meksika’daki 1970 dünya kupası pele ve brezilya için farklı bir hikaye olmuştur. pele’nin yetenekleri zaman zaman sorgulanırken, pele, “bir dünya kupası’nda da tekme yemeden devam edebilmek istiyorum. o zaman beni sorgulayabilirsiniz” açıklamasını yaptı.
pele o turnuvada da tekmeler almaya devam etti ama “futbolun kralı” 3 haftalık turnuvada, 4 gol kaydetti ve 6 da asist yaptı. brezilya final maçında italya’yı 4-1 yenerken pele’nin kaydettiği ilk gol ülkesinin dünya kupası’ndaki 100. golü oldu.
bir süre sonra final maçında pele’yi savunan tarcisio burgnich bir açıklama yaptı, “maçtan önce kendime şunu dedim, “o da bizler gibi etten ve kemikten biri” ama yanılmışım.”
pele üç dünya kupası kazanan ilk isim olurken, brezilya da jules rimet kupası’nın tamamıyle sahibi olmayı başardı.
iki dünya kupası finalinde gol atan ilk futbolcu brezilyalı vava oldu. efsane futbolcu 1958’de isveç’e ve 1962’de çekoslavakya’ya birer gol atmayı başardı. daha sonra pele (1958 ve 1970) ile paul breitner (1974 ve 1982),ve zinedine zidane(1998 ve 2006) iki farklı finallerde gol atmayı başardılar.
brezilyalı jairzinho dünya kupaları tarihinde bir turnuva boyunca her maçta gol atmayı başarabilen ilk ve şuana kadar tek oyuncudur.1970 dünya kupası boyunca atmış olduğu goller şöyle;
“1970 dünya kupası maçları en unutulmaz anılarımın yer aldığı maçlardır. o kupada 4 ayrı unvan ile onurlandırılmıştım.birincisi: jules rimet kupası’nı (dünya kupası’nı 3 kez kazanma başarısını gösterenlere verilen kupa) brezilya’ya götüren takım olmuştuk. ikincisi: bana ’70 dünya kupası’nın kasırgası’ adını vermişlerdi. üçüncüsü: ‘kupaya fiziksel olarak en iyi hazırlanan oyuncu’ seçilmiştim. dördünücüsü: bir dünya kupası’nın her maçında gol atmış biri olarak, guinness rekorlar kitabı’na geçmiştim. her golün yeri ayrıdır ama finalde italya’ya attığım 3. golün yeri bambaşkadır. o golden sonra kupanın bizim olacağı kesinleşmişti.”
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
her turnuvada final büyüktür. ama bu final, hepsinden büyüktü. tüm finallerden büyük bit finaldi. çünkü.. çünküsü işte: italya da, brezilya da bu dünya kupası'nı ikişer kez kazanmıştı. dünya kupası'nın yaratıcısı jules rimet "bu kupa, üç kez kazananın olsun" demişti. şimdi iki takım da ikişer şampiyonlukla kupanın adayıydı. başka şık yoktu: kim yenerse yensin, jules rimet kupası tarihe karışacaktı. şimdiye kadar kupayı alan ülke dört yıl saklamış, dört yıl sonra yeni şampiyona vermişti, fakat üç kez kazanan, bu kupayı ebediyen müzesinde saklama şerefini de kazanmış oluyordu.
