ayrıca fenerbahçe hem galatasaray hem de beşiktaş, ile oynadığı 4 maçta da berabere kalarak tüm istanbul derbylerinde ne kazanan ne kaybeden hep berabere kalan ilk takım olmuştur. ertesi sezon galatasaray da oynadığı tüm istanbul derbylerinde(fenerbahçe ve beşiktaş maçlarında) berabere kalmıştır.
gürel yurttaş’ın haziran 1995 basımlı “kartal’ın pençesi” adlı kitabından;
süleyman seba yönetimindeki beşiktaş artık daha farklıydı. hızla tesisleşiyordu. gençler takıma monte ediliyordu. transferler bilinçli bir şekilde yapılıyordu. kısaca beşiktaş sağlam basıyordu. takımın başına fenerbahç’den ayrılan branko stankoviç getirildi. ayrıca güçlü bir de takım oluşturuldu: zafer, adem, ulvi, hüsamettin, gökhan, b.haluk, samet, kadir, ali, rıza, fikret, ziya, metin, kenan, reşat, necdet, sinan, bora, kovaçeviç, şekerbegoviç, feyyaz, serdar. parola belliydi: şampiyonluk.
kartal lige hızlı girdi. hatta öyle ki, şubat ayında en yakın rakibi fenerbahç’nin beş puan önündeydi. tahminler yapılıyordu:
-beşiktaş kesinlikle şampiyon.
-artık fenerbahçe yetişemez.
-kartal hem de iyi oynayarak kazanıyor, puan farkı kapanmaz.
işte o günlerde teknik direktör stankoviç’in bir demeci herkesi şaşırttı:
-fenerbahçe şampiyon olur.
günler birbirini kovaladı. beşiktaş, sanki stankoviç’i haklı çıkarmak için sürpriz puanlar kaybetti. sonunda fark kapandı. iki takım da aynı puandaydı. o zaman futbolda puan kadar averajın da ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. çünkü şampiyonu averajın belirleme olasılığı çok yüksekti ve fenerbahçe’nin averajı daha iyiydi.
tarih 20 mayıs 1985’ti.
fenerbahçe ile beşiktaş inönü stadı’nda karşı karşıya geleceklerdi. kazanan şampiyonluğu hemen hemen garantileyecekti. beraberlik fenerbahçe’nin işine yarayacaktı. tribünler tıklım tıklım doluydu. fenerbahçe müjdat’la öne geçmişti ama mükemmel oynuyordu beşiktaş ve herkes gol bekliyordu. goller gecikmedi. önce kovaçeviç eşitliği sağladı, ardından necdet durumu 2-1 yaptı. artık beklenen şuydu: “fenerbahçe beşiktaş’ın bu temposuna dayanamadı. şimdi diğer goller de gelir, fark olur.”
şampiyonluk beşiktaş’a gelmek üzereydi ki, o da ne! nedeni bir türlü çözülemedi. stankoviç, birden bire sahanın en iyi iki oyuncusu hüsamettin ile ziya’yı oyundan aldı, yerlerine ali ve b.haluk’u sahaya sürdü. atak üstüne atak yapan, pozisyonlar bulan, her an gol atması beklenen kartal, defansa çekildi ve ilyas’ın attığı golle skor dengelendi. 2-2 fenerbahçeliler eski hocaları stankoviç’e teşekkür ediyorlardı. beşiktaş’ta ise öfke vardı:
-stan bizi sattı.
2-2 biten maç ve elveda şampiyonluk.
ertesi gün milliyet gazetesi’nin yazarları tarafından verilen yıldızlama iki takım arasındaki oyun farkını açıkça gösteriyordu:
hakemler: yusuf namoğlu (***), ergüder yılmaz (*), sabri çelik (***)
fenerbahçeli kaleci "kova" yaşar duranın maçla ilgili anısı:
.....bu arada yaşar duran'a şike iddialarıyla ilgili tecrübesi olup olmadığını soruyorum.
- her futbolcuya sorulan sorulardan biridir bu ama çoğu insan bunu itiraf etmek istemez. siz, hiç şike teklifi aldınız mı? “aldım, kabul etmedim. o maçta da biz şampiyon olduk.”
- hangi sezondu peki? “1984-85 sezonu.”
- son maç beşiktaş idi sanırım? “sondan bir önceki maçtı. beşiktaş bizi yenerse şampiyon oluyordu. berabere kaldık, sonraki maçı kazandık, şampiyon olduk.”
