avrupa şampiyon kulüpler turnuasının ikinci turunda büyük revanş
galatasaray - zürich
sarı - kırmızılılar sahaya; turgay - candemir, doğan - kadri, talât, mustafa - ibrahim, ayhan, bahri, metin, uğur tertibiyle çıkıyor
ilk maçı 2-0 olan zürich'liler, müdafaa taktiği gütmeyeceklerini, hücum edeceklerini söylediler
saat 14.30'daki maçı radyo veriyor
galatasaray, avrupa şampiyon kulüpler turnuası ikinci turundaki kader maçını bugün saat 14.30'da mitatpaşa stadında isviçre'nin fc zürich takımıyla oynayacaktır.
zürich'teki ilk maçı 2-0 kaybeden sarı-kırmızılıların, üçüncü tura yükselebilmesi, bugün sahadan en az üç farkla galip ayrılmalarına bağlıdır. oyunun iki farklı galatasaray lehine kapanması ise, iki takımın tarafsız sahada üçüncü bir maç oynamaları zaruretini doğuracaktır. bunların dışındaki her sonuç, galatasarayı turnuadan eleyecek, fc zurich'e de üçüncü tur yolunu açacaktır.
takımlar ve hakemler
bulgar federasyonuna mensup constantin diov, doder beşizov ve angeli dirgirov'un idare edeceği maça taraflar şu tertiplerle çıkacaktır:
galatasaray: turgay - candemir, doğan - kadri, talât, mustafa - ibrahim, ayhan, bahri, metin, uğur
fc zurich: schley - stlerli, stehlin - leimgruber, broddman, szabo - feller, martinelli, von burg, stürmer, meyer
maurer ümitli
zürich antrenör, louis maurer, «herşeyden evvel sahanız çok kötü, bu sahada netice almak bizim için çok güç» demiştir.
bugün galatasaray'a karşı ofansif oynayacaklarını açıklayan maurer, «seyircinizin takımlarına çok düşkün oluşu ve yapacakları tezahüratı şimdiden düşünüyorum. istanbul'da linfield'in düştüğü hataya düşmemeye çalışacağız» şeklinde konuşmuştur.
coşkun «eleyeceğiz» dedi
galatasaray profesyonel takımı baş antrenörü coşkun özarı, «zürich'i bugün mutlak surette elemeğe çalışacağız» demiştir.
galatasaray, zürich'i yenebilir. ve hatta üçüncü bir maça lüzum kalmadan üçüncü tura geçebilir.
ancak, 13 gün evvel letzgrund stadında işlenen hatâyı tekrar etmemek şartıyla... evvelce de yazdığımız gibi, sarı - kırmızılılar taktik bakımından benan'ı sağaçığa, santrfor bahri'yi de sümer'in üzerine vererek, hücum güçlerini, azaltmışlardı. bugün ise böyle bir taktiğin, elde edilmesi istenilen 2-0 veya 3-0'lık bir netice için kafi gelmeyeceği şüphe götürmez. kadlı ki; sarı - kırmızılı futbolcular, o gece evvelce büyük müsabakalarda yakınen şahit olduğumuz maça asılmaz azim ve hırsından mahrumdular. ve yine ilave edelim; ilk 15 dakikada 4 gollük pozisyon kazanmış ve bunları da başta 'metin olmak üzere, heba etmişlerdi.
şimdi, hepsine düşen vazife biraz büyük konuşan zürich takımını burada 90 dakikalık bir enerji, ve mücadele azmiyle sahadan silip, süpürmeleridir. centilmen olduğu şüphe götürmeyen isviçre seyircisi kendi takımını o geceki maçta bir akdeniz memleketine yakışan çılgınlıkla teşci etmiş ve sarı -* kırmızılıları zaman zaman da ıslık yağmuruna tutmuştu. bugünkü maçta bizim seyircilerimize düşen vazife ise en az isviçre seyircisi kadar centilmen olduğunu ispat ve galatasaray'ı en az bir milli maçtaki gibi candan teşvik etmektir...
