bizim neslin, yani 1980’in başlarında doğanların talihsizliği olsa gerek, tam da futbola uyandığımız, futbolu yorumlayabildiğimiz dönemler milli takımın ve kulüp takımlarının tarihinin en kötü günlerini yaşadığı dönemlere denk gelir. 92 avrupa şampiyonası elemeleri, bakmayın şimdi biliyorum ama o zamanlar (aslında yaş da 10’a gelmiş, yine de pek bilmiyormuşuz işte) bu grup maçlarının neden yapıldığını bile iyi bilmiyordum. maçlar bir varoluş, karşıdan üstün olduğunu gösterme çabasından başka bir şey değildi bizim için, ne puan takibi ne de guruptaki yerimiz önemliydi.
milli takımlar bazında oynanan maçların bizim için iki çeşidi vardı, bir tanesi bizim milli takımın diğer takımlarla boy ölçüşebilme çabasını gösteren grup maçları denilen ama “amacı belli olmayan” maçlar diğeri ise yazları düzenlenen maradonalı, matheuslu, klinsmanlı, higuitalı, schillacili takımların oynadığı turnuvalar. o zamanlar yazın turnuva izlenirken babaya sorulan “biz niye yokuz?” sorusuna babadan gelen “bizim ne işimiz var” şeklindeki alaylı cevapla, sorulan sorunun pişmanlığının yaşandığı yıllar bizim çocukluğumuz. gerçi rıdvan tanju ikilisinin muhteşem oyununu da hatırlarız ucundan azcık ama, bize tam denk gelen elemelerdir 92 avrupa şampiyonası elemeleri…
92 avrupa şampiyonası elemelerinde milli takımımız zoru başarmış ve son maça kadar bütün rakiplerine 0’a karşı yenilmiştir. bu maçların en can alıcısı olan son maç ise irlanda ile içerde oynadığımız maçtır. zira bu maçta da gol atılamazsa, takım koca bir elemeyi golsüz bitirecek, cümle aleme rezil olacaktık. puan beklemek biraz insafsızlık olurdu ama en azından 1 gol atabilirdik, yorumculara ve spikerlere kanarsak da öyle çok da kötü değildik. şansızlıklar ve hiç bitmeyen hakem hataları bizi bu duruma düşürmüştü. üstelik ingiltere karşısında iyi oyun da çıkarmıştık, hatta trt spikerlerinin iddialı deyimleriyle “ingiltere’yi iki defa elimizden kaçırmıştık” aynı trt spikerleri hayrettin’in söz konusu maçlar içindeki plonjonlarını, reflekslerini, ne kadar iyi oyun oynadığını da ballandıra ballandıra anlatırlardı.
neyse biz dönelim konu maçımıza. karşılaşmanın başında alışılageldiği üzere yenik duruma düşülmüştür. tabi gol yemek, yenik duruma düşmek bizi zerre kadar etkilememiştir. bu maça çıkarken amacımız puan ya da puanlar toplamak değil, “gol atmaktır”. ne olduysa nasıl olduysa, -hatırlamıyorum- ama milli takım bir penaltı kazanmış, evde bayram havası esmiştir. topun başına rıza gelmiş, penaltıdan golü atmış, milli takım beraberliği sağlamıştır. gole aynı bizim gibi sevinen trt spikeri de skoru 1-0 öne geçiyoruz, diye vermiş, kısa süre sonra yaptığı hatayı anlayıp 1-1’i yakalıyoruz demiştir. gerçi biz de onun bu ufak hatasını hoş görmüştük, çünkü onun hislerini, amacımıza ulaştık düşüncesini aynı onun gibi biz de yaşamış, attığımız golden sonra maça olan konsantrasyonumuzu biraz kaybetmiş, hatta ilerleyen dakikalarda irlanda 2-1 öne geçince çok üzülmemiştik. amaç gol atmaktı ve biz bunu penaltıdan da olsa başarmıştık. elemeleri gol atamadan tamamlama korkusu rıza’nın maçın başlarında attığı penaltı golü ile ortadan kalkmış, hepimiz mutlu olmuştuk.
kimi zaman sürpriz bekledik, çarpıldık. bazen şekerli kuralan acıyla sonlandırdık, bazen de zoru başardık. son 20 yılda milli takımımız avrupa şampiyonası ve dünya kupası elemeleri'nde hangi rakiplerle eşleşti, ne umdu ne buldu...