mexico city'nin azteca stadı'nda 110 bin seyirciyle birlikte izliyordum maçı.. şu farkla mikrofon başındaydım. bu şahane finali türkiye'deki milyonlara duyurmakla görevliydim ankara'da trt'deki arkadaşlar, gereken bütün girişimleri yapmış, maçın naklini gerçekleştirmişlerdi. guadalajara'daki gibi "kendin söyle kendin dinle" olmasın diye tüm önlemleri almışlardı. takımlar sahada ısınırken, ben de kulaklıktan, taaa dünyanın öbür ucundan, değerli arkadaşım, yetenekli televizyoncu, zeki sözer'in ve sevgili arman talay'ın sesini duyuyordum. konuşuyorduk. az sonra yayına başlayacak, bu büyük spor olayını nakledecektim. fakat o da ne? birden ses kesilmişti. koştum sağa sola.. hat kesilmişti. ve maç başlıyordu. işte hakem başlama düdüğünü öttürüyordu bile.. aslında bir saat kadar önce de başka sorunla uğraşmıştım. ankara'dan "her şey tamam" demişlerdi. dünya kupası, radyo-televizyon merkezi'nden de "tamam" demişlerdi. fakat bana ayrılan yere gittiğimde, önümde mikrofon filan bulamamıştım. sorduğumda ise "kendi teknik ekibiniz yerleştirmeyecek mi mikrofonu?" diye onlar bana sormuştu. hangi teknik ekip? ben burada bir garip spikerim, kendi göbeğimi kendim keserim, diye anlatamazdım ki... meksikalılar kendilerinin yapacak bir şeyleri olmadığını, bir başka radyo ekibinden teknik yardım almam gerektiğini söylediler. aklıma italyanlar geldi. takımları finalistti. onların maçını nakledecektim. ne de olsa akdenizliydik, yakındık birbirimize.. gittim, rai görevlilerine söyledim. büyük ilgi gösterdiler. hemen bir teknisyen mikrofon ve diğer aygıtları aldı, geldi. kendilerinde iki tane yedek varmış. (dünyaya bakın). o yedeklerden birini kurdu italyan teknisyen.. onbin kez teşekkür ettim. italyanların gollerini çok iyi anlatarak teşekkürümü perçinleyeceğimi belirttim. kırık dökük ıtalyancamla, akdeniz dostluğu sayesinde olayı çözümlemiştim. fakat şimdi maç başlamış ve yine yayını yapamıyordum. çıldıracak ya da ağlayacaktım. birden kulaklığımda "başla halit ağabey, başla!" diye arman talay'ın sesini duydum, "başla!. yayındasın!." hiçbir şey soramazdım, çünkü "yayındasın" demişti arman.. çaresiz başladım. öyle bir başladım ki.. sonunda durduramayacaklardı beni..
demokratik (doğu) almanya'dan hakem glöckner'in yönettiği maçta jules rimet kupası için son mücadeleyi verecek takımlar şöyleydi:
italya: albertosi-burgnich, cera, rosato, facchetti-bertini, mazzola, de sisti-domenghini, boninsegna, riva..
perdeyi pele açıyor, bir altın kafa golüyle brezilya'yı 1-0 öne geçiriyordu. ne var ki, arkası gelmiyordu. 1-0.. 1-0.. 1-0... demek böylesine muhteşem bir final, tek golle sona erecekti. ama italya'nın ileri üçlüsünde, civa gibi bir boninsegna vardı. fırsatçı boninsegna... bazen tek başına kalıyordu ilerde. brezilya defansını tek başına uğraştırıyordu da... işte bu ele avuca sığmaz boninsegna, çoklarının riva'dan beklediğini yapıyor, italya'yı büyük finalde 1-1 beraberlipe ulaştıran golü atıoyrdu. rica ise şımarık jestleri dışında, pek bir şey yapmış değildi.
brezilya büyüktü, çok büyüktü, en büyüktü. bu büyüklüğünü finalde de göstermektee gecikmedi. işte gerson'un futbol tarihine parlak harflerle yazılacak müthiş golü... ve 2-1! sonra jairzinho'dan galibiyetin ve şampiyonluğun perçini olan gol: 3-1!.. nihayet geriden ok gibi fırlayıp, pele'den aldığı pasla kaleye akan... ve de nefis bir şutla ağları sarsan kaptan carlos alberto'nun kapanış selamı: 4-1!.. brezilya, 1958 ve 1962den sonra 1970'de de şampiyon olunca "jules rimet kupası"nın ebedi sahibi oluyordu.
anlatıyor anlatıyor anlatıyordum. konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordum. maçların en büyüğüydü bu. futbolun en güzeli, kupaların en görkemlisi.. brezilyalılar şeref turu yaparken 110 bin kişinin çoğu ağlıyordu sevinçten. stadı dolduranların tümü de alkışlıyordu. alkışlanacak bir başarıydı bu..
