ilk basımı 2004 yılında olan bozkurt k. yılmaz'ın "bu aşk bizi canlı tutacak: fenebahçeli olmak" kitabından;
ilk haftada isanbulspor'a karşı aldığımız 3-0'lık yenilgi ülkenin yarısına neşe saçmış durumda. diğer yarısının ağzını bıçak açmıyor. o sessiz çoğunluk kendi dünyasının en kuytu köşelerinde kimselere belli etmeden isyan ediyor, içi yanıyor ama yüzlerine oturmuş tuhaf bir tebessüm var. rakiplerin "vallahi sizinki de hep hayal kırıklığı be abicim. neyse, durun bakalım, daha yeni başladık. belki toparlarsınız ama kardeşim ya, ilk haftadan da 3 gol yenip havlu atılmaz ki" diye alaylarına çoğu fenerbahçeli o tuhaf tebessüm ile bakıyor, cevap vermiyor. aslında içlerinden verdikleri bir cevap var ama duyulmuyor; "görürsünüz!"
ilker, "gel maçı beraber seyredelim" diyor. onun için en benzersiz tanımlamayı hatırlıyorum: stephan hawkins'in eli ayağı oynayanı. ilker ile iyi arkadaşız, çok da severim ama beraber oturup televizyonda maç seyretmişliğimiz yok. içimde, "ya yazdığı gibi sınır tanımadan maç sırasında da durmadan konuşursa ne yaparım" endişesi var. ben maçı gollerde ayağa kalkmak, sinirlenince küfür etmek dışında sus pus seyrederim. sorulara kızarım, devre arasında "pardon, tuvalet nerede" dışında soru sormam. hele yanımdakiler "yok bitti bu iş, kesin kaybettik" gibisinden konulara girerlerse boğazım düğümlenir.
kalabalık bir ekiple maç seyretmek zorunda kalırsam maçtan sonra beni nasıl anacaklarını da bilirim.
"bozkurt hangisiydi?" "hiç konuşmadan oturan bir tek golde ayağa kalkan biri vardı ya. o işte" "hatırlayamadım." "boş ver. iyi çocuktur aslında."
onun için bu aşkı, acıyı "genelde ve özelde" tek başıma evimde yaşamayı tercih ederim ama bugün ilker'e "evet" demiş bulunduk! diğer gelenler kim diye de öğrenmem gerek. ali ve cem'i çok iyi tanıyorum, her ikisi de tribünde beraber maç seyrettiğim arkadaşlarım da binleri daha "belki" geleceklermiş. onların isimlerini söylenirken anlamadım da mı tanımıyorum, adlarını duydum da tanışmadığım için mı tanımıyorum bilemedim. ya onlar çok konuşuyorlarsa? "keşke paşa paşa evinde otursaydın be adam " diyorum.
bir de ilker'in evinin yolunu bulamadık iyi mi... "hocam pardon bu mimoza sokak nerede? direkman (o nasıl oluyorsa) gidiyorum, sapmıyorum, önce sağ sonra dört yola gelip hafif kıvrılıyorum, döner gibi yapıp karşıya devam ediyorum". anlamadım ama bir daha sorsam daha açıklayıcı olmayacak "peki, sağolasın" diyorum.
"evin önünde park yeri bulamam, şuraya park edeyim, yürürüm. bir de eli boş gidilmez, şu marketten cips mips alayım bari. off bozkurt of!.. keşke evde otursaydın!" gibi düşünceler sonrası apartmanı bulup, yukarı çıkıp,televizyonun başına kuruluyorum. çok şükür, maçın yayınlanacağı kanal açık. bazen böyle söz sahibi olamadığım misafirliklerde maç başlayana kadar falanca filmin sonu, müzik küpleri, haberler seyredilip son dakika da maçın verildiği kanala geçilir ve benim de içim ezilir.
maçta bir frikik kazanıyoruz. yeni transfer hollandalı topun başına geçerken ben de dahil milyonlarca taraftarın "tamam duyduk, çok iyi atıyormuşsun da orası da biraz uzak değil mi be birader" dediğini biliyorum. utanıyoruz!
maç seyri de korktuğum gibi olmuyor. maçı gayet edepli, fuzuli muhabbetler olmadan seyrediyoruz. bir tek cem maçın sonlarında uğursuzluk getirir diye ayağa kalkmama izin vermiyor. cem'in geçmişte kimlere sinirlenip neler yaptığını bildiğimden "tamam kalkabilirsiniz" diyene kadar kalkmıyorum.
maç galibiyet ile bittiğinde takım unuttuğuna göre o ilk haftayı bizim de unutmamız gerektiğini anlıyoruz. ilk haftadaki hüsranı kaldırabilmek ve karadeniz kıyısındaki en zor deplasmandan galip dönebilmek için gerekeni stadyumdaki bir pankarta taraftarlar yazmış: "...gücünü tarihinden alıyor olması gerekir" .
maç öncesinde derinliği "hamsi kılçığı kalınlığında" tuhaf tartışmalar yaşanıyor. zira ülkenin en zor deplasmanı olmasının yanı sıra rakip seyircinin tırsıp da girmediği giremediği tek stadyum olan avni aker'de tel örgüler davul zurna ile kutlanarak kalkıyor. maç sonunda korkulan olmayıp, sahaya kimse girmeyince adı "asalet" oluyor. (o gün bir acemilik olduğu sonradan anlaşılıyor. sonraları saha, sık sık eminönü meydanına dönüyor ama girenlerin hepsinin aklından zoru var. ben değil, raporlar öyle diyor.)
medeniyetin tek ölçütü olarak algılanan "tel örgüler" ile boğuşan zihinler maç öncesi harap ve bitap düşüyor. her iki tarafın seyircileri hizmet ettiği akıl meçhul bir şekilde yan yana oturtulunca istanbul'dan gelen taraftarlarımız sadece bir devre maçı izleyebiliyor ve saha dışına çıkarılıyor. böylesi durumlarda yetkili kim sonsuza kadar bilinmez ama o yetkililerin olayları önleyecek bir kampanya yürütmediği çok açık.
maçın görüntülerine bakıyorum. güvenliği sağlasınlar diye iki tarafın arasına oturtulan polisler martı gibi başlarını içlerine çekmiş kendi güvenliğini sağlamış durumdalar. diğerleri fenerbahçe tribünündekileri dışarı çıkartmaya çalışıyor. avni aker stadı'nın diğer bölümleri "sit alanı" sanki. dokunan yok. sonrası popüler bir deyimle "timsah gözyaşları!"
sorumluluktan kaçmakla kalmayıp, üste çıkanların beyin fırtınası sonucu ilginç fikirleri olduğunu tahmin ediyorum.
"fenerbahçe taraftarına şöyle sıkı ama çok sıkı bir ceza verilsin de bir daha yapmasınlar. mesela 6 puanları şilinsin ve lige (-2) puanla devam etsinler. tabii ya, onlar geldi diye olay çıktı. onlar gelmese orda ne oluyor diye bizim fubolcular oraya bakmazdı o gol olan frikik de olmazdı..."