zürich'teki maç için çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı... bence o maçı en açık ve basit bir şekilde anlatabilecek meşhur kaplumbağa - tavşan yarışı hikayesidir. oraya giderken herkes zürich takımını öylesine kaplumbağağ'ya benzetmişti ki bizler de ister istemiz kendimizi o hımbıl hayvanı küçümseyen mağrur tavşan sanmıştık... fakat zürich'te, sahada gördük ki ne onlar sandığımız gibi kaplumbağa idiler, ne da biz umduğumuz gibi tavşandık .. şimdi hakikat şu ki istanbul'da onlarla iki tur geriden başlayacağımız bir yarışa girişeceğiz... mesela bir üçbün metre yarışı... böyle bir yarışta size iki tur bindirmiş rakibinize ik önce yetişecek sonra da onu geçeceksiniz.
***
ben zannederdim ki türk sahalarında ecnebilerle futbol oynadığımız zamanlar seyircilerimiz çok taşkın oluyorlar ve onları şaşırtıyorlar. inanın biraz utanırdım ve pek meşhur takımların sahalarımızda aldıkları mağlubiyetlere adeta acırdım. amma bilhassa şu son senelerde dışarılarda oynadığımız çok ciddi ecnebi maçlarımızda anladım ki bizlerin burada takımlarımızı teşvik edişlerimiz pek sönük, pek yavan, pek efendice kalıyor onlarınkilerin yanında... galatasaray geçen sene romanya'da, polonya'da, sofya'da avrupa şampiyon kulüpler turnuası için çarpışırken tribünler kendi takımları için öylesine inim inim inliyordu ki... bu sene ise peştede ferençvaroş'u turnuadan elerken stadı dolduran 25.0o0 kişi doksan dakika boyunca galatasaray'a yumruk salladılar. galatasaray'ı yuhaladılar, galatasaray'ı çileden çıkarmak için ne lazımsa yaptılar... son zürich'teki maçımızda ise nispeten daha makul seyircilerle karşılaşacağımızı umarken biz bir avuç ehli müsliman gene sanki koskoca bir ehlisalip ordusuyla karşılaşır gibiydik...
bugün ise kendi sahamızda yarışacağız... hem de iki tur geriden başlayarak... biliyorum misafir takıma onların yaptıklarını yapmaz bizim asil seyircilerimiz... fakat galatasaray takımı oradaki farkı kapatmak için her an kendi evinde olduğunu da hissetmeli anlamalıdır bugün... kısacası her zamankinden çok fazla teşviklerinize muhtacız sevgili ev halkımız...
galatasaray geçen sene polonya'da bytom'u eleyerek, üçüncü tura yükseldi... seyirci o gün fazla gürültücü değildi. ama, rakip sertti, kuvvetliydi. aradaki üç farkı kapayacak çaptaydı. sarı - kırmızılı çocukların mücadelesini hatırlıyorum, üçüncü tura yükselmek için, canlarını ortaya koymuşlardı.
sonra... şarkılar söyleyerek yurda döndük..
galatasaray daha iki ay evvel macaristan'da şöhretli ferençvaroş'u eledi. seyirci, gürültücülüğü bir tarafa, mütecaviz, rakip ise, istanbul'daki farkı kapayacak güçteydi.. sarı - kırmızılı çocuklar, gözünü kırpmadan iki penaltı veren ve ferençvaroş'a çalışan bir çek hakemiyle de mücadele ediyorlardı. neticede, gürültücü ve mütecaviz seyirci, utanmaz hakem ve haşin ferençvaroş, sarı - kırmızı formanın «11 çocuğunu» yiyemediler, elbirliği etmelerine rağmen.
sonra... yine avrupa'nın 8 takımı arasına girme ümidiyle ve şarkılar söyleyerek yurda döndük..
galatasaray bugün zürich'le avrupa şampiyon kulüpler turnuasının üçüncü turu için oynuyor. zürich'e, zürich'te 2-0 yenlimiş olması, bugün için fazla önemli değildir. üçüncü turun hakiki sahibi olduklarına inanmış olmaları önemli bizce...
macaristan'da, polonya'da, romanya'da eğilmeyen galatasaray mithatpaşa'da eğilmeyecek ve başını daha yukarı, daha yukarı kaldıracaktır...
futbol, sadece 22 kişi arasında mı oynanır sanırsınız? öyle olsa, milletlerarası turnualarda, milli maçlarda en şöhretli, en kudretli takımlardan hiç biri rakibinin sahasında tek maç kaybetmezdi.
