atilla türker'in 2003 yılında ümit yayıncılık tarafından yayınlanan, "ah şu futbolcular" kitabında yer alan cüneyt tanman biyografisi ve bu maçla ilgili cüneyt tanman'ın anısı şöyle;
sarışın, yakışıklı ve beyefendi kaptan... galatasaray'ın ve a milli takımın istikrar abidesi... düz bir futbolu vardı. ama çok yararlı oynardı. her mevkide görev yapardı. sorunsuz yapısı ve yardımlaşması ile takdir topladı. çok genç yaşta ve sadece bir sezon giresunspor'da kiralık oynadı... geri kalan yıllarda galatasaray'dan hiç kopmadı. 17 a, 2 ümit, 9 kez de a genç milli takım formasını taşıdı. halen iş adamlığı ve futbol yazarlığı yapıyor.
önce kaleci hayrettin'den biraz söz edeyim... galatasaray ve a milli takım kalesini uzun yıllar başarı ile koruyan hayrettin, hırsı, yeteneği ve beyefendiliği ile çok sevdiğim ve beğendiğim bir kaleci idi. ama ufak bir kusuru vardı... biraz pimpirikli idi...
anlatacağım olay da bu türden...
90 - 91 sezonu olduğunu tahmin ediyorum... aydınspor ile deplasmanda karşı karşıya geldik... iyi bir oyun ortaya koyduk... son dakikalara da 2 - 0 önde girdik. ancak maçın bitimine az bir süre kala beklenmedik bir şey oldu. aydınspor sağ kanattan bir atak geliştirdi. rakip futbolcu çaprazdan çok sert vurdu. top kaleye gidiyordu... gol olmak üzereydi... koştum. yatarak çıkartmaya çalıştım. vurdum... ama olmadı... meşin yuvarlak ağlara takıldı. gol olmuştu...
top daha çizgiyi geçerken kaleci hayrettin sinirli bir şekilde bağırdı: "ne yaptın abi... bıraksaydın top dışarı gidiyordu..." yanılıyordu... bıraksaydım da gol olacaktı...
hayrettin bağırmaya devam etti: "ben topa özellikle atlamadım... kendi kalene gol attın abi..."
pimpirikli hali ile o anda gereksiz ve yakışıksız bir sinir ve stres içerisindeydi. bir büyüğü ve kaptanı olarak belki de istemeden bir hareket yaptım... sağ elimi kaldırdım. yanağına doğru uzattım. hafifçe vurdum... sonra da gerekli uyarıda bulundum: "tartışmanın yeri ve sırası değil... kendine gel... sonra konuşuruz... kaleni korumana bak..." karşılaşma 2 - 1 bitti...
soyunma odasına gittik, duşumuzu aldık, giyindik, havaalanına hareket ettik... uçağı beklemeye başladık... o anda hayrettin'e baktım... oturuyordu... kafası önde, yüzünü iki elinin arasına almış, oturuyordu... dalgın dalgın yere bakıyordu. arkadaşlara sordum ve öğrendim... bizim tanju çolak ve cevat prekazi, hayrettin'i dolduruşa getirmişler: "hayro... üfff be... kaptan seni ne biçim tokatladı ama!.." hatta daha da ileri gitmişler: "hayro, kaptan sana osmanlı tokadı vurdu... dayak yediğini herkes gördü..." oysa ikisi de biliyordu hayrettin'i tokatlamadığımı... ama hınzırlık yapıyorlardı işte...
hayrettin ile konuşmam gerekiyordu... gittim yanına... derdini sordum. olduğu gibi anlattı: "abi herkesin içinde bana tokat vurdun... çok üzüldüm..." asıl şimdi ben üzüldüm... çünkü vurmamıştım... vurmazdım... vuramazdım... hem herkes bilirdi ki... kişileri genelde ben yatıştırmaya çalışırdım. sakin bir yapım vardı... kimseye en ufak ters hareket yapmazdım. üstelik hayrettin'in durumu değişikti... hayrettin, düzgün kişiliği ile her zaman ve her yerde bana yardımcı olmuştur. uygun bir lisan ile kendisine vurmadığımı anlattım... gönlünü almak için elimden geleni yaptım... sonra da boynuna sarıldım. kafasını salladı... "tamam ağabey, sonra konuşuruz" dedi.