"bu taraftarlar düpedüz terörist olduklarına göre terörle mücadele yasasına göre yargılansınlar ve pişmanlık yasasından faydalana-masınlar. aıhm buna müdahale edemez bu bizim iç işlerimize karışmak olur."
"fenerbahçe'nin, çıkan olaylar nedeniyle kadıköy'deki sahası liglerimizdeki tüm olaylar yatışana kadar-artık ne zaman yatışırsa-kapansın ve unutmadan, o sökülen tel örgüler de şükrü saraçoğlu stadı'na takılsın da ziyan olmasın."
maçın neticesi yerine kamuoyunda böyle dahiyane fikirler tartışılmaya başlanıyor. gergin ortamlarda ne anlama geldiği veya nereye gideceği hesap edilemeyen sözler söylenmesinin ne faydası var acaba?
futbolda "anadolu ihtilali"ni karadeniz fırtınası trabzonspor yapmış denir. hiçbir itirazım yok. liglerde kendine yegane hedef ve de rakip olarak fenerbahçe'yi seçmesini de anlıyorum. biz de yıllarca lig şampiyonluğu için çekiştiğimiz rakibimizi her zaman ciddiye alma eğilimindeyizdir. diğer rakiplerimize gösterilmeyen dişleri bize çıkınca şaşırmayız. hatta kendi adıma bu rekabete saygı bile duyuyorum.
deplasmana giden taraftar kitlemizin eğitiminin yüksek lisans seviyesinde olmadığının, sinirlendikleri zaman meditasyon-yoga gibi yollara başvurmadıklarının da bilincindeyim... ama, taraftarımız için haklı haksız eleştiri de bulunurken, bilgisizce kulübe de göndermeler yapılıyor ve en basitinden "ayıp oluyor".
madalyonlar çift yüzlü olur.
fenerbahçelilik ve taraftarlık ayrı şeyler bana göre. "sen ne biçim fenerbahçe taraftarısın maça gitmiyorsun?" "sen ne biçim fenerbahçe taraftarısın kulübe üye olmuyorsun" gibi değerlendirmeleri tabii ki anlamsız ve gereksiz bulurum. benim veya başka birinin fenerbahçeliliğini kimse tartışamaz.
seksenli yılların başında memleketi batıran ünlü banker fenerbahçeli.
susurluk kazasında "hafızamı geçici olarak kaybettim" diyen güneydoğulu aşiret resimiz fenerbahçeli.
"bizimkiler ikinci yarı çarşafladı" diyen futbol haznesi sonsuz paşamız da netekim fenerbahçeli. hatta bir aralar "kulüp başkanı olsun" bile denmişti de gülündü ve geçildi çok şükür.
bu anlamda "imralı'da yatan bebek katili bizim rakiplerden birini tutuyor ama atam fenerli" lafı doğru da, bizi sağlıklı bir sonuca götürmez.
yani fenerbahçeliler vergi kaçırmaz, çocuğunu dövmez, kulağını çay kaşığı ile karıştırmaz gibi bir genelleme yapamayız. ama söyleyeceklerimiz var tabii. kulübün tarihinde saklı kökler var.
belki fenerbahçe taa siyah çoraplılar zamanında kurulurken sadece spor yapalım, kadıköy'deki tüm takımları yenelim ve modadaki "bir içim su" kızları etkileyelim dendi.
sonrasında ise nehir yatağı değişti. işgal günlerinden başlayarak, milli mücadeleye verilen açık destek sonucu kulüp kuvvacı fe ner oldu!
tarihçi olmadan yazmak kolay değil, haddimde değil ama o işgal günlerinde kuvvacı olmayanların da memleketin havasını tükettiğini biliyoruz. onların o günlerde fenerbahçe'ye ilgi ve sempati duyduklarını hiç sanmıyorum.
1920 yılında sporla, futbolla ilgilenenler fenerbahçeli olduysa, takımın "alan daraltan futbolundan" etkilenip fenerbahçeli olmadılar 1921'dekiler de 1922'dekiler de... işgal yıllarında futbolun ve özellikle fenerbahçe'nin vatanseverlerin sığındığı bir liman olduğunu biliyoruz.
sadece o günler için bir değerlendirme yapsaydık fenerbahçeliler dünya görüşü olarak homojen fikirlere sahip" diyebilirdik belki de. çünkü fenerbahçe başkaldırının ruh bulduğu kulüp olmuştu. destekleyenlerde tutkuyla bu başkaldırıya inanan veya bizzat bu başkaldırıda eline tüfek, kürek, mermi, kalem almış kişilerdi.
yıllar içinde ardı ardına gelen şampiyonluklar güce tapanları da fenerbahçeli yaptı, homojenlik dağıldı belki. sonra ister istemez "popülarite" geldi.
ptt ve ziraat bankası'ndan başka devlet kurumu tanımayan şehirlere bile fenerbahçe turneler ile gitti, maçlar yaptı. cumhuriyet çocukları denen nesil, küçücük gözleri ile ilk sarı laciverti tanıdılar. fenerbahçe halkın takımı oldu, renkleri "milli renkler" kabul edildi.
dostluk maçı için berabere kalmaya gelen yabancı takımları fenerbahçe, "ben anlamam dostluk, mostluk" diyerek yendi. milli takımlara en çok sporcuyu verdi. kazandığı şampiyonlukları sadece bir semtte veya lisede değil tüm türkiye'de coşku ile kutladı ve son yıllara kadar her daim "sempatik" ama gıpta ile bakılan kulüp oldu. sevilmese de sayıldı.
yönetiminde parti temsilcileri de oldu, işadamları da, devlet adamları da. ama yönetim kademesinde halka ters gelen "ayrımcı, imtiyazlı" bir kesim asla olmadı. yüksek de olsa giriş parasını verip, savcılıkça zararsızdır denen, "kıpırdamayın çekiyorum" komutuna uyup kıpırdamadan fotoğraf çektiren ve iki de referans gösteren her vatandaş "kongre üyesi" olabildi. dün de bugün de... fenerbahçelilik ruhuna hizmet vermek için herhangi bir lisenin "diploma sı" da istenmiyor.
o saklı kökleri bilen hatta köklerin fidelerini diken 19-20-21-22-23-24-25'li yıllarda fenerbahçeli olanların çocukları, yeğenleri, eşlen, sevdikleri çok şeyi dinleyerek sarı laciverte gönül verdiler. nesilden nesile. spordaki kupalardan önce dereağzı'ndan anadolu'ya silah kaçıran, cephede şehit olan gencecik sporcular anlatıldı akşam sohbetlerinde. general harrington kupası denince aklına o günler gelen dedelerin babaların gözleri buğulandı, pencereden dışarı bakıp yutkundular, öyle devam ettiler anlatmaya cadde-i kebır'de o gün nasıl gururla yürüdüklerini, fenerbahçe ingiliz gardlar'ını yendi haberini duyduklarında neler hissettiklerini.