«seyirci», maçı yalnız gözleriyle takip eden değil, ayni zamanda heyecanı ve coşkunluğu ile de ona katılan insandır artık... bu coşkunluğu, terbiye kaideleriyle bir seyirci sahadaki futbolcusunun gücüne çok şeyler ekler. susuşuyla durdurur takımı da.. coşkusuyla şahlandırır.
o halde seyirciye düşen çok şey var bugün.. mithatpaşa stadı tribünlerinin her yanına yerleşecek bütün seyircilere... çünkü sahada oynayan takımın adı ya da forması ne olursa olsun, yarın dünya spor basını «türk futbolunun başarısı veya yenilgisi»nden bahsedecek.
doğrusu sadece seyircinin alkışı, «haydi çocuklar» diye yerinden kalkışı kafi değil. galatasaray formasıyla futbolumuzun milletlerarası bir şeref kazandırmağa çalışacak onbir gencin de, her şeyden önce telaşsız olması şart galiba lazım olan taktiklerin en iyisi de, oyuna sakin başlamak... ve hep aynı sakin hava içinde oynamak.. ondan ötesi mi? galatasaray'ın ki farkı kapatacağına dair inancımız öylesine açık ki...
kimler gelip geçti bu staddan... ne şöhretler bu kelleşmiş çayırdan ayrılırken umduklarını bulamamanın acısını çektiler... niceleri, «saha kötüydü» demekten başka mazeret bulamadan başlarının kellerini gizleyerek geçti gitti bu staddan...
burası, mithatpaşa'dır...
* * *
ne rakipler şaşırdı kaldı «bitmiş» sanılan bu takımın karşısında... ne futbol büyükleri ezildi kaldı bu onbirin kazanma azmi karşısında niceleri «biz ne kadar üstün olursak olalım, onlar kazanmayı hak etmişlerdi» dediler, bu çocuklar için .
bu, galatasaray'dır.
* * *
burası, mithatpaşa'dır. ve bu, galatasaray'dır... üstelik misafirlerimizin de, öyle ahım şahım bir şey olduğunu iddia eden yok... öyle ise neden olmasın?
bugün mithatpaşa stadı avrupa şampiyon kulüpler turnuasında rakip galatasaray ve fc. zürich takımlarının karar mahalli olacaktır. ancak, zürich ilk maçtaki 2-0'lık avantajı ile neticeye daha yakın görünmektedir. fakat acaba bu 2-0'lık fark zürich'in tur atlamasına kâfi midir? zürich futbolcular da dahil olmak üzere kimse kesin olarak bu avantajın yeterli olduğunu pek düşünmemektedir. fc zürich, istanbul'da hiç olmazsa, stuttgart'taki üçüncü maç oynama ihtimalini bırakmamakla kararlı olarak gelmiştir.
zürich çok dikkatli oynayacaktır. müdafaa daha kuvvetlendirilmiş ve bu maçta milli futbolcu kuhn da haf mevkiine konulmuştur. öte yandan geçen hafta bruhi karşısında sakatlığı sebebiyle yer alamayan martinelli de bugün sağiç oynayacaktır.
antrenör maurer'i düşündüren tek husus takımın alman yıldızı stürmer'in ala eski formuna ulaşamamış olmasıdır. son iki maçta stürmer sahada sadece gezmiş ve bütün yük solaçık meyer'in üstüne yıkılmıştı.
bana göre bu maç dişe diş, göze göz bir savaş şeklinde cereyan edecektir. elbette ki kuvvetli taraf bu savaşı kazanacaktır.
yazık! g. saray zürich'i yendi, fakat eleyemedi 2-0
son söz: üçüncü maç!
