maçın hakemi sadık deda, g.saraylı ismail’e iki sarı kart gösterdiği halde kırmızıyı çıkarmayıp kural hatası yaptığı konuşulmuş,ancak deda raporunda kartlardan birini adnan’a çıkardım diyerek durumu kurtarmıştı.
12/06/1985 17:00 19 mayıs stadyumu, ankara - hakemler:sadık deda, engin kurt, ergüder yılmaz
ilk basımı 2004 yılında olan bozkurt k. yılmaz'ın "bu aşk bizi canlı tutacak: fenebahçeli olmak" kitabından;
o yıllarda, fenerbahçe, ankara'ya geldi mi ilk iş stad oteline yerleşir, lobinin kahverengi koltuklarında onları bekleyen taraftarı ile kucaklaşırdı. resepsiyonun önünden yalvaran bir sesle "amanın bir kağıt, bir de kalem. işi bitince kalemi hemen geri vereceğiz" sözleri duyulurdu. bu nedenledir ki, cem pamiroğlu, cemil turan, alpaslan eratlı, osman arpacıoğlu, ender konca'nın şık imzalarını attıkları küçük kağıtların üzerindeki antet bölümünde hep mavi renkte "stad oteli" yazısı olurdu. takım bu hengameden kurtulunca taaa anafartalar kumandanı'yken kulübe gelip, kendisine "ebedi muaffakiyetler" dileyen en büyük fenerbahçeliyi ziyaret etmeye anıtkabir'e giderdi. gazeteler, 'fenerbahçe atasına gitti" diye yazınca, tüm gözlerde yaşlar birikirdi.
çocukluğumdan beri sarı kanaryaların maç günü, sabahın köründen itibaren 19 mayıs stadı'nın çevresinde bir mahşer kalabalığı olur. bilet, kuyruk, sıra, tanıdık, çok yakın tanıdık, torpil falan hak getire... elinizde biletle, davetiye ile ortada kalakalırsınız. sıraya girmek falan değil anlatmaya çalıştığım stada yaklaşmak, kalabalığı yarmak mümkün olmaz.
panzerlerin kışın su sıkarak taraftarı serinletme girişimlerini, atlı polislerin binicilik hünerlerini ve "tek sıra olun lan" seklinde özetledikleri ütopik hedeflerini binlerce taraftar üzerinde denemelerini, kızılay güven park'da miting olmayan atıl haftanın acısını çıkarmak isteyen robokop ahilerimizin coplarını taraftar bacağında bileyerek form tutma gayretlerini ve kan ve gözyaşı ile yaptırılan tek sırayı beğenmeyip dağıtıp tekrar yapma fantazilerini düşününce insansever ankara polisini de hasret ile anıyorum.
övünerek söylemem gerek en ümitsiz kalabalıklarda bile maça girmişimdir. gurur meselesi yapmadım, yalvarmam gerekiyorsa yalvardım, tırmanmam gerekiyorsa tırmandım. gerekirse rakip tribüne girdim, sus pus maç seyrettim. benim fenerbahçeli olduğumu anlayıp kalaylı küfürler etseler de "oralı" olmadım.
posterlerimin kahramanları alpaslan, pesiç, selçuk, kayhan, nezihi, paşa hüseyin, b. şenol sahaya çıkıp beni göz ucuyla görüp "hah bozkurt da gelmiş" diye rahat ettiler, ben biliyorum...
ankara takımları ile oynanan hafta sonu maçlarında, istanbul'dan gelen taraftarı garda karşılamak, onlar gelince rakibin sırasını ve sonrasında kapalıyı kapmak, nihayetinde başkent taraftarına "deplasmana hoş geldin" demek ne kadar keyifliyse hafta arası kupa maçlarında lacivert okul ceketi üzerine ayran ve 90. dakikada gol yemek o kadar bezdiriciydi. ankara'daki her bir maçı bu öğlen gibi hatırlıyorum...
