gerets 20 yıl aradan sonra bu kez teknik direktör olarak bir türk takımının rakibi olacak…, coşkun çelik
1987’de psv eindhoven’ın oyuncusu olarak istanbul’a ayak basan galatasaray’ın eski hocası erik gerets, marsilya’nın teknik direktörü olarak yine bir avrupa kupası maçı için türkiye’ye geliyor. işte 20 yıl önceki o maç…
önceki yıl 13 sezon aradan sonra lig şampiyon olan galatasaray, şampiyon kulüpler kupası ilk tur maçında hollanda’nın psv eindhoven takımıyla eşleşir. hollanda şampiyonunun kadrosu van breukelen, erik gerets, van aerle, ronald koeman, gerald vanenburg, soren lerby gibi önemli isimlerden oluşmaktadır. kura çekiminin ardından hollanda gazetelerinde yayınlanan bir haber basınımızın tez zamanda dikkatini çeker. erik gerets, “burada galatasaray’a beş atarız, istanbul’da da kavga çıkarırız” demiştir. en azından bize söylenen budur. ilk maçta galatasaray 3-0 kaybeder ve gerets sahaya giren bir bölücü örgüt yandaşını kolundan tuttuğu gibi oyun sahasının dışına atar. o laflardan sonra türk halkının biraz da olsun sempatisini kazanmıştır.
istanbul’daki rövanşta sakaryaspor’a attığı röveşata golünün ödülünü maç öncesi düzenlenen mini bir törenle alan tanju maçın 6. dakikasında galatasaray’ı 1-0 öne geçirir. 42. dakikada nielsen’in kendi kalesine attığı gol sarı-kırmızılıları ümitlendirir. ancak maç bu sonuçla biter. hollandalı gazeteciler sevinçlerini, “hakemin bitiş düdüğü kulağımıza müzik sesi gibi geldi” şeklinde dile getirirler. maç sonrası lerby ile cüneyt tanman’ın kavgası günlerce konuşulur. galatasaray’ın hocası mustafa denizli milli takım’daki görevini bırakacağını açıklar…
maçta mutlak bir pozisyondan yararlanamayan savaş koç “topu bilerek auta attı” şeklinde bir suçlamaya maruz kalınca o iddiayı öne süren gazeteyi mahkemeye verir.
psv, rapid wien, bordeaux ve real madrid’i de eleyerek finale kadar yükselir ve finalde benfica’yı penaltı atışlarıyla saf dışı bırakarak kupayı kazanır. tek yenilgisini galatasaray’dan alması sarı-kırmızılılar için güzel bir teselli olur.
psv eindhoven o yıl muhteşem bir kadroyla girmişti şampiyon kulüpler kupasına. yazılışları hatalı olabilir ancak kalelerinde van breukelen vardı. dünyanın en iyi kalecilerinden birisi olarak görülüyordu. gullit, rejkard, van basten, koeman yıldızlarından sadece bazılarıydı. aksi gibi daha ilk turda onları çektik kurada. kimse şans tanımıyordu bize. nitekim ilk maçta 3-0 gibi bir skorla döndük türkiye' ye. ikinci maç muhteşem bir takım vardı sahada. o dev psv adeta top göremiyordu. maçı 2-0 kazanırken tonla da gol kaçırdık. adamlar beklemediği kadar zorlanarak turu atladı ve gitti. o yıl psv ne ligde, ne de avrupa kupasında bir daha yenilmediler ve her ikisini de kazandılar. hala içimde uktedir. o takımı o yıl elimizden kaçırmasak belki de şimdi buralarda olamayacaklardı hala.
ben kadroları tam hatırlayamamışım demek ki arkadaş daha net bilgi vermiş. geretsin sahaya gireni atışını hatırlıyorum ama onun gerets olduğunu bilmiyordum :) elenmemize rağmen hala konuştuğumuz bir maç. bir de elesek kimbilir neler olacaktı :)
ilk basımı 1993 yılında olan jupp derwall'ın "türkiye anıları" kitabından;
eindhoven'deki yenilginin ortaya çıkardığı durumu değiştirmek için yeri göğü ayağa kaldırmak niyetindeydik. basın ve medya da bizi her yönden destekledi ve seyircinin de en yüksek formda stada gelmesini, oyuncular gibi, ellerinden geleni yapmalarını sağladı. seyircimizin her zamanki gibi oyundaki 12. adam olacağını ben de biliyordum.