o anda baktım tepemde birtakım adamlar... ben coşmuş, brezilya'nın azteca stadı'nda yazdığı destanı okuyorum âdeta.. ankara'dan da kesmemişler, "bu finalin hakkı bu yayındır" gibilerden... başımdaki insanların ellerinde kameralar, mikrofonlar... ikisi de bana uzandı mikrofonların.. brezilya televizyonu ekibiymiş meğer.. radyo yayınlarını da ayrıca filme alıyorlarmış. "dünya zaferimizi nasıl duydu?" diye.. beni öyle brezilyalıdan çok brezilyan gibi kendimden geçmiş anlatır görünce, öteki spikerleri filan bırakmışlar, filme çekiyorlar... önümdeki "trt-turchia" yazısını görünce ilgilenmişler zaten.. "türkiye nire, brezilya nire" gibilerden.. bilseler bizde sokakta bez topla oynayan çocuğun bile onların kalecisinin göbek adını ezbere bilecek kadar futbol hastası olduğunu.
2002 basımlı "dünya kupası" kitabında yer alan alp ulagay'ın "dünya kupası'nın mimarları: teknik direktörler" başlıklı yazısından;
zagallo 1958 ve 1962'de pele'li, didi'li, garrincha'lı milli takımın sol açığıydı. bu kadrodan pelé'nin de yer aldığı 1970 finallerine birkaç ay kala başarılı çalıştırıcı saldanha görevden alınınca piyango zagallo'ya vurdu. milli takım teknik direktörlüğü yapmanın devlet başkanlığıyla eşdeğer tutulduğu bir ülkede efsanevi pelé'yle takışmak saldanha'yı işinden etti. zagallo üç aylık yoğun bir kamp döneminden sonra milli takımı meksika'ya götürdü ve doğru tercihler yaparak unutulmayacak bir başarı kazandı. liglerin ertelenmesiyle birlikte meksika'nın insanı bezdirici sıcağı için kondisyon yönünden takımı çok iyi hazırladı. diyetisyen eşliğinde en uygun gıda rejimini futbolculara benimsetti. böylece, zagallo'nun idaresi altındaki brezilya dünya kupası finallerinde tüm maçlarını kazanan tek takım unvanını ele geçirirken son maçta da italya'yı 4-1 yenerek jules rimet kupasının ebedi sahibi haline geldi. aynı mario zagallo bu başarıdan tam 24 yıl sonra siyah incilerin dördüncü dünya şampiyonluğunda da pay sahibiydi. carlos alberto parreira'nın yardımcılığını üstlenen tecrübeli teknik adam romario'lu, bebeto'lu kadronun kazandığı zaferin mimarlarından biriydi.
brezilya ile italya, jules rimet’i ebediyen müzesine götürmek için 21 temmuz günü tarihi azteca stadı’na çıktıklarında tribünlerdeki 110 bin kişi müthiş bir tempoda “bra-sil” “bra-sil” tezahüratıyla sahadaki azzuro’ları şaşkına çevirmişlerdi. maç meksika’daydı ve kendi takımları finale gelince kıtadaşlarını destekliyorlardı ve kendilerini kupanın dışına iten italya’ya kızgınlıkları sürüyordu.
doğu alman hakem glöckner’in, düdüğüyle başlayan maçın ilk 10 dakikası temposuz geçti. bu dakikadan sonra turnuvanın takımı brezilya vites yükseltti. rivelino’nun harika pası ve pele’nin nefis kafa golü italyan’ları şok etti. pele’in attığı bu gol brezilya’nın dünya kupası tarihinde attığı 100. goldü. ama kaleci felix’in ve brezilya savunmasının ortak inanılmaz hatası italyan tilkisi boninsegna’nın topu boş kaleye atmasıyla sonuçlandı ve ilk yarı 1-1 sona erdi.
ilk yarı valcareggi’nin italya’sı catenaccio ile pele’yi, tostao’yu, rivelino’yu, jairzinho’yu durdurabilmişti ama italya milli takımında sadece bir riva sıkı markaja değer gözükürken, brezilya’da her biri yıldız futbolcuları büyük bir titizlikle kontrol etmek gerekiyordu. italyanlar bu işi çok iyi yapmakta ustaydılar ama 66.dakikada rakibinden kurtulduğu sol ayağıyla müthiş bir şut çıkartan gerson, kaleci albertosi’yi mağlup etmekle kalmadı, italya’nın kilidini de açtı.
