ilk basımı 2004 yılında olan bozkurt k. yılmaz'ın "bu aşk bizi canlı tutacak: fenebahçeli olmak" kitabından;
bu cezaya en çok ege halkı sevinmiştir.
yıllar önce ligin ilk maçında böylesi bir hasret gidermede ben de vardım.
maça, iyi bir yer kapalım diye, erkenden girdiğimizde bizden başka sadece simitçiler vardı. sabah ve öğlen güneşi bir olup başımıza geçmiş, bitiş düdüğü ile bir önceki yılın şampiyonu olarak geldiğimiz stadyumdan boynu bükük çıkarken gördüğümüz skorun güneş çarpmasının sonucu olmadığını anca gece kavrayabilmiştik.
o maçı beraber seyrettiğim izmirli arkadaşım ismail'i de rahmetle anıyorum.
sadece izmir ve ilçeleri değil manisa-aydın-balıkesir-uşak ve tüm ilçeleri, köyleri o gün "ne yapsak ne etsek... bir yolunu bulsak da maça girebilsek" diye kara kara düşünürler.
tribünlerde seferihisar'dan, kula'dan, torbalı'dan selam getirenlerin pankartların çeşitliliği ve içtenliği eski günlere götürür bizi. artık şükrü saraçoğlu'na pankart getirmenin ve asmanın izne tabii olduğunu hatırlarız birden.
çocuklar kendilerini izmir'de oynanacak ilk maça götürmeye söz veren dayılarının, amcalarının, eniştelerinin, ağabeylerinin gözlerine sessizce bakarlar. .
dayılar, amcalar, enişteler, ağabeyler çocuklar ile göz göze gelmeden çaresizliğe isyan edip "kendimden vazgeçtim şu yavrucağı götüreceğim" diyerek bir tanecik bilet bulabilmek için çalmadık kapı bırakmazlar. sonrasında yıllar sonra keyifle anlatılır o maçlar: "bir sabin ilie vardı, sen hatırlamazsın, küçüktün... tam önümüzde vurdu topa, gol olunca bak vallahi diyorum 70 bin kişi ayağa kalktı, stad titredi.... " diye oğluna ne isim koyacağına karar vermek için o yılın gol kralını bekleyen ve oğluna "selçuk" ismini gururla veren arkadaşım bahçıvan önder, her yaz karşılaştığımızda istanbul'da yaşıyor ve maçlara gidiyor olmam nedeniyle bana uzun uzun sorular sorar. tanırmışım gibi tüm yeni transferleri anlattırır. sadece gazetelerde okuduklarımı, o benden duymak istediği için anlatır ve bir de beyaz yalan eklerim sonuna: "valla önder, çok iyi adammış diyorlar."
o sezon hangi maçta neredeydi (genelde hep aynı kahvede maçları seyreder), ne dedi, ne dediler, o ne yaptı kendi doyumsuz ege üslubuyla anlatır. sevdiği futbolculara "ya ne yaman adam o öyle bea" diye cümleye girer, sevemediğine kalaylı küfür eder.
"ne zaman fenerbahçe'de işler iyi gitse ligde izmir takımı bırakmazlar. doğru diyorum, bak dikkat et buna" gibi ilginç serzeniş leri de vardır.
sulardan, böceklerden, tatilcilerden, arsız otlardan bahsederken "su dedim de aklıma geldi, o çok yağmur yağan göztepe maçında ne güzel oynadı bizimkiler di mi bea" gibisinden en akla gelmedik konu ile futbola ve takıma bağlantılar kurar. bir sorusu vardır ki her şeyin özetidir.
"gitmiş miydin sen de o maça?" "gitmiştim!" "söyledim selçuk'a zaten. yağmur mağmur, bozkurt ağabeyn-ler falan hep gitmiştir diye."
hayatınım en önemli apoletidir bu "falan" içine girmek. önder, köyün beyaz badanalı, tek katlı kahvesinde, stadyumun boş kalmayacağını eşe dosta övünerek söylesin diye "falanca" kapsamı içerisine giren binlerce kişi her yıl kombine kartları, biletleri sorgusuz sualsiz hemen tüketir. onun için yağmurlu bir günde maça gidiyor diye sevdiğinizi hiçbir zaman sorgulamaya kalkmayın. o gidenler, hem maçı seyretmek hem de "falanca" içine girmek için gıdiyorlardır.
senede birkaç kere roller değişir.
bu kez biz televizyon başına rahat otururuz, onların izmir'de tribünleri dolduracağını bilerek.
gerçi bu kez istanbul'da biz rahat oturamıyoruz ama sonuçta gelen galibiyet "bu gece alsancak'da olmak vardı" dedirtiyor.... gol son dakikalarda gelince sevinci de "iks larj" oluyor. yine de zihnimde iki sesten biri sürekli "tamam 1-0 aldık merak etme" derken diğeri hâlâ maç berabere bitmiş gibi sıkıntıyla "bırak ağabeycim, bulaşma bana ya" diye ofluyor pufluyor.
izmir'e bu maç için gitmiş arkadaşlardan "keşke burada olsanız" diye maç sonu coşkusunu anlatan mesajlar geliyor. keşke orada olabilsek hakikaten.
