27/05/2008 tarihi itibari ile milli futbol takımımızın en uzun süre ile berabere kalmadığı seri(galip veya mağlup olmuş) bu maçtan sonra başlamıştır.bu beraberlikten sonra türkiye 20 maç berabere kalmamış.(1937-1948 arası milli maç yapılmamıştır) bu seri şöyle;
1 - 03.08.1936 .. norveç 4 - 0 türkiye .. ( özel ) 2 - 01.08.1937 .. yugoslavya 3 - 1 türkiye .. ( özel ) 3 - 23.04.1948 .. yunanistan 1 - 3 türkiye .. ( özel ) 4 - 30.05.1948 .. türkiye 0 - 1 avusturya .. ( özel ) 5 - 02.08.1948 .. çin halk cumhuriyeti 0 - 4 türkiye .. ( özel ) 6 - 05.08.1948 .. yugoslavya 3 - 1 türkiye .. ( özel ) 7 - 28.11.1948 .. türkiye 2 - 1 yunanistan .. ( özel ) 8 - 20.03.1949 .. avusturya 1 - 0 türkiye .. ( özel ) 9 - 13.05.1949 .. mısır 2 - 3 türkiye .. ( özel ) 10 - 15.05.1949 .. yunanistan 1 - 2 türkiye .. ( özel ) 11 - 20.05.1949 .. italya 3 - 2 türkiye .. ( özel ) 12 - 20.11.1949 .. türkiye 7 - 0 suriye .. ( 1950 dünya kupası elemesi ) 13 - 28.05.1950 .. türkiye 6 - 1 iran .. ( özel ) 14 - 28.10.1950 .. israil 5 - 1 türkiye .. ( özel ) 15 - 03.12.1950 .. türkiye 3 - 2 israil .. ( özel ) 16 - 10.06.1951 .. isveç 3 - 1 türkiye .. ( özel ) 17 - 17.06.1951 .. almanya 1 - 2 türkiye .. ( özel ) 18 - 14.11.1951 .. türkiye 1 - 0 isveç .. ( özel ) 19 - 21.11.1951 .. türkiye 0 - 2 almanya .. ( özel ) 20 - 01.06.1952 .. türkiye 1 - 5 isviçre .. ( özel )
not : ismin yanındaki rakkam o oyuncunun millî takımda kaçıncı oyunu olduğunu gösterir.
oyuna biz başladık. soldan açılan ilk akınımız ofsaytla durduruldu. biraz sonra ibrahimden uzun bir pas alan niyazi topu heman ortaladı. şeref vaktında yaptığı bir çıkışla türk takımının birinci golünü attı. oyuna tekrar başlar başlamaz yugoslavlar açıkları vasıtası ile kalemizi sıkıştırmağa başladılar. santrahafımız hakkı ne hücumda ne de müdafaada faideli olabiliyor. 12. nci dakikada ortadan açılan bir yugoslav akınında rakiplerimiz beraberlik gollerini çıkardılar. oyunun karşılıklı akınlarla devam ettiği bir sırada misafirlerin direğe çarpan bir şutu bizi bir sayıdan kurtardı. 55. inci dakikada yugoslavların sağdan inkişaf eden bir akınında top sol içlerine geçti, o da ikinci gollerini yaptı. 42. nci dakikada fikret'in attığı kornere tam vaktinde müdahale eden niyazi beraberlik golümüz çıkardı. devre (2-2).
ikinci devrenin bilhassa ilk yirmi beş dakikası zarfında takımımız fevkalâde oyunu ile yugoslav kalesini sıkıştırdığı bir sırada misafir takımın sağ açığı ofsayt vaziyette kaptığı topu sürdü ve yakın mesafeden kalemize atmak sureti ile üçüncü sayılarını takımına kazandırdı. bu gole rağmen takımımızın baskısı devam ediyor. bu arada yugoslav kalecisi onsekiz içinde niyaziyi tehlikeli bir şekilde yaraladı. hakem penaltı vermedi. kaleciyi oyundan çıkardı. yerine oynayan kalecinin acemiliğini hisseden fikret uzaktan attığı bir şutla takımımıza beraberlik golünü temin etti. az sonra oyun (3-3) bitti.
dip not: maç anlatımları 1949 yılına ait olduğundan kitaptaki anlatım aynen buraya aktarılmıştır.
