o, buenos aires doğumlu ve tam 95 yaşında. ülkesinde pancho & canoncito takma adıyla da tanınıyor. 1929, 1931, 1934 ve 1935'te copa america şampiyonluğunu tatmış. 16 kez giydiği arjantin milli formasıyla 6 gol atmayı başarmış.
o, 181 golle boca juniors'un profesyonel lig tarihinde en fazla gol atan oyuncusu unvanına sahip hem de sadece 8 sezon boca'da top koşturmuş olmasına rağmen. o, yaşayan bir efsane! onun adı francisco antonio varallo.
fifa'nın resmi yayın organı olan fifa magazine'de görevli roberto mamrud 2005'in sonlarına doğru varallo ile bir söyleşi yapmış.
ilk dünya kupası'na ait hatıralarını daha dünmüş gibi anımsayan ve büyük bir keyifle aktaran bu efsane oyuncuyla sizi baş başa bırakıyoruz...
-ilk dünya kupası'na nasıl çağrıldığınızı hatırlıyor musunuz?
-evet. biraz komikti. organizasyona 2 ay kala nerwton kupası'nda uruguay ile karşılaşacaktık ve beni ilk kez milli takıma çağırmışlardı. ilk yarıda adeta sürünmüştük. soyunma odasında bana sürekli aynı şeyi söylüyorlardı. topu takımın yıldızı olan bernabe ferreyra'ya geçirecekmişim. oysa ben ne pahasına olursa olsun kaleye vurmak için yanıp tutuşuyordum çünkü ona pas vermek istemiyordum. ikinci yarıya çıkarken bir başka oyuncumuz "nolo" ferreira bana şöyle dedi: "kale önünde dikkatli yer tut, topu sana atacağım, ama ne yap-et, golü at, yoksa ben rezil olurum!" gerçekten de ikinci devre, bir ara topu bana ortaladı ve ben de durumu 1-1 yapan golü attım. sevinçten nasıl çılgına döndüğümü tahmin edemezsiniz. kimseyi gölgede bırakmak niyetinde değildim. içgüdüsel olarak gole çok yatkın biriydim; sadece iyi oynamak ve gollerimi atmak arzusundaydım ve o gün her iki arzum da gerçekleşmişti.
-dünya kupası'nda sadece iki ay önce bir maça çıktınız ve sonra milli takıma seçildiniz öyle mi?
-evet. o uruguay maçından sonra hocamız "stilini beğendim" demişti. yine de dünya kupası'na çağrılmayı beklemiyordum. çünkü o zaman daha 19'uma yeni basıyordum.
-sonra nasıl oldu?
-inanılmazdı. benim için bir rüya gerçek oluyordu. o ilk kez düzenlenen bir kupaydı ve giderken bize dünyadaki değişik futbol ekollerini görüp çok şey öğreneceğimiz söylenmişti. gerçekten de ben çok şey gördüm ve öğrendim ama bizim takımda artık öğrenecek bir şeyi kalmamış denecek kadar büyük oyuncular vardı. ama ne yazık ki, o ilk kupayı kazanamadık.
-açılış maçı arjantin-fransa maçıydı, o maçla ilgili neler hatırlıyorsun?
-dünya kupası'na başlama maçımızı unutmam mümkün mü? hayal edin bir kere. henüz 19 yaşındayım. ikinci kez milli oluyorum ve fransa milli takımı'na karşı oynuyoruz...! montevideo'da parque central stadı'nda çok büyük bir kalabalığın önünde oynuyorduk. maça çıkarken perinetti monti ve kaptan ferreira'ya "nasıl oynamalıyım?" diye sorduğumu hatırlıyorum. ikisi de bana "nasıl iyi ve zevk alarak oynuyorsan öyle oyna" dediler. ben de çıkıp oynadım; iyi de oynamıştım.
-neler hissetmiştin?
-çok garip duygular içerisindeydim. maçın önemi üzerime çökmüştü, korkuyordum. bir ara maçın bitmesine 10 dakika kadar kalmıştı ve bir frikik kazandığımızı hatırlıyorum, luis monti bana "sen kullan" dedi. ben de "lütfen sen at" dedim çünkü stresten hasta gibiydim. o kullandı ve gol oldu. maçı 1-0 kazandık. müthiş ve hiçbir zaman unutamayacağım bir maçtı.