sempatik hollandalılar, iklime uyum sağlamak, stadı görmek, çimi tanımak, denemek ve öncelikle de istanbul'un atmosferini yaşamak için maçtan üç gün önce kente geldiler.
avrupa kupası'nın bu ikinci maçından haftalar önce de gelmiş olabilirlerdi. bu, bizim onları yenme ve eğer mümkün olursa maçın bitiminden önce 3-0 öne geçerek bir uzatmaya gidilmesini sağlama konusundaki kararlılığımızı ve motivasyonumuzu değiştirmeyecekti.
onları çok basit yöntemlerle şaşırtmak istiyorduk. büyük bir mücadele ve gayretle maçın daha ilk dakikalarında rakibin kendine olan güvenini sarsacaktık.
tanju'nun santrfor olarak geride kalması gerektiğini kararlaştırmıştık. buna karşılık, kafa toplarında güçlü olan mirsat ve cüneyt ileri çıkacaklar, orta saha ve savunmanın gerilerden yaptığı uzun ortaları prekazi, uğur, tanju ve muhammed gibi orta saha oyuncularının önüne düşürmeye ve gole gitmemezi sağlamaya çalışacaklardı. eindhovenliler şaşırmışlardı. tanju'yu tutan kimse yoktu; birdenbire, daha önce olmadığı kadar hareket özgürlüğü bulmuştu ve bundan yararlandı da. beş dakika sonra durum galatasaray lehine 1-0 olmuştu ve stad coşku ve sevinçle çınlıyordu.
seyirci, takımı çılgınca tezahürat, şarkılar ve haykırışlarla teşvik ediyordu. hollandalılar köşeye sıkışmışlardı. oyun tarzları giderek bozuluyor ve oyunu okuma olanağını yitiriyorlardı. van aerle 42'nci dakikada kendi kalesine bir gol atarak bizi 2-0 öne geçirdi. devreden çok kısa bir süre önce gelen bu gol tam bir sansasyondu.
benim en büyük kaygım çocukların bunca zorlanmaya ve bu tempoya 90 dakika dayanıp dayanamayacaklarıydı. öylesine bir gayretle maça asılmışlardı ki, çılgınlıktan başka bir şey değildi bu. bir devre boyunca avrupa'nın en büyük takımlarından birini avuçlarının içine almışlardı ve bir mucize yaratmak üzere en doğru yoldaydılar.
devre arası herkese iyi gelmişti. biz de bu arada antrenörler olarak oyuncuların fizik durumlarını yüzlerinden okumaya çalıştık. gerekenin yapılması için doktor ve masörle, oyuncuların ilk devrede geçirdikleri irili ufaklı sakatlanmalar hakkında konuştuk.
benim cezam devam ettiği için orta sahaya yakın bir görevli bankında oturuyordum. mustafa ile sadece uzaktan göz temasımız vardı, o kadar.
bildiğim bir şey vardı: oyuncuların sinirleri yavaş yavaş yıpranacaktı, insan üstü bir şey başarmışlardı. yeniden şahlanıp, rakibi kendi alanına sıkıştıracak baskıyı kurup kuramayacakları, ikinci yarının ilk dakikalarına bağlıydı. sonra da uzatmayı sağlamak için üçüncü bir gol gerekiyordu. bu hayalleri gerçekleştirmek gerçek bir çılgınlıktı.
yirmi dakika sonra yorgunluk belirtileri hissedilmeye başladı. ilk yarının canlılığı kalmamıştı; adımlar küçüldükçe küçüldü.
