akdeniz kupasına iştirak eden millî takımı teşkil eden futbolcuların ilk kafilesi bugün 17 de kalkacak ingiliz uçağiyle atinaya gidecektir. bu kafile, futbol ajanı sedat taylanın idaresinde gündüz, naci, musa, isfendiyar, muzaffer, şükrü, ali ihsan, bülentten müteşekkildir.
ikinci kafile yarın saat 10 da bir çek uçağiyle gidecektir. akdeniz kupası maçlarının programı şöyle tanzim edilmiştir:
12 mayıs türkiye - mısır 15 mayıs türkiye - yunanistan 18 mayıs mısır - italya 21 mayıs türkiye - italya 22 mayıs mısır - yunanistan 25 mayıs italya - yunanistan.
günlerdenberi dedikodu mevzuu olan milli futbol takımımızın doğu akdeniz futbol şampiyonasına iştiraki meselesi nihayet halledilmiş ve kulüplerle federasyon arasındaki anlaşmazlık, ortadan kalkmıştır.
varılan anlaşmaya göre, milli takımımız pazartesi ve salı günü iki kafile halinde atinaya gidecek, mısır ve yunan takımlarına karşı esas kadrosile oynadıktan sonra beşiktaş ve galatasaraylı futbolcular tayyare ile tekrar geri dönüp charlton maçlarına yetişeceklerdir. son maç olan italyan (b) millî takım maçına ise, atinada kalan yedi fenerbahçeli oyuncu, diğer klüplere mensup oyuncularla takviye edilerek (b) millî takımı namı altında çıkacaktır.
beşiktaş ve galatasaraylı futbolcuları geri getirmek için beşiktaş idarecilerinden sadri de atinaya gitmektedir.
lig bittikten sonra düzenlenen basın kupası’na fenerbahçe galatasaray, beşiktaş ve vefa takımları katıldı. bu maçlara viyana’dan getirdiğim formalarla çıktık. ( http://www.macanilari.com...d=192319499532&aid=205014) ilk maçımızı galatasaray'la yapıp 1-0 kazandık. diğer maçlarda fenerbahçe ve beşiktaş’a aynı skorla 3-2 yenildik. fenerbahçe maçında sakatlanarak oyunu yarıda bırakmıştım. buna rağmen milli takım kafilesiyle birlikle 12 mayıs 1949’da başlayacak akdeniz kupası maçları için atina’ya gittim. ne yazık ki sakatlığım geçmediği için hiçbir maçta oynayamadım. kafilemiz atina’nın sayfiye semti kifisya’da kalıyordu. yunanlılar bize hiç iyi gözle bakmadıkları için şehre inemiyorduk. bu yüzden otelden maça, maçtan otele gidip geliyorduk. mısır’ı 3-2, yunanistan’ı 2-l yenmemize rağmen italya’ya 3-2 yenilerek akdeniz kupası maçlarında ikinci olduk. yunanistan’ı yenmemize çok üzülen fanatik bir yunanlı surlardan atlayarak intihar etmişti.
dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
çok partili dönem (1945-1960): "özgür" dünyaya açılım
(...)
savaştan önce türkiye’ye uğramayan ingiliz takımları da 1945’ten sonra gelmeye başladı. belki bunun nedeni kulüplerin parasının yetmemesi olabilirdi, ancak 1949’da beşiktaş ile galatasaray, charlton’ı türkiye’ye davet ettiğinde, gereken 90 bin lirayı paunda çevirmek için mutlaka devletin yardımı olmuştu.
1946 ve 1947’de macar ve çek takımları da sıklıkla türkiye’ye geldi. bu takımlarla oynanan maçlar siyasi önem taşımaktan ziyade sportif ve ekonomik değere sahipti. bu ekipler, seyircinin gözünün alıştığı yunan takımlarından çok daha kuvvetliydiler. üstelik macaristan ve çekoslovakya henüz doğu bloku’na dahil olmuş da değildi. bahsedilen ülkelerden takım getirmek türkiye kulüpleri için ekonomik olarak karşılanabilirdi. üstelik siyasi açıdan türkiye’yle hemen hemen aynı durumdaydılar.
yunan takımlarıyla oynanan maçların sayısı da savaştan sonra arttı. işgal kuvvetlerinin yunanistan’dan ayrılmasından sonra türkiye’ye gelen ilk yunan takımı istanbullu rumların kurduğu aek (konstantiniye spor birliği) oldu. bu ziyaretten sonra türkiye millî takımı başta olmak üzere pek çok takım, hatta göztepe, aydınspor ve beykoz gibi ulusal ölçekte olmayan kulüpler dahi yunanistan’a turneler düzenledi. bunun iki nedeni vardı. birincisi; yunanistan’a gidip gelmek, bir ingiliz takımını getirmekten çok daha ucuzdu. ikinci neden ise tamamen siyasiydi. iki ülke de nato üyeliğine hazırlanıyordu ve bunun için karşılıklı ilişkilerin tamamen düzelmesi gerekiyordu. devletler nezdinde çok fazla problem kalmamıştı ancak kamuoyu sempatisi de eşit derecede önemliydi. futbol bu noktada oldukça işe yarıyordu.
ancak bir olay bu gidişatı biraz olsun sekteye uğrattı. 15 mayıs 1949 tarihinde türkiye millî takımı atina’da bir maç oynamıştı. türkiye’nin 2-1’lik galibiyetinden sonra bazı oyuncular yunan taraftarın sözlü tacizine uğradı. bu olay, türkiye’de türk millî talebe birliği tarafından protesto edildi. protestocular “yunanistan’la sporteması istemiyoruz” pankartları taşıdı. mecliste de dışişleri bakanı necmeddin sadak’ın yanıtlaması isteğiyle soru önergesi verildi. sadak bu tür olayların türkiye takımları arasında oynanan maçlarda da olabilen sıradan olaylar olduğunu söyledi. protestolar yatışırken, bu olayın en önemli tarafı ilerleyen yıllarda, özellikle de kıbrıs sorununun alevlendiği günlerde sahne alacak milliyetçi-muhafazakâr tmtb’nin ilk büyük eylemi olmasıydı. işin ilginç tarafı ise eylem gününe kadar maç hakkında yayın yapan gazetelerin maçta büyük bir olay çıktığını not etmemiş olmalarıydı. gazetelerin olayların “vahametini” bu tarz örgütlerin eylemleri yardımıyla idrak etmesi, özellikle 1955 yılından itibaren karşımıza tekrar çıkacaktı.
takımımız yavaş yavaş kendini toplayarak yirminci dakikadan sonra iyi oynamağa başladı. bilhassa müdafaa çok muvaffak oluyordu.
30'uncu dakikada şükrü yakaladığı topu iyi bir görüşle gündüz'e geçirdi, gündüz'de hesaplı bir vuruşla topu yunan kalesine sokarak takımımızın ilk golünü kaydetti.
golden sonra daha ziyade canlanan takımımız yunan kalesini sardı ve nihayet kırkıncı dakikada bir korner kazandık şükrünün gayet güzel çektiği kornerle top bülendin kafasını buldu ve oradan da yunan ağlarına takılarak takımımızı 2 - 0 galip duruma girdi.
biraz sonra da 2 - 0 ilk devre türk takımının galebesiyle sona erdi.
ikinci devre: oyun oldukça hızlı başladı yunanlılar bastırıyor, netekim beşinci dakikada yunanlılar yaptıkları güzel hücumun semeresini sağ içleri mavropulos'un kaydettiği golle elde ettiler. oyunun son zamanı golsuz geçti ve netice 2 - 1 türk takımının galibiyetile bitti.