-peki o zaman o turnuvanın öneminin bilincinde miydiniz?
-bambaşkaydı ama hiçbirimiz turnuvanın büyüklüğüne dair gerçek fikre sahip değildik. arjantin "güç" anlamına geliyordu ve kaybetmek adeta bizim için zordu. 1927 ve 29'da copa america'yı kazanmış 1928'te de amsterdam'daki olimpiyatlarda final oynamıştık. dünya kupası'ndaki rakipler de hiç fena değildi. fransa, belçika, romanya yugoslavya ve tabii ki uruguay!
-uruguay yenmeniz gereken güçlü bir rakip miydi?
-kesinlikle. 1924 ve 28'te iki kez olimpiyat şampiyonu olmuşlardı. bu unvanı olimpiyatlarda kazanmışlardı. defansta nassazi, ortada andrade, fernandez, gestido ve ileride scarone, castro ve cea ile çok güçlüydüler. hem güçlüydüler hem de kendi evlerinde ve onları coşturan büyük bir taraftar kitlesi önünde oynuyorlardı. ama onları yenme zorunda olduğumuzu biliyorduk. ve inanın bana, bizim takım onlardan daha iyiydi.
-onlara karşı kendinizi üstün mü görüyordunuz?
-evet. hepimiz çok yetenekli oyunculardık ve futbol bizim için tanrı vergisi bir şeydi. birbirimize çok saygılıydık. ilk ismimizle çağırmazdık birbirimizi... bay ve soyadı kullanarak hitap ederdik.
-montevideo'daki o muhteşem centenerio stadı'nda, inşaatı henüz tamamlanmış o kutsal futbol mabedinde sahaya çıkmak nasıl bir duyguydu?
-müthiş bir şeydi. nefesimiz kesilecek gibiydi sanki. centenario o zamanlar gerçekten de eşsiz bir stattı. betondan abide gibiydi. ne stattı ama! 80 bin kişi her uğuldadığında nefesim kesiliyordu adeta. mimari açıdan öyle bir sanat şaheserinde açılış töreni de muhteşemdi elbette.
-antrenmanlarda nasıl hazırlanırdınız?
-o zamanlar, şimdilerde olduğu gibi her takıma ayrı bir antrenman sahası falan tahsis edilmezdi. dışarıda, açık alanda, yemyeşil arazide bir yandan monti'nin inekleri kovaladığı bir alanda koştuğumuzu ve üşüdüğümüzü hatırlıyorum.
-maçlardan önce kimse sizi toplayıp takım konuşması yapar mıydı?
-francisco olazar bizim takımın teknik eksperiydi ama ağzını çok zor açardı. biz o zamanlar taktik falan gibi konularda pek konuşmazdık; çünkü o zaman öyle bir şey olduğuna pek inanmazdık. hocaların tanımlanmış bir oyun planları falan yoktu. doğrusunu isterseniz, her bir oyuncu kendi bildiği gibi sahaya çıkar ve herkesin içgüdüsel olarak sahada ne yapmasını bilmesinden doğan, o an oluşan bir taktik oluverirdi. o kadar basitti. kimin oynayacağına da oyuncular karar verirdi.
-dirençle karşılaştığınız maçlar..?
-evet.. şili'ye karşı oynadığımız maç. o maçı kazanmak için amma uğraşmıştık. ve o maç bizi yarı finale taşıdı. o gün maç bitmek üzereyken arkamda duran rakip oyunculardan biri bana öyle sert bir tekme savurdu ki, bir sonraki maçta oynayamamıştım. finale saklamışlardı beni. ama tedavim tam gerektiği gibi olmadığından daha sonra futbola normalden erken veda etmem bile gerekti.
-ve beklenen final geldi...