daha sonra italyan teknik direktör valcareggi kendilerini bitiren golün bu gol olduğunu söyleyecekti. azzurolar, 5 dakika sonra jairzinho’nun kale dibinden attığı golü de engelleyemedi. kaybedecek bir şeyin olmadığını anlayan italyanlar, brezilya’nın yıldızlarına vurdukları kelepçeleri birbir çözdüler. bu kez de, kupa tarihinin en güzel gollerinden birini yediler. clodoaldo’nun 3 kişiyi çalımlayıp, rivelino’yla sol kanattan devam eden atakta top ilerde jairzinho’yla buluştu. jairzinho ortadaki pele’yi gördü. pele de gerilerden kopup gelen kaptan carlos alberto’ya topu uzattı ve kaptan sağ ayağıyla son derece sert ve isabetli, füze gibi bir şutla perdeyi kapayan golü attı.
kupa bir kez daha brezilya’nın olmuştu ve brezilya bu gururu 3.kez yaşayarak jules rimet kupası’na ebediyen sahip oldu. teknik direktör mario zagallo da hem futbolcu (1958-1962) hem de teknik direktör olarak kupayı kazanma başarısını gösteren ilk kişi oldu. bu final, pele’nin dünya kupalarında boy gösterdiği son finaldi ve pele kariyerine muhteşem bir başarı ekleyerek futbola veda etti.
arkadaşları ile önce aynı takımda dünya kupası finallerinde oynayan ve daha sonra da eski takım arkadaşlarına teknik direktörlük yapanlar 2006 dünya kupası sonuna kadar şöyledir
brezilyalı pele ile mario zagallo ile 1958 ve 1962 dünya kupasında birlikte brezilya milli takımında oynadılar ve zagallo 1970 dünya kupasında pelenin teknik direktörlüğünü yaptı.
aynı durumda olan diğer teknik direktör ve futbolcular ise;
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında ümit hassan'ın "brezilya ve ötekiler" başlıklı yazısından;
madem gidemedik, sonradan kısmen gördüklerimizi, futbol tarihçilerinin kayıtlarıyla birleştirelim:
pele başlar (dk. 18): 1-0. (katıldığı dünya kupası final maçlarında gol atan tek adam olan vava ile bu titri paylaşmış olur.) brezilya'nın şov'u defansta boşluk yaratır ve boninsegna 1-1 yapar (dk. 37). ikinci devre brezilya, yeniden brezilya olur: gerson acîb bir sol şutla takımını öne geçirir. pele, jairzinho'ya "al, at" der. jairzinho da, bir dünya kupası'nın her maçında gol atan tek adam olarak tarihe geçer (dk. 71). brezilya'nın son golü yine tarihseldir. erbabına göre, "gelmiş-geçmiş" (holivut türkçesini tercih edenler için tekrar edelim: "bütün zamanlarım) en güzel "gooool" lerinden biridir bu. savunmadan çıkarılan çok akıllı bir uzun top jairzinho ile sağ kanatta hem-âhenk olur; jairzinho durdurmadan pele'ye aktarır "dobi", o da yine hemen, "vakur" bir edâ ile kaptan'ı carlos alberto'nun "koşu yolu"na doğru yumuşatır "meşin yuvarlak"ı; carlos alberto'nun vuruşunun filelerle zinaya koştuğunu albertosi sezinler gibi olur.
(tercüman’ın 1990 basımlı büyük futbol ansiklopedisinden alıntıdır.)
bu finalin çok önemli iki yanı vardı. birincisi daha önce jules rimet kupası’nı ikişer defa kazanmış iki takımdan biri kupanın kesin sahibi olacaktı. diğeri de, düne kadar finallerde ilk golü atan takımın -1938 hariç- finali kaybetmesi idi. oysa bu defa ilk golü atan brezilya dünya şampiyonu oldu ve jules rimet kupası’nı ilelebet kazanarak müzesine götürdü.
18. dakikada pele italyan defansının arasından yükselip şık bir kafa ile brezilya’yı 1-0 öne geçirdi. 37. dakikada uzun bir pası kovalayan boninsegna çıkış yapan kaleci felix’in yanından beraberliği sağladı. 66. dakikada gerson cezaalanı dışından attığı sert şutla yeniden brezilya’yı öne geçirdi. 71. dakikada jairzinho kale dibine düşen topu facchetti’ye rağmen ağlara attı: 3-1. 87. dakikada pele’nin pasına koşan carlos alberto çok sert bir sağ vuruşla skoru ilan etti: 4-1.
bu kupadaki brezilya, teknik ile kollektif futbolu bir arada uygulayarak dünya kupalarının en iyi ekibi seçildi. bunun yanısıra, bu kupada futbolla gelen yenilik de peru’nun rakip defansın ortasında bire-iki oyunu gerçekleştirerek gole gitmesi oldu.
f.almanya milli takımının santrforu gerd müller 10 golle gol krallığını kazandı.
