesine itiraz eder. itirazı reddedilince de, o zamanların ‘söz ağızdan bir defa çıkar’ mantığı ile rövanş maçına çıkmaz ve hükmen mağlup olur. altaylı yöneticiler verdikleri kararın doğru veya yanlış olmasının ötesinde; şimdilerin sabahtan akşama dedikleri lafları değiştiren yöneticilerinin aksine, sergiledikleri bu ‘delikanlı’ tavırla türk futbol tarihinde bir ilki gerçekleştirirler. bu maç kırk yedi yıldır düzenlenen türkiye kupası finallerinde bir takımın hükmen mağlup olduğu ilk ve tek maçtır.(*3)
iki takım arasında oynanan ilginç maçlardan birisi de 1980 yılı türkiye kupası final maçlarının ikincisidir. ilk ayağı ümit kayıhan’ın attığı golle kazanan izmir takımı, inönü stadyumu’ndaki rövanş maçında oldukça tartışmalı bir penaltı kazanır. penaltıyı büyük mustafa (denizli) gole çevirir. maçın(*4) sonrasında haksız bir penaltı nedeni ile kupayı kazanamayan galatasaray’ın kızgın taraflarının protestoları bitmek bilmez. stadın dışına da taşan olaylar nedeni ile galatasaray’ın sahası iki maçlığına kapatılır.
yalnızca şampiyonluğun başarı sayıldığı günümüz mantalitesinin aksine, geçmiş yıllarda kaybedenlerin de ödüllendirildiği kupalar vardı. bu kupalara en güzel örnek bundan on yıl öncesine kadar devam eden başbakanlık kupası’dır sanırım. 1986 yılında şampiyonluğu averajla kaybeden galatasaray ile kupayı finalde kaybeden altay son bir teselli bulmak için yine bir cuma(*5) günü ankara’da karşılaşmıştı. kupa finallerinde en fazla gol atılması ve oluşan büyük fark nedeniyle tarihe geçen bu ilginç maçı, rakibini adeta bozguna uğratarak kazanıyordu galatasaray.
galatasaray’ın, rakiplerini nerdeyse silindir gibi ezerek dört yıl üst üste şampiyon olduğu sezonların ilkinde izmir’de oynanan maçta(*6), on sene önce oynanan başbakanlık kupası maçına adeta bir gönderme yaparak rakibini bir kez daha aynı skorla geçiyordu sarı kırmızılılar. kalesinde tam sekiz gol gören kaleci şanver göymen maçın sonunda tıpkı eski türk filmlerinin unutulmaz karakter oyuncusu nubar terziyan’ın sevimli gülüşü ile gazetecilere verdiği demeçte "hagi'den gol yemenin bile ayrı bir şerefi, bir gururu var, adam hakikaten çok güzel frikik atıyor." diyerek bizleri gülümsetiyordu.
ertesi sene yine izmir’de oynanan lig maçı(*7) tam bir gol düellosu şeklinde geçiyor, maça gelen izmirli futbolseverler birbirinden güzel dokuz gole tanık oluyorlardı. maçı önce 3–0 sonra da 4–1 önde götüren galatasaray, rehavete girince fatih tekke’nin attığı iki golle şoka giriyor, ecel terleri döktüğü maçı tek farkla da olsa kazanıyordu. maçın en ilginç siması da galatasaray’dan beş gol daha yiyen altaylı kaleci şanver’di elbette.
kuşkusuz bu maçta oynayan galatasaraylı oyuncular tam elli yedi yıl önce oynanan bir maçın rövanşını aldıklarının farkında değillerdi. kırklı yılların başında izmir’de oynanan bir milli küme maçında(*8) maçı 4–0 önde götüren galatasaray, 66. dakikadan 77. dakikaya kadar beş gol yiyor ve maçı kaybediyordu. altay on bir dakika içerisinde galatasaray kalesine tam beş gol birden yollayarak hem bir rekor kırıyor, hem de sarı kırmızılı oyunculara travma yaşatıyordu. kalesinde beş gol gören galatasaray kalecisi osman incili maçtan sonra ne dedi bilemiyoruz ama şanver’e benzer bir hâletiruhiye içinde olduğunu tahmin edebiliyoruz.
bir dönemin efsane golcüsü gökmen özdenak için kırk yıl önce izmir’de oynanan bir altay maçı(*9) sanırım çok önem taşıyordur. genç gökmen türk futbolunun taçsız kral’ı metin oktay’ın son 1. lig golüne hem en yakından tanıklık ediyor, hem de onunla birlikte ikinci ve son defa bir lig maçında gol atıyordu. metin oktay, şampiyon takımın kaptanı ve gol kralı olarak muhteşem bir jübile ile o sezon futbol kariyerini bitiriyordu.