istanbul'a geldik. arabalarımız ile evlere dağıldık... eve girer girmez hemen televizyonun başına geçtim... spor programı vardı... ve bizim maç ekrana geldi. biraz sonra da malum pozisyon... dikkatli bir şekilde izlemeye başladım... aaaa... gerçekten de hayrettin'e vuruyor gibiydim... olacak gibi değildi... ama görüntü öyleydi. ben bunu nasıl yaptım, nasıl yapabildim?.. çok şaşırdım, üzüldüm... geceyi uykusuz geçirdim.
sabah oldu... saat daha çok erkendi... kapı çalındı. şaşırdım... bu saatte gelen kim olabilirdi ki?... hızla koştum... açtım. hayrettin... hemen içeri buyur ettim... söze doğrudan o girdi: "ağabey ben üzüldüm... ama sen üzülme... senin karakterini biliyorum... istemeden bunu yaptın..." hayro çok hızlı bir şekilde konuşmasına devam etti: "üstelik tokat vurmak da hakkın... sen benim büyüğümsün... ister seversin, ister döversin. sana sonsuz sevgi ve saygım var... izin ver öpeyim..." fazla söze gerek yoktu artık. sarıldık... sarmaşdolaş olduk... çünkü dosttuk. birbirimizi seviyorduk...
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
bülent posterin hikâyesi
futbolun alt yapısında üst hizmetler için hiç de reklamı üst seviyede olmayan gayret eşofmanı giyen antrenörler, iki tip oyuncunun yaratılması konusunda ayak ucu terleri dökerler.
bomba fotoğrafın ilki, belden yukarı futbolcular, bomba fotoğrafın ikincisi belden aşağı futbolcular...
belden yukan futbolcuların insan evlerinden alınıp bu oyunun adına sut denen görkemli saraylarının "asili" yapılabilmesi, çok zahmet ve zaman alan bir hünerli iş olduğundan, altyapı bir türk evi şeklinde kurulursa, imalat önceliği belden aşağı futbolcu tipine doğru aceleden bir kayma gösterir.
vücudu zor sökülen kayma oranı az bir adale temeli üstüne oturtulmuş bir gence, biraz sertlik direnç ve hız verildiğinde, bir kavga adamının teşekkülü başlar ve ortaya her şeyi takım için yapan, takımın ortak düşüncesinin dışında hiçbir birey düşünce taşımayan, adına belden aşağı futbolcu tipi denen model kendiliğinden oluşur.
galatasaray'daki bülent'in "arada sırada"ki görünürlüğü, bu yıl ilk onbirdeki değişmez adam gibi bir abonman deplasmanına uğramışsa, bu gelişte denizli'nin açısı büsbütün genişleyen kafasının üstünde meydana gelen, her koşucuya açık pistin özgürlük parodisinden kaynaklanmaktadır.
* * *
düne kadar "daha çok sahada, bir adamın becerisini istemek" gibi tek tek insana yıkılmış bir futbolun solo nağmelerini dinlemeye bayılan denizli, takımın yürüyebileceği noktaya kadar tek adamla gitmesinin sevdalısı olan denizli, şimdilerde türkiye'deki lig futbolunun makbul anahtarlarını ele geçirerek, sahada fantastik bir bütün olmak yerine, oyun alanının bazı bölgelerini "savaşarak koruma" gibi çok gerekli olan bir savunma tarzının dünyada modası geçmeyen zırhını giymiştir.
bülent'in galatasaray geri üçlüsündeki bir adam olarak bu yıl sürdürdüğü savaşı çok seven cengâver görüntüsünde mustafa denizli'nin, "sahanın her noktasında ben olmaz" diyen bir eşofman jules verne'ciliğinin artık bülent'lerle bir gerçeğe dönüşünü belgelemektedir.