1992 avrupa şampiyonası ingiltere, irlanda cumhuriyeti, polonya
her yeni eleme yeni bir teknik adamı beraberinde getirir. tınaz tırpan, sovyetler birliği yenilgisiyle milli takıma veda eder. bu kez coşkun özar'nın idari menajer, mustafa denizli'nin de teknik direktör olması istenir; kesin olan jupp derwall'in milli takıma başdanışman olarak getirilmesidir.
1990 yılının ocak ayında sepp piontek danimarka milli takımı'yla anlaşamaz. kura çekimi için şenes erzik ve jupp derwall stockholm'ün yolunu tutar. sergel plaza otel'de alman teknik adama teklif götürülür. piontek kabul eder. kuralar 2 şubat'ta çekilir, başlıklar ise aynıdır: "başa gelen çekilir", "zor ama neden olmasın?" irlandalılar acımaz, "figüran olursunuz" der. ingiltere'nin hocası graham taylor da "bu 8-0 yendiğimiz türkiye değil" diyerek gaz verir. memleketteki yabancılar sigi held ve todor veselinoviç'e göre işimiz zordur ama eski teknik direktör tınaz tırpan hayatında hiç ingiltere'ye rakip olmadığı için lider olarak isveç'e gidileceği inancındadır. piontek'in gelişinden sonra izmir'de irlanda cumhuriyeti ile özel bir maç yapılır. 0-0 biten maç herkesi ümitlendirir. ancak bu bekleyiş 17 ekim günü son bulur. irlanda'ya karşı tarihi farklardan biri alınır. 5-0'lık yenilgi direnci kırar. istanbul'daki polonya yenilgisi her şeyi bitirir. wembleyde 1-0'lık yenilgi ve ünal'ın direkten dönen topu teselli olur. türkiye'de de aynı skor alınır. irlanda cumhuriyeti ile 13 kasım günü inönü'de oynanan maçta tüm tribünler dolar. hiç değilse son maçta galibiyet yüzü görmek için stada gelenler vardır. hatta sepp piontek, şenes erzik'e "biletler bedava mı?" diye takılır. maç öncesi irlanda'nın liberosu paul mcgrath'ın ayakkabıları londra'da unutulur. 47 numara ayakkabı aranır, bulunamaz. ancak ayakkabı numarasının beşiktaş kalecisi jaroslaw bako ile aynı olduğu fark edilince polonyalı kalecinin ayakkabıları mcgrath'a giydirilir. türkiye rıza'nın penaltı golüne rağmen 3 gol yer ve sahadan yenik ayrılır.
türkiye san marino ve malta ile birlikte en kötü performansı çıkaran takım olur.
yedekler: engin ipekoglu (gk), mehmet özdilek, aykut kocaman
teknik direktör: josef emmanuel piontek (ger)
republic of ireland: pat bonner (gk), chris hughton, terry phelan, david o'leary, mick mccarthy (c), steve staunton, paul mcgrath, john byrne, tony cascarino, john aldridge, kevin sheedy
yedekler: kevin moran, david kelly, alan mcloughlin, liam daish, gerry peyton (gk)
teknik direktör: jack charlton (eng)
goller: (0-1) john byrne dk. 8 (1-1) [penaltıdan] rıza çalımbay (c) dk. 13 (1-2) tony cascarino dk. 55 (1-3) john byrne dk. 58
sarı kartlar: dk. 50 recep çetin (turkey) dk. 30 steve staunton (republic of ireland)
türk milli takımının, kaliteli oyuncular barındırsa da takım olarak özgüvenin az olduğu, bir önceki dünya kupası elemelerinde son maça kadar dünya kupası'na katılma şansı sürdürülmüş olsa da, katılamadıktan sonra yapılan teknik direktör değişikliği, piontek dönemindeki yeni yapılanma ile yeni bir başlangıç ama önceki kötü dönemlerin de etkisi ile çabucak yine kötü sonuçların üst üste geldiği bir dönemde oynanmıştır bu maç. avrupa şampiyonası 1992 elemelerinde alınan ilk yenilgiler ve sonra şansın kaybedilmesi halkı üzse de son maça kadar galibiyet ve beraberlik alamadığı gibi gol de atamamış olan milli takımın alacağı bir galibiyet, en azından gelecek adına umut olması için başarı olarak düşünülmüş, herkes inönü stadı'nda oynanacak bu son maçı umutla beklemeye başlamıştı.
