gruplardaki son maç diye gitmiştik tribüne. esiyoruz o zamanlar tabi. 2 takım da iyi mücadele ediyor falan 2-2 iken skor bir baktım bizimkilerde top vermiyorlar ileri paslaşıyorlar ha bire. öbürleri de aynısını yapıyor. 15dk falan öyle geçmişti. sonunda iki takım da bir üst turdaydı.
gs li olmama rağmen hayatımda gordugum en şikeli maclardan bırıdır. iki takımda ortasahayı gecmemıstır son 15 dakka bu maca uefa nası el atmadı anlamamıstım vala cunku bıze bole bısı yapılsa kıyamet koparırdık.
örneğin; 2002 dunya kupasında ceyrek fınale cıkmamız ıcın bızım çin'ı yenmemız brezilyanında kostarikayı yenmesı lazımdı bız brezılya kosta rıkayı yensın dıe neler yapmıstık ve brezılya kosta rıkayı yenmıstı o sene psg ile glasgow'un da şansı vardı ama ıkı takımın bırbırını yenmemesı uzerıne bu ıhtımal ortadan kalkmıştı.
mircea lucescu'dan nefret etmemi sağlayan maç.. top graz'da, adamlar kendi sahalarında top çeviriyorlar ve sahada buna müsade eden bir galatasaray, hem de ali sami yen'de.. senden nefret ediyorum lucescu !!!
ilk basımı 2003 yılında olan yiğiter uluğ'un "hatice'den mektuplar" kitabından;
televizyonun karşısına geçtik, heyecanla maç saatini bekliyoruz... atilla gökçe, zeki çol, münir bağrıaçık, ben ve ev sahibi mehmet çiftçi... istanbul'dan kilometrelerce uzakta, barselona'da galatasaray-sturm graz maçını izleme ayrıcalığına kavuşmuşuz, mehmet sağolsun... odaya şöyle bir bakıyorum, hepimizin yüzünde bu "özel" saatlerin keyfinden ziyade, endişenin parmak izleri var.
maçın başlama düdügüyle birlikte emre belözoglu'nun ilk onbirde yer aldığını fark ediyoruz. buruşan yüzlerimizin kelimelerle ifadesi zeki çol'un ağzından dökülüyor: "bu çocuk bu gece kırmızı kart görebilir."
antrenörlerin ve yöneticilerin, yıllardır birlikte yaşadıkları gencecik bir insanın son günlerde omuzlarına binen tonlarca ağırlıktan hiç habersizmiş gibi davranması affedilir gibi değil. hani nerede profesyonellik, dilimize pelesenk ettiğimiz o meşhur kavram? profesyonellik, önce işini iyi bilmek değil mi?
dakikalar ilerledikçe maçın sinir katsayısı yükseliyor. sahadan tribüne yansıyan gerilim, ali sami yen'den kalkıp, ta akdeniz'in öbür ucundaki küçücük adaya, bize kadar ulaşıyor. hele ki, graz'ın beraberlik golünden sonra... nikotinmanların tütün ihtiyacı kabarıyor, tırnaklar kemiriliyor, parmak uçlarımız üşüyor... kanımız mı çekiliyor, ne? kameralar, tribünlerde gezindiğinde gördüklerimiz de içaçıcı sayılmaz. 25 bin kişinin oynadığı bir korku filminin içine düşmüş gibiyiz.
gecenin sonunda galatasaray, yıllardır hasretini çektiği bir adımı atmış olmasına karşın, ağız tadıyla sevinemiyoruz (bunda, emre'nin gördüğü kırmızı kartın ve maçın son dakikasında ortaya çıkan spor adına yüz kızartıcı manzaranın da payı var). saatlerdir süren gerginlik, maçı bitiren düdükle bir çırpıda coşkuya dönüşemiyor elbet.