-evet, kafamın adeta içini oyuyordu final maçının heyecanı. hepimiz kazanacağımızı düşünüyorduk. ama futbol bazen size cilve yapar ve biz o maçtan çok sonra bile kaybettiğimize bir türlü inanamayacaktık. birinci devrede 2-1 öndeydik ve devre öyle bitti. ikinci yarı bir türlü üçüncü golü atamıyorduk. uruguay'ın kendine güveni geldi ve 3 gol birden buldu. inanamadım. final muazzamdı. tribünlerde uğultular, bağırış, çağırışlar... sanki büyük bir parti havası vardı. uruguay şampiyon olmuştu. o ilk kupanın büyülü atmosferini unutmam mümkün mü?
-bize bir anekdot aktarmak ister misin?
-evet! iyi bir tane var. bir gün, o dönemin meşhur tango şarkıcısı carlos gardel bize geldi ve bizim için şarkı söylemek istediğini söyledi. orada olmak, bize şarkılarıyla destek vermek, arjantin'i yaşatmak istiyormuş bize. elimi sıkmıştı. o gün hepimiz ağlaştık. ayrılırken de bize, "çocuklar siz gollerinizi atın, ben de şarkılarımı söyleyeyim" demişti. unutamam!
-ilk dünya kupası finalinde yer alan oyuncular içinden hayatta olan tek futbolcusunuz, bunu biliyor muydunuz?
-biliyorum. peki siz, 95 yaşında olmama rağmen hayattan her zamankinden daha fazla keyif aldığımı biliyor musunuz? hatta bunun sohbetini bile edebiliyorum sizle..!
30 temmuz 1930’da montevideo’da ballesteros, nasazzi, mascheroni, andrade, fernandez, gestido, dorado, scarone, castro, cea, iriarte’den oluşan uruguay milli takımı, komşusu arjantin’i 4-2 mağlup ederek ilk şampiyon olmuştur.
o yıllarda uruguay futbolu o kadar kuvvetlidir ki olimpiyat şampiyonluklarına da ambargo koymuşlardır, kupa amerika’yı da en çok onlar kazanmıştır; 1934’te italya’da yapılan dünya kupasına ilk kupaya gelmeyen pek çok avrupa devletini protesto etmek için katılmama kararı alacak kadar da büyüktürler!
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında cem tosyalı'nın "dünya kupası ve hakemlik" başlıklı yazısından;
1930 finalinde uruguay ile arjantin oynuyordu. her iki takım da kendi topları ile oynamayı istiyorlardı. belçikalı hakem langenus, maçı ilk devre arjantin'in, 2.devre uruguay'ın topu ile oynatmaya karar verdi. ilk yarıyı 2-1 arjantin önde bitirdi. ikinci yanda uruguay kendi topu ile 3 gol attı ve maçı 4-2 kazandı.
(tercüman’ın 1990 basımlı büyük futbol ansiklopedisinden alıntıdır.)
iki topla oynanan final
1930 dünya kupası’nın finalinde futboldan önce top kavgası oldu. maçı yönetmekle görevli belçikalı hakem john langenus, arjantin ve uruguay’ın maçın kendi toplarıyla oynanması konusundaki ısrarları üzerine zor durumda kaldı. selameti maçı her iki tarafın topuyla birer devre oynatmakta bulan langenus, müsabakaya her iki koltuğunda birer top olmak üzere iki topla çıktı.
ilk dünya kupası finalinin ilk vuruşu, tribünlerden havaya şapkalar, füzeler ve arjantin renklerini taşıyan dev bir balonun fırlatılması ile başladı.
ilk yarıyı arjantin’in 2-1 galip bitirmesi centenario stadı’nın büyük bir bölümünü dolduran uruguaylıları seşizliğe boğdu. ancak pedro cea’nın beraberlik golü ile birlikte ev sahibi coştu ve ilk finali 4-2 kazandı.
bu müsabakada arjantin’in gol makinası stabile ile kupanın yıldızı seçilen uruguaylı andrade’nin mücadelesi 4 yıl sonraki kupaya kadar konuşuldu.
finalden sonra ilk dünya kupası’nı fifa başkanı jules rimet, uruguay kaptanı nasazzi’ye verdi.
final günü uruguay’da milli bayram ilan edildi ve halk sabahlara kadar eğlendi.