maç başlamadan önce inönü stadı'nın tribünleri tıklım tıklım dolup kapılar kapanmıştı, hiç unutmam. hatta okuldan 1-2 arkadaşım maça gitmiş, çok zor girdiklerini, kale arkasında ayaklarının zaman zaman yere basamadığını anlatmışlardı, biri girememiş hatta. piontek'in dolu tribünleri görünce "maçın biletleri bedava mı?" diye sormuş olduğunu da hatırlarım. bedava değildi bildiğim kadarı ile ama yine de çok ucuzdu diye hatırlıyorum.
maç aslında irlanda cumhuriyeti için daha çok önemliydi. çünkü o zamanlar dört takımdan oluşan grupta finallere sadece lider takım kalabiliyordu. ingiltere ile irlanda cumhuriyeti de liderlik için yarışıyordu. maçtan önce ikinci sırada olan irlanda bizi yenip ingiltere'nin polonya'da yenilmesini ümit edecekti. maça da hızlı başladılar. o dönemlerde mick mccarthy uzun taç atışları ile etkili olurdu, orta gibi taç atardı. nitekim bu taçlardan birinde 8. dakikada bryne'ın vuruşu kötü olsa da kalecinin de hatası ile gol gelmişti.
yeneni ilk gol moralimizi bozmuştu tabii ama maçın başıydı daha. 5 dakika sonra sanırım orhan çok iyi bir ara pası ile kaleci bonner ile karşı karşıya kalmış, bonner de hızlı orthan'ı ceza sahası içinde düşürmüştü. kazanılan penaltı herkesi heyecanlandırmış, rıza'nın penaltı golü ile stattaki türk seyirciler çılgın gibi sevinmeye başlamıştı. sanki öne geçmiştik. trt'de maçı anlatan akın göksu da bu heyecanla önce "bir sıfır öne geçiyoruz" demiş, sonra düzeltmişti. ilk yarı daha sonra başabaş geçip 1-1 bitmişti. 2. yarı başında oyuna rıdvan girince heyecanlanmıştık iyice, kazanacak mıydık acaba? ancak 53. ve 58. dakikalarda sanırım ölü toptan üst üste gelen iki gol bütün ümitlerimizi altüst etmişti. hala ölü toplar canımızı sıkar zaten.
maç 3-1 bitmişti ve turnuvada bütün maçlarımızı kaybedip hiç puan alamayarak büyük bir başarısızlığa imza atmıştık. ama yine de spiker, en azından bu maçta ilk golümüzü atmış olmamızın da önemli olduğunu belirtip teselli bulmaya çalışıyordu. "şerefli yenilgiler dönemi" olarak bilinen bu dönem, böyle bir dönemdi işte. hem zaten yenildiğimiz takım da çok iyi futbolculardan oluşan bir takımdı.
irlanda cumhuriyeti bu maçta bizi yense de istediğini alamadı. çünkü ingiltere, polonya deplasmanında 1-0 geriye düşse de sanırım lineker'in golü ile beraberliği yakalayarak ihtiyacı olan bir puanı aldı ve liderliğini koruyarak 1992 yazında isveç'te oynanacak avrupa şampiyonası finallerine katılmaya hak kazandı.