dip not2: kadrolarda bazen 11den fazla futbolcu ya da aynı futbolcunun 2 kere yazıldığını görebilirsiniz. aynı oyuncular maç içinde mevki değiştirdiklerini, 11den fazla oyuncularda oyuna sonradan girdiklerini göstermektedir.
yugoslavya milli takımının kadrosu ve goller şu şekildedir.
yugoslavya: jovan spasić, Đorđe vujadinović, bernard higl, zvonko jazbec, gustav lehner, aleksandar tirnanić, jozo matošić, milorad arsenijević, blagoje marjanović, branislav sekulić, aleksandar tomašević
teknik direktör: nikola simić
goller: 1-0 sefer 4 1-1 blagoje marjanović 14 1-2 aleksandar tomašević 37 2-2 niyazi 39 2-3 aleksandar tirnanić 60 3-3 fikret 68
dün istanbulda yapılan ve baştan sona kadar heyecan ve alâka ile takib edilen maçta iki dost takım berabere kaldılar
millî takımımız dün istanbulda taksim stadında, misafirimiz yugoslav takımı ile bir maç yaptı.
yugoslav millî takımı ile üçüncü temasımızı teşkil eden hu maç başlamadan önce, spor kurumu başkanı general ali hikmet ayerdem, kısa, fakat özlü bir nutukla, dost sporcuları selâmladı ve neticesi ne olursa olsun, bu maçın hususiyetinin dost ve müttefik yugoslavya gençliğile temas etmek olduğunu söyliyerek iki tarafa muvaffakiyetler diledi.
yugoslavya millî takımının kafile reisi verdiği cevapda. yugoslav sporcularının kendilerini memleketimizde hiç yabancı hissetmediklerini söyledi ve kendilerini çevreleyen temiz ve dürüst dostluk havasını tebarüz ettirdi.
bu güzel hava içinde haşlayan ve basından sonuna kadar büyük bir heyecan ve alâka ile seyredilen maç, 3-3 beraberlikle neticelendi.
dün istanbulda yapılan maçta iki dost takım berabere kaldılar
istanbul, 12 (a.a.) — türkiye - yugoslavya üçüncü milletlerarası maçı bugün taksim stadında, mikdarı on bin kadar tahmin olunabilecek büyük bir kalabalık önünde yapıldı. senelerden beri milletlerarası mahiyette bir temas görmemiş olan halk büyük bir alâka ve heyecanla sonuna kadar takib edilen maçı seyr için stada toplanmış bulunuyordu.
kalabalık arasında vali ve belediye reisi b. muhiddin üstündağ sovyet büyük elçisi b. karahan orgeneral fahreddin, spor kurumu başkanı general ali hikmet ve birçok saylavlar, sovyet ve yugoslavya elçilikleri ileri gelenleri göze çarpıyordu. saat tam 17,30 da önce yugoslav millî takımı, biraz sonra da türk millî takımı şiddetli alkışlar arasında sahaya çıktılar. şehir bandosu yugoslav ve türk millî marşlarını çaldı.
general a. h. ayerdem'in nutku
futbolcular ortada toplanmışlardı. spor kurumu başkanı general ali hikmet geldi ve kısa bir nutukla misafirleri selamladı. general ali hikmet nutkunda ezcümle dedi ki:
"— dost ve müttefik yugoslav milletinin çocuklariyle karşılaşıyoruz. her iki takım da kazanmak için bütün varlığını sarfedecek, fakat alınacak netice her ne olursa olsun bu karşılaşmanın en büyük hususiyeti, dostumuz ve müttefikimiz yugoslav gençliğiyle temas etmiş olmamızdır. hepinize muvaffakiyetler temenni ederim.,,
yugoslav kafile reisi de bir cevab verdi. ve memleketimizde hiç bir yabancılık hissetmiyen yugoslav sporcularını çeviren temiz ve dürüst dostluk havasından bahsetti.
millî takımımızın şekli
hakemin düdüğü türk ve yugoslav gençlerini karşılaştırdığı vakit millî takımın şöyle teşekkül ettiğini görüyoruz:
oyuna yugoslavlar başladılar. soliçin uzun bir pasiyle ileri fırlayan solaaçık yaşarın kafa ile çevirdiği güzel bir şandel yaptı.
sağdan mukabil bir inişimiz, yugoslavların son müdafii sert bir şarjla bu hücumu durdurdu.