sarı-kırmızılıların galibiyetini metin iki penaltı golü ile sağladı. 11 aralıkta yapılacak üçüncü karşılaşmanın yeri henüz belli değil
kahraman bapçum
sert oynadılar... faullü oynadılar... defansif oynadılar.. ama neden inkar etmeli: futbol oynadılar isviçre şampiyonları...
bize gelince. bastırarak oynadık. iki fark yaparak bitirdik maçı... ama gören allah için söylesin: iyi mi oynadık?
maçın ilk onbeş dakikasında rakibi sarhoş edercesine, kahredercesine saldırdı galatasaray. sahanın her tarafında ver kaçlarla bir ağ örecek vücut vücuda her mücadeleyi kazanarak saldırdı... daha ikinci dakikada bahri'nin sağdan kaçıp metin'e verdiği topu. metin ters taraftan dönerek kale ağzını açtıktan sonra ortaya sızan ibrahim'e yuvar lamıştı... ki, ibrahim 5-6 metrede ve kaleyi boş buluyordu o anda... gel gör ki, bu topu tutup avuta attı... g. saray ince ve dikkatli bir hesapla olmasa bile hırsla saldırıyordu hala... nitekim taç çizgisinden biraz içeride ve ortalarda bir pas alan uğur olduğu yerde durmuş, donmuş, böylece karşısındaki beki ekarte etmiş tekrar sıyrılıp kaçmıştı. sokuldu ve patlattı şutunu. top kalecinin kucağında kalıyor, fakat hakem, uğur topa vururken leimgruber'in elle müdahalesini penaltı ile cezalandırıyordu. ve metin yumuşak tahtaya giren seri bir çivi mıhladı içeriye penaltıyı...
bundan dört dakika sonra bir korner atışında açılan topu iyi takip eden candemir, yirmi metreden temiz bir vole çıkarttı. kaleci - böyle şeyleri yapmasına ihtimal verdirmeyen acaip vücut yapısına rağmen - adeta uçarak bloke etti.
kaçan fırsatlar
ve g. saray bu onbeş dakikayı böyle rakibini yoğurur gibi götürdü. ama dikkati çeken bir başka şey vardı. sarı - kırmızılılarda: kaleci takıma ve seyirciye - yıllardır alıştırmış olduğu - güveni vermiyordu. takım bir gol atmış, birkaç da fırsat kaçırmıştı bu ilk onbeş dakikada ama kendi kalecileri de oldukça tehlikeli hatalar yapmıştu. bunların en tehlikelisi de 19 uncu dakikada seyrettik: gerilerden şandellenen topa turgay çıkmıştı. hâkim olamadı ve von burg çaktı kafayı. üst direkten dönen topu turgay tâkip bile edemiyor...
eveet sonra... sonra anladık kş, gc. zürich takımı çok kolay bir lokma değildir. sonra anladık ki galatasaray da bugün başladığı gibi bitirmeyecek maçı...
isviçreliler futbolda defansın bütün inceliklerini biliyor, defansa sertliği beceriyor, gerilerden en akıllı sıyrılışlarla şuurlu top açmayı en iyi şekilde yapıyor ve futbolda defansın daha çok rakip sahada oynamakla başarılacağını unutmuyorlardı.
her şeye rağmen bir maç bitecekti burada... 43 dakika kalmıştı ve galatsaray'ın iki gole ihtiyacı vardı. bu iki golü de yapacaklardı şüphesiz. devre arasında tribün böyle düşünüyordu. tabii ikinci devrenin daha beşinci dakikasında cereyan edecek olaylar asla kimse aklına getirmemişti. metin soldan sıyrılıp ceza sahası içine girerken leimgruber'le çarpışarak düşmüş, ileri kaçan topa brodmann koşarak hakim olmuştu. avut çizgisi yakınında topu aldı. döndü. yerde yatan metin'e doğru ilerledi. sonra birdenbire olduğu yere oturup iki bacağı arasına aldığı topu iki eliyle kaldırıp yere vurdu. isviçre'nin milli futbolcusu bir cinnet nöbetinde miydi, neydi? sonradan tahmin edildi ki metinin düşmesi anında hakemin faul verdiği sanmıştır. ve merin fc zürich ağlarına yeni bir penaltıyla bir kere daha mıhladı topu...