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında fatih altınöz'ün "dünya kupası penaltı yarışması" başlıklı yazısından;
ilk dünya kupamız 1970. yaş 6. baba memleketine antep'e gidiyoruz. mevsim yaz. otobüs çayırağası. vakit gece yarısı avur dagı'na tırmanıyoruz. edgar allan poe öykülerinden fırlamış bir yerdeyiz. gavur dağı'nın adı üstünde, gökyüzüne doğru kıvrıla kıvrıla yükseliyor sonra kıvrık kıvrık alçalıyoruz. ortada otobüsümüzü bir lokmada yutmaya hazır karanlık, kapkaranlık bir boşluk... otobüs santim santim inim inim ilerliyor. içerde ışıklar sönük, otobüsteki tek ses şoför mahallinde. radyo.
radyo açık, cızırtılı. ses gidip geliyor. dünya kupası finali. brezilya - italya maçı. riva, rivera, fachetti, mazzola filan var galiba italya'da. brezilya'yı tutuyoruz. pele'den, rivelino, tostao ya da jairzinho'dan olabilir. formadaki sarı-lacivert renk lerden de olabilir, iyi top oynamalarından da. bizim oralarda brezilya'ya berezilya derlerdi. berezilya güzel top oynardı. bir yabancı turnuvada eğer fenerbahçe, milli takım ya da herhangi bir yerli takım yoksa direkman güzel top oynayanı tutardık. çocuktuk.
bizim ilk dünya kupamızı gavur dağı'ndaki maçta berezilya kazandı. dört-bir. helal olsun dedik verdik kupayı radyonun cızırtılarının arasından gece yarısı.
mutlu mesut antep'e vardık. ertesi gün dedemizin fıstık dükkanında dedemize maç sonucunu soranlara torun olarak cevap verdik. golleri de şunlar şunlar attı.
ilk dünya kupamızda berezilya'yı tutuyorduk. radyo vardı otobüste, ikinci dünya kupamızda ise televizyon, komşunun evinde.
1974. hollanda'yı tuttuk. deli gibi. çünkü güzel top oynuyorlardı. cruyff, neeskens, kroll, rep, rensenbrink, suurbier (rahmetlik oldu galiba genç yaşında), rijsbergen, van hanegem, haan... kerkhof kardeşlerden biri ufak ufak takıma giriyordu. bi de bi hulshoff vardı, ama sakattı (gene) galiba. kalecilerinde iş yoktu yalnız. jongbloed ve okunuşuyla şırayvırs... iki uçan mandayla iki kupa gitti 74 ve 78'de.
1974 dünya kupası finalleri. hayatımızın en güzel günleri. kasaba. çocukluk. uzun yaz günleri. cruyff u izlemeye doyamazdık... bizim oralarda cruyff a cüruf derlerdi. beckenbauer'a karşı tabii ki cüruf. soğuk, mekanik, salt sonuca yönelik sağlamcı oyuna karşı... renkli, sereserpe, heyecanlı, hercai oyun.
cephe gerisindeki en emniyetli yere kurulup bütün topları alıp oyunu kuran, formasında çamur çimen izi olmadan maç bitiren kayzere karşı cephenin orta ve ileri ucunda düşman saflarında düşmanla kora kor savaşan, yara bere içinde kalan her türlü tekmeye gözü kara dalan portakal renkli fedai. futbolun jordan'ı. üstüne adam tanımadık. neeskens de pippen oluyor? evet, uydu gibi. uydu uydu. finaldeki o ilk penaltı, buz gibi penaltıydı arkadaş.
herifler daha topa dokunamadan cürufa dokundular. dakka bir. neeskens attı. neeskens attı. neeskens attı. ikinci penaltı ise breitner'in attığı... onun neresi penaltı? kendini hop diye yere atan holzenbein'den ömrümüz boyu nefret ettik, ederiz. gerd müller'in attığı ikinci golden sonra dakka 67 miydi neydi? moral sıfır. maçı daha fazla seyredemedik.