ilk dünya kupası’nın gol kralı 8 golle arjantin’li guillermo oldu.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
"futbol dünyasında en büyük kim?" sorusuna yanıt ararken, en kestirme yolu bulmuş, "bir dünya şampiyonası yapalım. sonunda ayakta kalan takım, dört yıl için dünyanın en büyüğü olsun" demişler. ve bunu hayal aleminden gerçeğe taşımışlar. fransız hukukçusu, büyük futbol aşığı, ufacık tefecik bir adam, jules rimet, hayatını bu işe adamış ve hedefine ulaşmış da... on yıla yakın büyük çaba harcayan rimet, sonunda fifa'nın 1929 barselona toplantısında kararı çıkartmış. 1930'da oynanan ilk dünya kupasının evsahipliği ise, 1924 ve 1928 olimpiyatlarında futbol şampiyonluğunu kazanan uruguay a verilmiş. iki olimpiyat şampiyonu uruguat "en büyük" olduğuna güvenerek bu işi yüklenmiş. sonunda da gerçekten kanıtlamış "en büyüklüğünü. avrupa'dan uzun atlantik yolculuğunda vapurda antrenman yapan dört takım gelmiş. amerika kıtasından da dokuz takımla, toplam on üç ülkenin katılımıyla 1930'da gerçekleşen birinci dünya kupası'nı uruguay kazanmış, ilk finalin ilginç kişisi, uzun pantolonla maç yöneten belçikalı hakem john langenus'muş...
uruguay-arjantin finalinde yediğinin iki katı gol atan uruguay, 4-2 kazanmış ve ilk kupayı almış. haaa bu arada büyük bir jest yapmış fifa... ve kupaya julet rimet adını vermiş. bu bakımdan rimet, "dünya kupası'nın babası" olarak futbol tarihine geçmiş. bu kupanın her şampiyonada kazanan ülkeye gitmesi, ancak üç kez kazanan olursa, orada ebediyen kalması da kararlaştırılmış.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
bir deprem güney italya'yı sarsıyor, bin beş yüz napoliliyi toprağın altına gömüyordu. marlene dietrich mavi melek'i oynuyordu, stalin'in devrim zorbalığı on yüksek noktaya ulaşmıştı, şair vladimir mayakovskı intihar etmişti. ingilizler, bağımsızlık isteyen ve vatanı uğruna tüm hindistan'ı greve sürüklemiş olan mahalma gandi'yi hapse atmışlardı. aynı amaçla, augusto cesar sandino da nikaragua köylülerini ayaklandırıyordu. bu olaylar bizim kıtamızda oluyor ve amerikalı deniz piyadeleri, ekinleri yakarak onları açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlardı.
birleşik devletlerde yeni boogie-woogie dansını yapanlar vardı, ama yirmili yılların çılgınlığı 1929'daki krizin şiddetli darbeleriyle sekteye uğramıştı. new york borsası hızla düşmüş ve bu düşüş uluslararası piyasaları altüst etmişti. bu durum latin amerika'nın bazı ülkelerini bir uçuruma sürüklüyordu. dünyadaki bu tehlikeli krizde, et ve buğday fiyatlarının düşüşü arjantin'de başkan hipölito yrigoyen'i, düşen kalay fiyatları ise bolivya başkanı hernando siles'i koltuğundan ederken onların yerlerine generaller geçiyordu. dominik cumhuriyeti'nde şeker fiyatlarının düşüşü, general rafael leönidas trujillo'nun uzun sürecek diktatörlük dönemini başlatıyordu. generalin ilk icraatı başkente ve limana kendi adını vermek olmuştu.
uruguay'da hükümet darbesi üç yıl sonra patlak verecekti. 1930'da ülke, pürdikkat dünya futbol şampiyonasını takip ediyordu. son iki olimpiyatta avrupa'da kazandığı zaferler doğal olarak uruguay'ı turnuvanın ev sahibi yapmıştı.
montevideo limanı'na on iki ülkenin temsilcileri geldi. bütün avrupa davetliydi, ama yalnızca dört avrupa takımı okyanusu geçerek güney yarımküre'ye gelebildi.