"fenerbahçeliyim" diyen ve tarihi beni heyecanlandırmıyor diyen birine rastladınız mı?
her kulübün kendince şanlı bir tarihi var. hiçbirine de laf söylemek kimsenin haddi değil. hepsinde de bir kahramanlık hikayesi var.
fenerbahçe'nin sadece hikayesi yok, birikimi var. bence bu birikimi bugünlere, en yalın haliyle 1910 yılında çizilmiş rozet taşımış. rozetin içinde geçen, dikkatle seçilmiş sözcükleri temsil eden renkler ve şekiller var. anlamlan değişmemiş: temizlik, açık yüreklilik, sevgi ve bağlılık, duyulan gıpta ve kıskançlık, asalet, güç ve kudret ve başarı.
sonrada yazılı sözlü yüzlerce anı var. hâlâ herbirimiz öğreniyoruz, öğretiyoruz...
fenerbahçe kuva-i milliye'nin ruh bulduğu kulüptür. dün de bugün de...
unutmadan, hafta başında içimizden "görürsünüz" demiştik, daha gösterdiğimiz hiçbir şey yok...
#19 pierre van hooijdonk trabzonspor-fenerbahçe 15 ağustos 2003
fenerbahçe lige 3-0'lık istanbulspor yenilgisiyle başlıyor. ikinci haftada trabzonspor deplasmanının önemi büyük. bu maçta da puan kaybedilirse işi çok zor olacak sarı-lacivertlilerin. avni aker'de 12. dakikada serbest atış kazanıyor fenerbahçe. yeni transfer hollandalı pierre van hooijdonk, lopun gerisine geçiyor. pierre öyle bir vuruyor ki petkoviç'in çabası yetmiyor köşeye giden topu çıkarmaya.
artun ünsal'ın "tribün cemaatinin öfkesi: ticarileşen türkiye futbolunda şiddet" kitabından;
bıçaklar konuşunca...
(...)
öte yandan, 1995/96 sezonunda trabzonspor'un son maçta evinde fenerbahçe'ye yenilerek şampiyonluğu kıl payı kaçırmasını bir türlü unutamayan trabzonspor taraftarları ile fenerbahçeli fanatikler arasındaki "kan davası" da sürüp gidiyor. nitekim, 15 ağustos 2003'te trabzon'da, trabzonspor ile fenerbahçe arasında oynanan süper lig maçı öncesi geniş güvenlik önlemleri alan polis, trabzon girişinde fenerbahçe taraftarlarının otobüslerini durdurup üzerlerini ararken üç bıçak çıkıyor, 13 taraftar gözaltına alınıyordu. dahası, devre arasında tribünde ve stad dışında karşıt taraftar grupları arasında çıkan kavgalarda, biri çocuk, biri polis, toplam 12 kişi yaralanıyordu.
sonucu merakla beklenen trabzonspor-f.bahçe maçında sevinen taraf sarı lacivertli takım oldu. trabzon'daki dev maçın tek golünü 12. dakikada serbest vuruştan hooijdonk attı. bordo mavili takımda oumar, 68'de kırmızı kart gördü. hakeme itiraz eden aybaba, tribüne gönderildi. hakemin çalan son düdüğü ile 3 paun f.bahçe'nin oldu.
süper lig'in ilk haftasını puan kayıpları ile kapayan iki takımın trabzon hüseyin avni aker stadı'ndaki mücadelesine her iki takım da kontrollü başladı. fenerbahçe'nin daha çok savunma güvenliğini ön planda tuttuğu ve tek forvetle ileri çıktığı maçta futbol adına fazla bir şey yaşanmadı. karşılaşmanın 12. dakikasında f.bahçe'nin hollandalı yıldızı van hooijdonk'un düşürülmesiyle kazanılan serbest vuruşu yine bu futbolcu kullandı ve karşılaşmanın tek golünü kaydetti.
hooıjdonk klasiği
gelişen ani fenerbahçe atağında, ceza sahası yayının 5-6 metre kadar önünde topla buluşan van hooijdonk, trabzonspor savunması tarafından düşürülünce, hakem pozisyona faul dedi. serbest vuruş organizasyonunda aurelio topun üzerinden atladı; van hooijdonk artık neredeyse klasikleşen sağ ayağının içiyle yaklaşık 30 metreden yaptığı vuruşla topu filelere gönderdi: 1-0.
recep gole izin vermedi
bu pozisyonun 4 dakika sonrasında fenerbahçe yine van hooijdonk'la soldan kullandığı serbest vuruşta pozisyon buldu. savunmadan seken topa ceza alanı içindeki selçuk'un kafa vuruşunda, top üstten auta gitti. 22. dakikada mehmet yılmaz'ın pasında sağdan ceza alanına giren emrah'ın yerden ortasında kaleciden sekerek boşta kalan topu, fenerbahçe savunması hızlı davranarak uzaklaştırmayı başardı.
sommers'in yerine oyuna giren van de paar'ın 32. dakikada ara pasıyla topla buluşarak ceza alanına giren augustine'nin kaleci recep ile karşı karşıya kaldığı pozisyondaki yerden şutunu, kaleci recep güçlükle kornere çeldi. ilk yarıdaki bu en önemli posiyonun sınrasında kullanılan köşe vuruşunda d'haene'nin kafa şutunda, boşta kalan topu, savunma uzaklaştırdı. 36. dakikada tuncay'ın ceza alanı için sağ çaprazından vurduğu şutta, kaleci petkoviç, uzandı ve topu aldı. ilk 45 dakika f.bahçe'nin 1-0 üstünlüğü ile sona erdi.
hiç tat vermedi
trabzonspor karşılaşmanın ikinci yarısına d'haene-mustafa yalçınkaya değişikliğiyle başladı. her iki takımın da savunma-orta saha ve hucumda organize olamadığı ve futbol adına fazla bir şeyin yaşanmadığı maçın 62. dakikasında van de paar'ın ceza alanı dışından sert şutunda, top farklı şekilde üstten auta gitti.
oumar kızardı
karşılaşamanın 68. dakikasında fenerbahçe savunması, trabzonspor atağını kesti ve ani hucuma geçti. orta sahanın ortalarındaki van hooijdonk'u gönderilen topu engellemek isteyen oumar, hollandalı futbolcuyu düşüründe önce ikinci sarı kartı ardından da kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı.
aybaba tribüne
zorlu karşılaşmanın 70. dakikasında trabzonspor teknik direktörü samet aybaba, aleyhte gösterilen kartlara sinirlenerek itiraz edince karşılaşmayı yöneten bülent uzun tarafından tribüne gönderildi.