çıktık komşudan, indik aşağı. kapının önünde komşunun penceresinden gelecek iyi haberi bekledik maç sonuna kadar. bizi yeniden yukarı çıkaracak haberi. o iyi haber gelmedi...
hollanda finalde kaybetti. penaltılara olan öfkemiz o günlerden miras kalmış olabilir. jansen (kıvırcık, sarı, kısa, orta saha) düşürmedi, adam kendini yere attı abi. ceza sahasında kendini yere bırakan adamlardan da o gün bugün nefret ettik. maçın bütün dengelerini bozar bu artizler. maça bir asabiyet gelir o dakkadan sonra keyif meyif kalmaz ve çoğu zaman maç hücceten gider az sonra. bir maçta şöyle bir sahne görelim isteriz. misal ahmet ceza sahasında tam gol pozisyonundayken düşüyor. hakem misal'in takımı lehine penaltı veriyor. ahmet itiraz ediyor: "düşürülmedim. ben kendim düştüm." hakem kararları malum değiştirilemez. hakem dinlemiyor. sen misin misal'i dinlemeyen. bakıyor ki takımı haksız bir gol kazanacak. geçiyor topun başına kendi. geriliyor geriliyor, ama kaleye doğru dikine değil kaleye paralel taç çizgisi istikametine. herkesin gözü 'bu adam n'apıyor?' gibilerden onda... geliyor geliyor. bi şut. toptaçta hatta tribünlerde. işte adalet... futbol sahalarında böyle bir şey görelim daha bir şey istemiyoruz. neyse...
dünya kupası penaltıları 1970, 1974 ve 1978 de gene de tahammül edilebilir bir durumdaydı. çünkü maç içindeki hataların cezası olarak verildiler hiç olmazsa. (hatalı karar veren hakemin günahı boynuna.) 1974'de bunlara bile isyan ederken sonradan başımıza geleceklerden haberimiz yoktu tabii...
ilk basımı 2002 yılında olan yapı kredi'nin "top bir dünyadır" adlı kitabından;
erden güley'in "futbol bizim dünyamız" başlıklı yazısından;
meksika posta idaresi, dünya kupası anısına 6 pul bastırırken, birçok ülke de şampiyona ile ilgili pul çıkardı. brezilya posta idaresi ise pele'nin 1000. golü anısına bir blok bastırdı; ayrıca 3 futbol pulu, 1 de jules rimet kupası pulu çıkardı.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
70 dünya kupası'nın unutulmaz görüntülerinden bazılarını sıralayalım: bir kolu sarılı olan beckenbauer'in son âna kadar olağanüstü bir çaba gösterişi, bir gözünden ameliyatlı olan tostao'nun maçlarda dimdik ayakta duruşu, katıldığı son dünya kupasında pele'nin havaya yükselişleri belleklerden kolay kolay silinmeyecekti. pele'yi marke eden italyan defans oyuncusu burgnich onunla ilgili olarak şöyle diyordu: "birlikte sıçradık, ayaklarım yere değdiğinde bir baktım, o hâlâ havadaydı."
şampiyonada dört ekip brezilya, italya, almanya ve uruguay yarı finale kaldı. almanya üçüncü, uruguay da dördüncü oldu. final karşılaşmasında brezilya, italya'yı 4-1'lik bir skorla ezip geçti. ingiliz basını bu maçla ilgili haberini şu başlıkla veriyordu: "böylesine güzel bir futbol yasak edilmeli." son gol unutulmazdı: topa tüm brezilya oyuncuları dokunmuştu, sonunda pele onu sanki bir tepside sunar gibi, işi bitirecek olan ve bir fırtına hızıyla gelen carlos alberto'ya gönderdi.
"torpido" lakaplı alman müller gol krallığında on golle baş sırayı aldı, onu yedi golle brezilyalı jairzinho izledi.