ilk golümüz
top ortalarda oynanıyor. hakkının uzun bir pasını alan niyazi kale çizgisine kadar indi ve güzel bir ortalayış yaptı: üçüncü dakikada şerefin sıkı bir kafa vuruşu ile takıma ilk golü kazandırdığını görüyoruz.
bu gol şiddetli alkışlandı. türk millî takımı çok candan oynuyor. muavin hattının büyük enerji sarfederek hazırladığı hücumlar yugoslav kaletsinin etrafında hakikî birer tehlike oluyor.
yedinci dakikada: yugoslavların orta muhacimi tamamen boş bırakılmasından istifade ederek sıkı bir eşape ile ileri fırladı. fakat attığı şutu cihad güzel bir plonjonla kesti.
yugoslavlarla beraberlik sayısı
on birinci dakika: gene orta muhacim boş bırakıldığı bir saniyeden istifade ederek on beş metreden attığı kuvvetli bir şutle beraberliği temin etti.
oyun çok sert ve serî... yugoslavların vaziyete yavaş yavaş hâkim oldukları görülüyor. hakem yan hakemlerinin ikazına rağmen yugoslav takımı aleyhinde iki ofsaydı vermedi. yugoslavlarla üstünlüğü elde etmeleri türk takımının çok aleyhinde oldu. muavin hattr, müdafaada oynamakta israr ettiği için hücumlarımız kolaylıkla iade ediliyor ve yugoslavlar da türk nısıf sahasında yerleşmiş oluyorlar.
yugoslavlar ikinci golü yapıyor
yirmi altıncı dakika; yugoslavların orta muhacimi yerinde aldığı bir pası yan hakemlerinin ofsayd işaret vermelerine rağmen, sürdü ve yakın bir mesafeden gole çevirdi.
oyun yeniden sürat peyda ediyor. türk takımı büyük bir gayret sarfederek oyunu yugoslav yarı sahasına sokmağa muvaffak oldu. fakat yugoslav müdafilerinin beklenmeyen ânlarda muvaffakiyetli müdahaleleri sayı çıkmasına engel oluyor.
kırk üçüncü dakika: yugoslav müdafaasının en bunaldığı bir dakika... sağdan soldan üst üste korneler oluyor. nihayet fikretin attığı bir köşe vuruşu niyasinin kafasiyle yugoslavların ağlarına takıldı. ve bir dakika sonra devre 2—2 beraberlikle bitti.
ikinci devre
ikinci devrede, rüzgârı arkasına alan türk millî takımı galibiyeti kurtaracağı tahmin ediliyordu. takımımız bu ümide hak verdiren bir gayretle oyuna başladı. ve hemen yugoslav kalesini sardı. yugoslavlar bir sayıya engel olmak için yıpranırcasma çalışıyorlar.
yugoslavlar galib vasiyette
dokuzuncu dakika: türk takımının baskılarından kurtulan yugoslavlar sıkı bir hücumla kalemize indiler ve sol i çin güzel bir şütü onları yeniden 3—2 galib vaziyetine çıkardı. fakat türk takımı muhakkak bir gol peşinde olduğunu anlatan bir gayretle vaziyete hâkim olmakta devam ediyor.
3 – 3 berabere….
yirmi altıncı dakika: şereften bir pas alan fikret 25 metreden çektiği şütle günün en güzel golünü atarak takımına beraberlik vaziyetini temin etti.
oyun sert ve çok seri, hakem mütereddid kararlariyle halkın protestolarına sebebiyet veriyor.
türk millî takımı hâkim oynamakta devam etmesine rağmen şanssız bir oyunla gol çıkaramıyor.
oyunun son dakikaları yine türk takımının üstünlüğü altında ve yugoslav ceza çizgileri içinde oynanıyor.
hakemin düdüğü maçı bitirdiği zaman iki takım da 3—3 beraberlikle sahadan çıkıyorlardı.
fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
sarı kanarya cihat
1914 ila 1994 yılları arasında yaşamış olan cihat armanı anmadan geçmek haksızlık olur. ankaragücü kulübünde futbola başladığı halde fenerbahçe'yle özdeşleşen cihat arman milli formayı yalnızca 13 kez giymiştir. "yalnızca" diyerek bir zafiyeti ima etmiş gibi oluyoruz ama işin aslı öyle değil. bunun nedeni ikinci dünya savaşı'dır. onu seyredenler kendisinin çizgi üzerinde çok başarılı bir kaleci olduğunu, yine çevikliği ve kurnazlığı sayesinde mevkidaşlanndan üstün sayıldığını anlatıp dururlar.