* * *
bülent, galatasaray'da, tam saha var olan bir ihtişam değildir.
bülent, galatasaray'ın hücum futbolundaki cepheye hep sürülen bir mermisi bülent, galatasaray'ın oyun "show"a döndüğünde bu temsilin içine karışmış aktörlerin en başı değildir.
bülent, galatasaray futbol tarihi içindeki kaçıncı kalıcı adam olacak veya bülent, galatasaray tarihi içinde kendisi ile ilgili paragraflarda hangi cins harf veya hangi rengi nevi mürekkeple yazılacak? bunu ilerde babıâli'nin göğünde doğacak yeni alaim-i semaların çarpıcı ve frapan renklerine bırakıyorum.
* * *
alf ramsey 1966 yılında dünya kupası'nı kazanan ingiliz milli takımı'nın oyuncularını anlattığı kitapta, tribünlerde ingiliz seyircilerinin sonuncu aşkı olan nobby steils'i şöyle anlatıyordu:
"oyuncularımın posterleri londra metrosunun girişindeki asırlık gazete bayiinin dar perceresinden eller içeri sokularak kapışılacak. bu postlerler başkentin caddelerinde bir başucu kitabı gibi insan kafalarının en büyük belgesi ve gururu olarak futbolun aktüel aksesuarını teşkil edecek.
ingilizler puplarda bu posterlerin duvara yapıştırılmış görüntülerine bir ikona saygısı göstererek biralarını yudumlayacak, evlerdeki çocuk odalarını yatılı okullardaki soğuk ve kasvetli yatakhanelerin devasa surlara benzeyen tuğlalı çerçevelerini bu posterler, (gelecekte olunması gereken ilah) esatiriliği içinde süsleyecek.
ama o tarihi gazete bayiini az geçip metronun merdivenlerini iner rutubetli ve küf kokulu antreye vardığınızda ilk yere atılmış ve hemen basılmış poster nobby'nindir muhakkak...
çünkü o seyirciye ve gösteriye değil, sadece takımı ve futbol için yaşadı..."
alf ramsey 1966 yılında bülent'i 1991'de gelecek bir devam olarak yarmış galiba...
12 ocak 1991
not: yazıdan öncesi son galatasaray maçına yazdım...
dk 76 erdal 0-1 dk 78 hasan 0-2 dk 85 cüneyt.1-2 kendi kalesine
sarı kırmızılı takım eksik kadro ile cıktıgı maçta kötü oynamasına ragmen tecrübesini konuşturdu ve sahadan galibiyetle ayrılmayı başardı.
aydınspor ilk yarıda mutlak fırsatları kullanamadı.amani"nin penaltısınıda kaleci hayrettin kurtardı hakem iki tarafında birer penaltısını vermedi.
g saray 74 dakikada metin ile mustafa"yı cıkarıp prakazi ile hasan"ı aldı ve bir anda kendine geldi.nitekim bu degişiklkten hemen sonra önce erdal sonra hasan"ın golleri cim bom"u rahatlattı.aydın"ın golünü cüneyt kendi kalesine attı.tanju"nun bir şutu direkte patladı.
notlar.
hava bulutlu. sabah yagan yagmur nedeniyle zemin bozuk maçı yaklaşık 6 bin seyirci izledi.g saray"ın yeni transferi koseçki şeref trübününde yer aldı.
hakem oguz sarvan sarı kartlarını g sarayda k bülent ve muhammet aydın"dan ise faruk için kullandı.
76 dakikada galatasaray ilk golü izlendi prakazi"nin soldan korner atışını tugay aşırttı erdal arka direkte kafayla tamamladı ve agları havalandırdı.
78 dakikada ise fark ikiye cıktı tanju"nun kısa pasıyla hareketlenen hasan bekletmeden ve sertvurdu meşin yuvarlak eser"in bakışları arasında filelere gitti.
85 dakikada ise skor belirlendi talip"in kaleye giden şutunu cizgiden cıkarmak isteyen cüneyt ters vuruşla kaleye yuvarladı.