en kralı, en keyiflisi cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık kupası maçlarıydı. aklımdayken, bu kupaları "angarya" diye kaldıranlara, "enternasyonel maç programımız -alın bakın burada- inanın çok dolu, vakit makit yok" diyenlere en içten duygularımı sunuyorum... ezeli rakipler ve trabzonspor ile oynanan bu çekişmeli maçların öncesi bir alemdi. zira o maçlar öncesi ikinci lig şampiyonluk maçı, amatör kümeler birincilik kupası falan gibi formalite kupa maçları olur, bizim taraftar bir takımı tutar ve lehine tezahürat yapar, rakipler haliyle diğer takımı tutarlardı. bazen de maç olmaz, top toplayıcı çocuklar kale arkasında aralarında şut çekişir ve her iki takım taraftan bir çocuğu tutarlardı. akşam eve gidince "anne bugün bir gol attım 15.000 kişi beni alkışladı" deyip yalan söylediği için tokat yiyen bu çocukların önemli bir misyonu daha vardı. ankara'nın, kale arkasında, üzerindeki saç plaka itilerek açılan çıkış tünelinin başında bekleyip, takım gelirken zıplayıp hoplayarak taraftara takımın çıkmak üzere olduğunu haber verirlerdi, konfetiler ona göre hazırlanırdı. bazen numaradan "geliyor geliyor" derler annelerinden önce bir tokatta sahadaki bir ağabeyden yerlerdi.
bunca geyiğin nedeni vardı elbette.
stada en geç sabah 9'da girilir, maç öğleden sonra 5 'de başlardı.
cumhurbaşkanlığı kupası maçı sonunda "en büyük kupa bizim oldu" diye sarı lacivert bayraklar ile başkent caddelerinde tur atılmasının keyfini eski bir ankaralı olarak iyi bilirim.
yaşar'ın kurtardığı penaltılardan sonra tribüne selam verişini, selçuk'un uzatmadaki golünü, aykut'un bel kıran çalımdan sonra dönüp aynı adama (kimdi acaba?) tekrar attığı çalımı, veysel hoca'nın diz çöküp tüttürdüğü keyif sigarasını unutamam. bir de "fener'in ankara maçları" denince rahmetli kayhan'ın golünü unutamam. tam ters kale arkasında olduğumuzdan golü,diğer tribünlerden gelen "goool" sesi ve futbolcuların kayhan'ı kovalamasından anlamıştık. o golün güzelliği, gücü ve heyecanı hâlâ unutulmadı diye düşünürüm.
büyük kaptan alpaslan'ın veda maçında yaptığı hataya mı onun adına daha çok üzülmüştük yoksa kaybedilen kupaya mı? ivançeviç'in "gol yemeyeceğim, söz" yazısını gazetede okuyup rahat gittiğimiz maçta yenilince "kimbilir ne kadar utanmıştır" diye ivançeviç'in yüzüne bakamamıştık. gazetelerde her yazana inanmamız gerektiğini sandığımız yaşlardaydık...
atölyedeki herkese galatasaray birazdan golü atar dedigimden 2 dakika sonra galatasarayın golü attıgı cumhurbaşkanlgı kupası maçıdır.. fakat daha sonra 1-1 olan maçı penaltı atışlarıyla fenerbahçe kazanmıştı.bu maçın oynandıgı günün akşamı mesai yapmıştık saat 23-00 sularında eve gitmiştim.
ilk basımı 2012 yılında cem zamur'un "onun gibisi gelmedi: memleket futbolundan portreler" kitabından;
sen tek başına değilsin hüseyin çakıroğlu
(...)