augustıne beraberlik şansını tepti
maçın 73. dakikasında augustine'nin pasıyla ceza sahasında topla buluşan trabzonspor'un golcü futbolcusu gökdeniz'in sert şutu kalenin yanından dışarıya çıktı. karşılaşmanın 89. dakikasında trabzonspor, augustine ile mutlak bir gol kaçırdı. augustine, van de paar'ın attığı topla ceza alanına girerek kaleci ile karşı karşıya kaldı. augustine'in sert şutunda fenerbahçe kalecisi recep, topu başarılı bir hamle ile çeldi.
karşılaşma fenerbahçe'nin 1-0 üstünlüğü ile sona erdi.
tribünde olay
tansiyonu yüksek maçın devre arasında yine olaylar çıktı; bir çok taraftar yaralandı
karşılaşmanın devre arasında her 2 takım taraftarları arasında olay çıktı. maçın 8. dakikasından itibaren fenerbahçe taraftarlarının olumsuz tezahüratları üzerine, statta güvenlik güçleri artırılarak, yaklaşık 300 jandarma er daha görevlendirildi. maçın devre arasında, her iki takım taraftarları, bulundukları tribündeki koltukları biribirlerine atması sonucu, aralarında 1 astsubay ve 1 çocuğun da bulunduğu çok sayıda taraftar yaralandı. stat içinde güvenlik önlemleri artırılmasının ardından, olay çıkartan bordo-mavili ve fenerbahçeli taraftarların tamamı, stattan çıkarıldı. çıkan olaylar nedeniyle maçın ikinci yarısı 8 dakika geç başladı.
notlar:
güvenlik önlemleri artırıldı
akçaabat sebatspor-denizlispor maçının ardından ikinci kez tel örgüsüz bir maça sahne olan hüseyin avni aker stadı'nda trabzonspor, ilk kez kendi seyircisi önüne tel örgüsüz bir statta çıktı. geniş güvenlik önlemlerinin alındığı statta güvenlik kameralarının sayısı sabit ve otomatik olmak üzere 3'ten 8'e çıkartılırken, polis kameralarının sayısı da artırıldı.
stada gelen taraftarlar didi didik aranırken, bozuk para dahil şiddet olaylarında kullanabilecek hiçbir madde stada sokulmadı. hüseyin avni aker stadı altında taraftarların olay çıkarma olasılığına karşılık merkezler oluşturuldu. tel örgülerin kaldırıldığı stadda, güvenlik gerekçesiyle fenerbahçe taraftarlarının oturacağı alan tel örgülerle kapatıldı. sözkonusu önlemin, hüseyin avni aker'de yapılacak tüm maçlarda, konuk takım taraftarlarının gelmesi durumunda alınacağı bildirildi.
stat: hüseyin avni aker
hakemler: bülent uzun ***, koray gençerler ***, birol budan ***
trabzonspor: petkoviç **, emrah **, erdinç **, oumar **, d'haene **, hasan **, tayfun *, somers * (dk. 29 van de paar **), gökdeniz **, augustine **, mehmet yılmaz ***
fenerbahçe: recep ***, kemal **, luciano **, ümit özat ***, mahmut hanefi **, aurelio ***, selçuk **, serhat **, yusuf **, van hooijdonk ***, tuncay **
gol: dk. 12 van hooijdonk
kırmızı kart: dk. 68 oumar (trabzonspor),
sarı kartlar: dk. 28 oumar, dk.69 hasan (trabzonspor), dk. 41 tuncay, dk.55 ümit özat, dk. 85 serhat, (fenerbahçe),
fenerbahçeli taraftarların kışkırtmasıyla çıkan olaylar, tribünlere sıçradı. tel örgüsüz avni aker stadı'nın koltukları havada uçuştu. polis, karşılaşma öncesi 13 kişiyi gözaltına aldı.
sezonun ilk zorlu maçı öncesi büyük endişe, tel örgüsüz avni aker stadı'nda çıkabilecek olaylardı. ve korkulan oldu... maç öncesi polis geniş güvenlik önlemleri alırken, taraftarlar didik didik arandı. trabzon girişinde otobüsleri durdurulan f.bahçeli taraftarların üzerinden 3 bıçak çıkarken, 13 kişi gözaltına alındı.
yine de stada meşale sokmayı başaran f.bahçeli taraftarlar, kendilerine ayrılan tribünde maçın başlamasıyla birlikte bunları ateşledi. sarı lacivertli taraftarların sözlü sataşmalarıyla başlayan olaylar bordo mavililerin karşılık vermesiyle tırmandı. 8. dakikada ise taraflar arasında gerginlik başladı.
hakem anons yaptırdı
polisin müdahalesine rağmen, taraftarlar söktükleri koltukları birbirlerine fırlattı. aralarında 1 astsubay ve bir kız çocuğunun da bulunduğu çok sayıda taraftar yaralandı. yaralılar, ambulanslarla hastaneye kaldırıldı. hakem bülent uzun, devre arasında 3. numaralı anonsu yaptırmasına rağmen olaylar sürdü. 2. yarıda f.bahçe taraftarları stat dışına çıkartılıp, otobüslerle şehir dışına çıkartıldı.
koltuklar havada uçuştu
sarı lacivertli taraftarların meşaleler yakıp, kışkırtmasıyla başlayan olaylar kısa sürede tribünlere sıçradı. iki takım taraftarları söktükleri koltukları birbirlerinin ve görevlerini yapmaya çalışan polislerin üzerine atarken, biri çocuk olmak üzere çok sayıda taraftar yaralandı. daha sezonun başlarında yaşanan bu hoş olmayan görüntüleri futbolseverler dehşet içinde izledi.
siyasetin futbola müdahale yöntemlerini geçmiş iktidarlardan, özellikle de özal’dan miras alan akp, bu müdahaleyi en üst düzeye taşıdı. bunun birinci nedeni akp’nin önemli isimlerinin, başbakan recep tayyip erdoğan dahil, futbol içinden gelmeleri. birer futbolcu olarak yetişen bu akp’liler oyunun toplum katındaki önemini ve günlük yaşamdaki etkinliğini çok iyi biliyor. bunu seçimlere yansıtma hesabını da iyi yapıyorlar. kontrol altına alınacak her kulüp, o ilin veya ilçenin oylarının seçimde partiye gitmesine önayak olacaktır. akp açıkça, ülke yönetimine gidecek yolda futbol kulüplerini araç olarak kullanıyor.
ikinci neden ise akp’nin ilk siyasi yenilgisini futbol nedeniyle almasıdır. akp türkiye’nin önemli illerinden trabzon’da belediye seçimlerini başbakan erdoğan’ın fenerbahçe’ye sahip çıkması nedeniyle kaybettti. akp’liler bu yenilgiyle futbolun kitleler üzerindeki etkisini iyiden iyiye kavradı. böylelikle futbolu tamemen ele geçirme amaçlı operasyonu başlattılar.