"orası çok uzak bir yer, üstelik yolculuk çok pahalıya mal oluyor," diyorlardı avrupa'da.
bir gemi fransa'dan jules rimet kupası'nı, bizzat fifa başkanı bay jules'i ve buraya gönülsüzce gelen fransız takımını getirdi.
uruguaylılar orkestra eşliğinde, inşaatı sekiz ay süren anıtsal sahnelerinin açılışını yaptılar, bir yüzyıl önce yapılan ve kadınların, cahillerin ve fakirlerin medeni haklarını reddeden anayasanın yıldönümünü kutlamak için stada "yüzyıl stadı" adı verildi. uruguay ve arjantin şampiyonanın final maçını oynarlarken tribünlerde iğne atılsa yere düşmezdi. stat bir hasır şapkalar deniziydi sanki. fotoğrafçılar da şapkalar ve makineleri için tripodlar kullanıyorlardı. kaleciler bere giymişti ve hakem de dizlerine kadar gelen bir pantolonla dikkat çekiyordu. 1930 dünya kupası finali, bir italyan spor gazetesi olan la gazetta dello sport'da. bir sütundan fazla yer işgal etmedi. alt tarafı, 1928'deki amsterdam olimpiyatlarının tarihi tekerrür ediyordu. rio de la plata'nm iki ülkesi en iyi futbolun nerede oynandığını gösteriyorlar ve avrupa'yı küçük düşürüyorlardı. 1928'de olduğu gibi arjantin yine ikincilikle yetindi. ilk yarıda 2-1 yenik olan uruguay, maçı 4-2 kazanarak şampiyonluğunu ilan etti. final maçını yönetmek için belçikalı hakem john langenus kendisine hayat sigortası talep etmişti, ama tribünlerdeki birkaç kavgadan başka önemli bir şey olmadı. daha sonra toplanan kalabalık buenos aires'teki uruguay konsolosluğu'nu taşa tuttu.
şampiyonada üçüncülüğü, kadrosunda, tabiyetine yeni geçmiş birkaç iskoçyalı bulunan amerika birleşik devletleri, dördüncülüğü ise yugoslavya aldı.
karşılaşmalardan hiçbiri berabere sonuçlanmadı. arjantinli st bile sekiz golle gol kralı oldu; ikinciliği ise onu beş golle izleyen uruguaylı cea aldı. fransız louis laurent, meksika'ya, dünya kupası tarihinde ilk golünü attı.
arjantin finale kalınca futbolcular hükümetten seyirci göndermesini istedi.uruguaya gelen arjantin gemilerinde şu pankart vardı:"arjantin evet,uruguay hayır"
turnuvaya ev sahipliği yapmak için, italya, macaristan, hollanda, ispanya, isveç ve uruguay olmak üzere 6 ülke başvuruda bulunmuştu. bu ülkeler arasında uruguay çok uzak olmasına rağmen ev sahibi ülke olarak seçildi çünkü, katılımcı ülkelerin masraflarını karşılayacağını taahhüt etmişti
büyük britanya'daki ülkeler finallere katılmadılar çünkü onlar o yıllarda fifa'ya üye değillerdi ve britanya ülkeleri 1950 yılına kadar bu organizasyonların hiçbirisine katılmadılar.
turnuvanın ilk maçları, yerel bir kulübün sahasında oynandı. çünkü turnuvaya ev sahipliği yapacak olan statlardan centebario stadyumu henüz bitirilememişti.
final öncesinde turnuvanın tartışmasız en iyi 2 takımının mücadelesi merakla bekleniyordu. uruguay ev sahibi olmanın avantajıyla maça hızlı başladı ve 12. dakikada dorado’nun golüyle öne geçti. ama arjantin’in bocalaması kısa sürdü ve 20. dakikada peucelle ve 37’de stabile’nin golleriyle skoru bir anda lehlerine çevirdiler ve devreyi önde kapadılar.
ancak 2. yarıda sahanın her bölgesinde hakim olan uruguay takımıydı ve arkasındaki taraftar desteğiyle arjantin kalesine yüklenmeye başladılar. uruguay takımının en golcü ismi cae 57. dakikada bu kez beraberliği uruguay’a getirdi. 10 dakika sonra da ıriarte takımını öne geçirdi. arjantin rakibini yakalamaya çalıştıysa da uruguay hız kesmedi ve 90. dakikada castro takımını rahatlatan golü attı. son düdükle birlikte tribündeki 90 bin kişi çılgınlar gibi sevinirken, uruguay son 2 olimpiyat şampiyonluklarının ardından başarısını en büyük kupayla taçlandırmış oldu.
arjantinli francisco varallo ile tanışın... kendisi ilk dünya kupası'nda oynayanlar arasında hayatta kalan son "delikanlı"...