aynı dönemde ankara'da bir büyük maça ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu. ligin şampiyonu fenerbahçe, türkiye kupası'nı kazanan galatasaray'la karşılaşacaktı. 12 haziran 1985 tarihinde iki rakip karşılaştı. kupanın mahiyetinden çok iki ezeli rakibin düellosu şeklinde tezahür etti final. veselinoviç takımı şampiyon yapmasına rağmen en çok hüseyin'e yeteri kadar zaman tanımamasıyla eleştiriliyordu. lig maçlarında sahada gezinen onca futbolcu varken ilk hüseyin'i oyundan alıyordu örneğin. nitekim finale de hüseyin'siz bir kadroyla çıktı. galatasaray'ın sağlam defansı ve oyun kurgusuyla pozisyon bulmakta zorlanan fenerbahçe, devrenin bitimine az bir süre kala bülent alkılıç'ın ayağından golü de yiyince, soyunma odasına 1-0 mağlup girdi simoviç, cüneyt tanman, raşit çetiner ve fatih terim'den oluşan defans kilidini açabilmek için bir çilingire ihtiyacı vardı sarı-lacivertlilerin. veselinoviç ikinci yarıya hasan özdemir'in yerine hüseyin çakıroğlu'nu alarak başladı oyuna. bununla da ilk yarıyı boşa geçirmiş olduğunu anladı. fenerbahçe'nin orta sahası bir anda canlanmış, pas trafiği hüseyin'in kontrolünde makine gibi işlemeye başlamıştı. fakat galatasaray defansı hazırlanan tüm pozisyonlarda repçiç, şenol ve ilyas'a yine de şans tanımıyordu. fenerbahçe galatasaray'ı sahasına hapsetmiş, gerçekten yenilgiyi kabullenmeyen ur şampiyon gibi oynuyordu. fenerbahçe 57. dakikada galatasaraylı ismail'in çift sarı karttan oyun dışı kalmasına rağmen bir türlü istediği gole kavuşamamış, kupanın ezeli rakiplerine gideceği düşüncesiyle karşı karşıya kalmıştı. ama hüseyin önderliğindeki sarı-lavicertliler pes edecek gibi değildi. 78. dakikada orta sahada kaptığı topla ilerlerken iki galatasaraylıdan sıyrıldı ve yaklaşık otuz metreden simoviç'in koruduğu kaleye bir füze yolladı. bitime on dakika kala skor eşitlenmişti. fenerbahçe baskısı daha sonra da devam etmesine rağmen gol getirmedi. final uzatmalara taşındı. uzatmalarda biraz daha toparlanan galatasaray'la beraber maç bir heyecan kasırgasına dönüşmüştü. uzun yıllar hafızalardan çıkmayacak bir final oynanıyordu. nitekim 120 dakika berabere neticelendi, kazanan penaltılarla belirlenecekti. fenerbahçe'de sırasıyla ismail, ilyas ve hüseyin penaltıları gole çevirdi. galatasaray'da ilk atışı kullanan simoviç penaltıyı kaçırdı, ardından abramczik ve raşit golü buldu. galatasasaray adına fatih terim penaltıyı değerlendiremezken, selçuk fenerbahçe'ye sezonun ikinci kupasını getirdi. fakat kupanın asıl kahramanı maçı çeviren hüseyin ve penaltılara dur diyen yaşar'dı.
fenerbahçe, devrenin bitimine az bir süre kala bülent alkılıç'ın ayağından golü de yiyince, soyunma odasına 1-0 mağlup girdi. simoviç, cüneyt tanman, raşit çetiner ve fatih terim'den oluşan defans kilidini açabilmek için bir çilingire ihtiyacı vardı sarı-lacivertlilerin. veselinoviç ikinci yarıya hasan özdemir'in yerine hüseyin çakıroğlu'nu alarak başladı oyuna. bununla da ilk yarıyı boşa geçirmiş olduğunu anladı. fenerbahçe'nin orta sahası bir anda canlanmış, pas trafiği hüseyin'in kontrolünde makine gibi işlemeye başlamıştı. fakat galatasaray defansı hazırlanan tüm pozisyonlarda repçiç, şenol ve ilyas'a yine de şans tanımıyordu. fenerbahçe galatasaray'ı sahasına hapsetmiş, gerçekten yenilgiyi kabullenmeyen bir şampiyon gibi oynuyordu. fenerbahçe 57. dakikada galatasaraylı ismail'in çift sarı karttan oyun dışı kalmasına rağmen bir türlü istediği gole kavuşamamış, kupanın ezeli rakiplerine gideceği düşüncesiyle karşı karşıya kalmıştı. ama hüseyin önderliğindeki fenerbahçe pes edecek gibi değildi. 