ancak, futbol kulüplerini zengin işadamlarının yönettiği dikkate alındığında, akp’nin kendi burjuvazisinin olmaması sorun yaratıyordu. ama bunu da rahatlıkla aştılar. kulüplerin yönetimlerindeki bazı isimlere çeşitli ihaleler vererek onları yanlarına çektiler. diyarbakırspor bölümünde anlattığımız, fenerbahçe yöneticilerinin akp’nin iktidara gelmesiyle aldıkları ihaleler bunun en iyi örneğidir.
akp’nin önemli isimlerinin seçildikleri illerin takımlarını himayelerine almaları ve başına kendi yakınlarını getirmekti de bu sorunu aşmaya dönük bir girişimdi.
futbol ve kitlenin iç içeliği: trabzonspor
bulunduğu kentle özdeşleşen futbol kulüplerinin başında trabzonspor gelir. trabzon halkının en önemli ve bilinen özellikleri takımlarına sahip çıkmalarıdır. kentte trabzonspor’un maçının olduğu gün dışarıdaki hayat durur. trabzonspor'un başkanlık seöimleri geçmişte -özellikle de mehmet ali yılmaz döneminde- mafyanın genel kurulda boy göstermesi ve müdahalesiyle gündeme geldi. ancak 18 aralık 2005’te yapılan son seçimde mafyanın yerine siyasitin, akp’nin müdahalesi oldu."
bu niüdaheleyi akp’nin, kulübün başkanlığına başbakan recep tayyip erdoğan'ın yakın arkadaşlarından olan ve yine erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde ihaleler alan albayrak holding’in patronlarından nuri albayrak’ı seçtirmesiyle görüyoruz.
akp ve erdoğan’ın bir futbol kulübünün kongresine açıkça ve tüm tepkilere rağmen müdahale etmesinin nedeni neydi?
neden siyasi bir yenilgiydi.
çünkü, akp’nin siyasi yenilgisinin nedeni trabzonspor’du.
siyasi müdahale, akp’nin 28 mart 2004 yerel seçimlerinde, “muhafazakâr” kimliğiyle bilinen trabzon’da belediye başkanlığı seçimlerini kaybetmesiyle başladı.
2003-2004 futbol sezonunun ilk derbi maçı ligin ikinci haftasına denk gelmişti. bu derbi maçı 15 ağustos 2003’te trabzon avni aker stadı’nda trabzonspor ile fenerbahçe arasında yapılacaktı.
bu iki takımın oynadığı her maçta olduğu gibi bu karşılaşmadan önce de yine ortam gergindi. ancak, bu gerginliğin bu kez başka bir nedeni daha vardı: stattaki tel örgülerin kaldırılması.
mehmet ali yılmaz’ı devirerek başkanlık koltuğuna oturan özkan sümer, yeni sezon öncesinde avni aker stadındaki tel örgüleri kaldırmıştı. türkiye’deki taraftar kavgaları düşünüldüğünde bu, fanatizmin yok edilmesi için ciddi ve takdire değer bir karardı.
tel örgüsüz statta oynanacak ilk maçta ezeli rakip fenerbahçe’ydi.
günlerce önceden tüm gazetelerin spor sayfalarında bu konu işlendi. hemen ardından da “kavgacı trabzonspor taraftarı olay çıkarır mı”, “bu karar doğru mu?” gibi sorular soruldu.
tuttukları takımların basın danışmanları gibi çalışan spor yazarları kendi sordukları bu sorulara yine kendileri cevap verdi: “çok tehlikeli.”
ve, sonunda maç günü gelmişti. fenerbahçe maçın 12. dakikasında 1-0 öne geçti. ikinci yarısının hemen başlarında ise olaylar çıktı. bu olaylarda büşra adındaki küçük bir kız çocuğu başından yaralandı. alnından kanlar akan büşra, babası tarafından tribünlerden çıkartıldı. tüm televizyonlarda büşra’nın babasının kucağındaki görüntüler gösteriliyor, spor yazarları “çok tehlikeli diye uyarmıştık” başlıklı yazılar yazıyordu. suçlanan tek taraf ise trabzonspor taraftarıydı.
oysa olayları gazetelerin maçta önce “tehlikeli” bulduğu trabzonspor taraftarları değil, stada alınan fenerbahçe taraftarları çıkarmıştı. trabzonsporlular, takımları daha maçın başında yenik duruma düştüğü halde spor yazarlarının aksine sağduyulu davranıyor, centilmence takımlarını destekliyorlardı. sonuçta fenerbahçe maçı 1-0 kazandı.
futbol federasyonu maçta yaşanan olaylarla ilgili inceleme başlattı. incele sonucunda disiplin kurulu, fenerbahçe’ye bir maç saha kapatma cezası verdi.
işte tam bu sırada her fırsatta fenerbahçeli olduğunu söyleyen başbakan recep tayyip erdoğan devreye girdi. bir televizyon programına katılan erdoğan, takımı fenerbahçe’ye saha kapatma cezası verilmesine tepki gösterdi. erdoğan, “sonuçta fenerbahçe misafir takımdı. verilen ceza fazla,” dedi.
bu sözler akp’nin desteğiyle yönetime gelen federasyon başkanı levent bıçakçı için talimattı. bıçakçı da hemen talimatı yerine getirdi. disiplin kurulu’nun verdiği saha kapatma cezası tahkim kurulu tarafından kaldırıldı. başbakanın talimatıyla fenerbahçe açıkça korunuyordu.
takımlarının hakkı yenilen trabzon halkı ise başbakan erdoğan’a tepkiliydi. trabzon halkı 2002 yılındaki genel seçimlerde akp’ye oy vermişti. ancak, şimdi pişmandılar.
başbakanın müdahalesine tepki gösteren trabzonspor başkanı özkan sümer istifa etti. özkan, istifa gerekçesini açıklarken, “başkan olarak trabzonspor’un haklarını koruyamadım” dedi.
özkan istifasını verdi; ama yönetim kurulu görevine devam etti. daha sonra da kongre kararı alındı.
ancak birilerinin çıkıp adaylığını ilan etmesi bile çok zordu. çünkü trabzonspor, başbakan erdoğan’ı karşısına almış bir kulüptü artık. kulüp başkanlığını çoğunlukla işadamları yapuyordu. aday olmaları işlerinin tehlikeye girmesi anlamına geliyordu. hiç kimse cem uzan’m konumuna düşmek istemiyordu. o dönemde trabzonspor genel koordinatörü servet özkara, bu çekingenliği şu sözlerle anlatıyordu: “aday olayım mı, olmayayım mı? herkesin bir de kendi işi gücü var.”
bu nedenle trabzonspor başkanlığına uzun süre aday çıkmadı. ardından adaylardan ahmet ağaoğlu’nun neredeyse kentten kaçmasına yol açan olaylar nedeniyle bir türlü kongre yapılamadı.
tam bu dönemde dürüstlüğüyle bilinen ve erdal inönü döneminde shp’den trabzon belediye başkanlığı yapan atay aktuğ ortaya çıktı. uzun yıllar trabzon’da futbol da oynayan aktuğ, başbakan’ın karşısına aldığı kulübe başkanlık için aday oldu.