oynadığı zamanların mahrumiyet yılları olduğu, can ve ekmek derdinin ön plana çıktığı hatırlandığında, futbolun neden geri plana itildiği daha kolay anlaşılır sanırım. onun da, pek çok basan kazanmış sporcu arkadaşı gibi hak edilen bir popülerliğe ulaşması bu yüzden mümkün değildi. onunla tanışma ve konuşma şerefine nail olmuş birisi olarak cihat arman'ın üzerimde bıraktığı etkiyi unutamam.
yine kendisinin çözüm üretmek zorunda kaldığı bir durum sayesinde, onun ne derece zor ve sıkıntılı bir dönemde kalecilik yaptığına iyice kanaat getirmiştik. kale çizgisinden ileri çıktığı zamanlarda kalenin ortasında durduğunu anlamak amacıyla cebinde pamuk taşır ve o pamukları ceza sahasına doğru serpiştirirmiş. çeşitli dönemler milli takım hocalığı da yapmış olan bu büyük kaleci, yine bir fener maçında doksana giden topu öylesine müthiş bir plonjonla çıkarmış ki, bir seyirci "kanarya gibi uçuyorsun be mübarek!" deyince bu sözler toplumca benimsenmiş ve kanarya fenerbahçe'nin sembolü olmuştur.
"her musa'nın bir firavunu vardır" sözünü doğrularcasma cihat arman'ın da kabusu şükrü gülesin'in çektiği kornerlermiş. falsolu köşe atışlarının bu büyük üstadı, sık sık cihat arman'm ağlarına ölümcül şutlar yollamış. ne denli iyi kullanılırsa kullanılsın üstelik de aynı oyuncudan üst üste korner golü yemek bir kaleci için normal değildir; bu durumu şutu çekenin . hüneriyle ilişkilendirmek olsa olsa fazlaca iyimserlikten başka bir şey değildir. realistlerin çizdiği tabloda ise her zaman daha acılı bir manzara vardır: korner esnasında yanlış pozisyon alan, iyi ve zamanında sıçrayamayan, naçar bir file bekçisi!
o unutulmaz korner gollerinden birini burada anlatarak bu büyük futbolcularımızı bir kez daha anmış olalım: 33 kez kornerden direkt gol atarak bu alanda rekorlar kitabına girmiş ve lazio ile palermo formalarını 79 kez giyerek 36 gol kaydetmiş olan şükrü gülesin, bir maçta cihat arman'm koruduğu kaleye yine korner çekiyor ve baba hakkı uzak direğe gelen topa sıçradığı halde kafa vuramıyor. alışılageldiği gibi top yine kaleden içeri girmiş, baba hakkı'nın kafası ise o pozisyonda direğe çarpmıştır. şükrü gülesin kornerden attığı golün sevincini paylaşmak için kaptanın yanına giderek onu kucaklamak istediğinde baba hakkı kızgın bir ifade ve ses tonuyla kendisine şöyle seslenecektir: "şu golleri doğru dürüst at oğlum, beni sakatlayacaksın."
cihat arman'a olan saygımız, sempatimiz aslında uzun seneler önce, türkiye'de sadece trt'nin yayında olduğu günlerde başlamıştı. konuk olduğu spor programında bir anısını anlatıyordu. dolmabahçe stadyumu'nda oynanan bir fenerbahçe-beşiktaş maçında şükrü gülesin son oyuncuyu da geçmiş ve cihat armanla karşı karşıya kalmıştır! cihat arman'ın cinliği tutunca aniden ellerini beline koyar ve ona "boşuna koşuyorsun dostum, hakem faul düdüğü çaldı" der. buna inanan şükrü gülesin topa öylesine abanır ki, top yükselir, tribünleri aşar ve denize doğru yol alır. şükrü gülesin şutu çektikten sonra öfke ; içinde hakeme doğru döndüğünde bir de ne görsün, hakem aut işareti veriyor! cihat arman ise kendisine bakarak kıs kıs gülmektedir. eh ne yaparsın, golü hep kaleciler yiyecek değil ya!
o olaydan çok sonraları yapılan bir maçta ise roller değişir. sakarya-antep mücadelesinde kendisine faul yapıldığı halde topu tutmayı başaran sakarya kalecisi fuat'ın yanına antepli murat yaklaşır ve "abi kusura bakma, istemeden oldu, hem zaten hakem de faulü verdi" der. fuat'ın buna inanarak o topu yere koymasıyla, murat'ın onu filelere göndermesi bir olmuştur. olup bitenden bihaber olan hakem ise şaşkın haldedir, golü verdiği için sakaryalı futbolcuların itirazları başlar ama nafile! olan olmuştur artık.