- 76 yil geçti aradan, 1930 dünya kupası'na dair ne hatırlıyorsunuz?
francisco varallo: dün gibi hatırlıyorum. fransa, meksika ve şili ile aynı gruptaydık. en zoru ilk maçü. sekiz net pozisyonda topu ağlara göndermeyi becerememiştik ama bunun nedeni fenomen fransız kaleciydi. en sonunda bitime beş dakika kala bir serbest vuruş kazandık ve luis monti golü attı. daha sonra meksika'yı 6-3, şili'yi 3-1 yenip yarı finalde de birleşik devletleri 6-1 mağlup ettik. ama finalde uruguay maçında birtakım garip şeyler oldu.
- ne demek istiyorsunuz?
francisco varallo: luis monti o maçta oynamamalıydı. maçtan önceki gece ölüm tehditleri almıştı, çok korktuğu belliydi.
- diğer oyuncularda korku var mıydı?
francisco varallo: bazı oyuncular final maçının atmosferine yenik düşmüşlerdi. bizim takımda ezilmeyenlerin arasına carlos peucelle'yi, guillermo stabile'yi, pedro suarez'i ve kendimi koyabilirim. diğer herkes korku içindeydi. ikinci yanda taraftarlar bize taş atmaya başladılar, çok sinirlilerdi.
- bu olayların uruguay'ın maçı çevirme sini sağladığım mı söylüyorsunuz?
francisco varallo: hayır, bunu söylemiyorum. biz maçı dokuz kişi tamamladık ve herkes korku içindeydi ama onlar bizden daha canlı ve yürekliydi. devre arasında takım arkadaşlarımdan birkaçı o ortamda yapılabilecek en iyi şeyin, maçı uruguay'a vermek olduğunu söyleyebilmişti. o zamanki arjantinli oyuncular şimdikiler gibi cesarete sahip değildi, baskıdan kolay etkileniyorlardı. "manco" castro bizim kalecimizi az kalsın felce uğratacaktı ve monti bu olaydan bayağı ürkmüştü... sonucu etkileyen daha birçok dış faktör daha vardı ama bu yenilginin asıl sorumluluğu biz oyunculara ait.
- dizinizden sakat olmanıza rağmen niye oynadınız?
francisco varallo: çok acıyordu. bu yüzden stada gitme den önce fitness testine girdim. uruguay cumhurbaşkanı'nın oğlu durumuma baktı ve oynayamayacağımı söyledi. ama ben ona inanmadım, çünkü o ne de olsa bir uruguaylıydı. ve o gün sahaya çıktım. "nolo" ferreyra muhteşem bir pasla beni pozisyona soktu ve vuruşumu yaptım. top direkten döndü ama dizimde inanılmaz bir ağrı hisset tim. ikinci yarıya on dakika vardı ama ben bitmiştim, koşamıyordum. o günler de teknik direktörler oyuncu değişikliği yapamıyorlardı, bu yüzden ben sahanın ortasında bir heykel gibi kalakaldım. hareket edemiyordum.
- bu kariyerinizin en büyük hüsranı mı?
francisco varallo: evet, ölünceye kadar içimde bir yara olarak kalacak bu yenilgi. bu acı tat hâlâ damağımda, bir türlü gitmek bilmiyor. uruguaylıların formalarım öptüğü sahne gözümün önünde. çok ağlamıştım. ilk yanda tüm benliğimizi, ruhumuzu ve de kalbimizi ortaya koymuştuk ama o maçı nasıl kaybettik, hâlâ akıl sır erdiremiyorum. inanılmaz bir şey, avucumuzun içindeki maçı verdik. ben şuna inanıyorum; onlarla üç maç yapsaydık, üçünü de kazanırdık. kendimizi beğenmişilik olmasın ama biz o dünya kupası'nın en iyi takımıydık.