özkan sümer’in istifasından sonra yönetim kurulunun aldığı kongre kararı ancak on ay sonra, 26 ekim 2004’te yapılabildi. seçimi trabzon halkının çok sevdiği atay aktuğ kazandı ve kulübün başına geçti.
sakin ve yapıcı kişiliğiyle ön plana çıkan atay aktuğ, kolları hemen sıvayarak kulübü yeniden yapılandırmaya başladı. kulüp büyük bir borç içindeydi; aktuğ hızla bu borçları kapatmaya çalıştı. hasta olarak nitelendirilen trabzonspor’u tedavi etmeye başladı. bunda başarılı olan aktuğ, mali kaynakları ciddi anlamda artırdı.
bu gelişmeler sahaya da yansıdı. trabzonspor başarılı sonuçlar almaya başladı. taraftar da tüm bu olumlu gelişmelere kayıtsız kalmadı. başlatılan 100 bin üye kampanyası başarıyla sonuçlandı.
ama trabzonspor hâlâ başbakanı karşısına alan takımdı. bunun zararlarını da görüyordu. hakemler de başbakan erdoğan’ın trabzonspor - fenerbahçe maçıyla ilgili sözlerini talimat olarak algılamıştı. trabzonspor aleyhine verilen tartışmalı hakem hatalarının sayısı gittikçe artıyordu.
trabzonspor’un aleyhine olan olaylar sadece sahayla sınırlı kalmadı. bunlar ihalelere de yansıdı.
özelleştirme faaliyetleri kapsamında trabzon limanı da bu dönemde ihaleye çıkartıldı. ihaleye kentin takımı trabzonspor, da katıldı. limanı isteyen diğer bir grup ise albayraklar’dı. erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde belediye ihalelerinin büyük bir bölümünü alan albayraklar’ın, akp’nin iktidara gelmesinden sonra önü iyice açıldı.
kilit sektörlerdeki önemli işletmeleri iktidarın desteğiyle alan albayraklar’ın yeni hedefi trabzon limanı'ydı. sonunda tahmin edilen oldu ve ihaleyi albayraklar aldı.
tüm bunlar trabzon halkının başbakan erdoğan ve akp’ye olan tepkisini gittikçe arttırıyordu.
ve, bir süre sonra 28 mart 2004 yerel seçimleri geldi. intikam sırası trabzonlulara gelmişti.
akp iktidarda olmanın avantajıyla da belediye başkanlıklarının büyük bölümünü kazandı. ancak, büyük beklenti içinde oldukları ve önem (!) verdikleri trabzon'u kaybetti. bu yenilgi başta başbakan erdoğan olmak üzere akp'lileri şok etmişti. gazetelere başbakan’ın seçimden hemen sonra annesini aradığı ve üzgün bir şekilde “trabzon’u kaybettik” dediği yansıdı.
sonuçta muhafazakâr kimliğiyle bilinen trabzon halkı, takımlarının hakkını yiyen erdoğan’ı ve akp’yi affetmedi.
bu seçim futbolun trabzon halkı için ne anlama geldiğini ortaya koydu. futbol kentin siyasal yaşamını dolaysız biçimde ve açıkça etkiliyordu. hem de dinin önüne geçerek. eskiden trabzon’da iki şeyin önemli olduğu söylenirdi: biri camii diğeri futbol. halk arasındaki “trabzon’da her evde bir imam, bir de futbolcu mutlaka bulunur” sözü bu gerçeği ifade ederdi. ancak, bu seçimde trabzonluların muhafazakâr kimliklerinden dolayı kendilerine oy vereceklerini düşünen akp'liler yanıldı. haksızlığa tepki gösteren trabzonlular futbol takımlarına sahip çıktı.
başbakan erdoğan da bu seçimle futbolun trabzonlular için gerekirse camiden önce gelebileceğini gördü. trabzon’da seçimlerden galip çıkmanın ve birinci parti olmanın tek yolu trabzonspor’dan geçiyordu.
erdoğan, trabzonspor’u daha fazla cezalandırmak yerine kulübü kontrolü altına almaya karar verdi. bunun için kurmaylarına “trabzonspor’u istediğini” bildirdi.
ancak akp’nin işi zordu. kulüpte her şey yolunda gidiyordu. atay aktuğ, trabzonspor’u her alanda istikrara kavuşturmuştu. özellikle altyapıyı çok sağlamlaştırmıştı. aktuğ, kulübün ekonomik durumunun geliştirilmesi için trabzonlu işadamlarıyla önemli toplantılar yapıyordu. maddi yardımlar her geçen gün artıyordu. tüm trabzonluların destek verdiği aktuğ, altyapıyı çok önemsiyordu. minik takımlardan paf takımına kadar çocukların gelişimini sağlayacak ortamlar oluşturuyordu.
tüm bunlar trabzonspor’u ele geçirmek isteyen akp’nin işini zorlaştırıyordu. ama yine de kulübü ele geçirme operasyonlarının sinyalleri verilmeye başlandı. ilginçtir; operasyonun ilk sinyalleri akp’nin kurmaylarından değil, fenerbahçe’nin eski başkanı ali şen’den geldi: “bu yıl trabzonspor şampiyon olacak.” ardından “akp trabzon’da belediye başkanlığını almak istiyorsa, trabzonspor’u şampiyon yapmak zorunda” tartışmaları sürdü.
akp’nin trabzonspor içindeki isimleri de hazırdı. zaten pusuya yatan bu kişiler boş durmuyordu. bu kişilerin muhalefeti nedeniyle transfer dönemi sorunlu geçti. istenilen transferler yapılamadı. yapılan transferler ise zamanında takıma dahil edilemedi. taransferler geciktikçe ve görüşmeler uzadıkça yönetime yöneltilen eleştiriler de artmaya başladı. akp’ye yakın olan kişiler, yönetimi becerisizlikle suçluyordu.
bu eleştiriler sürerken şampiyonlar ligi ön eleme maçları geldi. trabzonspor ikinci ön eleme turunda kıbrıs rum kesimi’nin anorthosis fagamosta takımı ile eşleşti. ( http://www.macanilari.com...nspor-200520065001--.html)
Beşiktaş’tan sonra bir kıbrıs rum kesimi takımıyla mücadele edecek ikinci takım trabzonspor’du.
kıbrıs tartışmaları dikkate alındığında bu maç türkiye için çok önemliydi. trabzonspor’un bir rum takımına yenilmesi düşüncesi bile kötüydü! sanki karşı taraf futbol takımı vardı.
ve ilk maçta tarbzonspor anorthosis’e yenildi. bu maç medyaya kıbrıs kaybedilmiş gibi yansıtıldı. maçın skoru “onur kırıcı” ve “utanç verici” olarak nitelendirildi. trabzonspor yönetimi ve futbolcuları neredeyse vatan hainliğiyle suçlandı.
