1993-1994 sezonunda son kez düzenlenen balkan kupasında samsunspor final'de oynadığı 2 maçta da yunanistan pas giannina takımını yenerek kupayı kazandı.
o zamanlar liseye gidiyordum. efes pilsen'in yunan takımlarıyla oynadığı maçların istanbul ayağında herhangi bir gerginlik olmazken deplasmanlarda pankartlar açılıyor, olaylar çıkıyordu. biz de bir eylem planı hazırladık. birkaç arkadaş stada bir yunan bayrağı sokacak ve sobnra da onu ateşe verecektik. :) iyi de bayrağı nedereden bulacaktık ki? hem paramız da yoktu. üstelik ilk maçı da dışarıda 3-0 kazanınca rövanş eğlenceye dönmüştü. bütün bu sebepler bir araya gelince ses getirecek olan büyük eylemimizi iptal etmiştik. :)
maç öğrencilere ücretsizdi. okulu asıp stada gittik. ancak o kadar yoğun bir ilgi vardı ki maratona giremedik. biz de ağabeyimle birlikte kapalı tribüne bilet alarak girmek zrunda kaldık. içeri girince kale arkalarının kapılarının hiç açılmadığını ve bomboş olduğunu görmüştük.
biz kırmızı ağırlıklı bir forma ikle oynarken rakip beyaz-mavi forma giymişti. çok rahat bir oyundan sonra maçı 2-0 kazandık.
ertesi gün okula gidince sınıftaki bir kız arkakadaşımız "dün yunan takımını tuttum" deyince uyuz olmuştum. sebebi de 10 numaralı oyuncularıymış. çok yakışıklı olduğunu iddia ediyordu. ertesi sene o kızla aynı sınfıta olmadığımı için çok mutluydum...
iyi ki de kazanmışız balkan kupasını, türkiye gazetesinin ertesi gün attığı başlık gibi, "kupa samsun'a yakıştı!"
ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
salih çakır ve mehmet yılmaz'ın "tek başına direnen adam" başlıklı ismail uyanık röportajından;
- şimdi isterseniz başkan olduğunuz 1992 yılından itibaren kronolojik bir gidiş yapalım. neler var hatırınızda?
daha evvel de söyledim. takımın birinci lig'den düştüğü 1991-92 sezonunda yönetimde yer almıştım. takım iyi idare edilemiyordu. düşüş kaçınılmazdı ve ben o dönemde ertesi sezon başkan olmayı kafama koymuştum. ikinci lig için iyi sayılabilecek bir kadromuz vardı. ertuğrul, osman akyol, orhan kaynak, bünyamin, kasım gibi isimlere bizden fenerbahçe'ye giden ercan'ı, yine fenerbahçe'den faruk korkmaz'ı başka takımlardan kaleci erol'u, müjdat gürsu'yu, isa'yı alarak takviye yaptık. takımı kurduktan sonra hoca aramaya başladık. aradığımız hocaya diyorduk ki, "bizim kadromuz bu, şampiyon yapabilir misin?" eğer, "bir-iki kişi daha alalım," diyen olursa geçiyorduk onu. zeynel soyuer hoca, "bu takım rahat şampiyon olur," demişti ve biz de onunla anlaştık. yani, bu sezon biz ligin çok üzerindeydik. ilk grupta namağlup lider olduk zaten. oradaki bir zonguldak deplasmanı ilginçti. maçtan sonra polis bizim taraftarlara karşı sert davranınca biz de yönetim olarak gittik oraya. orada bir komiserle neredeyse yumruklaşacaktım. yıllar sonra emniyet müdürü olunca geldi yanıma, olayı anlattı; epey gülüştük. klasman grubundan çok rahat çıkmıştık. yükselme grubunda iyi takımlar vardı. orada karabük ve zeytinburnu'nun önünde liderolduk. 1993'teki siirt deplasmanını unutmam zordur. orada zor şartlar altında oynamış ve isa'nın golüyle beraberliği almıştık. tam da terörün zirvede olduğu yıllardı ve diyarbakır'a giderken yol tıkandı. bizim de uçağa yetişmemiz lazım. epey bir maceralı olmuştu o yolculuk. neticede beklenen oldu ve ligi şampiyon olarak bitirdik.
sezona karabük deplasmanındaki galibiyetle başlamıştık. çok başarılı bir sezon geçiriyorduk. namağlup lider fenerbahçe'yi yenip ilk üçün ve hatta şampiyonluk yarışının içine girmiştik. yabancıların haricinde altyapıdan serkan ve vural da katılmıştı takıma. ercan, bünyamin, müjdat, osman ve ertuğrul da çok formdaydılar. o süreçte, bahsettiğim '94 yerel seçimleri oldu. eğer biz belediye destekli hale gelebilseydik önümüzde kimse duramazdı. ligin ikinci devresinde olaylı bir trabzonspor maçımız oldu; hakem ergül yücedağ'ın katlettiği. 3-0 hükmen mağlup sayıldık, üç puanımız silindi ve iki maç da ceza aldık. resmen önümüze set çekildi yani o maçta. ama bir de şu var; eğer biz o sezon çok iyi bir kaleciye sahip olsaydık yarışı sonuna kadar götürürdük. kaleci tercihimizi doğru kullanamadık maalesef... bu arada bulgar ve yunan takımlarını eleyip balkan kupası'nı kazanmıştık; çok anlamlıdır benim için.
ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
hakkı yeşilyurt'un "deplasman tribününden basın tribününe..." başlıklı yazısından;
fenerbahçe'ye 8-1 yenildiğimiz gün bir utanç günü idi. çok ama çok koymuştu bize. hesabını sormayı kafaya koymuştuk bu rezaletin. üstelik istanbul'dan direkt gittikleri yunanistan'daki balkan kupası finalinin ilk ayağını kazanmış olmalarına rağmen.
yağmurlu bir günde karşıyaka'yı ağırlamıştık ve biz her zamanki yerimizde değil de, kapalıya konuşlanmıştık. tepkimiz daha etkin olsun diye...
abartmıştık tepkiyi. ne vicdani ne de ahlâki idi yaptıklarımız. yerin dibine sokmuştuk bizim oyuncuları; genç serkan aykut hariç. zira onun ayrı bir yeri vardı gönlümüzde.
yönetime de... verip veriştirmiştik. restleşmiştik hattı. çarşı, çok ama çok karışmıştı.
bir yerel televizyon kanalında "çapulcular," demişti bizim için basın sözcümüz tarık abi (kaptan). biz durur muyuz? gerekli cevabı da vermiştik aynı kanal vasıtası ile... ok yaydan çıkmıştı artık. kozlar paylaşılacak, ak koyun kara koyun ortaya çıkarılacaktı !
hem de maç sonunda balkan kupası'nı havaya kaldırdığımız final maçında. yine kapalıyı mesken tutmuştuk. ama belirgin bir farkla... hepimiz takım elbiseli... saçlar jöleli... güneş gözlüklü... ve elde purolar ile... tüm gözler üzerimizdeydi doğal olarak. böyle bir taraftar profilini de tarihin yazmadığı muhakkaktı. kendi ellerimiz ile özensiz bir şekilde yazdığımız "çapulcular" pankartı ise, yönetimin görebileceği şekilde asılmıştı; kapalı ile kale arkasını ayıran tribün demirlerine. derdimiz başkan ismail uyanık olmadı hiçbir zaman. yönetimindeki bazı isimlerdi. onun için bağırmıştık, "çapulcular burada, gereksizler nerede?" diye.
öyle ki... kazanılan o kupa değil, o taraftarlar konuşulmuştu sonrasında.