çok fazla düşünmeye başlamışlardı. tempolu oyundan vazgeçmişlerdi. rakibi acımasızca mat etmek için gereken şaşırtıcı ve hızlı oyunları kurmak yerine gereğinden fazla paslaşmaya başlamışlardı.
körü körüne koşmak yerine oyunu düşünerek kurmak ve bu şekilde avucunun içine almak ve son bir ofansif hareketi başlatabilmek için gerekli olan spontane hareket kabiliyeti, üstünlük ve sağlıklı düşünme yeteneği azalmıştı.
oyuna van der kerhof un yerine koot girmişti. tam bir müdafaa oyuncusu olan koot'un tek yaptığı tanju'yu tutmak oldu. bu durumda, öndeki iki oyuncumuz cüneyt ve mirsat'ın hareket özgürlükleri kısıtlanmıştı ve önceden olduğu kadar top alamamaya başladılar, iki uç adamımıza uygulanan erken pres sonucu ön tarafta gereken baskıyı kuramıyorduk. bu şekilde yeni bir gol daha atmak zordu.
oyuncularımız sahadan ayrılırken başları dikti. bu maçta ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. seyircilere futbolda çok az görülebilecek birinci sınıf bir polisiye film yaşatmışlardı.
kolay kolay unutamayacağım, üzerinde düşünülmesi gereken bir maçtı bu. ne yazık ki takım hem kazanmış hem de kaybetmişti.
oyuncular karakterlerinin sağlamlığını gösterdiler. avrupa kupası'nda elenmek onları fazla etkilemedi ve ikinci kez kazanmak istedikleri türkiye şampiyonluğu için kararlı bir şekilde oynamaya devam ettiler.
- bu aslında sizin istanbul'a ilk gelişiniz değil. psv formasıyla 1987'de gelmiş ve ali sami yen'e çıkmıştınız...
eric gerets: o maçta inanılmaz bir atmosfer vardı. buraya gelirken, beni o maçta ıslıklayan sayıda kişi alkışlasa yeter de artar bile diye düşündüm... ama bu sezon inanılmaz bir sezon geçirdik, hep beraber mucizevi bir şey yaşadık, hayal etmenin bile zor olacağı türden bir deneyimdi.
galatasaray: zoran simovic, cüneyt tanman, yusuf altıntaş, erhan önal, ismail demiriz, semih yuvakuran, muhammet altıntaş, dzevad prekazi (dk. 64 savaş koç), uğur tütüneker, mirsad kovacevic (dk. 64 ilyas tüfekçi), tanju çolak
teknik direktör: mustafa denizli
psv eindhoven: johannes van breukelen, berry van aerle, ıvan nielsen, eric gerets, ronald koeman, sören lerby, jan heintze, hans gillhaus, gerald vanenburg, wim kieft, willy van de kerkhof (dk. 46 addick koot)
ilk maçta 3-0'lık yenilgi sonrasında galatasaray'a şans verilmeyen ama heyecanlı geçen maçtır.
bu maç oynanırken okulların üçüncü haftasına girmiştik. orta hazırlık sınıfındaydım. maçlar o zamanlar ışıklandırma olmadığı için gündüz oynanıyordu ve sanırım saat üçte veya 14.30'da başlamıştı. birara liselilerden biri "galatasaray 2-0 galip" dediğinde dalga geçiyor sanmıştım ama saat dörtte okuldan çıkıp servise bindiğimde ve açık olan radyondan maçın ikinci yarısını dinlemeye başladığımızda dalga geçmediği anlaşıldı. ilk maçta mahkum oynayan galatasaray bu maçta tam aksine tek kale oynuyordu adeta. ilk yarıda tanju'nun kafa golü ve ivan nielsen'in kendi kalesine attığı gol ile 2-0 öne geçmişler, 2.yarıda da maçı uzatacak golü aramaya başlamışlardı. radyo spikerinin "bir gol daha bulamazsak çok yazık olacak galatasaray'a" dediğini hatırlıyorum. sonuçta 2-0 bitti ve galatasaray elendi.
bu maç sonrasında psv enidhoven diğer turları da geçerek şampiyon kulüpler kupasında şampiyon olmuştur ama bir tek bu 2-0'lık maçta yenilmiştir. bu maç türk takımlarına güçlü takımlara karşı başarı kazanma konusunda biraz daha inanç ve motivasyon kazandırmıştır bence. hatta bence bir sezon sonra yine 3-0'lık bir yenilgi sonrasında xamax neuchhatel'e karşı istanbul'da turu getirecek sonucun alınabileceği inancını biraz da bu maçta alınan sonuç vermiştir.