medyadan özellikle akp’nin desteklediği dinci yayınlardan etkilenen taraftar ilk kez yönetime tepki göstermeye başladı.
bunu fırsat bilen akp’nin kulüp içindeki isimleri hemen sesini yükseltti. ardından bu isimlerin yaptığı açıklamaları dayanak alan akp’nin trabzon milletvekilleri ve il teşkilatı, fenerbahçe maçında trabzonspor’un hakkını yiyen partilerinin genel başkanı erdoğan değilmiş gibi “birileri rum takımına elenmenin faturasını ödemeli. başkan atay aktuğ gitsin, siyasi görüşlerine uygun partisinin başına geçsin. kulüp yönetiminden anlamıyor” dediler.
futbolun iki temel unsurundan biri olan “yenilgi”, akp tarafından açıkça siyasi zemine çekiliyordu.
akp’ye yakın yayın organları başkan atay aktuğ’a saldırıyı sürdürürken, aktuğ geçmişte belediye başkanlığı yaptığı partiyle ilişkisinin kalmadığını açıkladı.
siyasetin trabzonspor’a zarar vereceğini çok iyi bilen aktuğ, polemiklere girmemeye çalışıyordu. kulüp içindeki muhalefetle ilgileniyordu. bu çabaları sonuç veren aktuğ, yönetim içindeki muhalefeti bir süre dondurdu. muhalefet, aktuğ’un yanında yer alma kararı aldı.
ancak, olumsuzluklar trabzonspor’un peşini bırakmıyordu. peş peşe futbolcularla ilgili olumsuzluklar yaşanıyordu. takımın en etkili oyuncusu fatih tekke sakatlandı. polonyalı miroslav saymkowiak’ın ayağı kırıldı. ve son olarak yine takımın önemli bir futbolcusu nedeniyle trabzonspor’un adı şikeye karıştı.
fatih tekke’yle birlikte sahada harikalar yaratan gökdeniz karadeniz’in uluslararası mafyanın da içinde olduğu bir bahis çetesiyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. gökdeniz, 2004-2005 sezonunda bire yirmi yedi veren akçaabat sebatspor - kayserispor arasında oynanacak maçta 700 bin avroyu finanse edecek birilerini aramaya başlamış; eski takım arkadaşı alban bushi aracılığıyla uluslararası alanda şike olayları gerçekleştiren bir arnavut mafyasıyla bağlantı kurmayı başarmıştı. arnavut mafyası öneriyi kabul etmiş, akçaabat sebatsporlu futbolculara verilecek 400 bin avronun 200 binini de vermişti. karadeniz, şike için hemen sebatlı futbolcuları ayarlamaya başlamıştı. aracı olarak da işadamı kenan erol’u bulmuştu. erol, akçaabat sebatspor kalecisi hakan orkun’a para teklif etmişti. ancak, başarılı kaleci hakan orkun bunu reddederek ve kamuoyuna açıklama cesaretini de göstererek olayın ortaya çıkmasını sağladı. ( http://www.macanilari.com...ispor-200420052702--.html)
Şike çetesinin içinde karadeniz’in yanı sıra ogün temizserdal boyraz ve metin aktaş vardı. soruşturma başlatan futbol federasyonu, karadeniz’i tedbirsiz, diğer isimleri ise tedbirli olarak profesyonel futbol disiplin kurulu’na sevk etti. açıklamalarıyla şikeyi ortaya çıkaran kaleci hakan’a 50 milyar lira ödül verilmesini kararlaştırdı.
önceleri susan, ardından da iddiaları reddeden karadeniz, olayın zaman içinde ayyuka çıkması üzerine şike girişimini kabullenmek zorunda kaldı. bu gelişmeler dünya kupası öncesi maçlara denk gelmişti. soruşturmayı devralan profesyonel futbol disiplin kurulu, karadediz’in ifadesini türkiye’nin 1-0 kazandığı ukrayna maçından sonraya bıraktı. ifadesi alman gökdeniz karadeniz itiraflarda bulundu.
bu itiraflara göre, akçaabat sebatspor-kayserispor maçı için yatırılan 700 bin avroya yakın para yurtdışından getirilmişti. bu paranın kaynağı arnavutluk’tu. akçaabat sebats-porlu futbolculara dağıtılacak 400 bin avro ve kenan erol adlı kişinin kaleci hakan olgun’a araba içinde gösterdiği 200 bin avro da arnavut mafyası tarafından gönderilmişti. bahis girişiminin gerçekleşmesi için yurtdışındaki kaynaklar karadeniz ile temasa geçiyordu. akçaabat sebatspor-kayserispor maçında böyle olmuştu. karadeniz’in temasa geçtiği futbolculardan biri de alişen kandil’di. alişen, trabzonspor’da oynadığı dönemde gökdeniz’in oda arkadaşıydı. ayrıca, bir zamanlar trabzonspor forması giyen arnavut alban bushi de işin içindeydi. disiplin kurulu, “hata ettim. pişmanım” diyen gökdeniz karadeniz’e on ay ceza verdi.
ancak, tam bu dönemde belli isimler “gökdeniz’i kazanmak lazım. böyle futbolcular kolay yetişmiyor” türünden açıklamalar yapmaya başladı. bunların başında o dönemde trabzonspor’un teknik direktörlüğünü yapan şenol güneş geliyordu. güneş, “üzgünüm ve kızgınım. bir oyuncu kolay yetişmiyor. hata yapan insanları yok etmek değil, kazanmak gerekir” diyordu. trabzonspor yöneticilerinin yanı sıra başka isimler de gökdeniz karadeniz’in affedilmesi yönünde açıklamalar yapmaya devam etti.
toplanan tahkim kurulu da 10 aylık futbol oynamama cezasını 6 aya indirdi. 8 eylül 2005’te cezası başlayan karadeniz, şubat 2006’da sahalara geri döndü.
atay aktuğ, pirim kaybetmesine neden olan bu bahis olayında sessiz kalmıştı. oysa herkes, atay aktuğ’dan sert bir tepki bekliyordu. “tedbirsiz karar verildiğinde gökdeniz’i oynatmamalıydı. futbol federasyonu’nun tedbirli kararını beklememeliydi. atay aktuğ, bu kirli oyunun bir parçası olmamalıydı” türünden laflar söylendi.
bunu iyi değerlendiren akp'liler atay aktuğ’un başkanlığını yeniden tartılmaya açtılar. sahadaki yenilgiler de peş peşe geldi. önce teknik direktör şenol güneş ardından da bazı yöneticiler istifa etti. çaresiz durumdaki atay aktuğ, kongre kararı almak zorunda kaldı.
oysa akp’nin baskılarının yoğun olduğu ilk dönemde “sonuna kadar direneceğim, kulübü düzlüğe çıkaracağım. siyasetin trabzonspor’a bulaşmasına izin vermeyeceğim,” demişti.