- arjantin ile uruguay arasındaki sportif nefretin başlangıcı o maç mıdır?
francisco varallo: montevideo'ya ayak bastığımızdan itibaren bizi hakir gördüler, aşağıladılar. finalin aramızda geçeceğini biliyorlardı. otelimizin dışında durmadan gürültü çıkardılar ve bu yüzden geceleri uyuyamadık. idmanlar sırasında sürekli sözlü tacize uğradık. ben bunların beni bozma sına fırsat vermedim, yoluma devam ettim. ne var ki rövanşı almak için yıllar ca bekledim.
- sizin zamanınızdan bu yana futbolda ne gibi değişiklikler oldu?
francisco varallo: bugün futbolcular birer atlet gibi, yaptıkları tek şey koşmak. bizim zamanımızda futbolcular daha cesurdu. herkes gözü pekti, yüreğimizi sahaya koyardık. profesyonellik icabı bir gün river plate'de ertesi gün boca'da oynardık.
- maçları takip edebiliyor musunuz?
francisco varallo: sadece televizyondan. 14 senedir maça gitmedim.
- bu kadar uzun yaşamanın sırrı nedir?
francisco varallo: sihirli bir formül yok. sadece şanslıyım.
#50 castro uruguay'ı dünya'nın zirvesine çıkartıyor uruguay vs arjantin, 1930
ilk dünya kupası biraz saçma bir şekilde başlıyor, sadece dört avrupa takımı montevideo'ya hareket ediyordu. yoğun yağmur nedeniyle daha önceden bitirileceği açıklanmış yüzüncü yıl stadı final maçında "ancak" hazır olmuştu. 93.000 kişinin tıka basa doldurduğu statta, buenos aires'ten gelen on gemi dolusu arjantinli de bulunmaktaydı. kaptanları luis monti'nin maçtan önce ölüm tehditleri alması nedeniyle arjantinliler maça polis güvencesinde çıkmış ve stada giren tüm taraftarlar üst aramasında silah kontrolünden geçmişlerdi.
maçın hangi topla oynanacağı konusunda yaşanan tartışmayı belçikalı hakem john langenus pratik bir şekilde çözmüş; ilk yarıyı arjantinlilerin oynamak istedikleri topla, ikinci yarıyı da uruguaylıların tercih ettiği topla oynatmıştı. kendi toplarıyla oynadıktan ilk yarıyı 2-1 önde kapatan arjantinliler, 57. daki kada pedro cea'nın beraberlik golüne, daha sonra victoriano santos iriarte ve juan botasso'nun, son dakikada da castro'nun kafasına engel olamayarak ülkelerine eli boş dönmüştü kesinlikle. finale yakışır bir maçtı.
iki takımın mucadelesi dışında merakla beklenen arjantin in turnuvada gol kralı da olan forveti stabile ile uruguay ın defans oyuncusu andrade nin mücadelesiydi. andrade stabile yi gayet iyi kontrol ederek maça damgasını vurdu.
soccer history was made at the estadio centenario on wednesday july 30th 1930, when host nation uruguay and south american neighbours, argentina met in the final of the very first world cup. uruguay left out anselmo and replaced him with the one-armed (!?) castro at center forward.
josé nasazzi and manuel ferreira captained the two sides, and the match was refereed by the experienced jean langenus from belgium. the opening minutes saw the two teams "discovering" eachother, but after 12 minutes, the home side took the lead when pablo dorado shot through the legs of goalkeeper botasso. eight minutes later, the scores were level when carlos peucelle picked up a pass from varallo and beat goalkeeper ballesteros with a powerful shot. argentina took the lead in the 37th minute after stábile scored, but it was to be one of the game's most controversial incidents. when he collected the ball, stábile looked offside - the uruguayan captain nsazzi later agreed with that - but despite appeals to the referee, langenus would not change his mind and the goal stood.