eski zamanların şöhretli kalecileri hakkında unutulmamak için kimseyi beğenmedikleri söylenir. bu yorum pek inandırıcı bulunmasa da onlann bilgi ve birikimlerini sonraki nesillere aktaramadıkları ortada. en azından bir tane veliaht yetiştirememiş olmaları bile bunu göstermiyor mu sizce de? hic unutmam. hacettepe sene takımında henüz yeni oynamaya başlamıştım. orada pire mehmet adında, futbola yıllarını vermiş eski bir kaleci ile abdullah turgut adında, yolun henüz başında olan genç bir hoca vardı... her ikisi de o zamanlar "bizim yetiştirdiğimiz kaleciler a milli takım'da oynayacak!" iddiası içindeydi. aradan sekiz yıl geçtikten sonra okan'ı ve beni milli takımda gören herkes şaşırmıştı. oysa bu durum ne söylediklerini yapamadığım zamanlar üzerindeki pantolon ve gömleğe aldırmadan plonjon yapan ve bunun karşılığını da bel huğı olarak ödeyen pire mehmet için sürprizdi ne de ailesini ve özel hayatını ardında bırakarak bütün varını yoğunu bize vakfeden abdullah turgut için... onlar için yetiştirdiği kalecileri a milli takım forması altında izlemek her şeye değerdi.
her şeyde olduğu gibi, "muktedir olanlar icraat yapar, olmayanlar ise ya şikâyet eder ya da eleştirir."
gençlerbirliği'nin milli takıma gönderdiği ilk futbolcu kaleci cihat arman'dır...
tr.wikipedia'dan;
cihat arman, (d. 1919 -ö. 14 mayıs 1994, istanbul)
kulüp takımları kariyeri
istanbul'da doğan cihat arman, okul hayatına galatasaray lisesi'nde başladı. futbola bu dönemlerde ilgi duyan arman, babasının ankara'ya taşınması nedeniyle öğretim hayatına bu şehirde devam etti. profesyonel futbola 1933 yılında 15 yaşında gençlerbirliği'nin genç takımında başladı. kısa zamanda a takıma yükseldi. 1936 yılında istanbul'a güneş spor kulübü'ne transfer oldu. ancak bu kulübün kapanması ile fenerbahçe'ye geçti. mükemmel kurtarışlarıyla uçan kaleci unvanını aldı. sarı-lacivertli forma altında 308 kez sahaya çıktı. giydiği sarı forma sebebiyle fenerbahçe'nin kanarya sembolünü almasını sağladı. fenerbahçe marşı'nda yer aldı ("cihat'lar, lefter'ler, can'lar, fikret'ler[not 1] / hala sevilen birer abidedirler") fenerbahçe ile 6 şampiyonluk, 3 başbakanlık kupası, 3 istanbul ligi şampiyonluğu, 1 istanbul kupası, 1 istanbul şildi kazanmıştır. 1953 yılında futbolu bıraktı.
millî takım kariyeri
ii. dünya savaşı sırasında, etkin futbol yaşantısı döneminde milli maçların olmaması yüzünden milli formayı 13 yılda ancak 13 kez giyebildi. ilk kez 1936'da 17 yaşındayken gençlerbirliği forması giyerken yugoslavya karşısında milli formayı giydi. 1936 yaz olimpiyatları'nda türkiye kadrosunda yer aldı ve türkiye'nin norveç'e yenilip elendiği tek maçta kaleyi korudu.
1948'de 2. dünya savaşı sonrası uluslararası futbola geri dönüldü. 23 nisan 1948'de 11 yıl aradan sonra oynanan ilk türkiye maçında sahaya çıktı. ilk kez fenerbahçe bünyesinde milli takıma katılan arman, maça ilk kez kaptan olarak da çıktı.
1948 yaz olimpiyatları'nda yine kadroda olan cahit arman, bu sefer kafilenin kaptanıydı. türkiye'nin oynadığı iki maçta da kaleyi koruyan arman, çeyrek final gördü. 1949'da ise akdeniz kupası'na katılan kadroda kaptan olarak sahaya çıktı. burada oynanan 3 maçta da forma giydi.