tribün rahatlayacaktı bu sürpriz golle... artık bir şey bitmişti. zürich için... fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. bir tanınmış futbol adamının dediği gibi «futbolda defans oyun için de zaman çalmaktır» garabete bakın ki, mütemadiyen top tutan, her an oyunu ve karşı takımı dağıtmak gerekirken her oyunu ve rakibi aynı noktaya toplayan adamlar g. saray forveti idi... hele bu forvetin arasına rakip hesabına zaman çalan bir mustafa da girince...
sert oynadılar... faullü oynadılar.. defansif oynadılar... bastırarak oynadık... iki gol attık. ama gören allah için söylesin. kim istediği ve düşündüğü gibi bir futbol oynayabildi.
galatasaray'la fc zürich'in 11 aralıkta 3. defa karşılaşacakları tarafsız saha belli olmamıştır.
iki taraf idarecileri dün akşam futbol federasyonunun istanbul bürosunda uefa'nın 3. maç tarihi olarak tespit ettiği 11 aralık üzerinde bir itirazları olmadığını açıktamış, ancak tarafsız sahanın seçiminde anlaşamamışlardır.
maçı uefa müşahidi olarak takip eden fifa icra komitesi azası andreleviç'in de hazır bulunduğu toplantıda fc zürich stutgart'ı, galatasaray ise roma veya atina'yı teklif etmişlerdir. zürich'lilerin ısrarı karşısında galatasaraylı idareciler maç hasılatının %70'i verildiği takdirde stutgart'ta oynamaya razı olacaklarını bildirmişlerdir. zürich'liler neticede idare heyeti olarak bir karar vermeye selahiyetli olmadığını açıklamış ve ayrıca uefa'nın kararını bekleyeceklerini bildirmişlerdir.
fc zürich antrenörü louis maurer, dünkü maçtan sonra g. saray takımı kaptanı turgay şeren'le, sağbek candemir'in yüzüne tükürmüştür.
kendi aralarında maçın münakaşasını yapan g. saraylı futbolcular soyunma odalarının bulunduğu koridorda louise maurer'in üzerlerine doğru geldiğini fark etmiş ve bir anda yüzlerine gelen tükürükle irkilmişlerdir.
hadiselerden büyük bir üzüntüye kapılan turgay ve candemir ev sahipliğinin verdiği hürmetle zürich antrenörüne hiçbir şey söylememiş ve mütecaviz antrenörü sadece acı bir tebessümle süzmüşlerdir.
soyunma odalarına girerken trinbünlerdeki seyircilere elleriyle «5» işareti yapan isviçreli futbolcular gazetecilere, g. saray'ı üçüncü turda yeneceklerini söylemişlerdir. antrenör maurer ise futbolculara çıkışmış, takım kaptanı brodmann'a da «aptal» diye hitap etmiştir.
alman asıllı stürmez «biz g. saray'ın işini burada bitirmiştik. ama, ksımet değilmiş» demiş, kulüp başkanı naegeli de «g. saray'ın korkulacak bir takım olmadığını» belirtmiştir.
g.s araylıları ise seyirci ve saha avantajını kullanamamanın üzüntüsü içerisinde gözükmüşlerdir. antrenör coşkun özarı maç hakkında şöyle konuşmuştur: «çocuklarımız ellerinden geldiğ kadar hüsnüniyetle oynadılar. ancak gol pozisyonlarında heyecanlanmaları tur atlamamıza maal oldu. 2-0 lık galibiyet, müdafaa yapan bir takıma karşı başarıdır.
g. saray. maurer'i uefa'ya şikâyet etti
g. saraylı futbolcular hadiseyi kulüp başkanı ulvi yenal'a bildirmişler ve bunun üzerine ulvi yenal da antrenör maurer hakkında uefa ceza komitesi üyesi andreieviç'e şikayette bulunmuştur. dr. andreieviç, antrenör hakkında gereken muamelenin yapılacağını söylemiştir.