üçüncü kez yenilmez şampiyon olarak brezilya, rimet kupası'nın sahibi oldu. iki kilo ağırlığındaki bu som altından kupa 1983 yılının sonlarına doğru yerinden çalındı ve eritilerek satıldı. şimdi onun yerinde bir taklidi duruyor.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
brezilya'da okulsuz, kilisesiz köyler bulunabilir, ama futbol sahası olmayan bir köye rastlamak asla mümkün değildir. ülkede pazar günleri en çok yorulanlar kalp hastalıkları uzmanlarıdır; pazar ayini kadar kutsal sayılan bir maç sırasında bir kimsenin kalp krizinden ölmesi beklenmedik bir olay değildir. bu ülkede futbolsuz geçen bir pazar gününde ise insan can sıkıntısından ölebilir.
brezilya karması 66 dünya kupası'nda kazaya kurban gittiğinde birçok intihar ve sinir krizi vakaları oldu, bayraklar yarıya indi ve kapılara siyah çelenkler konuldu; ayrıca halk, brezilya futbolunu temsil eden boş bir tabutu samba yaparak caddelerde dolaştırdıktan sonra mezarlığa götürüp gömdü. brezilya dört yıl sonra üçüncü kez dünya şampiyonu olduğunda nelson rodrigues, brezilyalı futbolcuların "kırk satır ya da kırk katır" korkusu duymadan yurda döndüklerini ve krallar gibi karşılandıklarını gazetede yazmıştı.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
70 dünya kupası'nda brezilya muhteşem bir futbol sergiledi. o zamanlar tüm dünyada savunma taktiği geçerliydi; oyuncuların hemen hemen tamamı geri hatlara kapanarak oynarken ileri hatlarda bir-iki oyuncu bırakılıyordu; oyuncuların akıllarına eseni yapmaları yasaktı. ve o brezilya karması olağanüstü atak oyunuyla şaşırtıcı bir görüntü sergiledi; jairzinho, tostao, pele ve rivelino hep birlikte atağa kalkıyorlardı; hatta bazen gerson ve carlos aiberto'nun gerilerden gelmesiyle bu sayı beşe ya da altıya yükseliyordu. finalde bu buldozer italya'yı ezip geçti.
çeyrek yüzyıl sonra böyle bir gözü peklik intihar olarak kabul edilecekti. 94 dünya kupası'nda brezilya finalde italya'yı tekrar yendi. golsüz geçen bir yüz yirmi dakikanın sonunda sonucu penaltılar belirledi; penaltılar olmasaydı topun filelere gideceği yoktu.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
70 dünya kupası'nda brezilya'nın kazandığı zaferin kutlamaları sırasında brezilya diktatörü general medici futbolculara para bağışında bulundu, elinde zafer kupası olduğu halde onlarla fotoğraf çektirdi ve hatta topa kafa vurarak fotoğraf makinelerine poz verdi. brezilya karması için bestelenen "prafrente brasil" ülkenin milli marşı olarak kabul edildi; bu arada televizyonlarda pele'nin çimenler üzerinde uçarken çekilen görüntüleri, "brezilya'yı kimse durduramaz," yazılarıyla birlikte veriliyordu.
arjantin 78 dünya kupasını kazandığında general videla da fırtına gibi hızlı kerapes'in görüntülerini aynı amaçla kullandı.
futbol demek vatan-millet demekti, bütün güç futboldaydı ve asker diktatörlerin hepsinin de sloganı "ben vatanım" oluyordu.
bu arada şili'nin tek adamı general pinochet, ülkenin kalburüstü kulüplerinden colo-colo'nun başkanı oldu.
aynı şekilde bolivya'da iktidarı ele geçiren general garcia meza da ülkenin en kalabalık ve en ateşli taraftarına sahip olan wilstermann kulübü'nün başkanı ilan etti kendisini.
futbol demek halk demekti, o halde bütün güç futboldaydı ve bu diktatörler de "ben halkım" sloganını kullanmaktan vazgeçmiyorlardı.
maçlar avrupaya tv yayının yapılabilmesi için öğlen sıcağında saat 12:00 de oynnaınca takımlar çok zorlandılar.bazı takımlar sıcak nedeniyle file formalarla maçlara çıktılar
brezilya, kendisi gibi üçüncü kez şampiyon olmaya gelen italya’yı finalde yenerek kupaya ebediyen sahip olmuştu ama brezilya’nın hevesi kursağında kaldı. çünkü kupa birkaç yıl sonra çalındı ve bir daha bulunamadı