önder'in kahvede rakiplere "bitti gitti işte, aldık bir sıfır mir sıfır. yazıldı mı bize 3 puan kapı gibi? hâlâ ne konuşursunuz ki! hayret bir şeydir bea" diye laf atışını görür gibi oluyorum.
bu maçı ali'nin evinde seyrediyorum. biz heyecanla televizyona bakarken, ekranın arkasındaki duvardan bir led zepplin posteri ve bir fenerbahçe flaması da bize bakıyor. salonda "dilsiz uşak" denen erkeklerin pantolon ve ceketlerini astıkları askılardan var. üzerine 8-rapaiç yazan bir çubuklu forma, arkası bize dönük olarak geçirilmiş... kısaca tüm koşullar futbol seyretmeye elverişli. galibiyet sonrası uğurlu mekanlarımız da iki oluyor.
bir sade kahve daha içip çengelköy'den ataköy'e yola çıkıyorum. yol uzun, eagles'ın the long run albümünü dinliyorum eve kadar. en güzel albümlerindendir. timothy schmit'in yazdığı söylediği, yatıştırıcı etkisi yapan "i can't teli you why" gibisinden bir
şarkıyı yaratmak için sadece aşk, tutku, sevgi, şefkat, sadakat, özlem yeterli değil. benim bilemediğim şeylerde var içinde.
o zamanlar maltepe'deki eski kulüp binasında bulunan gençlerbirliği taraftar derneğinde izlemiştim maçı. maç ortada gitmişti. en kötü beraberlik diye düşünüyordum. hele bir de van hojidonk penaltı kaçırınca tamam dedim. ama maçın 86. dakikasında havadan gelen topu defans oyuncusu (kim olduğunu hatırlayamadım) ile kaleci damir botanjic'in anlaşmazlığı sonucu araya giren serhat filelere gönderince inanılmaz sinirlenmiştim. çünkü bu maçtan 1-2 hafta önce benzer bir golü kaleci gökhan tokgöz yemişti. yani durduk yere rakibe pozisyon vermiş ve sahadan yenik ayrılmıştık...
üstümde sarı lacivert eşofmanlarla sahanın içinden maçı seyrediyorum. ilk yarı sıfır sıfır sonuçlandı pier penaltı kaçırmıştı ama yine de umutluydum. devre arası sehat akın topla çalışıyor ilk yarı yedekti dedim serhat ikiz çocuğum var onlar için sana dua ettim ikinci yarı oyuna girecen golünü atacan keşke be abi dedi atarsan sahada seni soyarım dedim. güldü ikici yarı sabırla bekliyom daumda son 15 dk da felan aldı dk 85. yada 86 serhat sağ çaprazdan bi çaktı formayı çıkartıp boğa hareketini yaparak koşmaya başladı ben kendimi tutamadım gözü yaşlı peşinden koştum üstü yok tu arkadan iki elimle yakaladım sarmaladım sana ne dedim dedim biz sevinirken arkamdan kap kara bir el omzumdaydı pier di arkadan tuncay kopup gelmişti 4 kişi hopladık zıpladık daha ne olsun . yan hakem bunu farkedince polisi uyarmış kim bu diye yanıma geldi polis abi sen ne ayaksın malzemeciyim dedim ama beni elliyemiyo üstümde eşefman var çekiniyo nede olsa cumhuriyet formssı abi lütfen zorluk çıkarma dan neolur dışarı çıkarmısın dedi ya serhat sözü var forma ve ayakkabısını alacam dedim beni bırakmamıştı o an hem sevinci hem üzüntüyü bir arada yaşamıştım ama olsun galip gelmiştik. bu anı benim için çok özeldir.
süper lig'de bu akşam oynanan maçta fenerbahçe, gençlerbirliği'ni 1-0 yendi. fenerbahçe'nin cezası nedeniyle izmir'de oynanan maçın 8. dakikasında kemal ceza sahası içinde yerde kaldı. penaltı vuruşunu kullananan van hooijdonk topu dışarı attı. ilk yarısı golsüz sona eren maçın 82. dakikasında sahneye çıkan serhat fener'e 3 puan getiren golü attı: 1-0.
ilk yarı
8. dakikada gençlerbirliği cezalanı içine giren kemal, serkan'ın müdahalesiyle yerde kaldı. hakem ismet arzuman, penaltı kararı verdi. topun başına gelen van hooijdonk, ayağının kaymasının da etkisiyle kötü bir vuruş yapınca meşin yuvarlak auta gitti.
11. dakikada luciano'nun arapasına hamle yapan tuncay'ın sert şutunda kaleci topu kornere çeldi.
14. dakikada fenerbahçe ceza alanında oluşan karambolde topa son olarak deniz vurdu, ancak meşin yuvarlak auta çıktı.
fenerbahçe kalecisi recep, 28. dakikada mustafa özkan'ın, 44. dakikada da skoko'nun sert şutlarında topu kornere çelmeyi başardı.
ikinci yarı
45. dakikada, ümit özat'ın ceza alanının hemen önünden attığı sertşutta, top üst direğe çarparak oyun alanına geri döndü.