tarihleri boyunca trajik, hüzünlü, rekorlar kırılan maçlar oynayan eski dostlar bu defa da izmir atatürk stadyumu’nda yine bir kupa maçı için karşı karşıya geldi. giyen oyuncuları, tasarımları değişse de, formalardaki armalar yine aynıydı. centilmen altay taraftarının geçen yıl kaybettiğimiz alpaslan dikmen için bir pankart açtığı maçta birbirinden güzel üç gol izledik. altay’ın delişmen santraforu şehmuz’un yarım vole bir vuruşla attığı jenerik gole nazire yaparcasına kartalspor’dan transfer edilen yaser yıldız müthiş bir kafa vuruşu ile beraberlik sayısını kaydetti. beraberlik golünden önce maçın hakemi deniz çoban, 1980’de oynanan maçta garip bir penaltı veren nihat özbirgül’ü anımsamamıza yol açan bir penaltı veriyor, milan baros da topu altaylı kaleci gökhan’a yumuşak bir vuruşla teslim ediyordu. kaçırdığı penaltıdan beş dakika sonra da ceza sahasına ok gibi dalıyor, kaleci gökhan’ı da çalımlayıp mermi gibi bir şutla galibiyet sayısını yapıyordu.
soğuk bir izmir akşamı bizlere anılarımızı yeniden yaşatan iki takımımızı da alkışlıyoruz. umarız altay takımı layık olduğu süper lig’e çıkar ve bu iki eski dost kıran kırana, zevkli, heyecanlı ve bol gollü maçlarına devam ederler.
«o nu, 9 yaşında iken tanımıştım. adı hâfızama âdeta yerleşmişti»
esen kaftan
vahap’ın ardında kalan yığın yığın dostun, arkadaşın, sevgilinin önünde eşi ikbal’le 26 yaşından 11 yaşına kadar sıralanan 7 çocuğu geliyor:deniz, güneş, gönül, gülay, olcay, ibrahim, yasemin...
«yalnız biz mi yetim kaldık?» dedi, eşi ikbal özaltay, «bütün altaylılar, bütün futbolü sevenler...» ve anlatmağa başladı 28 yıllık hayat arkadaşını:
«onu 9 yaşımda tanımıştım. henüz ilkokul öğrencisiydim. dayım ve aile dostlarımız her gece, «vahap» ı konuşurlardı bizde... nasıl çalım attığını, rakipten nasıl sıyrıldığını, golleri nasıl attığını anlatırlar ve bu sözler de hâfızamda yer ederdi. işte evimizde yıllarca konuşulan vahap, vahap, vahaptı...»
«yıl 1934... artık ilkokula bitirmiş. kız lisesi öğrencisi olmuştum. çocukluktan hâfızama yerleşen vahap'ı okula gidiş - dönüşte görebilecektim. kordon’da işleyen atlı tramvay'a onun bindiği duraktan biner, onunla karşılaşırdım. bir gün yanına yaklaştım ve evde anlatılanları naklettim kendisine». gülmüştü sadece... fakat bu sıralarda vahap, tekrar fransa'ya gitti. kendisine devamlı mektup yazarak hislerimi döktüm. bir yıl sonra türkiye'ye gelince de hayâllerim gerçekleşti... ve evlendik...»
üç sevgili
ikbal özaltay, vahapla evlendikten sonra, yuvalarında «uç sevgili» bulunduğunu söylüyor: «meşin top... vahap... bir de ben.... günlerimiz, aylarımız, yıllanmız hep bu üçlü sevgi içinde geçti.»
eşi, vahap’ın maçlarından özellikle ikisini hiç unutmuyor:
«1937'de ankaragücü'nde oynuyordu. o mevsim namağlûp beşiktaşlı ankara'da karşılaşıyorlardı. vahap koşmuyor, sanki duruyordu. bir ara bana çevrilen gözlerin «kocan bugün oynamıyor, ümitlerimizi kırdı» demek istediklerini farkediyordum. elimden gelse. «oyna, gol at!» diye batıracaktım. fakat ma» çın bitmesine 5 dakika kala birden topu kaptı vahap, üç kişiyi çalımla geçip ceza sahası dışından şâhâne bir şutla topu ağlara takıverdi. beşiktaş bu golle o yılın ilk mağlûbiyetini alıyordu. ( http://www.macanilari.com...iktas-193819394718--.html)
«Bir de, izmir’deki bir galatasaray - altay maçını unutamam. 1940’da alsancaktaki maçın ilk yarısını galatasaray 4-0 önde bitirmişti. ikinci yarı başlar başlamaz önce vahap, sonra da kardeşi saim iki gol atınca, oyun değişti. iki gol daha. durum 4-4 olmuştu. son dakikada vahap, bir gol daha çıkarıyor ve 4-0 mağlûp oldukları maçı 5-4 galip bitirmelerini sağlıyordu.»