dinov, «uefa'nın ikazının aksine olarak, galatasaray değil, zürich daha fazla sertlik yaptı» dedi
nurhan aydın
dünkü maçı idare eden bulgar hakemi dinov birkaç gün önce uefa'nın kendisine bir mektup yolladığını ve bu mektupla «galatasaray futbolcuları çok sert oynuyor. dikkatli olunuz! galatasaraylıların sertlik yapmasına katiyen müsamaha etmeyiniz» dendiğini açıklamıştır.
hakem dinov, maçtan sonra kendisine böyle bir mektup gönderilmiş olmasına şaşırdığını söylemiş ve şöyle demiştir: «g. saraylılar hiç de sert değildi. aksine, isviçreli futbolcular çok sert oynadılar. raporumda da bunu belireceğim.
bence, g. saray daha farklı kazanabilecek kadar hâkim ve temiz bir oyun gösterdi. zürich'liler ise sinirli ve sertti.»
turgay: kalesinin daha büyük tehlikelere maruz kalacağı kabul edilen bir maç için gerekli formu haiz olmadığı intibaını uyandırdı
candemir: her zamanki sağlam müdafaa adamı hüviyeti içinde başarılı bir maç çıkardı.
doğan: sadece kesici bir adam olarak başarılı idi,
kadri: sskin ve şuurlu oyunuyla galatasaray'ın en başarılı elemanlarından biri idi
talat: sağlam, mücadeleci ve markajcı oyunuyla rakip hücumları karşısında saru - kırmızılı müdafaanın temel direğini teşkil etti.
mustafa: çalım ve lüzumsuz top sürme heveskarlığından ibare bir oyunla galatasaray akınlarınıboğulup kalmasında baş rolü oynadı.
ibrahim: bulduğu fırsatları değerlendirmekteki beceriksizlik, deplasman kısırlığı ve çalımda ifrata kaçan bir oyunla başarı seviyesine ulaşamadı.
ayhan: boş sahalarda topladığı topları dağıtmakta başarılı, kale önlerinde silik ve tesirsiz idi.
bahri: herhangi bir mânada herhangi bir kıymet ifâde edemeyen bir maç çıkardı.
metin: daima çok adamla kapalı bir sahada daima tabi tutulduğu sıkı markajdan kendini kurtaramayarak tesirsiz kaldı
uğur: galatasaray forvet hattının akıllı ve şuurlu bir elemanı olmak vakfına en lâyık adamdı.
fc zürich
schley: değerini ortaya koyacak büyük işler düşmemesine rağmen iyi bir kaleci olduğu intibaını uyandırdı.
sterli: zararsız bir maç çıkardı.
staehlin: zürich müdafaasının en az gör dolduran adamı oldu.
leimgruber: daha fada müdafaa kayguları içinde çalışarak, hücumları yürütmekte pasif kaldı.
brodmann: galatasaray'da talât ne ise zürich takımında da bu oyuncu o idi.
szabo: öteki yanhaf arkadaşı gibi hücumlarda çok pasif kaldı. feller: ayağına geçirdiği her topla her şeyden evvel akıllı bir futbolcu olduğunun çeşitli örneklerini verdi.
martinelli: modern futbolun ne olduğunu anlamış bir oyuncu olarak temâyüz ederken takımına çek faydalı oldu.
von burg: dinamik fakat fazla kabiliyeti olmayan bir futbolcu intibaını uyandırdı.
sturmer: öteki iç arkadaşı gibi, modern futbol anlayışına vâkıf bir eleman olarak çalıştı.
kuhn: iki iç elemanı için söyleneni bu futbolcu için de tekrarlayacağız. başarılı bir maç çıkardı.
fc, zürich'in düşündüğü en kötü ihtimal gerçekleşti..
isviçre ve türkiye şampiyonları kozlarını artık 3. maçta paylaşacaklardır. şimdi, isviçre'li bir gazeteci olarak bana şu suali sorabilirsiniz; «maçın neticesi ne olarak?..»
hemen cevap vereyim fc. zürich'i daha şanslı kabul ettiğimiz 3. maç bir harp olacaktır.