78. dakikada orta sahada kaptığı topla ilerlerken iki galatasaraylıdan sıyrıldı ve yaklaşık otuz metreden simoviç'in koruduğu kaleye bir füze yolladı. bitime on dakika kala skor eşitlenmişti. fenerbahçe baskısı daha sonra da devam etmesine rağmen gol getirmedi. final uzatmalara taşındı. uzatmalarda biraz daha toparlanan galatasaray'la beraber maç bir heyecan kasırgasına dönüşmüştü. uzun yıllar hafızalardan çıkmayacak bir final oynanıyordu. nitekim 120 dakika neticelendi, kazanan penaltılarla belirlenecekti. fenerbahçe'de sırasıyla ismail, ilyas ve hüseyin penaltıları gole çevirdi. galatasaray'da ilk atışı kullanan simoviç penaltıyı kaçırdı, ardından abramczik ve raşit golü buldu. galatasasaray adına fatih terim penaltıyı değerlendiremezken, selçuk fenerbahçe'ye sezonun ikinci kupasını getirdi. fakat kupanın asıl kahramanı maçı çeviren hüseyin ve penaltılara dur diyen yaşar'dı. bir sonraki sezon takımın başına macar mezsöly geldi. o sezonun en önemli futbol olaylarından birinin baş aktörlerinden biri de hüseyin oldu. belki de en unutulmaz golün sahibi...
12.haziran.1985 - 32 sene önce bugün, fenerbahçe ile galatasaray'ın karşı karşıya geldiği cumhurbaşkanlığı kupası maçında sarı-kırmızılı formayı bir resmi maçta son kez giyen fatih terim'in penaltı atışını gole çevirememesiyle, ezeli rakibini penaltılarla 4-2 mağlup eden fenerbahçe cumhurbaşkanlığı kupası'nı kazandı. ankara 19 mayıs stadı'nda, yaklaşık 19.000 kişinin izlediği ve sadık deda, engin kurt, ergüder yılmaz hakem üçlüsünün yönettiği karşılaşmada fenerbahçe, yaşar duran - ismail kartal, hasan özdemir (dak.46 hüseyin çakıroğlu), cem pamiroğlu, erdoğan arıca - önder çakar, dusan pesic, müjdat yetkiner - ilyas tüfekçi, şenol çorlu (dak.64 selçuk yula), srebrenko repcic; galatasaray ise zoran simovic - cüneyt tanman, raşit çetiner, fatih terim, ahmet ceyhan - sefer karaer (dak.77 halil ibrahim akçay), ismail demiriz, semih yuvakuran (dak.103 burak dilmen) - rüdiger abramczik, adnan esen, bülent alkılıç kadrolarıyla mücadele ettiler. karşılaşmanın 90 dakikası 36.dakikada bülent alkılıç ile 79.dakikada hüseyin çakıroğlu'nun karşılıklı golleriyle 1-1 sona erince yarım saatlik uzatma bölümlerine geçildi. türkiye 1.ligi (süper lig) şampiyonu fenerbahçe ile federasyon (türkiye) kupası şampiyonlarını karşı karşıya getiren cumhurbaşkanlığı kupası maçında, yılın en başarılı hakemi sadık deda, galatasaraylı ismail demiriz’e 48 ve 57. dakikalarda üstüste iki kez sarı kart göstererek büyük bir kural hatası yaptı.
uzatma bölümlerinde de sonuç değişmeyince seri penaltı atışlarına geçildi. penaltı atışlarında ismail kartal, ilyas tüfekçi, hüseyin çakıroğlu ve selçuk yula atışları gole çevirirken, zoran simovic ve fatih terim’in penaltılarını kurtaran yaşar duran, fenerbahçe‘nin beşinci kez cumhurbaşkanlığı kupası'nı kazanmasında büyük pay sahibi oldu. son resmi maçında penaltıyı kaçırarak kupanın kaptırılmasına neden olan fatih terim ise atıştan sonra çok sinirlendi. fenerbahçe’de, önder çakar penaltı atışından yararlanamayan oyuncu oldu. cumhurbaşkanı kenan evren’in romanya’da olması nedeniyle, kupayı fenerbahçe’ye tbmm başkanı necmettin karaduman verdi.