ın the second half uruguay got back into the game when pedro cea scored after 57 minutes. at 2-2 both teams had chances to score a decisive goal. the argentinians with attacking trio, peucelle, evaristo and stábile could spoil the party for the hosts. but uruguay eased any concern in the 68th minute when santos ıriarte scored a cracking goal from more than 25 yards. the stadium exploded in celebrations. ıt was a goal worth winning any world cup final.
topscorer stábile almost spoiled the party when hitting the crossbar a few minutes later, but then that crucial fourth goal came for the hosts. ıt was scored in the very last minute by castro, who headed home a dorado cross. the man who accidently lost parts of his left arm suddenly became a national hero. he had scored uruguay's only goal in their opening match against peru, but was then dropped. now he was recalled and scored the goal that secured uruguay the world cup. the final whistle went and uruguay could celebrate, and so they did! people danced in the streets of montevideo all night and the next days. the day after the final was actually declared a national holiday.
yardımcı hakemler: ulises saucedo (bol), henry cristophe (bel)
uruguay: enrique ballestrero (gk), alvaro gestido, ernesto mascheroni, hector castro, hector scarone, jose andrade, jose nasazzi (c), lorenzo fernandez, pablo dorado, pedro cea, victoriano iriarte
yedekler: angel melogno, carlos riolfo, conduelo piriz, domingo tejera, emilio recoba, juan anselmo, juan carlos calvo, miguel cappuccini, pedro petrone, santos urdinaran, zoilo saldombide
teknik direktör: alberto suppici (uru)
argentina: juan botasso (gk), carlos peucelle, fernando paternoster, francisco varallo, guillermo stabile, jose della torre, juan evaristo, luis monti, manuel ferreira (c), mario evaristo, pedro suarez
yedekler: adolfo zumelzu, alberto chividini, alejandro scopelli, angel bossio, atilio demaria, carlos spadaro, edmundo piaggio, natalio perinetti, ramon muttis, roberto cerro, rodolfo orlandini
teknik direktör: francisco olazar (arg)
goller: (1-0) dk. 12 pablo dorado (1-1) dk. 20 carlos peucelle (1-2) dk. 37 guillermo stabile (2-2) dk. 57 pedro cea (3-2) dk. 68 victoriano iriarte (4-2) dk. 89 hector castro
28 mayıs 1928'de amsterdam'da toplanan fıfa kongresi'nde dönemin fıfa başkanı jules rimet'in rüyası gerçekleşiyor ve ilk dünya kupası'nın düzenlenmesine karar veriliyordu. futbolu dünyaya armağan eden ingilizler, fıfa'ya karşı uyguladıkları boykot nedeniyle fıfa tarafından ilk dünya kupasına davet edilmiyorlar ve bu durumunda etkisiyle ilk dünya kupası 1930'da uruguay'da düzenleniyordu. 1930'da üye sayısı 41 olan fıfa'nın düzenlediği ilk dünya kupasına, 4'ü avrupa (fransa, belçika, romanya, yugoslavya) ve 9'u amerika (brezilya, arjantin, peru, uruguay, şili, bolivya, abd, meksika ve uruguay) kıtasından olmak üzere toplam 13 milli takım katılıyor, finalde arjantin'i 4-2 yenen uruguay ilk dünya kupasını 93 bin seyirci önünde kaldırıyordu.
arjantin takımını 4-2 yenerek dünya kupasını kazandı
montevideo'dan avrupa gazetelerine verilen habere göre cihan kupası için 30 temmuz çarşamba günü yapılan final maçında oroguvay - arjantin'i4-2 mağlûp etmiştir. bu maçta 90 bin seyirci hazır bulunmuş ve oroguvay parlâmentosu, meb'usların maça gidebilmesi için tatil edilmiştir. oroguvay takımının arjantin takımını mağlûp ettiğine dair olan haber boenosayres’te bazı karışıklıklara sebebiyet vermiştir. bir evin penceresinden sokağa doğru oroguvay bayrağı sarkıtmak istiyen bir kaç kadın taşlarla karşılanmışlardır. halk burada toplanarak nümayişler yapmışlar ve sonra cemmi gafir halinde oroguvay konsolosanesine giderek camları kırmışlardır. arjantin gazeteleri, oroguvay takımının pek kaba hareket ettiğini ve belçika'lı olan hakemin kendilerine pek müsaadekâr davrandığını yazmaktadırlar.