maça gelince, kritiğime «ahh brodraann» diye başlamak istiyorum. ne lüzumsuz ne budalaca hareketti o.. birinci penaltı ile 1-0 mağlûp duruma düşen f.c. zürich, brodmann'ın o anlaşılmaz hareketi ve topu kucaklayışla 2-0 mağlûp duruma düştü. ve işi 3. maça kadar uzattı, ikinci penaltı olmasaydı, f.c. zürich. iki üç gün misafiri olduğu güzel istanbul'un gazetelerine «f.c. zürich 3. turda» diye manşet attıracaktı. her neyse...
galatasaray'ı açık konuşmam lâzım, hiç beğenmedim. çok ağır top oynuyor, delici ve yıkıcı bir taktiği yok. bir takım kendi sahasındaki ve kendi seyircisi önündeki avantajlarını kullanamamışsa sonunda mağlûbiyete razı olacak, demektir.
dün isviçre takımını seyrederken, on yıl once isviçre'de oynadığım maçı hatırladım. milli takımımız, 5-1'lik mağlûbiyetin rövansşına çıkmıştı. ve isviçre sahasında böyle bir rövanşı almak da kolay değildi. buna rağmen o günkü milli maçta isviçre'yi yenmiştik.
evet, o maçı hatırladım dün. isviçreli futbolcuların saha içinde, saha dışında göründüklerinden de sert olduklarını hatırladım. ve galatasaraylı futbolcuların ne güç şartlarla mücadele ettiğini anladım.
ama buna rağmen dün. üçüncü tur yolunu açacak üçüncü golü atmalıydı. galatasaray. atabilirdi de. doğrusu, işin, üçüncü maça kalmasına üzüldüm. futbolumuzun isviçre futbolünden hiç de aşağı olmadığını bu üçüncü maçla ispat etmeliyiz. galatasaraylı genç kardeşlerimden bu başarıyı bekliyorum.
hakikat bu: üçüncü tura atlamak imkanı dün, hem de 5-6 kere kucağımıza gelmişken onu ittik.
futbolcularımızın bu maçı telaşsız, sükunet içinde oynamaları lazımdı. bu sülkunet, fırsatların değerlendirilmesi için ilk şarttı. ama bütün iyi niyetlerine rağmen futbolcularımız lüzumlu sükkunet içinde değillerdi. bu sebeple de yakaladıkları pek çok firsarı kıymetlendiremediler. yoksa iş burada bitmişti.
türk seyircisi, zürich takımını dün yakından gördü, yakından tanıdı, isviçreli futbolcuların burada, bizim
toprağımızdaki davranışları, hiç de melek olmadıklarını herkese gösterdi. sanırım ki, isviçre'de ne şartlarla oynadığımla şimdi daha iyi anlaşılmıştır.
üçüncü maça iki takım da müsavi avantajlar altında çıkacak. elbette eksik veya aksak gördüğümüz taraflarımızı düzeltmeğe çalışacağız. ve üçüncü maça, muhakkak kazanmak azmiyle gideceğiz. inşallah maçı vermeyeceğiz de.
tribünleri dolduran pnbinler de, dünyanın her yerinde, «efendi futbol seyircisi» sıfatını alabilecek olgunluktaydı. demek ev sahibi olarak iyi not almıştık dün.
ev sahibini... futbolcuları da. rakiplerini net sonuçla yenerek, bu iyi nota katılmışlardı. ama beklediğimiz biçimde sevinmemiz için, sonucun bu kadarı yetmiyordu. yetmedi de... nitekim seyircinin zaman zaman durgunluğu, büyük bir fırsatın kaçtığını açıkça anlatıyordu.
galatasaray dün, üçüncü tur yoluna açılan kapının ağzına geliverdi de... şöyle bir dokunup açamadı o kapıyı. halbuki kolayca açabilirdi. açmalıydı. hele ikinci golden sonra şaşıran misafirlere bir gol daha sunmamız için üstüste pozisyonlar da düşmüştü.