- teklifi yapan kim, tanıyor musunuz? “benim o zamanlar bir kız arkadaşım var. bakın size söylüyorum. ünlü bir şekerleme fabrikasında idarecilermiş, zenginler yani... kızın vasıtasıyla arattılar. ben de kız arkadaşıma hakaret ettim. 'benim karakterimi bilmiyor musun? bu olaya nasıl karışırsın?' diye çok kızdım. 'ısrar ettiler, iyi de para veriyorlar. senin de son senelerin' diyordu gerekçe olarak. bu olaydan sonra 10 yıl daha oynadım. o da ayrı tabii...”
ligin son düzlüğünde oynanan derbiler bir şekilde şampiyonluğun adaletli bir şekilde kazanılmasına da hizmet ediyor. ancak üç kez karşılaşmalarının hemen öncesinde liderlik şansını bulan ve derbide de bunun kaymağını yiyenler de oldu. ilki 1984-85 sezonunda fenerbahçe'ydi. tam 14 haftadır kesintisiz lider olan beşiktaş, 12 mayıs 1985 günü ligin alt sıralarındaki gençlerbirliği'yle berabere kalıp averajla koltuğundan düşüverdi. oysa bir hafta sonra inönü stadı'nda fenerbahçe'yi ağırlayacaklar ve bir puan önde olmanın avantajına sahip olacaklardı.
maça beşiktaş teknik direktörü branko stankoviç damgasını vurdu. müjdat'ın vuruşuyla yenik duruma düşen kartallar moralini bozmamış, atak üstüne atak yapmış, 43'te kovaçeviç ve 55'te necdet'le golleri bulmuştu. sonraki 10 dakikada da gol üstüne gol kaçırdılar. duruma stankoviç müdahale etti. sanlı kaptan maç sonrasında yugoslav hocaya "futbola ihanet" başlık yazısındaki şu satırlarla veryansın ediyordu: "son yılların en büyük finalinde beşiktaş kelimelerle anlatılamayacak derecede şanssızdı. şanssızdı çünkü her şeyden önce stankoviç gibi şaşkın bir teknik direktörün yönetimindeydi. bir teknik adam eliyle maçı rakibine ikram eder mi? demek edermiş." kaptan, stankoviç'in sahanın en iyileri olarak işaret ettiği hüsamettin ve ziya'yı çıkartıp yerlerine haluk ve ali'yi almasını ve libero samet'i de sağ beke kaydırmasına isyan ediyordu. bu değişikliklerin ardından ilyas sahneye çıkıyor, fenerbahçe'ye beraberliği ve bir şekilde de şampiyonluğu getiren golü atıyordu. sarı lacivertliler orduspor'la antalyaspor'u yeniyor ve türkiye'de averajla şampiyon olan ilk takım olmayı da başarıyorlardı.
beşiktaş kulübesinde sfenks gibi bir heykel vardı...
yenilen her gol ve kacan her pozisyonda dövünen ağlayan yedeklere karşılık tugoslav hoca,hiç bir tepki göstermedi...
genel kaptan mekki başak, özellikle beşiktaş 2-1 galip durumdayken, elinden mendili düşürmedi...sürekli terini silen başak,beraberlik golüyle ağlamaya başladı...sadece o değil,tüm yedek futbolcuların da gözlerinden yaşlar süzülüyordu...
atılan gollerde olağanüstü sevinç gösterisinde bulunan beşiktaş kulübesi,şekerbegoviç'in kaçırdığı glde bağırış çıglıklarıyla doldu...
kısacası beşiktaş kulübesinde önce mutluluk vardı,sonra işse hüzün ve göz yaşı...
fenerbahçe kulübesi 21.05.1985 tarihli milliyetten;
ilyas'ın golünden sonra selçuk suyla ayılabildi...
ilhan söyler.
fenerbahçe kulübesindeki heyecanı görmek istedik ve yugoslav vesilonoviç'in yanına sokulduk.
futbolcularını özellikle llk yarıda yerinden kalkarak uyaran yugoslav hoca,müjdat'ın golünde avazı çıktığı kadar " bravo miço..." diye bağırdı.
yenik duruma düşen fenerbahçe kulübesi bu kez suskun ve sinirli.dakika75.ismail'in ortasına ilyas dokunuyor ve ağlar havalanırken,kulübede kimsekalmamış,herkes kucaklaşıyor,o anda ismail sahadan kopup geliyor ve kendini erol togay'ın kucağında buluyor,fakat o da ne selçuk ortalarda yok,masör selçuk'un başında,selçuk ise olduğu yere yığılmış su ile ayımaya çalışıyor, yarı baygın,yarı sevinçli.ve vesilonoviç,ismail'i bağırına basıyor: "aslanım coçuk..."