51. dakikada, kemal soldan ortaladı, kaleye yönelen topu damir sonanda kornere çeldi.
66. dakikadaki gençlerbirliği atağında, skoko'nun pasında topla buluşan mustafa özkan sert vurdu, kaleci recep topu kontrol etmeyi başardı.
69. dakikada, aurelio'nun ceza sahası dışından attığı topta, kaleci damir topu son anda kornere tokatladı.
77. dakikada, aurelio'nun sağdan ortasında ileri çıkan luciano topa kafayı vurdu, meşin yuvarlak üstten auta çıktı.
80. dakikada, süratle rakip ceza alanına giren youla bekletmeden vurdu, kaleci recep topu kontrol etmeyi başardı.
83. dakikada, fenerbahçe'nin golü geldi. yusuf'un uzun pasında topa atak yapan serhat, sağ çaprazda zor pozisyonda olmasına rağmen yaptığı vuruşla meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 1-0
maçın kalan dakikalarında gençlerbirliği'nin, fenerbahçe ceza alanı içinde kurduğu yoğun baskı sonuç getirmedi. mücadele fenerbahçe'nin 1-0 üstünlüğüyle sona erdi.
fenerbahçe: fabio luciano, fatih akyel, ümit özat, stjepan tomas, tuncay şanlı (dk. 87 servet çetin), recep biler, mehmet aurelıo, pierre van hooijdonk, ivaylo rumenov petkov (dk. 55 yusuf şimşek), selçuk şahin (dk. 55 niyazi serhat akın), kemal aslan
yedekler: mahmut hanefi erdoğdu, volkan demirel, semih şentürk, ali mehmet güneş
teknik direktör: ?
gençlerbirliği: filip daems (dk. 67 nihat baştürk), abdel zaher ahmed mohamed hassan elsaka, bülent akın (dk. 48 erkan özbey), mustafa özkan, souleymane youla, ümit bozkurt, josip skoko, botonjic damir, baki mercimek, deniz barış, serkan balcı (dk. 77 marcel mbayo kibemba)
yedekler: bora sevim, mustafa gürsel, veysel cihan, bülent karaman
teknik direktör: ?
goller: (1-0) dk. 83 niyazi serhat akın (ayakla)
sarı kartlar: dk. 79 kemal aslan (fenerbahçe) dk. 75 serkan balcı (gençlerbirliği)
kıpkırmızı bir hafta, tanıl bora 30.09.2003 | radikal futbol
7. hafta kızarık bir hafta oldu: 8 kırmızı kart. sıralamda puan farkları da oluşmaya başladı. alt-orta mevkilerde (11.-16.) 6 ila 8 puanlı 6 takım, hala serseri mayın hüviyetinde
(...)
izmir’de fener umresi
fenerbahçe’nin izmir’deki ‘cezası’, haylaz öğrencinin sıkıcı bir öğle sonrası dersinden çıkartılarak arka avluya top oynamaya yollanmasına benzedi. saraçoğlu’ndan da büyük bir kalabalık, izmir’de fenerbahçe umresindeydi. fener, kaçan penaltı ve direkten dönen top gibi iki net görüntü dışında, hem fırsat hem teknik maharet dengesi açısından rakibinin gerisinde olduğu maçı, fırsatçılık eseri bir golle koparttı. zaten bu maçta fenerbahçe’nin bütün yorumcularca en takdir edilen yönü, kravatını gevşetmeden ciddiyetle oynaması ve sabredip o meş’um anı beklemesi.. geriye tomas’ın oturtulup ümit özat'ın orta sahaya çekilmesi de, fener’e direnç kazandırdı. ama orta saha, kollekif bir oyun kuruculuk işleyişi kazanmaktan hâlâ uzak.
at koşar baht kazanır
gençlerbiriiği’nin ise bütün yorumcular tarafından sırtı sıvazlanıyor, “zaten ne kadar da iyi bir takım olduğunu biliyoruz" mealinde konuşuluyor. fakat gençler 7 haftada 7 puancıkla 12. sırada kalakalmış durumda! kırmızı-siyahlı takımın kolektif uyumunu olgunlaştırırken savunma zaaflarını onarmakta da önemli adımlar attığı doğru. fakat bu gelişme galatasaray'dan yedikleri golün aynısını fener’den de yemelerine mani olmadı: defansın arkasına aşırılan topun ardından koşan stoper yavaşlıyor, lüzumsuz çıkan kaleci karpuzcu hareketleriyle uzanıyor, araya uzatılan bir hain ayak topu dürtüyor... ve işte mağlubiyet golü... fener maçında, youla dışı golcü adaylarının (favori mustafa özkan, sürpriz deniz barış) tutukluğu da aleyhlerine çalıştı. gençlerbirliği, talih karşısında ‘sıfır hoşgörüye’ tabi: zaaflarının cezasını bu kadar tavizsiz çeken bir takım zor bulunur!