* * *
çok değil, 24 saat sonra benzeri koşullarda barcelona var sahada... yaklaşık 60 bin taraftarının önünde beşiktaş'tan istediği galibiyeti alıyor ama, bu sonuç bile şampiyonlar lig'ine devam etmesi için yeterli değil. 100 milyon doları aşkın maliyetiyle dünyanın en pahalı takımlarından biri olan barcelona, dramatik bir şekilde veda ediyor avrupa'nın en büyük futbol organizasyonuna. katalanlar'ın ulusal gururu şampiyonlar ligi'nden düşüyor. ancak nou camp'ın tribünlerinde en küçük bir gerilim ya da protesto yok. sonlara doğru turdan ümidini kesenler, sessizce terkediyor stadı, o kadar... kalanlar, kulaklarında transistorlu radyolarla, bir müjde bekliyor milano'dan. hepsi üzgün... düşkırıklığı içinde... bütün bunlar, içlerindeki gerçek spor sevgisini yok edemiyor. nereden mi çıkarıyorum? muhtemelen gözünüzden kaçmıştır, oyunun son dakikasında beşiktaş kalecisi fevzi, kendisine verilen bir pası ileri vurmaya çalışırken, sakatlandı. bir müddet yerde kıvrandı ve sonra yapılan ilk yardım sayesinde zorlukla ayağa kalkabildi. fevzi'nin kalesine dönmesiyle birlikte tribünlerden alkışlar yükseldi. bizim, sahayı sedyeyle terk eden rakip sporculara lâyık gördüğümüz "ohh, ohh" cıngılından ne kadar farklı değil mi?
liverpool'un efsanevi menaceri bili shankly, yıllar önce "futbol bir ölüm kalım mücadelesi değildir. çok daha önemlidir" demiş. türkiye'nin futbol ortamını görse ne derdi, çok merak ediyorum.
galatasaraylı olmama rağmen sevmediğim hatta nefret ettiğim maçlarından briisydi yenilse o kadar üzülmezdim tamam gol yersek gruplardan cıkamıyorduk onlar yerse grup birincisi olamıyordu iki takımda 15 dk top çevirdiler herhangi bir atak girişimi olmadı,
yedekler el işareti yapıyor diğer maçlar bitti bu skor 2 takımada yetiyor diye 2 takımın hocasıda aynı işaretleri yapıyor sakin olun yopa basın top çevirin eeee alan memnun satan memnun
ali samiyende bir daha böyle bir maç görmek istemiyorum
aziz yıldırım g.saray'ın maçını izletti 21/02/2012 milliyet.com.tr
çağlayan adliyesi'de görülen şike davasında aziz yıldırım, galatasaray'ın şike yaptığını iddia ettiği o maçı izletti.
aziz yıldırım savunmasında galatasaray için şu ifadeleri de kullandı: transfer şikesi ile suçlanıyoruz. galatasaray bunu gelenek haline getirmiş. bu da taraflı soruşturma olduğunu ortaya koyuyor.
malatya'ya doğan gönderen, ankaragücü'nü 8-0 yenen, denizli'ye teşvik gönderenler adaletin bekçileri oldular.
aziz yıldırım savunmasında ezeli rakibi galatasaray'ı hedef aldı. tarihi davada tarihi bir savunma yapacağını söyleyen yıldırım, bombalarına devam ediyor.
savunmasına zaman zaman sinevizyon eşliğinde devam eden yıldırım, 2000 yılında oynanan ve 2-2 berabere biten galatasaray-strum graz maçının özetini izlettirdi, yıldırım görüntülerin ardından sözlerini "işte şike dediğin böyle yapılır" diye tamamladı.
yıldırım'ın şike yapıldığını iddia ettiği maç 7 kasım 2000 tarihinde ali sami yen stadı'nda oynanmıştı.
beraberlik yeterli olunca
avrupa şampiyonlar ligi d grubu’nda avusturya'nın graz takımıyla 2-2 berabere kalarak, ikinci tura yükselmişti. beraberlik bir üst tura çıkmak için yeterli olunca son dakikalar çok konuşulmuştu. iki takım oyuncuları da orta sahada topu dolaştırmış, futbolcular adeta yerinden kımıldamamıştı.
kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fenerbahçe'den "galatasaray cephesi"
tff'nin karar alamamasında aydınlar'ın tek sorumlu olduğu elbette düşünülemez. denilebilir ki, bu konuda yalnız bırakılmıştır. ne siyaset ne de futbol ailesi aydınlar'a istediği desteği vermemişti. kaldı ki, karşısında türkiye'nin en büyük kulüplerinden biri vardı ve tarihi boyunca birçok kez iç kavgalara sahne olmuş bu kulüp, 3 temmuz'dan sonra müthiş bir kenetlenme yaşıyordu: fenerbahçe hem ceza yargısında hem de sportif yargıda aleyhine karar almaya çalışanlara karşı toptan bir savaşa girişmişti. sportif alanda da 3 temmuz operasyonunun dışında kalan ezeli rakibine karşı hücuma geçmekten geri durmuyordu, öyle ya ezeli rakibin başkanı "bu ateş üfleyerek sönmez" diyerek, tarafını seçmişti. sarı-lacivertliler, türkiye futbolunda şike varsa bunun ağababasının galatasaray olduğu iddiasını 3 temmuz'dan itibaren mahkeme kapılarına kadar taşıdı. zaten 2005-06 sezonunda ezeli rakiplerini şike yapmakla suçluyorlardı. öyle id aziz yıldırım, hem de galatasaraylı hıncal uluç'un yazılarından yola çıkarak, bu iddialarının temelini 1970lere kadar dayandırıyordu. 1980 ve 90'lardan da örnekler sunan yıldırım, nihayet galatasaray'ın şampiyonlar l.iguule dahi şike yaptığı öne sürüp 7 kasım 2000'de oynanan galatasaray-sturm graz maçının son anlarının videosunu mahkeme salonunda oynattı. beraberliğin iki takıma da yaradığı mücadelenin son dakikaları futbol tabiriyle bir "al gülüm-vergülüm" şeklinde geçiyordu söz konusu maçta. bu durum o dönem futbol kamuoyunda da yadırganmıştı ama bir "şike" olarak yorumlanmamıştı. buna benzer birçok örnek dünyanın gözleri önünde cereyan etmişti ki, bunun de en meşhuru 1962 dünya kupası'nda yaşanmıştı. grupta cezayir'i saf dışı etmek için 1-0'lık galibiyete ihtiyacı olan almanya, gerekli skoru avusturya'dan tedarik etmişti. bu maç bir "utanç vesikası" olarak dünya kupası tarihine geçmişti. fenerbahçe camiası, 3 temmuz'a dair suçlamalarda galatasaray'ın geçmişine göndermelerde bulunmanın yanı sıra kendisine göre güncel "kanıtlar" da sunuyordu. sarı-lacivertliler, tff başkan vekili lütfi arıboğan ile tff hukuk kurulu başkanı ilhan helvacı'yı, başkan aydınlar'ı uefa'nın fenerbahçe'ye ceza verilmesi için yönlendirmekle suçluyorlardı. arıboğan'a ilk taş aykut kocaman tarafından atılmıştı. kocaman, futbolu futbolun içinden gelenlerin yönetmesi gerektiğini savunurken, eski basketbolcu arıboğan'ı işaret ediyordu. arıboğan ve helvacı ikilisine yönelik sarı-lacivertlilerin suçlamaları giderek sistematik bir hal aldı. buna göre arıboğan, uefa başmüfettişi pierre cornu'nun "fenerbahçe'nin temiz çıkma ihtimali yüzde 1 bile değil mi?" sorusuna "hayır" cevabını vererek kanarya'nın boynuna ipi geçirmişti. yine helvacı da, uefa ile tff arasındaki yazışmalarda aydınlardan bilgi saklamakla suçlanıyordu. işin ilginç tarafı fenerbahçe ile galatasaray isimlerini kaşı karşıya getiren de bir galatasaraylı olan cas hâkimi kısmet erkiner'di. erkiner, 3 temmuz sürecinde spor yargısı konusunda tff eliyle gösterilen uefa ve cas sopalarının abartıldığını savunup, fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi hakkının elinden alındığını söylüyordu. şike davası sanığı şekip mosturoğlu da hazırlık soruşturması şuasında yaptığı savunmada sezer öztürk'ün transferinin bir "transfer şikesi" olmadığını savunurken erkiner'den aldığı görüşü referans olarak dosyasına eklemişti. erkiner, şike davası sürecinde yıldızı parlayan spor hukuku enstitüsü derneği'nin başkanlığını yürütüyor. mosturoğlu da bu derneğin kurucu ve yöneticilerinden. fakat derneğin bazı yönetici ve üyeleri şike davasının spor yargısı ayağında erkiner'den farklı görüşlere sahipti.
yardımcı hakemler: leif lindberg (swe), kenneth petersson (swe)
4. hakem: leif sundell (swe)
galatasaray: kerem inan (gk), bülent korkmaz (c), gheorghe popescu, emre belözoğlu, okan buruk, jardel (dk. 90 márcio santos), gheorghe hagi (dk. 67 serkan aykut), hasan şaş (dk. 86 faruk atalay), fatih akyel, ergün penbe, hakan ünsal
yedekler: mehmet bölükbasi (gk), ahmet yıldırım, emre aşık, capone
teknik direktör: mircea lucescu (rou)
sturm: kazimierz sidorczuk(gk), günther neukirchner, markus schupp (dk. 61 györgy korsós), hannes reinmayr (dk. 46 sergei yuran), ivica vastic (c), gilbert prilasnig, ramiz mamedov, markus schopp, mehrdad minavandchal (dk. 87 gerald strafner), tomica kocijan, andres fleurquin
yedekler: josef schicklgruber(gk), franco foda, imre szabics