yazık oldu. dağın eteğindeki ümidi, dağın ardına bıraktık. dünya futbolunu idare eden merkezlerin yatağı isviçre'den gelen haşin futbolcuları gördükten sonra da, o dağa tırmanmamız için sarp kayaları aşmak gerektiğini daha iyi anlıyoruz. fc zürichle üçüncü maç oynamak kolay değil. toptan çok rakibiyle oynayan, o öfkeli, o sert, o kaba davranışlı futbolcularla, evet, dünyaya medeniyet dersi veren isviçre'nin bu dersten kaçmışa benzer oyuncularıyla bir kere daha çarpışmak hiç de kolay değil... dün işi kolayca bitirmek fırsarını kaçıran galatasaray, şimdi böylesine zor bir işle yüzyüze...
çarşamba'nın gelişi pazar'dan belli idi. galatasaray'ın istanbulspor maçında 3-0 galip gelmesine rapmen attığı goller tek kişinin vuruşuna bırakılmış, takım halinde olgun hale getirilerek yapılmamıştı.
dağının oyun şartları dün de zürich karşısında tur atlamalarına engel oldu. penaltılar olmasaydı? galatasaray üçüncü maçı yapmamak talihsizliğine dahi düşebilirdi.. bereket versşn zürich 11 müdafi her ne sebeptense topu iki eliyle tuttu ve ikinci penaltı golü de doğdu. haklı olarak yabancı bir sahada 2-0'lık avantajı korumak için kapalı bir müdafaa oyunu tatbik eden zürich'e karşı galatasaray'ın ortadan işlemeye çalışması ve kalabalığı kısa verkaçlarla yarmaya uğraşması, gol kısırlığını yarattı. hele ibrahim'in devamlı surette topla oynayıp ayağından topu ancak bütün müdafaanın hazırlığını yaptıktan sonra çıkarması. üçüncü bir golün kazanılmamasına başlıca sebep teşkil etti... oyunun başından sonuna kadar baskılı oynayan galatasaray'ın tek talihsizliği, metin'in kale çizgisi ile, santra çizgisinin tam ortasına isabet eden mesafeden çektiği çubuk gibi şutun direkten dönüşüydü. top insaf edip üç parmak aşağıdan gitseydi fileleri havalandırması işten bile olmayacaktı.. ama ne yazık ki metin'in ayakkabısı, dürbünlü ayakkabı olmadığı için hedef yerini bulmadı. bütün bunlara rağmen galatasaray, dünkü maçı 3-0 kazanabilirdi, fakat bunu yapamadı ve bugünkü işini yarına bıraktı.
maçtan sonra mağrur bir kanton şampiyonunun hesabını gördük diyecektik...
rakiplerimizi 3. turun eşiğinden çevirecektik.
ve galatasaray 3. turda, zürich, değil, diyecektik...
kabul edelim ki; evdeki hesap çarşıya uymadı bu defa. sadece galip geldik, fakat eleyemedik...
zürich'i seyrederken, galatasaray'ın zürich'teki ilk maçı 2-0 kaybedişini hiç ayıplamadım. hatta, «ucuz kurtulmuş» diyeesim geldi.
sertliğine sert, kaya kadar sağlam, müdafaa oyununun inceliklerini bilen ve hücuma girdiği anda, yıldırım hızıyla fırsat yaratan bir ekipti zürich... yabancı sahalarda yaptığımız kupa maçlarında bizim takımların oyun boyunca karşı yarı sahaya topu indiremediğini bilenler, zürich'in müdafaa oyunuyla bile gol arayışındaki usatalığa, parmaklarını ısırdılar.
galatasaray, rakibini elemek için çok uğraştı. iyi niyetli, cesur, atak ve zorlayıcı idi. rakibinin 2-0'da oyunu durduruşuna mani olmadıysa, bunda hücum hattının «indirici darbelerle» oynamayışının rolü olduğunu kabul etmek gerekir. kısacası, bastıran galatasaray'ın çalışkan hücum hattında metin dahil, o granit defansı bir noktadan yıkılacak «dinamit adam» yoktu...
şimdi, hep beraber 3. maçı bekleyeceğiz... ümitli miyiz? şüphesiz... ümitsiz miyiz? şüphesiz...