kongre kararıyla birlikte akp de açıkça oynamaya başladı. fenerbahçe’nin derbi maçlarında sarı-lacivert kravat takan başbakan erdoğan, en son oynanan fenerbahçe-trabzon karşılaşmasından önce bu kez bordo-mavi kravat taktı. ardından akp’nin adayları ortaya çıktı. ilk aday akp’li bayındırlık ve iskan bakanı faruk özak’m ortağı iskerdar önal oldu. ardından nuri albayrak aday olduğunu açıkladı.
erdoğan’ın istanbul büyükşehir belediye başkanlığı yaptığı dönemde belediye ihalelerinin büyük bir bölümünü albayraklar aldı. yolsuzluktan da yargılanan albayraklar, erdoğan’ın para kasası olduğu yönünde yorumlar yapılıyor. nitekim erdoğan’ın albayraklar’a verdiği ihalelerdeki yolsuzluklarla ilgili açılan davanın iddianamesinde, erdoğan’ı “geleceğin başbakanı” yapmak için paraların albayraklar’da biriktirildiği bilgileri yer aldı. nuri albayrak adaylığını açıkladığında hâlâ istanbul büyükşehir belediyespor başkanlığı görevi ni yürütüyordu.
daha önce başbakan erdoğan’a karşı trabzonspor’un hakkını koruyamadığı gerekçesiyle istifa eden özkan sümer de yeniden aday oldu. istifasının bir tepki yolu olduğunu söyleyen sümer, “tepkim haksızlığa, yanlışlığa ve çirkin ittifaklara başkaldırıydı. futboldaki bu yozlaşmayla mücadele etmenin stratejik kararlara bağlı olduğunu belirtmek istedim istifamla. istifamın bu tepkiyi güçlendirebileceği fikrine kapıldım. dikkatleri belli yanlışlıklara yöneltmeye çalıştım,” dedi.
ancak, yaşananlar gösterdi ki; sümer’in istifası bırakın tepkiyi güçlendirmeyi, hiçbir şeyi etkilememişti. sümer’in istifası akp’nin önünü açmıştı ve trabzonspor zarar görmüştü, bunu gören sümer, yeniden başkan seçilebilmesi durumunda akp’nin politik çıkarlar için trabzonspor’u ele geçirme planını boşa çıkaracağını düşünüyordu.
ancak, akp tepkilere aldırış etmeden nuri albayrak’ın başkan seçilebilmesi için yüklendi. iktidar gücünü arkasına alan nuri albayrak’ın delegelere söylediği “gelecek yıl kesin şampiyon yapacağım” sözü sümer’in şansını azaltıyordu. bu söz açıkça başbakan erdoğan ve iktidarın gücünü işaret ediyordu. trabzonlular da yıllardır bir şampiyonluğa hasretti. bırakın başkanı seçecek delegeleri, trabzonlular dahi nuri albayrak’ın seçilmesi durumunda aleyhlerine olan hakem hatalarının artık yaşanmayacağım, kendilerine haksızlık yapılamayacağını biliyordu. iktidarın desteklediği takımların başarıların (!) gören trabzon halkı, haksızlığa uğrama ihtimalinin ötesinde, takım kötü olsa bile, binlerinin masa başında kendilerini şampiyon yapacağı beklentisine girmişti.
18 aralık 2005 tarihinde yapılan trabzonspor kongresinde beklenen oldu. akp’nin desteklediği nuri albayrak 2440 geçerli oyun 1223’ünü alarak başkan seçildi. iskender önal 688, özkan sümer ise 529 oy aldı. böylece akp’nin futbol operasyonunun en önemli ayağı başarıyla sonuçlandı. üstelik futbola dair her şeye sayfalarında yer veren medya, akp’nin trabzonspor’u ele geçirmesine sessiz kaldı. haber, bir tek evrensel gazetesinde detaylı olarak yer aldı.
trabzon halkı dsf ilk beklentilerinde haklı çıktı. trabzon-spor maçlarında yaşanan aleyhte hakem hataları azaldı, hatta son buldu diyebiliriz. ama takım hâlâ kötü. nuri albayrak, başkan seçilmeden önce dünyaca ünlü iki futbolcuyu kendi parasıyla transfer etme sözünü yerine getirmedi.
bu sezon böyle geçse de trabzonspor için asıl mücadele önümüzdeki sezon yaşanacak. nuri albayrak, önümüzdeki sezon için kesin şampiyonluk sözü verdi. delegeler bunu başbakan erdoğan’ın sözü olarak algılayarak oy verdi.
ancak önümüzdeki yıl -2006-2007 sezonu- ayrıca fenerbahçe’nin 100’üncü yılı; fenerbahçe kesinlikle şampiyon olmak isteyecektir.
en kötüsü ise bu mücadelenin yaşanacağı 2007’de genel seçimler yapılacak. trabzonspor’un şampiyon olamaması durumunda trabzonlular yine akp’yi cezalandırabilir. hem de en ağır şekilde. chp dokuz milletvekilinin tamamını çıkarırsa şaşırmamak lazım.
öbür taraftan trabzonspor şampiyon olursa fenerbahçeliler akp’yi cezalandırır. fenerbahçe 100. yılda şampiyon olamazsa büyük bir prestij kaybeder. bu durumda daha önce başbakan’a destek pankartı açan fenerbahçeliler bu kez tepki gösterecek. bu da demek oluyor ki, akp’nin istanbul birinci bölge’den çok milletvekili çıkarması zorlaşacak. 2007 yılı hem iki kulüp hem de akp için zor geçeceğe benziyor.
trabzonspor a.ş.: mıchael petkovıc, hans e.f.somers (dk. 26 kurt van de paar), mehmet yılmaz (dk. 81 ali şen kandil), oumar dieng, tayfun cora, hasan üçüncü, karel adriaan roby korneel d haene (dk. 45 mustafa yalçınkaya), augustine ahinful, emrah eren, erdinç yavuz, gökdeniz karadeniz
yedekler: recep asıl, hasan sönmez, emre toraman, göksel yaman
teknik direktör: ?
fenerbahçe: fabio luciano, ümit özat, niyazi serhat akın, tuncay şanlı, recep biler, mehmet aurelıo, mahmut hanefi erdoğdu, pierre van hooijdonk, yusuf şimşek (dk. 89 sergiy rebrov), selçuk şahin, kemal aslan
pierr van hooıjdonk, fenerbahçe formasıyla ligdeki ilk golünü attı. fenerbahçe’nin golünden sonra trabzon tribünlerinde arbede yaşandı ve fenerbahçelilerin bulunduğu bölüme yabancı maddeler atıldı. çevik kuvvet'in müdahalesinin ardından fenerbahçeli taraftarlar tribünden çıkarıldı ve şehir dışına götürüldü. fenerbahçe taraftarları, burada da taşlı saldırıya uğradı.